Sayfalar

Sayfalar

25 Ocak 2013 Cuma

Allah is Great, Allah is Great, Allah is Great; always with you mubarek wakaso

Mubarek Wakaso, açıkcası adını ilk defa duydum bir futbolcu ganalı ve ispanyanın espanyol takımında oynuyormuş... Afrika kupasında Gananın Maliyi 1-0 yendiği maçta attığı golden sonra formasının altında Yazan Allah is Great ve Iman yazısından sonra maçın hakemi tarafından sarı kart ile cezalandırılmış...açıkcası amatör bir hakem olarak her ne kadar bize verilen fifanın ve tff nin kural kitaplarında bütün dini içerikli simgelerin yasaklandığı belirtilsede bunun sahada sadece müslüman kimlikli insanlara uygulanması bu yasağın sadece müslümanlara mı karşı uygulayabiliyorsunuz sorusunu getiriyor?
Ayrıca herhangi bir dini inanca mensup bir kişinin İnancı ile Mesleğini bir birinden ayırt et demesi , hele de bir müslümana dinini saha dışına koy denilmesi; kusura bakmayın en açık tabirle aymazlık ve seküler bir politika örneğidir...

Mubarek wakaso kardeşimize burdan yapmış olduğu bu büyük cesaret örneğinden dolayı bir kez daha tebrik ediyor; kendisini her zaman saygıyla anacağımızı ifade ediyorum, We always with you Mubarek Wakaso  
We always with you Mubarek Wakaso  - We always with you Mubarek Wakaso 
Allah is Great


Gana'nin Mali'yi 1-0 yendiği karşılaşmadaki tek golü atan Mubarak Wakaso'nun attığı golden sonra 'Allah is Great' yazılı tişörtünü göstermesini hakem sarı kartla cezalandırdı...

16 Ocak 2013 Çarşamba

Almanya Köln de açıktan ezan okundu Eschweiler DİTİB Cemaati´nin Büyük Sevinci: Cuma Ezanı Açıktan Okundu


Eschweiler DİTİB Cemaati´nin Büyük Sevinci: 
Cuma Ezanı Açıktan Okundu


Köln, 15.01.2013: Geçtiğimiz Cuma günü  Eschweiler DİTİB Kuba Camii 
cemaati üyeleri ile siyaset ve toplum temsilcileri tarihi bir olaya 
şahit oldular. Eschweiler Wollenweberstraße adresindeki DİTİB Kuba Camii’nde
 ilk kez açıktan ezan okundu. Dernek, 2011 yılının Nisan ayında açıktan 
ezan okuyabilmek için belediyeye başvurmuş, bir yıldan fazla süren bir karar 
sürecinin ardından da gerekli izni almıştı.

Törene; T.C. Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa, DİTİB Genel Başkanı 
Prof. Dr. İzzet Er, DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri, Almanya Boşnak Müslümanları
 Cemaati Başkanı Edmin Atlagic, Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Uyum Meclisi 
Başkanı Tayfun Keltek, Eschweiler 1. Belediye Başkanı Rudi Bertram ve
 Belediye Meclis Üyeleri katıldılar. Kuba Camii'nin ev sahipliği yaptığı
 törende konuşmacılar, ezanın Müslüman cemaat, toplum ve onların 
toplumsal birliktelikleri için arz ettiği öneme vurgu yaptılar.

Kur’an-ı Kerim tilavetiyle açılan törenin açış konuşmasında Eschweiler 
DİTİB Kuba Camii Başkanı Bahri Çifçi bu gelişmenin önemine değinerek, 
derneğe bu konuda destek veren siyasi ve dini temsilcilere ve 
törene katılan tüm konuklara desteklerinden dolayı teşekkürlerini sundu.
 Din Görevlisi Mustafa Necati Barış’ın ezanın anlam ve önemine dair 
konuşmasının ardından Köln Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi 
Zekeriya Bülbül, Müslüman ve gayrimüslimlerin birlikte yaşadığı toplumda 
camilerin önemine değindi. 

Eschweiler Belediye Başkanı Rudi Bertram, tarafların izin alma sürecinde
 yoğun ve yapıcı görüşmelerde bulunduğunu, bundan sonra da samimiyet 
ve güven içerisinde biraraya gelmelerini ve yaşanan bu hoşgörünün 
sürdürülmesi dilediğini dile getirdi. Eschweiler Belediye Meclisi’nde 
başvurunun uzun uzadıya tartışıldığını ve iznin çıkmasının uyuma giden 
yolda bir adım daha atıldığı anlamına geldiğini vurgulayan Bertram, 
bir birlikteliğin oluşmasında herkese sorumluluk düştüğünü ifade ederek; 
''Doğrusu bizi tenkit edenler
 de oldu. Buna rağmen böyle bir adımı atıyoruz. Hepimiz hoşgörünün oluşması
 ve yaygınlaşması adına elimizden geleni yapmalı, ayrıca hoşgörüyü 
bizatihi yaşamalıyız. Hoşgörü, her gün yeniden uygulamamız gereken bir olgudur“ 
şeklinde sözlerini tamamladı.  

DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er açıktan ezan izni konusunda
desteklerini esirgemeyen Belediye Başkanı ve Meclis Üyelerine, ayrıca
gösterdikleri anlayıştan ötürü Alman komşulara teşekkür etti.

Atib 2012-213 eğitim burs sonuçları açıklandı

Kısaca ATİB yada Avusturya Türk İslam Birliği olarak tanınan TDv nin avusturya şubesinin sosyal sorumluluk faaliyeti çerçevesinde her yıl vermiş olduğu eğitim yardımlarından olan  2012- 2 013 yılı burs başvuru sonuçları açıklanmış olup; 2013 yılında 245 öğrenci bu burstan yararlanacaktır, kazanan arkadaşları tebrik eder, vakfımızın bu hayırlı faaliyetinin artarak her yıl daha fazla öğrenciye ulaşması temennisiyle kendilerine çalışmalarında ve hizmetlerinde başarılar dilerim...

burs kazanan öğrencileri öğrenmek için tıklayınız
ATİB'in açıklaması

Değerli Öğrenciler,

Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB) olarak, yükseköğrenime devam eden ihtiyaç sahibi  gençlerimize geçmiş yıllarda olduğu gibi 2012-2013 sezonunda da yardımcı olmak üzere gerekli çalışmaları yürütmekteyiz.
Gerek Türkiye'de, gerekse Avusturya'da eğitim hayatını sürdüren öğrencilerimizin ihtiyaçlarını belirli seviyede karşılama fırsatı sunan karşılıksız burs desteği Avusturya Türk-İslam Birliğinin en önemli hizmetlerinden biri olmuştur. Bu kapsamda sizlerden gelen talepler imkanlar ölçüsünde karşılanmaya çalışılmıştır.
Ülkemizin geleceği olan siz değerli öğrencilerimizin,  Avusturya'da yaşayan vatandaşlarımızın katkı ve gayretleriyle yürütülen bu hizmetin değerini gereği gibi takdir edeceğinizde şüphe yoktur. Bu takdir, eğitim hayatınızı başarıyla tamamlayıp kendi alanınızda kaliteli bireyler olarak milletimize ve ülkemize en iyi şekilde hizmet etmekle gerçek anlamını bulacaktır.
Bu anlayış içerisinde, Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB) olarak, 2012-2013 öğretim yılınızın başarıyla geçmesini yürekten temenni eder, hepinize en samimi sevgi ve muhabbetlerimi sunarım.
Seyfi Bozkuş
Din Hizmetleri Müşaviri
Viyana, 09 Ocak 2013

Eleştirel Düşünceye Dair - Fikret Başkaya 15.01.213

fikret başkaya hocayı bir çok insan özellikle paradigmanın iflası isimli kitap ve özgün üniversite söylemleri ve oluşturduğu platform ile yakından yada uzaktan duyuyoruz yada bildiğimiz kadarıyla tanıyoruz uzun zamandır hocayı takip edemiyordum; özgün üniversite platformunun sitesinde dün yayınlanmış bir yazısına rastgeldim yorumsuz olarak yayınlıyorum; söz sizin ama önce düşünme dileğiyle...
(Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah'ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? kasas suresi 60 ayet.




“Hiç düşmanın yok mu?
Bu nasıl mümkün oldu?
Her halde ya gerçeği hiç söylemedin,
ya da adaleti hiç sevmedin!”
Santiago Rámony Cagal

Bir seferinde bir tanıdığım: “Biz söylüyoruz bir şey olmuyor, sen söylediğinde başın belaya giriyor” demişti. “Neyi, nasıl ve ne amaçla söylüyorsun da başına bir şey gelmiyor” dediğimde, yüzüme şaşkın bakmıştı. Belli ki, ne düşünce, ne düşünce özgürlüğü, ne de eleştirel düşünceye dair hiç kafa yormamıştı... Oysa, öylesine akıldan geçen, günlük yaşamda söylenen sıradan şeyler düşünce değildir. Düşünceden söz edebilmek için, bir amaç için tasarlanması, uygun araçlarla ifade edilmesi ve düşüncenin hedefine ulaşması, insanlar tarafından içselleştirilmesi gerekir. Ancak hedefe ulaşıp, kitleye mâl olduğunda düşünceden söz edilebilir ki, ben buna düşüncenin gerçekleşmesi diyorum. Bertold Brecht: “Bir fikrin etkinliğinden söz edebilmek için, kimden kaynaklanıp, kime yöneldiğine bakmak gerekir” derken her halde tam da bunu kastediyordu.

Düşüncenin “gerçek düşünce” olabilmesinin koşulu, onun bu dünyada olup-biten her şeye eleştirel bakabilme istidâdır. Buna kendi de dahildir. Başka türlü söylersek, düşüncenin tutarlı olabilmesi için aynı zamanda oto-kritik olması gerekir. Şimdilerde, neoliberal küreselleşme çağında, düşünsel alan iyiden iyiye bayağılaşmış, piyasacı “tek düşünce” nerdeyse bir tsunami gibi tüm alanları kaplamış durumda... Eleştirel düşünce radikaldir, öyle olmak zorundadır. Olguları, süreçleri, olup-bitenleri kavramanın bilince çıkarmanın yolu, radikal olmayı, görüntünün esiri olmamayı, velhasıl görüntünün ötesine geçmeyi varsayar. Başka türlü ifade etmek istersek, radikal olmak, sorunları kaynağında, kökeninde yakalamak, temeline inmektir. Radikal düşünce için neden sorusunun önceliği vardır. Oysa yaygın bayağı düşünce daha çok nasılsorusuyla yetinmekten yanadır. Radikal düşünce açıkça ve ikircikli olmayan bir şekilde, yalanı, dolanı ikiyüzlülüğü aşmayı, gerçeğin üstünü örten örtüyü kaldırmayı amaçlar. Bu da şeyleri adıyla çağırmayı gerektirir. Zira adıyla çağırmamak bir yalan söyleme yöntemidir... Kapitalizm kavramının geçmediği bir yoksulluk tahlili mümkün müdür? Yoksulluğu yaratan kapitalizm olduğuna göre... Mesela bu günün dünyasında hegemonya, emperyalizm, kolonyalizm kavramlarını kullanmadan yapılan savaşla ilgili bir tahlilin bir kıymet-i harbiyesi olabilir mi? Savaşların gerisinde emperyalist hesaplar ve çıkarlar olduğuna göre... Aynı şekilde kapitalizmi ağzına almadan yapılan ekolojik tahlilin bir değeri olur mu? Eğer insanlığın yüz yüze geldiği ekolojik sorunlar kapitalist işleyişin doğrudan sonucuysa...

 Eleştirel düşünce tarihselliği esas alır. Şimdilerde kapitalist sistemi, yegane mümkün toplum düzeni, insanlığın normal hâli olarak sunma ve dayatma gayretleri yaygın. İnsanların kafasına sokulmak istenen kabaca şu: Kapitalizm hep vardı, bu gün de var, gelecekte de olacak... Kapitalizm “tarihin sonudur”, alternatifi yoktur, alternatif üretmeye çalışmak da beyhûdedir! Aslında amaç belleği yok etmek, geçmişi unutturup yok saymaktır. Oysa tarih bilinci bize bu günkü durumun [hâlin], karmaşık, kompleks sosyal süreçlerin ve belirleyiciklerin bir sonucu olduğunu, pekâlâ başka türlü de olabileceğini, bu gün olanın potansiyel olarak “mümkün” olabileceklerden sadece biri olduğunu öğretiyor. Bu gayri insani ve irrasyonel sistemin insanlığın yegane ufku olarak sunulabilmesi, ancak tarih bilincinin yokluğunda mümkün olabilir. Oysa tarih bilincinden yoksun bir insanlık mümkün değildir. Başka türlü söylersek, tüm sosyal süreçler geçicidir, tarihseldir ki, buna kapitalizm de dahildir. Nitekim kapitalizmin beş yüz yıllık, sanayi kapitalizminin ikiyüz yıllık, “neoliberal kapitalizm” denilenin de otuz küsür yıllık geçmişi var. Aslında bu, uzun insanlık tarihinde sadece küçük bir parantezdir... Şeyleri, olguları, toplumsal süreçleri tarihsellik dışında düşünmek saçmadır. Bir zamanlar kapitalizm diye bir üretim tarzı, öyle bir toplumsal düzen yoktu ve bir zaman sonra da olmayacak. Artık tüm sürdürülemezlik emareleri belirmişken bunu söylemek de bir kehânet sayılmaz...