Sayfalar

Sayfalar

26 Aralık 2010 Pazar

Mona Roza Şiirinin Hikayesi ve Sırları Sezai Karakoç

Mona Roza Şiirinin Hikayesi ve Sırları

Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum.
Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir.

MONA ROSA II-ÖLÜM VE ÇERÇEVELER

MONA ROSA II-ÖLÜM VE ÇERÇEVELER 



Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı; 

Garip bir yolculuk, tren ve Gülce. 

Bir hançer bölüyor, ah, rüyaları: 

Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve... 



Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı; 

Gece kar yağacak sabaha kadar. 

Toprakta et, kemik çıtırtıları... 

Yarı ölüleri bir korku tutar 

Değince bir taşa kafatasları. 

-Ölüler ki yalnız tırnakları var, 

Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...- 



Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı; 

Açıyor elini göğe bir kadın. 

Kar Şiiri Sezai Karakoç

Kar Şiiri
Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşkın çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın

Sezai Karakoç

Liliyar Şiiri Sezai Karakoç


ağlamamak için okumaktan kaçındığım şiir dir. buraya yazıp yazmama konusunda çok direnmiştim
  köşe şiirinden sonra yazmanın artık şart olduğunu düşündüğüm şiir..

liliyar.

bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
altın saçlarını yana atışı yok mu lilinin
lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
kuklalar titremesin ne yapsın
kuklaların kukla olmadığı besbelli
lilinin çekip gideceği besbelli
lilinin dönüp geleceği besbelli
ekmek ha bakkalın olmuş ha cabaret de paris'nin
sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte lili
ekmek ne kadar Allahınsa lili de o kadar allahın lili
yüzün ruhun kadar aydınlık ya lili
gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya lili
anladın ya kutunun içinden çıkan mendil
olamaz üsküdardan geçeriken bulduğun mendil

bizi bırakıp nereye gidiyorsun lili
demek bizi bırakıp gidiyorsun lili
sen daima güzeller güzelini bulursun lili
sen istesen de taş yürekli olamazsın
sen daima güzeller güzeli olursun lili
demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın
hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin
öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü lili
tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü
sen daima sultanlar sultanı olursun lili
demek sen gidiyorsun lili
bizi öpmeden mi gideceksin lili 


Sezai Karakoş Köşe Şiiri

Sezai Karakoş Köşe Şiiri 




saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
gözlerin kac kişinin gözlerinde gezinir
sen kaç köşeli yıldızsın

fabrika dumanlarında resmin
kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun

benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
sen kaç köşeli yıldızsın 

Evine Hoş Geldin Mavi Marmara Cüneyt Özdemi̇r

cüneyt özdemirin 26/12/2010 tarihli radikal gazetesinde mavi marmara ile ilgili yazısı.

--- alıntı ---

evine hoş geldin mavi marmara
cüneyt özdemi̇r

sevgili mavi marmara, sen bu ülkenin dini bütün insanını da ateistini de aynı utkuya götürdün

bugün i̇stanbul sarayburnu’nda seni karşılamayı bekleyen aileler için sen artık ‘milli’ bir gemisin. dünyaya ‘kaf dağı’ kadar uzak gazze’ye giderken ne kadar şensen, bugün aynı limana dönerken de o kadar şen hissetmelisin. sen yükünün adını ‘insanlık’ koyan, adlarını bile bilmedikleri insanlara umut olmak için yemin eden, gönüllü olan, bir adım öne çıkan insanlarımız için hayat boyu unutamayacakları bir ev sahibisin. kimi çoluk çocuk bir bayrama gider gibi, içinde taşıdığı umut ile hatırlayacak seni… kimi o umudu taşıyanların bir gece baskınında yaralandığı hatta öldürüldüğü korku olarak hatırlayacak adını. 

Yılbaşında eğlenmek zorunda bırakılmak. Engin Ardınç

Pöff

Yılın bu günlerinde sizin de içiniz sıkılır mı?
Yılbaşında eğlenmek zorunda olduğunuz fikri size dayatıldığı için o gece "çılgınca eğleniyoruz" ayaklarına yatacaksınız da, onu sormuyorum, şu son haftada? (Nişantaşı çocukları, siz geri durun hele bir, ben halkımla söyleşiyorum.)
Günler kısa ya, saat dörtte gece çöküyor, o bakımdan demedim...
Çünkü güneş maşallah pırıl pırıl, ağaçlarda tek tük kalan son yapraklar da iyi kötü direniyorlar, Batı Avrupa'yı duman eden yoğun kar ve karakış henüz bizim buralara uğramadı, havanın erken kararmasından bu sefer çok da "müşteki" değiliz çok şükür... Havanın açık olduğu günlerde güneş bir de kıpkızıl görkemli batıyor ki, Japon İmparatorluğu gibi mübarek...
Fakat şöyle genel bir eskimişlik, yıpranmışlık havasına giriyor musunuz? "Hadi bir an önce bitse de gitse şu eski yıl" beklentisi?