mustafa kutlunun modern toplumun sorunları üzerine yazdığı yazısı:
Kafayı çizmek
Batı'nın modern teknolojik medeniyeti insanlığın önce gözünü boyadı, sonra aklını aldı. XIX. asırda " Merak etmeyin bilim her zorluğu yener, size dünyada cenneti kazandırır" diyorlardı; XX. asırdaki iki büyük savaş kazın ayağının öyle olmadığını gösterdi. Bilim artık müritlerini yemeye başladı. Yapılan araştırmaların " bilimsel (!)" sonuçlarını gazetelerden aktarıyorum. (Radikal 6 Eylül 2011).
Almanya'da Dresten Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma Avrupa nüfusunun %40'ının ruhsal ve nörolojik hastalıklarla boğuştuğunu açıklamış.
Araştırmaya göre kıtada yaşayan 165 milyon kişi depresyon, anksiyete, uykusuzluk, şizofreni ve bağımlılık gibi hastalıklara yakalanmış.
Bunlar elbetteki modern teknolojinin yarattığı konforlu hayat tarzının hastalıklarıdır.
Bu hastalıklarda mücadele pahalıya maloluyor. Çünkü aynı hayat tarzını sürdürdüğünüz sürece hastalık ilaç kullansanız, terapiye gitseniz de geçmiyor. Aslında bunun temelinde tâ kapitalizmin başlangıcındaki sömürgecilik, kölelik falan var. Batı, çalıştırdığı kölelerin sırtından akan kırbaç kanının her gece rüyalarını kaplayan kâbusundan kurtulamıyor.
Bunun üzerine her tür adalet yokluğunu, tatminsizliği, boşluk duygusunu ekleyin. (Varoluşçular II. Dünya Savaşı'ndan sonra hayatın saçma olduğuna inanmışlardı). İnançsızlık, öte dünyayı, Tanrı'ya hesap gününü inkar etmeyi de üzerine koyarsanız, elbette "saçmalık" kol gezer.
Onun yerine birer illüzyon olan demokrasi, özgürlükler, insan hakları falan geçer.
Bilimin, sanatın, siyasetin yalanları geçer. Ve bu yalan dünya, teknoloji, sayesinde "sanal dünya" oluverir. Hassan Sabbah'ın "Alamut Kalesi" gibi. Bu yalanlardan bıkanların aynası Robert De Niro'nun oynadığı "Taksi Şoförü" filmi; veya "Norveç Canavarı" dır.
ABD'de durum biraz daha iyi imiş.
Orada her dört kişiden biri kafayı çizmiş.
ABD büyük ülke. Tarımda çalışan çok. Topraklar geniş ve insanlar herhalde tabiattan o kadar kopmamış. Ayrıca ABD nüfusu sapmış da olsa dindar sayılır.
Uzmanlar bu konuda şunları söylüyor:
"Ruhsal sorunlardaki artışın en büyük nedeni sanayileşme ile birlikte insanların daha fazla yalnız kalmasıdır. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar bu yanlızlığa dayanamıyor." ABD ve Avrupa'da ana-babaların çocuklarını, çocukların ana-babalarını misafir etmekten bile çekindiklerini biliyor muydunuz? Avrupalı çiftler tatile çıkarken "ayak bağı" olmasın diye çocuklarını kreşe terkediyorlar.
Çevrenin tahrip edilmesi başka bir sebeptir. Çevrede (Havada, suda, toprakta ,gıdada) artık ağır metaller, toksinler, elektromanyetik kirlilik var. Cep telefonundan, televizyona kadar her âlet radyasyon yayıyor. Bu tip etmenler beyin yıkımını kolaylaştırıyor uzun vadede parkinson, alzheimer ve nörolojik hastalıkları tetikliyor.
Modern teknolojik medeniyetin sunduğu "Hız ve haz" insanları sarhoş etti. Ne cinsel özgürlük, ne uyuşturucu yaraya merhem olmuyor, aksine yarayı azdırıyor. Üretim-tüketim sarmalındaki insan büyüme ve ilerleme uğruna hem kendini hem tabiatı tüketiyor.
O artık makinanın esiri olmaktan çıkmış, bir nevi makine olmuştur. (Bir şair de bunu arzuluyordu, ne hazin).
Türkiye'de durum nasıl?
Biz de bildiğiniz gibi kapitalizmin (Modern teknolojik medeniyetin) son vagonuna, son anda kendimizi attık. (Bununla övünenler var, yazık).
Türkiye'nin psikolojik haritasını çıkaran Ruh Sağlığı Eylem Planı'na göre Türkiye nüfusunun %20'si sorunlu.
Eh, o kadar olur.
Bunlar şehirlidir, köylüleri katmayın.
Zaten nüfusun %30'u hâlâ köylü. Buna bir %30 da şehre gelmiş, şehirli olamamış köylüyü katın. Onların hâlâ ruhu var, teslim bayrağını çekmediler. Hâlâ birarada yaşıyorlar ve yanlızlığı tatmadılar. Alvar'lı Efe'nin şiirlerini coşkuyla okuyorlar, şiirden kopmamışlar. Türk halkının sorunu olsa olsa "geçim sıkıntısı" dır. Yoksa yapılan istatistiklere göre dünyanın "en mutlu" halkları arasında sayılıyor.
Ayrıca halkımız psikoloğa gitmez. Bunu "delilik alâmeti" sayar. Zaten doktor sayımız, psikolog sayımız fazla değildir.
Türkiye'de "kriz entelektüel"leri saymaz isek hastalık hayat tarzının değişmesinden, geleneksel yaşantı ve mekanların terkedilmesinden, köylerin boşalmasından, tarım toplumundan sanayi'ye geçişteki sancılardan, devletin dayatmalarından, modern teknolojik medeniyet unsurlarının bizi de ağır ağır içine çekmesinden, onun hız ve hazzına kapılmaktan kaynaklanıyor.
Ama şükür henüz kafayı çizmedik.
%84 kurban kesen, %60 sürekli, %20 ara sıra oruç tutan, Ramazan'ı coşkuyla yaşayan bir toplum kolay kolay pes etmez.
Bizim sorunumuz şu:
Bir yandan modernleşiyoruz, öte yandan bir şekilde dindarlaşıyoruz. (Bu dindarlaşmaya itiraz edenler var, onları anlıyorum).
Bu nasıl oluyor? Kafayı çizmeden şuna bir izah getirelim.
mustafa kutlu yeni şafak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder