Sayfalar

Sayfalar

28 Ocak 2014 Salı

Ahilik nedir , Ahilik hakkında bir kaynak araştırması,

Ahilik hakkında 2012-2013 yılında hazırlamış olduğum sunum ödevlerimden bir tanesidir. Ödev sunum amaçlı olduğu için kaynakça ve dipnot eklenmemiştir. ana kaynak Özellikle DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi),Neşet Çağatay'ın "Bir Türk kurumu olarak Ahilik" , adlı kitap kullanılmıştır. bunlar haricinde de bir kaç kaynağa daha bakılmış ise de not alınmadığı ve sunum olduğu için yazılmamıştır.
Faydalanacak arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum.


   AHİLİK

                                            Ahi Kelimesinin Kökeni
Bunun hakkında iki rivayet vardır. Bunlardan biri kelimenin arapça ‘’kardeşim’’ demek olan Ahi kelimesinden geldiği, ikincisi ise DivanuLugatit Türk’te geçen ve eli açık cömert anlamlarına gelen Türkçe akı kelimesinden geldiği görüşüdür. Burdaki k harfinin zamanla dönüşerek h harfine geldiği ve ahi olduğu söylenir.
  Ahilik
 İslam dünyasında Abbasi halifesi Nasır Lidinillah tarafından kurumlaştırılan Fütüvvet kurumunun Anadolu’da 13 yy itibaren milli ve yerli unsurlarla donanmış bir şeklidir. Ahilik türk esnafının hayat anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması sebebiyle  daha çok esnaf arasında gelişmiş olmakla birlikte esnaf dışındanda çeşitli meslek erbabını bünyesinde barındıran Ahi Evranı Veli  önderliğinde Anadolu’da Balkanlarda Ortadoğuda ve Kafkaslara kadar yayılan sivil bir yapılanmanın adıdır.               
                Türk Fütüvvet hareketi denilebilecek ahilik kurumu, 13 yy kurulup 20 yy dek köylere varıncaya kadar Anadolu türk toplumunda varlığını kesintisiz bir biçimde sürdüren Anadolu türk toplumunun birlik ve beraberliğine refah ve düzenini sağlayacak ve halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap verebilecek tarzda örgütlenen amaç ve çalışma tarzı açısından topluma hizmet sevdası ve aşkıylka bir tür özel yönetmelik sayılabilecek ahi şecere ve fütüvvetnameleriyle belirlenmiş iş, meslek, ahlak disiplini, şeyh usta kalfa çırak, yamak hiyerarşisi doğrultusunda çalışmayı bir tür ibadet telakki eden sınai, ticari, askeri, ekonomik, toplumsal, eğitsel ve kültürel faaliyetlerde bulunan bir sivil toplum kuruluşudur.
                Daha geniş bir açıdan bakacak olursak Ahilik bir yandan tek tek fertlerin ahlaki erdemlerle donanmalarını, onları iyi birer birey yapmayı amaçlayan öte yandan da bireylerin oluşturduğu aileden millete ve hatta topyekûn insanlık alemine varıncaya kadar bütün toplumsal yapıların huzurlu, müreffeh, barış ve esenlik içerisinde yaşamalarını hedef kılan bir insanlık kurumudur.
                                                                  Fütüvvet
Sözlükte genç yiğit cömert demek olan feta kelimesinden türemiş olup, gençlik, kahramanlık ve cömertlik bir kelimedir. Terim olarak fütüvvet ise, dünya ve ahiret halkı nefsine tercih etmek, cömertçe vermek, başkasını rahatsız etmemek, şikayet ve sızlanmayı terk etmek, haramlardan uzaklaşmak ve ahlaki değerlere sahip olmak diye tanımlanır.
  Kavram olarak ise Fütüvvet herhangi bir karşılık beklemeksizin başkalarına yardım ve iylik etmek, başkalarını kendine tercih edip onların menfaatini kendi menfaatinden üstün tutmak, toplumun ve fertlerin mutluluğu ve kurtuluşu için kendini feda etmek gibi anlamları içerir. Feta’nın konuk severliği ve eli açıklığı sonuna kadar, yani kendisinin hiçbir şeyi kalmayıncaya kadar sürer. Fütüvvet ehli, arkadaşları uğruna canını feda eder. İşte bu yüzden konukseverliğin, yiğitlik ve fedakarlığın en yüksek mertebesine fütüvvet denmiştir.
                                          Ahiliğin Anadolu’da Doğuşu Ve Gelişimi
Fütüvvet, Hicretin ikinci yılından itibaren bilinmekte ise de Kurumsallaştırılması AbbasıHlifesi Nasır Lİ dİnillah tarafından oluşturulmuştur. Halife Nasır Fütüvvet kurumunu resmileştirdikten sonra  çevredeki diğer islam devletlerine elçiler göndererek onları da bu teşkliata dahil etmek istemişlerdi. Bu amaçla Anadolu Selçuklu Devlet Hükümdarı 1. İzzeddin Keykavus’a ŞihabuddinSühleverdi Başkanlığında bir heyet göndererek, kendisini teşkilata dahil etmiş daha sonraları ise 1. Alaaddin Keykubat ve 1. GıyaseddinKeyhüsrev’inisimleride fütüvvet teşkilatının içerisinde geçmektedir. Bu gelişimlerin Anadolu’da Ahilik teşkilatının gelişmesinde etkili olduğu tahmin edilmektedir. Halife Nasır’ın teşvikiyle gerçekleşen bu temaslar sonucunda Fütüvvet anlayışşını temsil eden Mutasavvıfların anadoluya gelmesiyle, burada büyük bir irşad faaliyeti başlamıştır. Bilhassa EvhadüddinKirmani ve halifeleri için çok sayıda zaviye yapılmıştır. Ancak Anadolu’da ahiliğin yaygınlaşması ve kurumsallaşmasını sadece bu gelişmelere bağlı olmayıp Moğol tehlikesi nedeniyle Orta Asya’dan Anadolu’ya sürmekte olan göçünde etkili olduğu bilinmelidir.
                Ahilerin Anadolu da ki gelişimi üzerinde bilim adamlarının görüşlerinde önemli farklılıklar gözlenmektedir. Fuat Köprülü Fütüvvete kaynaklık eden dini hareketlerin esas itibariyle Batınilikten çıktığını söyler. Daha sonra 13yy da ahilik adı altında çok önemli ve çok yaygın bir mesleki tasavvufi bekarlar zümresi bulunduğunu, bunların fütüvvet mesleğine sahip olup senetlerini Hz Ali vasıtasıyla Hz Peygambere kadar götürdüklerini, içlerinde bir çok kadılar ve müderrislerin bulunduğunu, bu teşkilatın herhangi bir esnaf topluluğu değil, o teşkilat üzerine istinâdeden  akidelerini o vasıta ile yayan bir tarikat sayılabileceğini belirtir.
                Köprülü daha sonra Ahiler namıyla bilinen fütüvvet zümrelerinin İslam aleminin hemen hemen her tarafında göze çarpan esnaf teşkilatına bağlı bulunduklarını ve Ahilik teşkilatlarının rıfailik, Mevlevilik, Bektaşilik ve Halletilik gibi tarikatlerle de pek çık bakımlardan ilişkili görünmesi gerektiğini, ahilerin 13 yy’dan 20 yy sonlarına kadar bilhassa anarşi devrelerinden siyaseten çok önemli roller oynadıklarını, yine bu zümrenin Osmanlı saltanatının kurulmasında etken olduğunu ve Osmanlı merkez idaresi güçlendikten sonra sadece esnaf teşkilatı mahiyetinde kaldığı ifade etmektedir.
                Bazı bilim adamları ise Ahiliğe doğrudan doğruya bir Türk Kaynaklı bir kurum olduğu görüşündedir. Neşet Çağatay’ın görüşüne göre Ahilik Türklere özgü bir kurum olup Fütüvvetten ayrı  bir kurumdur. Ahiliğin kaynağının orta Asya’ya kadar gittiğini söylemekte, tezini Türklerin İslam öncesi dönemlerden beri Sanat, Ticaret ve başka meslek alanlarında büyük gelişmeler gösterdiklerini hatta referans olarak Ticari bir ibare olan çek’in ilk defa orta Asya’da türkler tarafından kullanıldığını ve Türkçe çekmek fiilinde geldiğini ifade ederek Türklerin öteden beri ticari hayatın içerisinde olduğunu iddia ederek böyle bir kurumu kurmuş olmalarının gayet tabii olacağını söyler. Başka bir delil olarak da İbnBatuta’nın Seyahatnamesini gösterir. Aşık Paşa oğlu tarihinde ise Ahiler, Gaziyani Rum( Anadolu Gazileri) Hacı Bektaş tarafından kurulan Baciyanı Rum( Anadolu Kadınları) Abdalanı Rum( Anadolu Dervişleri) adlı topluluklarla birlikte anmaktadır. Ahilerin diğer zümrelerle birlikte Anadolu’nun birliği ve dirliği noktasında birlikte hareket ettiklerini ve bu mücadelede büyük başarı gösterdikleri tarihen sabit hususlardandır. Ahilerin bu zümrelerle birlikte 12 ve 14 yy Anadolu’sunun önemli tasavvufi oluşumlarıyla da sıkı işbirliği içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
                Ahilerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde de ciddi katkıları olmuştur. Osmanlı Devleti’nin doğuşu sırasında Ahi liderleri ve aşiret beyleri bu devletin kuruluşlarında etkili olmuşlar; başta Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’nin çevresinde  başta hem şeyhi hemde Kayınpederi olan Şeyh Edebali, Şeyh Mahmut Gazi Cendereli( Çandarlı)  Kara Halil gibi önemli ahi liderleri mevcuttu. Osman Gaziden sonra tahta geçen Orhan Gazi ve 1. Murat Hüdavendigar’ın da ahi teşkilatına mensup oldukları ve çevrelerinde bir çok ahinin bulunduğu belirtilir. Hatta 1. Murat’ın aihilerin elinden Şedkuşatıp bu teşkilata dahil olduğu ve  Ahi Şeyhi Seydi Sultan’ın kızıyla evlendiği, kendi eliyle kuşak kuşattığı da bildirilmektedir. Osmanlı’nın kuruluş devrinde önemli siyasi etkinlikleri olan ahilerin bu etkileri kuruluştan sonra da devam etmiştir. Mesela Osman Gazi ölünce oğlu Orhan, Alaaddin ile Ahi Hasan ve diğer Ahi ileri gelenleri toplanmışlar, Orhan Gazi ölünce  onun yerine  Ahilerin kararıyla 1. Murad’ın geçmesiyle ahilerin Osmanlı Devleti’nin özellikle ilk dönemlerinde ne kadar etkili olduklarının bir göstergesidir.

                Anadolu’da ahiliğin oluşumunda islam dünyasında görülen fütüvvetin yanı sıra islam tasavvufunun Batıniliği, Melamiliği, islamdan önce ki eski türk inançları kültür ve ahlakının Anadolu’nun o dönemdeki siyasi, tarihi, ekonomik, kültürel, sosyal ve dini şartlarının etkileri olmuştur. Bu bakımdan da Anadolu’daki ahiliği, bütün bu etkileşimlerin ve bunların sonucunda Anadolu’ya göç etmiş bulunan Müslüman türklerin Anadolu’da uğradığı dini, sosyal, siyasi, kültürel vb. değişim ve dönüşümleri birleşmelerinin bir sonucu olarak görmek gerekecektir.
               
                                            Ahilik ve Tasavvuf
                Selçuklu ve Osmanlı dönemi Anadolus’u muazzam bir kültürel birikimin taşıyıcısı olmuştur. Bu birikimde tasavvuf ve tarikatlerin katkısı inkarı mümkün olmayan bir gerçektir. Özellikle Horasan menşeli ve kendilerini Ahmet Yesevi bağlısı olarak tanıtan türk mühürlü tarikatler 13yy dan itibaren Anadolu’da gelişen siyasi hareketlerde ve oluşunlar da hep mühüm roller üslenmişlerdir. Bu oluşumların en önemlilerinden biri Ahilik ve ahi ocaklarıdır. Bu anlamda Ahilik ve Tasavvuf ilişkisi hem ahiliği bizatihi kendisinin bir tasavvufi sistem olup olmadığı hemde ahilik ve ahilerin diğer tasavvufi zümrelerle münasebetleri bakımından irdelenmesi zorunlu bir meseledir.
                Ahiliği tarikat olarak görmek ve göstermek isteyenlerin Ahilerin tarikatler gibi bir zaviyelerinin olması bu zaviyelerde postnişin şeyhler olması, şeyhler şeyhi anlamına gelen, ŞeyhüşŞuyuhları’nın varlığı bu şeyhle bağlılık, zaviyelerde verilen eğitim vs.  gibi bir çok mesned bulabilecekleri şüphesizdir. Hatta İbnBattutanın verdiği bilgilere göre, Denizli ve Bursa Ahilerinin ritüelleri arasında Raks ve Sema yer almaktaydı. Şed kuşanma törenlerinde okunan tercümanlar, belki ahilikte zikir ve vird olarak dahi düşünülşebilir. Fütüvvetnameler de kullanılan dilin tasavvufi eserlerle büyük oranda örtüşmesi vb şeylerde bunlara ilave edilebilir. 
                               Fakat ahiliğin tarikatlerden farklı olan tarafları benzerliklerinden çok daha fazladır. Ahiliğin özüde asıl bu farklılıklarda yatar. Halbu ki ahiliği fütüvvetle eşdeğer gördüğümüz takdirde bir tarikat olarak kabul etmekte haklı pek çok nokta bulunabilir. Anadolu ahiliğinin Arap ve Fars fütüvvetinden oldukça farklılaşmış, yerlileşmiş olması ahileri yaşanan hayatın daha merkezine getirmiş, tasavvufla olan bağlarını da, hem bir sistem, hemde organizasyon olarak önemli oranda zayıflatmıştır.
  Ahilikle tarikatler arasında şekli bakımdan belirgin bir fark olarak Ahilikteki hiyerarşik yapı gösterilebilir. Umumiyetle talibe yönelik öğütlerden oluşan, icazet ve inabet törenlerine mahsus bir takım tercümanlar dışında, tarikatlerin temel ritüellerinden olan, zikir, tesbihvb törenler ahilikte yoktur.
  Ama ahiliğitarikatlerden farklı kılan asıl unsurlar, şekilde değil özde aranmalıdır. Diğer tarikatlerin çoğunlukla içe dönük, merkeziyetçi ve teslimiyetçi yapısına karşılık Ahi, yaşanan hayatın tam ortasında yer alır. Yaşamak ve yaşatmak için üretmek, ürettiğini, hak, insaf ve adalet içerisinde yaymak(pazarlamak) ile mükellef olan ahilik, gözü kapalı teslim olunacak bir inanış veya fikir sistemi değil; aklın daima devrede olduğu, ahlak ile sanatın bütünleştiği, liyakat esasına dayanan bir değerler manzumesidir.
                                          Ahilik Mevlevilik Ve Bektaşilik
                 Mevlevilik, Bektaşilik ve ahiliğin çoğunlukla bir arada alınması, ortaya çıkış dönem ve yeri bakımından denk oluşlarıyla ilgilidir. Bu 3 tarikatın bir arada anılmalarının başka sebebi de her üçününde, kurucusu, fikir kaynakları Horasan Erenleri olan türk kökenli tarikatlar oluşudur. Kamuoyunda umumiyetle ahilik ile Mevlevilik arasında sürekli bir anlaşmazlık ve nizal ola gelmiş gibi bir zan mevcuttu. Devrin siyasi şartları gereği ahilerle Mevleviler arasında belirli dönemde iyi ilişkiler görülmediği bir gerçekse de bu ihtilafın çok uzun süreli ve kalıcı olmadığı da bir gerçektir. 
                Gülşehri , Nasiri, İbrahim Beg dahil olmak üzere Mevlevi veya Mevlana muhibbi olan bir çok şairi fütüvveti ve ahiliği önemsemeleri ve hatta övmeleri de, Mevlevilerde ahilere ve ahiliğe karşı bir temayül olduğunu hatta fütüvvet prensiplerini benimsediklerini ve yaymaya da çalıştıklarını göstermektedir.  Eserlerinde de fütüvveti öven ve fütüvvetin temel kurallarını anlatan bölümler bulunmaktadır. Bunları sadece birer edebi metin olarak görmemek gerekir. Bu eserler ahiler ve Mevleviler arasındaki anlaşmazlığı kalıcı ve sürekli olmadığını, aksine birbirlerine karşı bir muhabbet ve temayül içinde olduklarını gösteren önemli belge metinlerdir.
                Gerek Osmanlı’nın kuruluş öncesinde gerek kuruluş döneminde ve gerekse sonraki devrelerde Bektaşilik ve ahilik, toplumsal dokumuzun iki güzel rengi, iki zenginliği olmuş, aynı zamanda devleti kuran iradenin toplumsal dinamiklerini oluşturmuşlardır. Ahilik ve Bektaşilik arasındaki ilişki o kadar yoğun ve o kadar giriftir ki, bu yakınlık, konu üzerinde kafa yoran bilim adamlarını hüküm vermekte zorlamış hatta bazılarının bir dönemden sonra ahilerin Bektaşi adını almış olabileceklerini dahi söyletebilmiştir. Tibent bağlama, meydan süpürülmesi, eşik ve kabul tercümanları, Talibi Mürşide salavat ile teslim etmek, tövbe, telkin ve şerbet  sunma erkanı Bektaşilere Fütüvvet erkanından geçmiştir. Tıraş Erkanıyla halifeye sofra, tul, çerağ ve alem verilmesi ve hırka ile tennure de Bektaşilikten fütüvvet erkanına geçmiştir. Ahilikle Bektaşiliğin benzerliklerinin başında da şed veya kuşak kuşanma, tac ve hırka her ikisinde de ortak kullanılan sembollerdir. Tıraş gibi daha önceki fütüvvetnamelerde hiç yer almayan  bu gelenek Bektaşilikten ahiliğe geçmiştir.
                Bütün bunlar bize ahilik kurumuna, ahi ocaklarına salt bir esnaf örgütlenmesi veya yalnızca bir takım ahlaki prensipler vâz eden bir kurum olarak bakmamızın eksik kalacağını gösteriyor. Çünkü ahilik, bunların yanı sıra Bektaşilik gibi Anadolu coğrafyasında varlığını asırlar boyu devam ettiregelmiş  bir tasavvuf cereyanına da kaynaklık etmiş, yani güçlü teşkilatı ve bir insanlık sanatı olan sistemiyle Anadolu inanç coğrafyasının şekillenmesinde de birinci derecede rol oynamıştır.

   Ahiliğin Kaynakları
Fütüvvetnameler:
Ahlak kitaplarında fütüvvet bütün ahlaki erdemleri kapsayacak şekilde kullanılmış ve dolayısıyla tüm bu ahlaki erdemleri taşıyan bu erdemlere sahip olan kişilere fütüvvet ehli, fütüvvet adab ve erkanı ile ilgili olarak yazılan eserlerde fütüvvetname adı verilir. Bir manada bu fütüvvetnameler ahiliğin anayasasıdır. Fakat her ne kadar ahiliğin ahiliğin anayasası olarak nitelense de fütüvvetnameler tek ve değişmez kaynak değildirler. Dahası ise bu eserlerin arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların bir kısmı dönemsel olarak nitelendirilirken, diğer bir kısmı ise fütüvvetname yazarlarının mensup oldukları tarikat ler hasebiyledir.  Sözünde durma, doğruluk, güven verme, eli açıklık, alçakgönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık başkasının ayıbını görmemek gibi kuralları kapsayan fütüvvetnameler, ahilikle birlikte Bektaşilik, rufaililk, Melamilik dahası yeniçeri sakası gibi tarikatlercede benimsenmiştir. Bu kimi tarikatler kendi örgütlerine özgü özellikler içeren irili ufaklı fütüvetnameler yazdılar. Yine bu örgütlerin kimileri ahilerin kullandıkları fütüvvetnameleri aynen alıp veya kimi tarikatler ise bir kısmını değiştiriyorlardı. Bu fütüvvetnameler o kadar değişken eserlerdi ki aynı fütüvvetnamenin değişik nüshalarında bile farklılıklar göze çarpmakta idi. Tüm bunlarla beraber Ahiliğin, gerek teşkilatı alanda, gerek törensel işleyişlerinde temel başvuru kaynakları bu fütüvvetnamelerdir. Kimi fütüvvetnamelerin yazarı ve yazılış tarihi belli olmamakla beraber, Türkçe yazılmış 20’ye yakın fütüvvetname bulunmakta ve bunların sadece 10 tanesinin yazarı bilinmektedir. Fütüvvetname  üzerine ilk büyük çalışmayı Abdülbaki Gölpınarlı yapmıştır. Bununla beraber türkfütüvvetnamelerinin en eskisi, BurgaziFütüvvetnamesi adıyla bilinen, çoban Halil oğlu Yahya Burgazi’nin 13. Yy da kaleme aldığı tahmin edilir.
  Genel olarak fütüvvetnamelerde bütün şark islam eserlerinin müşterek bir özelliği olan besmele, hamdele, salvele ile başlar. Bununla beraber fütüvvetin kaynağı ilk insan Hz Adem’e kadar dayanır. Ondan Cebrail vasıtasıyla Allah’a ulaşır. Bu sebeple Fütüvvetin bizatihi kaynağı Allah’tır. Fütüvvet 124.000 peygambere gelmiş Hz Muhammed’de kemale gelmiş ondan da 4 halife vasıtasıyla günümüze ulaşmıştır.
 Fütüvvetin ahilikle ilgili olan kısımlarında ise yani, ahilik düsturlarını ortaya koyan kısımlarında Fütüvet ehli için açık ve kapalı olan kapılardan, Ehli feta’nın neler yapıp neler yapmayacağından, kısacası Ahiler için yasak ve caiz olan özelliklerden bahsedilir. Ayrıca Hulfe ehli(esnaf) onların pirleri, ve bu pirlerin uyması gereken davranışlarından bahsedilir. Fütüvvetnamelere göre ahiliğe kabul edilmeyen zümreler şunlardır; kafirler münafıklar, müneccimler , büyücüler, yalan yanlış sözler ile müşteriyi aldatanlar, eksik tartanlardan, avcılardan, karaborsacılar vb.
Fütüvvetnamelerde Ahilerin davranması gereken ortak nitelikler incelendiğinde din ve mezhep farkı gözetmeksizin, herkese iyi niyetli davranıp, kendini herkesten aşağı görme gibi hususlardır.
                 Ahilikte Açık ve Kapalı olmak
Bütün fütüvvetnamelerde geçen ahilikte açık ve kapalı olma kavramları şunlardır.
Açık olma:
Ahinin eli açık olmalı(cömert)
Kapısı açık olmalı (misavirperverlik)
Sofrası açık olmalı(ikramdan kaçınmamalı)
Kapalı olma:
Ahinin gözü kapalı olmalı (kimseye kötü gözle ve niyetle bakmasın)
Beli kapalı olmalı(kimsenin ırzına namusuna tasallut etmesin)
Dili kapalı olmalı (kimseye kötü söz söylemesin)

              Şecerenameler ve İcazetnameler
Şecerename:  Ahilik kültürüne katkı sağlayan diğer bir kaynak ahi şecere namesidir. Özellikle türk ahiliği söz konusu olduğunda, Ahi şecerenamelerinin fütüvvetnamelerden bile daha önemli kaynak olduğunu söyleyebiliriz.  Fütüvvetnameler ahi zümresini içine alan ama sadece ahilere özgü kaynaklar değildir, hatta bir çok yerde Ahi, Ahilik kelimeleri yerine fütüvvetle, ehli Feta kelimeleri tercih edilir. Fakat şecerenamelerde Doğrudan doğruya Ahi Evrandan ve ahi zümrelerinden bahsedilir. Bu şecerelerde Ahiliğin ilkeleri, törenleri ve doğrudan Ahi Evranla alakalı bilgiler mevcuttur. İki çeşit şecereden bahsedilir. 1. Soy kütüğü, 2. İse tarikat usul adabını, pirlerin isimlerini kaydeden yol kütüğüdür.
   İcazetname:  Zaviye açmak isteyen ahiler şahitler huzurunda gösterdikleri(belgeledikleri) belgelere denir.
 Tüm bu kaynaklar incelendiğinde aslında bize ahileri usul, edep ve erkanlarında bahseden kaynaklar, fermanlar, beratlar, vakfiyelerdir. Ayrıca seyahatneme olarak da İbn Battuta Seyahatnamesi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi ve İbn Battuta’nın Seyahatnamesine yazılan zeyl’dir.
Ahilikte Törenler
Ahilikte bütün törenler Tekkelerde merasim mahfili denilen yerlerde yapılırdı. Herkesin nerede oturacağı yer belliydi. Törenin işleyiş ve teşrifatından nakip sorumluydu. ŞeyhülMeşayıh( şeyhler şeyhi, ahi baba) baş sedirde oturur, mahfilin sona erdiği şeyhin veya Nakibin bir tas su içine tuz dökmesiyle meclistekilere bildirirdi. Ahi zaviyelerinin diğer bir adı da Asitanedir. Bu zaviyelerin içi aydınlık olması için duvarları beyazdır. İçi ağır halılarla, ve güzel kilimlerle döşenmelidir. Kapısında perde bulunmaz çünkü bu ululuk alametidir.
                     İntisap İcazet Törenleri
Ahilikte ilk aşama yiğitlik, yiğitliğin birinci kademesi ise çıraklıktır( Ahbab). Bu makama kabul töreni çok sadedir. Henüz Erkana’da girmemişlerdir.
                Yiğitlikte ikinci kademe kalfalıktır(limtalik). Kalfalık töreni ise oldukça teferruatlıdır. Kalfa olabilmek için Üstadın( usta) rızası şarttır. Kalfalık için TalibİN ( Kalfa adayının) 1 yol atası, 2 yol kardeşi seçmesidir . Kalfalık talebi nakip tarafından mahfildekilere bildirilir. Tailp yol atası ve yol kardeşlerinden aldığı hediyeleri takdim ettikten sonra, nakip elini tutarak şeyhin huzuruna varır, şeyh mıkras( Makas) hutbesini okuyarak Tıraş faslına geçer. Tıraştan sonra Nakip, talibi yol atasının yanına getirir, talip, yol atası önünde oturur. Yol Atası ona nasihatte bulunur, burada üstad ile oğul( Kalfalık Talibi) el ele tutuşurlar ki buna beyat denir. Üstad ile Talibin elleri üzerine bir mendil örtülür, iki kardeşi Talibin eteğine yapışır. Üstadı dinlerler. Üstad yine bir takım nasihatler eder, dualar ve Fatiha süresini okur. Talipte ahd eder( edilen nasihatlere dair uygun davranacağına dair söz verme), mecliste bulunanların ellerini öper ve kalfalığa kabul edilir. Yiğitliğin üçüncü ve en üst kademesi Müfredilik’tir. Müfred olabilmek için Miyan  Beste olmak yani şed bağlamak gerekir.
                                ŞED BAĞLAMA TÖRENİ
Şed, Arapçada kuvvetlendirmek, sağlamlaştırmak, sıkı sıkı bağlamak anlamına gelen bir kelimedir. Bu anlamdan kinaye ile Ahiler arasındaki merasim esnasında  Bele dolanan kuşağa Ad olarak verilmiştir. Şed, 2-3 cm eninde pamuktan dokunmuş uzunca bir bez parçasıdır. FütüvvetnamelerdeŞed karşılığı olarak kuşak, hırla, dürrea, Önlük tabirleride geçer. Fütüvvet ehli arasındaki inanışa göre Şed, bizzat Cebrail vasıtasıyla Hz Adem, Hz Nuh, Hz İbrahim ve Hz Muhammed’e getirilip kuşatıldığı için kutsal bir sembol konumundadır.
                Bel bağlamak 7 benttir. Ve her bendinde bir faydadan bahsedilir. 1. BendBuhlı Bağlar sehaveti açar( Cimriliği bağlar, cömertliği açar)
2. Bend. Hırsı bağlar Zühtü açar
3.Bend cehli bağlar, ilmi açar.
3. Bend Şehveti bağlar, Lezzeti açar.
5. Bend, Tokluğu bağlar, açlığı açar.
6. Bend, Haramı bağlar, helali açar.
7. Bend. Şeytanı bağlar, Rahmanı açar.
                Şed Bağlamak vefa ve teslimiyet sembolüdür. Elest Meclisinde Allaha verilen söze sadakat göstermek ve sonuçta Allah’ın rızasını kazanmak demektir. Bir kalfa Fütüvvetin aradığı bütün vasıfları nefsinde taşıyorsa ve üstadından işlediği sanatı kemaliyle öğrendiyse icazet talebinde bulunur. Bu icazet ise Şed kuşanma ile olur. Üstad rızasını da almak bu işin ilk şartıdır. Şedsiz kazanç haramdır.
                   Helva Dağıtmak( Ahi Helvası)
Ahi Helvasının kaynağı RadaviFütüvvetnamesinde Cebrail ve Hz  Adem’e kadar götürülmektedir. Buna göre Cebrail Cennet ırmaklarından bir miktar süt ve bir miktar balı birbirine katıp bir helva yaparak bir tarafa koymuştur. Bundan dolayı helva pişirmek ve dağıtmak Ahi olabilmenin dayanak ve olmazsa olmazlarındandır.
                   Şerbet İçmek
Fütüvvette Şerbet tuzlu su demektir. Neden tuzlu su sorusunun cevabıda Asrı Saadete kadar gider. Ayrıca Furkan Suresinin 53 ayetindeki bu tatlı su buda  Acı su mealindeki  ibareyi de bu olayla ilişkilendirirler.
                              Ahilikte Mertebeler
Ahilik 3 Ana Mertebeden oluşur .
1. Yiğit
2. Ahi
3Şeyh
Bu 3ana mertebe üçerde alt kademeden oluşur.
  1. Yiğitlik
 A. Ahbab: Bunlar henüz yola girmemiştir.Ancaküstadların nezaretinde Mahfillere gelip giderler.
B. Nimtarik: Üstadından icazet almış, pir tutunmuş, tevbe ve telkin almış, yol ata ve yol kardaş tutunmuş fakat şed kuşanmamış fütüvvet ehlidir.
C. Müfredi: Şed kuşanmış kişi. Miyan Beste de denir.
  2. Ahilik
Başarış( Desti Nakib): Bunlar Nakilin yardımcılarıdır. Mahfil ehlinin yerli yerine kondurup hizmette bulunurlar.
B. Nakib: Nıge, fike, füke adları da verilen, başarıştan bir derece üste bulunan ve mahfilde erkan icra eden Fütüvvet ehlidir.
C. Nakibu’nNukaba: Nakipten bir  derece üste olup, Nakiplerin tabii olduğu fütüvvet ehlidir. Bunlar 7 taifeye hizmet etmiş, onların ıstılah ve erkanlarına vakıf olmuş kişilerdir.
3. Şeylik
 A. Halife: Şeyhten bir derece altta bulunan ve şeyh adına fütüvvet ehlini irşad eden, bu işe mezun kişi. Bunlar Şeyhten farklı olarak seccade sahibi değildirler.
B. Şeyh: Sanat ehlinin tabii oldukları zattır . Bunlar Seccade, yani muayyen bir makam sahibidirler. Halifeden bir üst makamdadırlar. KıdvetülFityan, Reis’elFityan gibi adlarla da anılaır.
C: Şeyhu’şŞuyuh: Bütün sanat ve hilfet Şeyhlerinin tabi oldukları zat olup, ahi türk, ahi baba gibi adlar da verilir. Loncalar zamanıdakahya, mütevelli adını almıştır.
                 Ahilikte 3 temel esas hakimdir: Hizmet, liyakat, icazet. Bir başka ifade ile kişi hizmetini yapacak üstadı layık görürse bir üst makama terfi edebilecektir. Bu anlayış, aslı üste mutlak sevgi, saygı ve itaatle bağlayarak sosyal gurup içinde mutlak bir otorite doğurmuştur. Sosyal guruplar arasındaki bu otorite, Selçukluda ve Osmanlının ilk zamanlarında Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşmasında önemli bir görev İfa etmiştir.
                Ahiler Anadolu’nun hemen her şehir, kasaba ve köyünde yaygın bir teşkilata sahiptirler. Her sanat, ayrı bir birlikti. Bu birliklerin reisleri ise aralarından seçtikleri bir ahiye bağlıydılar. Küçük yerleşim birimlerinde meslek birliği yoktu. Bütün esnaf tek bir birlik altında toplanmaktaydı. Anadoludaki tüm ahiler ve ahi birlikleri Kırşehir’de bulunan Ahi Evran Zaviyesine bağlıydılar. Bu zaviyenin başına bulunan kişiye Ahi Baba adı verilirdi. Ahi birliklerinin idaresinde görev alacak şahıslar, seçimle iş başına gelir di. Zamanla seçim usulü kalmış ve ahi reislerine tayin yetkisi Kırşehir Ahi Evran zaviyesine verilmiştir. Ahi birliklerinin önemini kaybetmeye başladığı yıllarda, üst seviyedeki ahi liderleri devlet tarafından tayin edilmeye başlanmıştır.
                 Ahilikte Eğitim
Ahiler, hiyerarşik sitemleri içinde okul dışı eğitim ile okul içi eğitimi birbirinin tamamlayıcısı olarak görmüşler, böylece üretim faaliyetlerinin hizmet içi meslek eğitimi ile bütünleşmesini sağlayarak uygulamalı bir eğitim vermiş, diğer taraftan da mensuplarını güçlü iç disiplin ve sosyal baskı sistemi ile kontrol altına almışlardır.
Ahi teşkilatlarında eğitim alan gençler, öğrendiği meslek, dini ve ahlaki kuralları tatbik ederek toplumda örnek şahsiyet olmuşlardır. Ayrıca bu tür bir eğitim sonucunda yetişen bir esnaf, dini ve ahlaki esasların eğitim ve öğretim yoluyla halka benimsetilip yaşatılmasına da katkı sağlamıştır.
Zaviyelerdeki eğitimde, teorik bilgilerden ziyade insani değerlere ve ahlaka yönelik uygulamalı eğitim tercih edilirdi. Düzenli dersler dışında çalışanlar arasında dayanışmayı sağlamak ve destek vererek, verimliliği artırmak toplantılar düzenlenirdi. Yemekten sonra dini, ahlaki ve mesleki konularda başta fütüvvetnameler olmak üzere eğitici kitaplar okunur, sohbetler edilir, üretimin artırılması için gerekli olan teknikler gibi bazı konularda tartışmalar yapılır, şarkılar söylenir ve ilahiler okunurdu.
İşyerinde sadece mesleki bilgiler değil, dini ve ahlaki eğitimde verilirdi. Öğretmen ahi öğrenmesi için yanına verilen çırağı, mesleki bilgilerin yanı sıra, namaz, oruç gibi İslam’ın şartlarını öğretir. Ahi ahlak kurallarını kapsayan fütüvvetnamelerin belirttiği insanlık yöntemlerini de pratik olarak belletirdi.
       Ahilik Askerlik Spor
Ahiler yalnızca ekonomik örgütlenmeyi değil, din- askeri bir örgütlenmeyi de gerçekleştirmişlerdir. Kavli, Seyfiye ve Şurubi adı altında toplanmışlar bunlardan Seyfiye gurubu askeri faaliyetler noktasında dikkat çekmiştir. Anadolu da süratle yayılan köylerde ve uç bölgelerde büyük nüfuza sahip olan bu teşkilat Anadolu da özellikle 13. Yy da devlet otoritesinin zayıfladığı bir dönemde siyasi yönden de önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Bu teşkilatın çatısı altına giren esnaf ve sanatkarlar mesleki, dini ahlaki eğitimden ayrı olarak askeri eğitimde görmüşlerdir. Bir profesyonel asker kadar olmasa da, kendini savunmayı bilecek kadar silah kullanma sanatı da öğretilirdi. Savaş zamanlarında teşkilat halinde savaşlara katılan ahiler, bellerinde kama ve hançer taşırlardı.
Ahiler yurt savunmasında da görev üstlendikleri için her zaman sportif faaliyetlere de büyük önem vermişlerdir. Bu sebeple ahi teşkilatında spor eğitiminin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Kalfalar kılıç kullanmak ve ata binmek gibi askeri eğitime tabi tutulur bu eğitimlerin sonunda ustalığa yükselmek için sınava girerlerdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder