Sayfalar

Sayfalar

10 Temmuz 2012 Salı

Mümtaz'er Türköne İttihatçılık

08.07.2012 tarihli zaman gazetesinde yer alan mümtaz'er türköne nin yazmış olduğu ve gündeme yeniden giriş yapmış ittihatçılara değinen bir yazı, okunması gerektiğini düşünüyorum ama yazının her tarafına katıldığımı söyleyemem.



Hepimiz biraz İttihatçıyız" demiştim. Gelen tepkilerden İttihatçılığın ölmek üzere olduğunu anladım. Yine de hepimiz biraz İttihatçıyız. Benim neslimi kast ediyorum. Soğuk Savaş döneminde edinilen ve kimliğimizin, kişiliğimizin eczasını oluşturan fikirlerimiz, ideolojilerimiz, dost-düşman telakkimizde İttihatçılığın izleri var.

"Nedir bu İttihatçılık?" diyeceksiniz. Bir siyaset yapma biçimi. İster iktidarda, ister muhalefette olun takip ettiğiniz yol ve yöntem. Her şeyin çözümünü devlette aramak; bunun için devleti ele geçirmek; böylece her şeyi çözme gücünü edinmek. Bu işleri dar bir kadro ile yürütmek. Halkı veya kitleleri uygun bir dille ikna edilecek bir ayrıntı olarak görmek. Siyaseti ölümüne bir oyun olarak sürdürmek. Ölmeye ve öldürmeye hazır olmak. Fiilen olmasa bile mecazen muhalifleri ortadan kaldırmak. Toplumu devletin terazisinde tartıp, devletten topluma nizam getirmek.

Önce bir hatırlatma. Tarih, İttihatçıların açtığı kanalda ilerliyor. Sadece bizim değil, bölgemizin tarihi İttihatçıların eseri. Yüzüncü yılı yaklaşan Ermeni tehciri, İttihatçıların kararı idi. Balkan Savaşları'nda çetelere yenilen orduyu üç yılda yedi cephede yüzünün akıyla savaşacak hale getirenler de İttihatçılardı. Savaş bitip, Enver-Talat-Cemal üçlüsü Alman denizaltısı ile İstanbul'dan ayrıldıktan sonra, İttihat Terakki'nin taşra şubeleri Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetleri'ne dönüştü. Ankara'da 23 Nisan'da açılan meşhur Meclis binası bile, İttihat Terakki'nin Ankara şubesi olarak inşa edilmişti. Bir yığın siyasî suikast İttihatçı silahşörlerin eseriydi. Salihli hattına silah depoları kurup Kuvva-yı Milliye'yi örgütleyenler de onlardı. Vagon tahsisleriyle millî burjuvazi oluşturmak için çırpınanlar da onlardı. Resmî tarihin yükü azaldığı zaman gençlerimiz, Millî Mücadele'nin İttihatçılar tarafından planlandığını ve yürütüldüğünü daha kolay öğrenecekler. Cumhuriyet'i kuran kadrolar İttihatçıydı. İzmir suikasti ile tasfiye edilenler ise çelik çekirdeğe dahil olamayan bir hizipten ibaretti. Celal Bayar yüz yaşına yaklaştığı demlerde kendisiyle röportaj yapan Mete Tunçay'ın "Siz İttihatçıydınız, değil mi?" sorusuna, zaman kipini düzelterek şöyle cevap vermişti: "Evet İttihatçıyım." Bu sözle Bayar, İttihatçılığa girdikten sonra çıkışın, sadece teneşir tahtasındaki merasimle mümkün olduğunu hatırlatıyordu.



İttihatçılık sadece Roni Margulies'in şiirlerinde veya TRT dizilerinde yaşamadı. Bölgemizi de derinden etkiledi. Kuşaklar boyu İslam dünyası çocuklarına Enver-Talat ve Cemal ismini verdiler. Bu ismi alanlardan ikisi, Mısır'da peş peşe devlet başkanı oldu. Baasçılık adı verilen Arap milliyetçi-sosyalizmi İttihatçılığın izinde gelişip serpildi. Kısaca İttihatçılık İslam dünyasını hastalıklı biçimde modern dünyaya taşıyan bir yol ve yöntem olarak hep var oldu. Neticede taşıdı mı? Evet taşıdı.
Devlet bir gemidir. Bizim coğrafyamızda hep fırtınalı denizlerde yol alır. Güvertedekiler kendi aralarında kapışır. Aradan biri çıkar, kaptan köşkünü ele geçirir. Gemiye düzen ve istikrar getirir. Üstelik dümen elindedir, rotayı belirler. Aşağıdakilere düşen, hepimizin aynı devlet gemisinde yaşadığını, gemi batarsa herkesin felaketi olacağını bilmekten ibarettir.
İttihatçılık, yüz yılı aşkındır bu topraklara egemen olan bir siyasî paradigma. Siyaseti, kazananın her şeyi aldığı ve her şeye hükmettiği bir rekabet olarak belirliyor. Devletin bir anlamı da saadettir. Saadete ulaşmak için saadetlü olmak gerekir. Gücü ele geçiren her şeye hükmeder. Okyanuslar tükendiği zaman bile devlet hayalî bir okyanusta yol almaya devam edecek ve gemidekiler işlerin yolunda gittiğine ikna edilecektir.
Çok hızlı bir değişim yaşadık. Son elli yılı sancılar içinde geçirdik. Toplum toparlandı ve gelişti. Kendi ayakları üzerinde doğruldu, gücünü ve kuvvetini topladı, devleti sırtına alarak hayal edemeyeceği yerlere taşıdı. Artık devlet gemisinin dümenine oturup halka nizam veren İttihatçılığın anlamı kalmadı.
Peki o halde İttihatçılık niye hâlâ çok güçlü bir şekilde yaşıyor? Din eğitimine tam bir İttihatçı gibi bakmaktan bahsediyorum.

zaman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder