Sayfalar

Sayfalar

1 Kasım 2012 Perşembe

Mehmet Görmez'den Alman bakana anlamlı sünnet sorusu


Görmez'den Alman bakana anlamlı sünnet sorusu

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in Almanya'dan misafirleri vardı.




Görmez'in Alman Adalet Bakanı ile görüşmesinin gündemi Almanya'daki sünnet yasağıydı.
Mehmet Görmez, sünnetin yaralama kapsamında değerlendirilmesi ile ilgili Alman Bakan'a,
"Küpe için kulakların delinmesi de yaralama olarak değerlendiriliyor mu? diye sordu.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Almanya Adalet Bakanı Sabine Leutheusser-Schnarrenberger ile biraraya geldi.
İkilinin görüşmesine Almanya'daki sünnet yasağı damgasını vurdu.
Alman Bakan konu ile ilgili yeni bir yasa tasarısı üzerinde çalıştıklarını ve ilk aylarda sünnetin doktor tarafından yapılma zorunluluğunu kaldırdıklarını belirtti.
Mehmet Görmez, İslam'da sünnetin din adamları tarafından yapılma zorunluluğunun olmadığını vurguladı.
Görmez, "İslam dini açısından sünneti uzmanın yapması gerekir. Bunun din adamı olması gerekmez. Çocuğa zararı olacaksa bunu sıradan bir kimsenin yapması doğru değil" dedi.
Sünnetin çocuğu yaralama kapsamında değerlendirilmesi ile ilgili Görmez'in Alman Bakan'a sorduğu soru manidardı:
"Kız çocuklarının küpe takmak için kulaklarını delmesini yaralama olarak değerlendiriyorlar mı? Böyle bir karar alan mahkeme var mı?"
Ne Olmuştu?
Almanya'da Köln Eyalet Mahkemesi, Müslüman bir ailenin çocuğunu sünnet eden doktorun yaralama suçu işlediğine karar vermişti.
Mahkeme, doktoru, yaptığı işin yasadışı olduğunu bilmediği gerekçesiyle serbest bırakmıştı.
Sünnetin yaralama suçu kapsamına girdiği için yasadışı olduğuna karar veren mahkeme, sünnetin ancak tıbbi gereklilik sözkonusu olduğunda yapılmasının yasadışı olmayacağına hükmetmişti.Mahkemenin bu kararı tepkiyle karşılanmıştı.



Kur'an'ın şifa ayeti ile hastaları tedavi ediyor, bal ile gelen mucize


Kur'an'ın şifa ayeti ile hastaları tedavi ediyor

Mohd Yusoff, balla kronik yaraları iyileştiren bir yöntem geliştirdi


Malezyalı Prof. Dr. Kamaruddin Mohd Yusoff, balla kronik yaraları iyileştiren bir yöntem geliştirdi. Moleküler Biyoloji ve Genetik profesörü Yusoff, Kur’an-ı Kerim’de Nahl Suresi’ndeki ‘bal şifadır’ beyanından yola çıkarak bir çalışma yaptı.


Prof. Yusoff, Malaya Üniversitesi’nde kronik yara sebebiyle uzuvları kesilecek hastaları bal ile tedavi etti. Yusoff, “Balın biyokimyevî özelliklerini anlamak için bir araştırma yaptım. Hedefim, ayetteki mesajı ortaya çıkarmaktı. Bal, bugüne kadar yapılan bütün yara bakım ürünlerinden her yönüyle üstün. Bu balın biyokimyevî özelliğinden kaynaklanıyor.” diyor.
Malaya Üniversitesi Tıp Merkezi’nde farklı sebeplerle ortaya çıkan kronik yaraya sahip 102 hasta üzerinde yaptığı çalışmayı şöyle anlatıyor: “Yara tedavisi 1 aydan başlayıp, 2 yıla kadar süren hastalar üzerinde çalıştık. Tuzlu su, ağızdan ve damardan verilen antibiyotikler, kimyasal maddeler ve en modern yöntemlerle tedavi edilmeye çalışıldı. Ancak ileri düzey enfeksiyon sebebiyle birçoğuna uzuvların kesilmesi önerildi. Çalışmada bal yaranın üzerini örtecek şekilde uygulandı. Yara gazlı bez veya pamukla kapatıldı. Yaranın büyük olduğu durumlarda iki kez bal takviye edildi. Bal uygulanan yaralar ertesi gün pansuman edildiğinde, sargıların kolayca alınabilmesi şaşırtıcıydı. Gazlı bez ve pamuk yaralı bölgeye yapışmıyordu. Bu tedavi için oldukça önemliydi. Çünkü yeni oluşan hücrelerin yıpranıp, yırtılması önleniyordu. Bal yarayı hızlıca sterilize edip mikroplardan arındırıyordu. Yaralar üçüncü haftada tamamen bakteriden arınmıştı. Kronik, yüksek derecede mikrop kapmış ve bilinen yöntemlerle tedavi edilemeyen yaraları, hayret verici bir hızla iyileştirdi. Bu çalışma bugüne kadar yapılmış ilk ve yüzde 100 başarılı en büyük bal çalışması olarak gerçekleştirildi.”
Kamaruddin Mohd Yusoff, çalışmalarını bal familyası açısından zengin olan Türkiye’de Samsun Canik Başarı Üniversitesi’nde devam edecek.

