Sayfalar

Sayfalar

17 Temmuz 2012 Salı

Ali Çolak Yazık ettiniz 'kral'a

köşe yazılarını karıştırıken dikkatimi çekti ali çolak ın yazısı...yazık ettiniz kral a diyor yazısında.

neden mi bahsediyor;  AB uyum yasaları çerçevesince çıkarılan kamyon yazılarının artık kaldırılacağına dair kanun hakkında...

ıkcası destekliyorum bende AB üyeliğini ama bize has bazı şeylerin , bizden bir şeylerin ilin herifinin bilmem haberi olmadığı için yada onlarda öyle bir kültür olmadığı için vb gibi dandik sebeplerle yasaklanması ve buna bizim hükümetlerin koyun gibi uyması yada daha doğrusu bu işte hükümetlerden çok bu bakanlıklarda çalışan memur lar ve bürokratlar dediğimiz ta osmanlıdan beri bu halkın kanını emen zihniyete sahip bürokrasinin işleri hep bu, daima kestirip atak hiç bir zaman bir çare yada düşünme yok o yüzden çok dua ediyorum ya rabbi bana memurluk nasip etme ticaretle meşgul olayı diye...
bu zihniyetten biz 200 yıldır çekiyoruz ama hala akıllanmadık...

her neyse konumuzdan sapmayalım ali bey diyorki bu yasa ıvır zıvır sebebiyle bir kültür ölecek ondan sonra siz hala muhafazakar sanat için uğraşıp durun... varmı öyle 3 kuruşa 5 köfte...

tayyip baba yı çok severim ama bende bu saçma ve hangi dingillerin hazırladığını bilediğim bize ters gelen bu yasayı protesto ediyor ve sizleri ali çolak ın yazık ettiler krala isimli yazısıyla baş aşa bırakıyorum....

Yazık ettiniz 'kral'a
İki yaz önce olmalı. Bilecik'ten Kütahya'ya doğru giderken, o upuzun ve tenha yolda bir kamyonun tozluğunda kısacık bir söz: "Seyfi Baba'yı eskiler iyi bilir"! Çoğu kimse için sıradan, önemsiz belki de anlamsız bir cümlecik...

Fakat nedendir bilinmez, bende olağan dışı bir tesir bırakıyor, çarpılıyorum. Önümde meçhul fakat sıra dışı hikâyesi olduğu aşikâr bir uzun yol ustası gidiyor. Bir kamyon, bir cümle ve bir hikâye... Fakat, kimdi Seyfi Baba, nasıl bir macerası vardı ve bize ne anlatmak istiyordu?
Bir kere bugünün adamı değildi. Şimdilerde itibarı yürümüyor olabilir, fakat bir zamanlar bu âlemde onun da sözünün geçtiği, namının yürüdüğü gerçekti. Küskünlük değilse bile bir kırgınlığı dillendiriyordu derinden. Günün şartları ve değerbilmez insanları karşısındaki savunmasızlığını ilan ediyordu.
Evet, Seyfi Baba'nın, bugünkülerin hafife aldığı fakat 'eskiler'in takdir ettiği 'derin' bir hikâyesi olduğunu tahmin etmek güç değildi. Bu sözü, dehrin hem ikbalini hem idbarını görmüş bir adam söyleyebilirdi. Eski güzel, muteber günlerin hatırası, kim bilir hangi maceradan arta kalmış, içinde hâlâ parıldayıp duran güven duygusu ve şimdi bir yığın gönül kırıklığıyla, artık her gün biraz daha uzayan yollarda gönülsüzce yol alıyor, ömür tüketiyordu. Böyle hayal ettim onu ve sözünü günlerce dilimde dolandırdım. Sonra sonra, hatırladıkça gülümsedim.
Gazetedeki haberi okurken hep onu, Seyfi Baba'yı düşündüm. Yeni Ticaret Kanunu, kamyon yazılarına yasak getirmiş. Uymayanlar ceza ödeyecekmiş. 'Yolların kralına ilk ceza' diyor gazete. Bursa'da kamyonculara kesmişler. Bir gün Seyfi Baba'ya da kesecekler. O yazıyı indirecek. Hikâyesi büsbütün susacak, unutulacak. Kederlenecek Seyfi Baba, yollara küsecek.



Hayatın her alanının böyle standarda bağlanması, zapt u rapt altına alınıp bir örnekleştirilmesi doğru mu? Kamyon yazılarının bir kanun maddesiyle kaldırılması?.. Kamyon yazısı deyip geçmeyiniz, söz konusu olan, yol kültürümüzün neredeyse bir asırlık geçmişinin yazılı tarihidir! Nice insanın, maceranın, sevincin ve kederin hikâyesi. Bin bir kılıkta karşınıza çıkan o perişan cümleler, şiir kırıkları, vecize denemeleri (ki öyle olsun diye söylenip yazılmamıştır, adamakıllı doğaldırlar) meçhul adamların meşhur olmuş sözleridir ki, her birinizin hafızasında bir hayli yekûn teşkil eder. Onlar artık insanları, şehirleri, bölgeleri aşmış; basbayağı klasikleşmiş ve anonim /popüler halk edebiyatımızın hafızasına, kendine mahsus bir şube olarak eklenmiştir. Ne kadar yasaklasanız da 'kamyon edebiyatı' diye bir deyim vardır artık.
Kamyon arkası yazılarını duvar yazısı derekesine indirmek vicdansızlık olur. Bir kere özel bir alanda doğmuştur ve oradan, kişisel bir macerayı ilan etmek, bir mesajı ilgilisine doğrudan iletmek için yazıya geçirilmiştir. Yazarı, ilan ettiği sözü, neyse artık mesajı, kendini gizlemeden, bile isteye ve gururla taşımaktadır. Sonra o yazı yollardan yollara, şehirlerden şehirlere yürüyecek, okuyanı, bileni çoğalacak ve dillere düşecektir. 'Kamyoncu' dediğiniz o meçhul adam, 'eski' bir sevdayı dillendirmiş, bir intikamı haykırmış yahut dünyaya dair bir muradını cümle âleme duyurmuş olmanın gururuyla rampaları kolayca çıkacak, yokuşlardan kuş gibi inecek ve ovalarda süzülüp gidecektir.
Bir cümlecik yahut bir dize kırığıyla âleme kafa tutan bu 'yazar', bir halk filozofu değilse bile anonim halk kültürünü tevarüs etmiş, sözün kudretinden haberdar bir Ademoğludur. Mecaz, ironi, telmih, tecahül-i ârif, istiare bilmez bilmesine, fakat kamyonunun arkasına nakşettiği bir cümlecikte bu sanatları maharetle kullanır. Kimi zaman bir uyarı, kimi zaman öğüt, bazen bir ilenti, bazen de övünç yahut bir hakikatin ilanı anlamı taşıyan kamyon yazıları, kamyoncu esnafı arasında hatırı sayılır yaygınlığa erişmiş bir 'grup medyası' görevini de ifa edegelmiştir.
Şimdi, Ticaret Kanunu gereği kamyoncu esnafının hususi medyası susuyor. Kamyon edebiyatı tarihe karışıyor. Nihayetinde kamyon yazıları, andıkça gülümseten eski bir 'yol hatırası' olarak kalacak aramızda. Söyleyin ama, "Bir sabah uykusuna, bir de sana hasretim" diyebilmek az şey midir? Ve bu cümleyi söyleyebilen kamyoncu tayfası takdiri hak etmez mi?


kaynak zaman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder