Sayfalar

Sayfalar

27 Eylül 2011 Salı

Konyacadde ve sokaklarında tabela kirliliği, konya belediyesi caddeleri rant kapısına çeviriyor.

Konya'nın dört köşesi tabelalara teslim



Dünyanın yaşanabilir gelişmiş ülkelerinin meydanları, yolları, kaldırımları en küçük bir tabelayla dahi işgal edilmezken, Konya'da yürüyebilecek, göz estetiğini bozmayacak ne bir kaldırım ne de bir meydan bulabilirsiniz.





Konya'nın dört bir köşesi reklam tabelalarıyla doldu. Kesin rakamı belli olmayan reklam tabelalarının sayısı binlerle ifade ediliyor. Kaldırımlardan tutunda, meydanlara, ana caddelerden duraklara kadar adeta işgali andıran reklam tabelaları beraberinde kazalara da davetiye çıkarıyor.

YÜRÜYECEK KALDIRIM KALMADI
Huzur şehri Konya eskiden yeşiliyle, geniş kaldırımlarıyla, temiz yollarıyla anılırken, şimdi her bir tarafı reklam tabelalarıyla işgal edilmiş kent olarak anılıyor. Bazı kaldırımlar tamamen işgal edildiğinden yayalar hızla akan trafiğin içinden geçmek zorunda kalıyor. Hatta öyleki reklam tabelası gözünü aldığı yansıma yaptığı ve trafikte dikkatini çektiği için yüzlerce sürücü kaza yapmaktan kendini kurtaramadı.



26 Eylül 2011 Pazartesi

Medrese-i Yusufiye kongresine...

Medrese-i Yusufiye kongresine...
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ehl-i dünya bir siyasette ve bir san’atta ve bir vazifede, ya bir hayat-ı içtimaiyeye ait bir hizmette ve hususî bir nevi ticarette bulunan herbir tâifenin bir nevi kongrede toplanması ve müzakeresi gibi,iman-ı tahkikî hizmet-i kudsiyesinde bulunan Nur talebeleri dahi kader-i İlâhiyenin emriyle ve inâyet-i Rabbâniyenin tensibi ve sevkiyle bu medrese-i Yusufiye kongresine gelmesinde inşaallah pek çok kıymettar mânevî faide ve ehemmiyetli neticeler ihsan edilecek. Ve Nurun erkânları, herbiri bir elif gibi tek başına bir yerde bir kıymeti varsa, bir elif üç elifle omuz omuza gelip halen görüşse bin yüz on bir olması gibi, bu içtimada kıymeti ve inşâallah kudsî hizmeti ve sevabı bin olur; o elif elfün olur. [Şualar, Ondördüncü Şua]
Bediüzzaman Said Nursi

Mola odasında 'namaz' olmaz, mescid açın

Finlandiya Yargısı, işyerlerindeki mola odalarında namaz yasağının ayrımcılık olmayacağına karar verdi

Finlandiya, Milli Ayrımcılık Mahkemesi çalışanların mola odalarında namaz kılma yasağının, ayrımcılık olmadığına hükmetti.
Finlandiya'da bir Müslüman, mola zamanlarında namaz kılmasının işvereni tarafından engellenmesi üzerine ayrımcılık mahkemesine başvurdu. Mahkeme, tüm çalışanlara ait bir yerde herhangi bir dine mensup ibadetin yapılmasının diğerleri üzerinde baskı oluşturacağını öne sürerek işverenin haklı olduğuna hükmetti. Mahkeme, ibadetlerin o dine tahsis edilmiş bir yerde yapılması gerektiğini belirtti.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Bir avuç Çeçen misafiri koruyamıyoruz

Bir avuç Çeçen misafiri koruyamıyoruz
Geçen Cuma günü İstanbul Zeytinburnu'nda sokak ortasında güpegündüz 3 Çeçen mülteci katledildi: İşgalci Ruslara ve onların yerli işbirlikçilerine karşı mücadeleleriyle bilinen Berkkzah Musayev, Rustam Altemirov ve Zavrbek Amriev.
Allah onların şehadetlerini kabul etsin, bizi de ıslah etsin. Türkiye'ye sığınmış olan bir avuç Çeçen'i koruyamadık, koruyamıyoruz; yazıklar olsun bize!
Daha evvel de, kurtuluş savaşında yer almış olan 3 Çeçen İstanbul'da katledilmişti: Eylül 2008'de Gazi Edilsultanov, Aralık 2008'de İslam Canibekov ve Şubat 2009'da Ali Osayev.
Haziran 2009'da da bir Çeçen mülteci öldürüldü.
Bu cinayetlerin hiçbiri aydınlatılamadığı veya aydınlatılmadığı gibi, cinayet furyasını durduracak önlemler de alınamadı veya alınmadı.
2009'da Fransa'dan İstanbul'a bir heyet gelmiş. "Bizde de Çeçen mülteciler var. Böyle hadiselerin bizde yaşanmaması için ne yapmamız gerektiğini tespit etmeye çalışıyoruz" diyerek, Çeçenlere yönelik saldırılar hakkında araştırma yapmışlar. Bizim Emniyet Müdürlüğümüzde Çeçen meselesi üzerinde yoğunlaşan bir ekip var mı acaba? Varsa, 3 senelik bulgularını kamuoyuyla paylaşmasını rica ediyoruz. Bu kadar cinayet üzerine doğru dürüst tek bir resmi kelamın bile edilmemiş olması kabul edilir şey değil.

2 Eylül 2011 Cuma

hilal kaplan: Alnı secdeye değmiş militarizm

Hilal kaplanın 02 eylül 2011 tarihli yeni şafakta çıkan köşe yazısı.


Alnı secdeye değmiş militarizm
Bayramın ilk günü ulusalcı bir arkadaşım ("Benim ulusalcı arkadaşlarım da var") sağolsun mesaj göndermiş. Aynı gün iki bayramı kutladığımıza dikkat çekip "temel değerlerimizden taviz vermeden onurlu ve başı dik durmak dileğiyle" diye devam eden bir mesaj. Kendisiyle taviz vermeyeceğimiz "temel değerlerimiz" üzerinde pek ortaklaşamasak da bu çifte bayram tebriğini tebessümle karşıladım.
Ramazan Bayramı'nın Zafer Bayramı'na denk gelmesi sebebiyle "çifte bayram" konulu pek çok manşet atıldı, köşeler donatıldı. Mezkûr "çifte bayram" halinin sadece medyada değil halkta da büyük karşılık bulduğunu genelde orta Anadolu'lu, Türk ve mütedeyyin insanlardan müteşekkil akrabalarımızı ziyaret ederken de müşahede ettim. Tabii özellikle mütedeyyin çevreler için bu Zafer Bayramı'nın "çifte bayram" oluşu kronolojik bir kesişmeden ibaret değil. Zafer Bayramı'nı normalde coşkuyla kutlamayacak halk kitleleri için geçtiğimiz Zafer Bayramı'nı esas anlamlı kılan Abdullah Gül'ün eşi başörtülü olduğu için Cumhurbaşkanlığı ve dolayısıyla Başkomutanlık makamına gelmemesi amacıyla binbir takla atanların sonunda "acı gerçek"le yüzleşmeleri oldu.
Işık Koşaner ve arkadaşlarının istifası "Vakayı Hayriye" diye adlandırılmıştı ama kısa sürede bunca hayırlı olayı birarada göreceğimizi beklemiyordum doğrusu. Başbakan'ın YAŞ'ı baştaki koltukta yalnız oturarak yönetmesi, 27 Nisan e-muhtırasının Genelkurmay'ın internet sitesinden kaldırılması, Genelkurmay'ın Işık Koşaner'in itiraf ettiği "kepazelik"lerden biri olan er Cüneyt Kızılarslan'ın katlini açıkça üstlenmesi ve en son Zafer Bayramı tebriklerini Genelkurmay Başkanı'nın değil, Cumhurbaşkanı'nın kabul etmesi...
Bu çoğunlukla sembolik ama önemli gelişmeler vesilesiyle mütedeyyin çevrelerin yüzleşmesi icabet eden "acı gerçek" ise aslında zihniyet itibariyle gayet militarizme kaymaya elverişli bir zemine sahip olmamız sanırım. Bazı yorumlara bakıyorum da sanki esas dert ordunun devlet işlerinden el çekmesi değil de ordunun din işlerine mesafeli durmasıymış gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Bacak kadar halimizle askerî disiplin içinde and içerek güne başladığımız ilkokuldan itibaren eli silahlıların bize yol göstermesini öylesine içselleştirdik ki Genelkurmay Başkanı namaz kıldığı takdirde "Ordu-millet elele" sloganı atabilecek potansiyele sahip olmamız beni hiç şaşırtmıyor ama kaygılandırıyor.
Bir Müslümanın toplumun herhangi katmanındaki birisinin (evhanımı veya Genelkurmay Başkanı fark etmez) namaz kılmasını önemesemesi elbette doğaldır. Kişinin Allah'la kurduğu irtibatın sağlam olduğunu hissetmemiz, insanla ve vazifesiyle kurduğu irtibatın da sağlam olacağına dair hissiyatımızı pekiştirir. Bu minvalde bir Müslüman olarak benim namaz kılan bir Genelkurmay Başkanı olmasını arzu etmemle, namaz kılan bir Devlet Su İşleri Müdürü olmasını arzu etmem arasında bir fark yok. Ancak namaz kılan bir Genelkurmay Başkanı'na benim yüklediğim anlamdan çok daha fazlasını yükleyen Müslümanlar çoğunlukta sanırım.

açık öğretim ilahiyat önlisans , aöf ilahiyat taban puanı kaç.

 bu sene ilk defa kontenjanlı ilahiyat uygulamasına geçen anadolu üniversitesi her yıl yaklaşık 40.000 ilahiyat önlisans öğrencisi kabul ederken bu sene bu sayıya bir sınırlama getirdi ve sonuçta ilahiyat önlisana başvuran onlarca kişi açıkta kaldı
2011-2012 İlahiyat (Önlisans) (Açıköğretim) 10000(kişi) taban puanı tüm puan türleri arasında en yüksek puana göre hesaplanmasında  "" 275.589"" puanla almıştır.

türkiyeden israile yaptırım, türkiye israilin iplerini kesti


İsrail'e beş yaptırım

Dışişleri Bakanı Davutoğlu BM’nin Mavi Marmara raporunu değerlendirdi, İsrail’e uygulanacak yaptırımları açıkladı.



Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Birleşmiş Milletler’in basına sızan Mavi Marmara raporuyla ilgili açıklama yaptı.
Açıklamadan satır başları şöyle:
 İsrail askerleri tarafından öldürülenler masum sivillerdir.

İsrail’in saldırısı uluslararası sularda gerçekleşti ve masum siviller öldü.
 İsrail’in suçu basit bir suç değildir. Silahsız kişilere ensesinden defalarca ateş edip öldürmek insanlık suçudur.
Savaşta bile sivillerin öldürülmesi insanlık suçuyken İsrail bunu barış döneminde yapmıştır.

 Hiçbir devlet hukukun üstünde değildir. Dünya değişmektedir.
 İsrail ile farklı zamanlarda 4 kez görüştük, taleplerimizi kendilerine ilettik.

 Şartlarımız yerine getirilmedikçe ilişkilerimizin düzelemeyeceğini belirttik.
Rapor İsrail askerlerinin ve diğer yetkililerin işlediği suçları tespit etmektedir.
Taleplerimiz yerine getirilmedikçe İsrail ile ilişkilerimiz normalleşmeyecektir.
İŞTE 5 YAPTIRIM: