her iki yazıda okunması gereken ve üzerinde ön yargı ve nefret ve körlükleri yada at gözlüklerini kenara bırakarak derin derine konuşulması gereken bir yazı...
İbrahim KİRAS
Türk baharı ittihatçıların eseri
İttihatçılık İslamcıların, Türkçülerin, sosyalistlerin ve liberallerin yüz yıl öncesine kadar ittifak şemsiyesidir ama bu ekollerin günümüzdeki varisleri İttihatçı karşıtlığında ittifak etmekteler. Tarihin cilvesi!
Kemalistler Atatürk idaresinin üstünlüğünü kanıtlamak için İttihatçıların maceracı olduklarını, dikta rejimine yöneldiklerini vs. vs. savunuyorlar. İslamcılık cumhuriyet döneminde nedense Abdülhamitçiliğe evrildiği için İslamcılarımız ve bilumum sağcılarımız Osmanoğlu hanedanı adına 1908 devrimine buğz ediyorlar. Liberal tavır ise bu toprağın değerlerine düşmanlığa dönüştüğü için artık İttihatçı düşmanı.
Ama özgürlük diyen, demokrasi diyen, önce insan diyen, vicdan diyen aydınlarımızın kendi tarihlerine bakışlarında dev bir çelişki var. Bugün Arap ülkelerindeki halk hareketlerini destekleyen, “Arap Baharı”na gönül veren aydınlarımızın 1908’de yaşanan “Türk baharı”nı görmezden gelmeleri, hatta bunu bahar değil “kara kış” gibi görmeleri büyük bir çelişki.
Nasıl bugün mesela Mısır’da istibdada, yolsuzluklara, laik zorbalığa ve onursuz dış politikaya isyan eden milyonlar Tahrir meydanını doldurup rejimi değiştirmişse 1908’de olan şey de bunun tıpatıp aynısıdır. Bediüzzaman Said Nursî’nin İstanbul’un ve Selanik’in “Tahrir” meydanlarında toplanan on binlerce kişiye yaptığı “hürriyet” konuşmaları bunun ispatıdır. Aynı şekilde Mehmed Akif’in o günlerde yaptığı yayınlar ve yazdığı şiirler özellikle İslamcı aydınların tavrını ifade eder.
Onun için İttihatçıları Suriye’nin ve Irak’ın yakın tarihini karanlığa boğan zalim Baas rejimine benzetmek haksızlık. Baas çizgisi, benzetilmesi lazımsa, Kemalist çizgiye benzer. Irkçılık, istibdat, laik zorbalık, kendi milletini ezmek için yabancı güçlere dayanma siyaseti İttihatçılığın değil Kemalizm’in vasıflarıdır. Baas’a örnek olan da Kemalist tecrübedir.
İttihatçılar istibdat getirdiler demek için 1908 öncesinde ve 1924 sonrasında demokratik yönetimler arayıp bulmak lazım. İşin gerçeği şu ki 1908’den önce ne seçim vardı ne Meclis. O dönemde savaş sırasında bile seçim yapıldı. Cumhuriyetten sonra ise Meclis vardı ama 1950’ye kadar serbest seçim yapılmadı.
1908 devrimine öncülük eden ittihatçılar serbest seçimlerle Mebusan Meclisi’nin teşkilinin ardından hükümet kurmaya yönelmediler. Meşrutiyeti ortadan kaldırmaya yönelen -İngiliz destekli- 31 Mart darbe girişimi bastırıldıktan sonra bile“İttihatçı olmayan” kabineler yönetimde kaldı. Geçmiş dönemin saygın ve tecrübeli isimlerinin oluşturduğu ve İttihatçıların dışarıdan desteklediği kabineye karşı gerçekleştirilen “askeri darbe” de az bilinen hakikatlerdendir.
Kendilerine “Halaskâr Zabitan” (Kurtarıcı Subaylar) adını veren bir cuntanın gerçekleştirdiği “askerî darbe”yle hükümet yıkıldı, halkın seçtiği Meclis dağıtıldı. Hürriyet ve İtilafçıların yönetiminde Balkan Savaşı’nda ağır bir yenilgi alınmasıyla oluşan toplumsal infial üzerine İttihatçılar Babıali Baskını’yla darbe yönetimini devirdiler. Ancak yönetimi tam olarak tekrar ele almaları Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın darbeciler tarafından suikastla öldürülmesi sonrasında gerçekleşti. 1908 Devrimi’nden beş sene sonra!
İttihatçıların “darbe” yoluyla iktidara geldiğini söyleyenlerin kastettiği bu değil, ama doğru.
İttihatçılık İslamcıların, Türkçülerin, sosyalistlerin ve liberallerin yüz yıl öncesine kadar ittifak şemsiyesidir ama bu ekollerin günümüzdeki varisleri İttihatçı karşıtlığında ittifak etmekteler. Tarihin cilvesi!
Kemalistler Atatürk idaresinin üstünlüğünü kanıtlamak için İttihatçıların maceracı olduklarını, dikta rejimine yöneldiklerini vs. vs. savunuyorlar. İslamcılık cumhuriyet döneminde nedense Abdülhamitçiliğe evrildiği için İslamcılarımız ve bilumum sağcılarımız Osmanoğlu hanedanı adına 1908 devrimine buğz ediyorlar. Liberal tavır ise bu toprağın değerlerine düşmanlığa dönüştüğü için artık İttihatçı düşmanı.
Ama özgürlük diyen, demokrasi diyen, önce insan diyen, vicdan diyen aydınlarımızın kendi tarihlerine bakışlarında dev bir çelişki var. Bugün Arap ülkelerindeki halk hareketlerini destekleyen, “Arap Baharı”na gönül veren aydınlarımızın 1908’de yaşanan “Türk baharı”nı görmezden gelmeleri, hatta bunu bahar değil “kara kış” gibi görmeleri büyük bir çelişki.
Nasıl bugün mesela Mısır’da istibdada, yolsuzluklara, laik zorbalığa ve onursuz dış politikaya isyan eden milyonlar Tahrir meydanını doldurup rejimi değiştirmişse 1908’de olan şey de bunun tıpatıp aynısıdır. Bediüzzaman Said Nursî’nin İstanbul’un ve Selanik’in “Tahrir” meydanlarında toplanan on binlerce kişiye yaptığı “hürriyet” konuşmaları bunun ispatıdır. Aynı şekilde Mehmed Akif’in o günlerde yaptığı yayınlar ve yazdığı şiirler özellikle İslamcı aydınların tavrını ifade eder.
Onun için İttihatçıları Suriye’nin ve Irak’ın yakın tarihini karanlığa boğan zalim Baas rejimine benzetmek haksızlık. Baas çizgisi, benzetilmesi lazımsa, Kemalist çizgiye benzer. Irkçılık, istibdat, laik zorbalık, kendi milletini ezmek için yabancı güçlere dayanma siyaseti İttihatçılığın değil Kemalizm’in vasıflarıdır. Baas’a örnek olan da Kemalist tecrübedir.
İttihatçılar istibdat getirdiler demek için 1908 öncesinde ve 1924 sonrasında demokratik yönetimler arayıp bulmak lazım. İşin gerçeği şu ki 1908’den önce ne seçim vardı ne Meclis. O dönemde savaş sırasında bile seçim yapıldı. Cumhuriyetten sonra ise Meclis vardı ama 1950’ye kadar serbest seçim yapılmadı.
1908 devrimine öncülük eden ittihatçılar serbest seçimlerle Mebusan Meclisi’nin teşkilinin ardından hükümet kurmaya yönelmediler. Meşrutiyeti ortadan kaldırmaya yönelen -İngiliz destekli- 31 Mart darbe girişimi bastırıldıktan sonra bile“İttihatçı olmayan” kabineler yönetimde kaldı. Geçmiş dönemin saygın ve tecrübeli isimlerinin oluşturduğu ve İttihatçıların dışarıdan desteklediği kabineye karşı gerçekleştirilen “askeri darbe” de az bilinen hakikatlerdendir.
Kendilerine “Halaskâr Zabitan” (Kurtarıcı Subaylar) adını veren bir cuntanın gerçekleştirdiği “askerî darbe”yle hükümet yıkıldı, halkın seçtiği Meclis dağıtıldı. Hürriyet ve İtilafçıların yönetiminde Balkan Savaşı’nda ağır bir yenilgi alınmasıyla oluşan toplumsal infial üzerine İttihatçılar Babıali Baskını’yla darbe yönetimini devirdiler. Ancak yönetimi tam olarak tekrar ele almaları Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın darbeciler tarafından suikastla öldürülmesi sonrasında gerçekleşti. 1908 Devrimi’nden beş sene sonra!
İttihatçıların “darbe” yoluyla iktidara geldiğini söyleyenlerin kastettiği bu değil, ama doğru.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder