Sayfalar

Sayfalar

19 Aralık 2012 Çarşamba

Diyanet Üniversitesi olarak , istanbul 29 mayıs üniversitesi

   ülkemizde türkiye diyanet vakfının kurmuş olduğu bir üniversite mevcut adı tdv istanbul 29 mayıs üniversitesi.
okul 2010 tarihinde kurulmuş ve şuanda 3. eğitim yılı döneminde yolun başında çabalıyor.

dünyada bir dini kurumun yada yapının siz cemaat yada tarikat da diyebilirsiniz üniversite okul yada başka bir eğitim kurumu kurması oldukça normal ve hiç garipsenmiyor, hatta olmaması anormal karşılanıyor fakat ülkemizde ise durumlar yakın zamana kadar biraz daha karışık malum çağımızı(çağı takip etmekte sorgulanabilir aslında buda büyük bir karmaşa diyebilirsiniz) 15-20 yıl geriden takip ettiğimiz için bize bazı normal şeyler anormal gibi gelebilmekte yada en azından kavrayıncaya kadar yada yerleşip bir zemine oturuncaya kadar her zaman yapay sıkıntılar doğurmuştur. ilginç olan ise türkiye de yarı devletçi gözüken bir yapının yada gelir kaynağı halk ama zihniyet ve mantalite dedikleri bakış açısı ve idare şekli malesef ki devletçi ideoloji yada görüşlü denilen bir yapı ile bu güne kadar gelmiş bir vakıf olan türkiye diyanet vakfı tarafından kurulan bir üniversite olması aslında tdv nin bu üniversiteyi kurması bile ne kadar normalleşmeye yaklaştığımızın bir yansıması olarak da kabul edebiliriz, ilginç bir tezahür olarak karşımıza çıkıyor.

 üniversitenin ülkemizde ne manaya geldiği; açıkcası çok anlamlı kelimeler noktasında kısır olan türkçemize oldukça geniş bir arşiv kattığı içinde teşekkür etmemiz gerekir, yada ne kastedildiği noktasında her kesimden bir ses çıktığı için oldukça geniş ve farklı manalar tezahür ettirmektedir. herkes üniversiteyi kendi ideoloji ve 
fikriyatınca yön vermeye çalıştığı için her üniversite zihin dünyamızda ayrı ayrı fişlenmiştir ve burum normalleşme dediğimiz evreler için biraz gariptir ama şuanda daha iyisine geçmeyi hak ediyor muyuz orası da başka bir soru?

Çok çocuk bela mıdır, rahmet midir?

dünyabizim com da yayınlanmış bir yazı açıkcası çok hoşuma gitti ve orada 8 çocuk sahibi bir ağabeyin verdiği cevap 10 üzerinden 11 i hak ediyordu paylaşmak istedim.


Sana yolculuk tavsiye ederim.
Kendinle ilgili akışta tıkanma hissettiğinde...
Artık donuklaştığını, tekrara düştüğünü gördüğünde..!
Mehmet Lütfi Arslan

7 Aralık Cuma sabahı, dokuz kişilik bir ekiple İstanbul’dan Kahramanmaraş’a doğru yola koyulduk. Kendimize ait bir araçla, kendimize has bir havayla başladı yolculuğumuz. Kaptanımız huzur ve güven veren Kemal Yetkin idi. Araçtaki isimlerin çoğu Genç Dergi yazı işleri kadrosuydu: Mehmet Emin Gül, Cantürk Genç, Aleaddin Çakmak, Mücahid Emre Sever, Hüseyin Yavuz veAbdulsamet İnekçi. Tabii bir de Samet Demir bizimleydi, yolculuğumuzun renkli siması, organizatörü…adana genç
İlk hedefimiz Adana!
Tekerlekler döndükçe koyulaştı muhabbetimiz, gönüllerimiz şen oldu. Gerçekten de çok samimi ve güzel bir ekiptik, arabanın içindeki hava eşine az rastlanır cinstendi.
On iki saat sonra, akşam yedi civarı Adana’ya vardık. Bizi her zamanki gibi Halit Yasir Özoğul Ağabeyimiz karşıladı. Yani Adana deyince ilk aklımıza gelen kişi… Adana’nın ete kemiğe bürünmüş hâli…
Hızla yerleştikten sonra Uluslararası GENÇ Derneği’nin salonuna geçtik. Programa davetli olan seçme bir ekiple bir araya geldik. Bir saate yakın konferans oldu. Genel vurgu şu konu üzerindeydi: “Yük olan değil, yük çeken insan olmak lazım. Çağı iyi okumak, yeniliklere, değişikliklere hızla adapte olmak çok önemli.”
Daha sonra dergimizin tanıtımı yapıldı, hediye kitaplarla ilgili bilgi verildi. Soru cevap faslında ise Adana’daki GENÇ Gönüllüler’in istifhamları giderilmeye çalışıldı.
adana gençÇok çocuk bela mıdır?
Bizler konuşurken, dinleyiciler arasında uyuyakalan iki küçük çocuk vardı. Birisi abisinin kucağında uyuklamış, diğeri de sandalyede iki büklüm bir hâl almıştı. Orada bulunan Hüseyin Ağabeye “bunlar sizin mahdumlar galiba” dedim konferansın ortasında. Verdiği cevap herkesi gülümsetti: “Evde beş tane daha var!” Sekiz çocuk sahibiymiş Hüseyin Ağabey. Ve en büyüğü on beş yaşlarındaymış. “Hiç korkmayın, evlenin, çoğalın, hepsinin rızkı Allah’a ait, çok güzel bir şey” dedi. Gençler şaşkın ve mütebessim idi. Hüseyin Ağabeyin yüzündeki memnuniyet ifadesi gerçekten görülmeye değerdi.
Programın sonunda, yanına yaklaştım ve “Gerçekten de kolay mı abi?” diye sordum. Çok büyük nimet olduğundan bahsetti. O sırada yanımızda bulunan bir başkası “çok çocuk beladır diye bir şey okumuştum” diyerek söze girdi. Bunun üzerine Hüseyin Ağabey şu harika cevabı verdi: “İslam ahlakına göre büyütme, tek çocuk da bela olur. İslam ahlakını verirsen, bin çocuğun da olsa hepsi rahmet olur!”