Said Nursili Meclisten mi söz ediyorsun Kılıçdaroğlu?


Said Nursili Meclisten mi söz ediyorsun Kılıçdaroğlu?

Çakır, Kılıçdaroğlu’na Mehmet Akif’in yer aldığı, Said Nursi’nin ziyaret ettiği meclisi hatırlattı



Star yazarı Elif Çakır, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na Mehmet Akif’in yer aldığı, Said Nursi’nin ziyaret ettiği meclisi hatırlattı.
Cumhuriyet yürüyüşüne katıldığı eleştiren Çakır, Kılıçdaroğlu’nun “Asla ve asla Cumhuriyetten ödün vermeyeceğim” sözlerini “hangi Cumhuriyetten ödün vermeyeceksiniz onu bir netleştirelim” sözleri ile cevapladı.
Birinci Meclisin 23 Nisan 1920’de Cuma namazı çıkışında halk ve askerin içiçe sıralandığı, tekbirlerle, dualarla, hatimlerle, kurbanlarla ve Kur’an-ı Kerim üzerine yeminlerle açıldığını ifade eden Çakır, yazısını şöyle sürdürdü:
“Birinci Meclis’teki Cumhuriyetten mi bahsediyorsunuz? Hani Meclisinin yüzde 25’ini din adamlarının oluşturduğu Birinci Meclis... Alevilerin, Kürtlerin, dindarların temsil edildiği, “temsil gücü yüksek”, bütün siyasi görüş ayrılıklarının bir kenara bırakıldığı, tek gayenin ülkenin milli birlik ve beraberliği olan Birinci Meclis...
“Mehmet Akif Ersoy’un mebus olduğu, Said-i Nursi’nin mebus olmasa da sık sık ziyaret ettiği, 160 milletvekili ve Atatürk ile İnönü’nün imzasıyla “Van’da Medresetü’z Zehra namıyla bir darü’l umum-i İslamiye inşa ve küşadına” diyerek onay verip 150 bin lira bütçe ayıran Birinci Meclis...
“Cumhurla barışık ve tüm toplumu kuşatan bir ruhu olan meclisten bahsediyorum. Birinci Meclisin ruhundaki Cumhuriyetle hiçbirimizin sorunu yok zaten. Siz de hatanızı anlayıp Birinci Meclis’in Cumhuriyetin kurucu ruhuna yeniden dönelim diyorsanız eyvallah... Hepimizin sorunu bir mülakatta İsmail Habip Sevik’in “Neden yeni bir seçime ihtiyaç duyuyorsunuz” sorusu üzerine Atatürk’ün “İtiraz seslerinin yükselmeyeceği kız gibi bir meclis yapmak istiyorum” cevabı ile oluşan meclisle aslında.
Sonrası  sancılı yıllar... İstiklal Mahkemeleri... Otoriter bir yönetim ve sindirilmiş halk... Yoksa geçmişinizle yüzleşip yüzünüzü Cumhuriyetin kurucu ruhuna çevirip Birinci
Meclise geri dönme isteği mi? Hangi Cumhuriyetten ödün vermeyeceksiniz bir ona karar verin...

kaynak: Risale Haber-Haber Merkezi

60 darbecilerinin korkusu Bu halk Said Nursi'yi cumhurbaşkanı seçer


Bu halk Said Nursi'yi cumhurbaşkanı seçer

1961 Anayasası’nın mimarı Sıddık Sami Onar’ın korkusu



Yeni Akit yazarı Muhsin Meriç, 1961 Anayasası’nın mimarı Sıddık Sami Onar’ın "cumhura sorulursa bu cumhur Said Nursi’yi cumhurbaşkanı seçer" sözlerini hatırlattı.
Her kesimin zihninde bambaşka bir cumhuriyet olduğunu ifade eden Meriç, bazı zihinlerdeki ‘cumhuriyet’lerde ise sadece ‘cumhur’un adı olduğunu belirtti.
Bir ülkenin adının yanına ‘cumhuriyet’ sıfatı eklenince hakikaten cumhuriyet olmayacağını vurgulayan Meriç, "89 sene önce, avn-i ilahi ile kazanılan istiklal harbinin ertesinde kurulan cumhuriyetin adım adım nasıl da ‘mutlak istibdat’a dönüştürüldüğünü de en iyi bu cumhuriyeti koruma-kollama ‘telaş’ındaki cumhur(iyet) düşmanları bilir. ‘Millet iradesi’nden lafa gelince dem vurup hakikatte o mukaddes millet iradesine asla ‘güvenilmeyeceğini’ de gayet iyi bilirler! Hatta daha neler bilirler onlar neler: Şayet ‘cumhur’a sorulursa bu cumhurun ya Said Nursi’yi veya Ali Fuat Başgil’i cumhurbaşkanı seçeceğini, 1961 Anayasası’nın mimarı Sıddık Sami Onar’ın ifade ettiğini de bu sözün bugün nereye tekabül ettiğini de gayet iyi bilirler. Korkularını bu bilgileri, cehl-i mürekkep içindeki bu bilgilerini de inkâr ve inatları besler!" dedi.
Söz konusu kesimlerin en büyük korkusunun dindar cumhuriyetçilerin sahip çıkışı olduğuna dikkat çeken Meriç, yazısını şöyle sürdürdü:
"Bu kesimlerin en büyük kâbusu ise cumhuriyetin hakiki manasıyla tahakkuk etmesi ve bu rejime dindar cumhuriyetçilerin sahip çıkmasıdır. Çünkü siyasetlerini dinsizliklerine, dinsizliklerini de siyasetlerine alet ederek adına cumhuriyet dedikleri müstebit, vesayetçi bir rejimi ayakta tutmak, onu korumak ve kollamak bu kesimlerin ortak gayesidir. Bu gayeye ulaşmak için korsanlık dâhil her yola teşebbüsten geri durmayacaklarını son 29 Ekim günü gayet iyi gördük! Bir devir bitti, bitiyor; kabul edip hazmetmek herkes için kolay olmasa da gün gibi aşikâr bir hakikat bu bitiş.

kaynak: Risale Haber-Haber Merkezi

Almanya'da yaşlılara yer yok, Almanya 411 bin yaşlıyı başka ülkelere gönderiyor



Almanya'da yaşlılara yer yok

Almanya kaynaklı bir haber insanoğlunun vefasızlığına yeni bir örnek oldu



Almanya kaynaklı bir haber insanoğlunun vefasızlığına yeni bir örnek oldu. Almanya'da devletten yardım alan 411 bin emeklinin artan maliyetten dolayı yurt dışına gönderilmesi gündemde. Ülkeden yapılan açıklamada yaşlı nüfusunun hızla artığı ve yurtdışında bakımın daha ucuz olduğu belirtiliyor
Almanya'da bakıma muhtaç hale gelen yüz binlerce yaşlı emeklinin bakım hizmeti almaya yetecek maddi imkanlara sahip olmadığı ve bu sebeple devletten bakım yardımı almak zorunda kaldığı ortaya çıktı. Buna paralel olarak da bakım sektörünün 'pahalıya gelen' ama bakım almaya yetecek parası bulunmayan yaşlıların yurt dışına gönderilmesini tartışmaya başladığı öğrenildi.
Federal İstatistik Dairesi'nin (Destatis) 2010 yılına ait son verilerine göre bu durumda bulunan yaklaşık 411 bin emekli devletten bakım yardımı almak zorunda kaldı. Ülkenin en büyük sosyal kuruluşlarından VdK'nın yaptığı araştırmalara göre halihazırda bakım yardımı alanların dörtte üçünün huzurevlerinde yaşadığını belirtilirken, aylık hizmet bedeli nin 2 bin 900 avroya yükseldiği belirtildi.
Öte yandan Bild gazetesi ise bakım sektörünün bahsi geçen yüksek maliyetler nedeniyle yaşlı emeklilerin yurtdışında bulunan daha ucuz huzurevlerine yerleştirilmesini tartışmaya başladığına dikkat çekti. (Yeni Şafak)
KUR'AN-I KERİM'DE ANNE-BABA HAKKI VE RİSALE-İ NUR YORUMU
Yirmi Birinci Mektup
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ  وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَاۤ اَوْكِلاَ هُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُماَ اُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا - وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِى صَغِيرًا - رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا فِى نُفُوسِكُمْ اِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِْلاَوَّابِينَ غَفُورًا
EY HANESİNDE ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mande veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil! Şu âyet-i kerimeye dikkat et, bak: Nasıl ki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı surette ihtiyar valideyne şefkati celb ediyor!
Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir. Ve en âli hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukàbil hürmet haklarıdır. Çünkü onlar, hayatlarını, kemâl-i lezzetle evlâtlarının hayatı için feda edip sarf ediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılâp etmemiş herbir veled, o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisâne hürmet ve samimâne hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnut etmektir. (Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.)
İşte, o mübarek ihtiyarların vücutlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır, bil, ayıl! Evet, hayatını senin hayatına feda edenin zevâl-i hayatını arzu etmek ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!

Üniversite, öğrencileri kartzede mi yapmak istiyor?


Üniversite, öğrencileri kartzede mi yapmak istiyor?

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi akıl almaz bir uygulama başlattı




Türkiye'de kredi kartı mağdurları her geçen gün çığ gibi büyürken, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi akıl almaz bir uygulama başlattı. Üniversite yönetimi almış olduğu kararla 40 bin öğrenciye zorunlu kredi kartı dağıttı. Öğrencilerin zorla kredi kartı kullanmaya teşvik edilmesi, ileride oluşacak muhtemel kredi kartı borçlarını da tetikleyecek. Büyük çoğunluğu orta gelir grubu ailelerine mensup olan bu öğrencilerin, hayatlarının baharında faiz kıskacına düşmesi, hem de bunun bir eğitim kurumu aracılığıyla yapılması şaşkınlık uyandırdı.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nde 40 bin öğrenciye kredi kartı dağıtıldı ve kullanımı zorunlu tutuldu. Üniversite öğrencileri daha öğrenim kredisinin altından kalkamazken şimdide "kredi kartı" zorunluluğu ile karşılaştı. Öğrenci kimlik kartları yenileriyle değiştiriliyor bahanesiyle başlayan süreçte öğrenciler, yeni yönetmelikle kredi kartı almak zorunda kaldı. Kredi kartlarının faiz ve borçları yüzünden ülkemizde birçok aile dağılırken ve insanlar kredi kartı ve faiz borçları yüzünden bunalıma girerken, üniversitelilere kredi kartı verilmesi ise veliler ve öğrenciler tarafından tepkilere neden oldu.
Kredi kartını kullanmak zorunlu
500 TL'ye kadar limiti bulunan 'Kampüs Kartı' açtırmak mecburi .Yeni yönetmelikle birlikte öğrencilere yemekhaneden yemek yiyebilmek için, verilen kredi kartını kullanma zorunluluğu getirildi. Eski kartlarda, kartı açtırma mecburiyeti yokken yeni "öğrenci-kredi kartında" bu durum zorunlu tutuldu. Kredi kartı mecburiyeti getirilmesi öğrenciler tarafından da büyük tepki topladı.
40 bin öğrenciye kredi kartı dağıtıldı
Konuyla ilgili gazetemize açıklamada bulunan Anadolu Gençlik Derneği Sivas Üniversite Komisyon Başkanı Mustafa Durmuş, "Rektör yardımcısı Hüseyin Yılmaz'la bu konuyla ilgili görüştük. Ancak Rektör yardımcımız bu uygulamanın kendilerinin yapmadığını söyledi ve daha önceki yönetimin uygulaması olduğunu dile getirdi. Amaçlarının ise çok amaçlı kart olduğunu söylediler. Şuanda 40 bin öğrenciye kredi kartı dağıtıldı. Ve kullanılması zorunlu olduğu söylendi. Çünkü yemekhanelerde verilen bu kredi kartları kullanılacakmış." dedi.
Öğrenciler faiz batağına sürükleniyor
Durmuş, "Çok amaçlı kart maliyetlerinin yüksek olduğundan Üniversite, bu çalışmayı bankayla ortaklaşa yapmış. Yapılan bu uygulama hem üniversitenin işine yarıyor hem de bankanın. Fakat öğrencilerin faiz batağına sürüklenmesine herkes göz yumuyor. Üniversiteli arkadaşlara sesleniyorum. Kimse kredi kartlarını açtırmasın. Yetkililerden de merkezi yemekhane de yapılacak bu uygulamadan vazgeçilmesini ve başka natif çözümler üretilmesini istiyoruz. Çünkü bu uygulama öğrencilere yarar değil, zarar getirir. Öğrencilerin faiz batağına sürüklenmesine göz yumamayız." şeklinde konuştu.