Ahilik hakkında 2012-2013 yılında hazırlamış olduğum sunum ödevlerimden bir tanesidir. Ödev sunum amaçlı olduğu için kaynakça ve dipnot eklenmemiştir. ana kaynak Özellikle DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi),Neşet Çağatay'ın "Bir Türk kurumu olarak Ahilik" , adlı kitap kullanılmıştır. bunlar haricinde de bir kaç kaynağa daha bakılmış ise de not alınmadığı ve sunum olduğu için yazılmamıştır.
Faydalanacak arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum.
AHİLİK
Ahi
Kelimesinin Kökeni
Bunun hakkında iki rivayet vardır. Bunlardan biri kelimenin
arapça ‘’kardeşim’’ demek olan Ahi kelimesinden geldiği, ikincisi ise
DivanuLugatit Türk’te geçen ve eli açık cömert anlamlarına gelen Türkçe akı
kelimesinden geldiği görüşüdür. Burdaki k harfinin zamanla dönüşerek h harfine
geldiği ve ahi olduğu söylenir.
Ahilik
İslam dünyasında
Abbasi halifesi Nasır Lidinillah tarafından kurumlaştırılan Fütüvvet kurumunun
Anadolu’da 13 yy itibaren milli ve yerli unsurlarla donanmış bir şeklidir.
Ahilik türk esnafının hayat anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması
sebebiyle daha çok esnaf arasında
gelişmiş olmakla birlikte esnaf dışındanda çeşitli meslek erbabını bünyesinde
barındıran Ahi Evranı Veli önderliğinde
Anadolu’da Balkanlarda Ortadoğuda ve Kafkaslara kadar yayılan sivil bir
yapılanmanın adıdır.
Türk
Fütüvvet hareketi denilebilecek ahilik kurumu, 13 yy kurulup 20 yy dek köylere
varıncaya kadar Anadolu türk toplumunda varlığını kesintisiz bir biçimde
sürdüren Anadolu türk toplumunun birlik ve beraberliğine refah ve düzenini
sağlayacak ve halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap verebilecek tarzda
örgütlenen amaç ve çalışma tarzı açısından topluma hizmet sevdası ve aşkıylka
bir tür özel yönetmelik sayılabilecek ahi şecere ve fütüvvetnameleriyle
belirlenmiş iş, meslek, ahlak disiplini, şeyh usta kalfa çırak, yamak
hiyerarşisi doğrultusunda çalışmayı bir tür ibadet telakki eden sınai, ticari,
askeri, ekonomik, toplumsal, eğitsel ve kültürel faaliyetlerde bulunan bir
sivil toplum kuruluşudur.
Daha
geniş bir açıdan bakacak olursak Ahilik bir yandan tek tek fertlerin ahlaki
erdemlerle donanmalarını, onları iyi birer birey yapmayı amaçlayan öte yandan da
bireylerin oluşturduğu aileden millete ve hatta topyekûn insanlık alemine
varıncaya kadar bütün toplumsal yapıların huzurlu, müreffeh, barış ve esenlik
içerisinde yaşamalarını hedef kılan bir insanlık kurumudur.
Fütüvvet
Sözlükte genç yiğit cömert demek olan feta kelimesinden
türemiş olup, gençlik, kahramanlık ve cömertlik bir kelimedir. Terim olarak
fütüvvet ise, dünya ve ahiret halkı nefsine tercih etmek, cömertçe vermek,
başkasını rahatsız etmemek, şikayet ve sızlanmayı terk etmek, haramlardan
uzaklaşmak ve ahlaki değerlere sahip olmak diye tanımlanır.
Kavram olarak ise
Fütüvvet herhangi bir karşılık beklemeksizin başkalarına yardım ve iylik etmek,
başkalarını kendine tercih edip onların menfaatini kendi menfaatinden üstün
tutmak, toplumun ve fertlerin mutluluğu ve kurtuluşu için kendini feda etmek
gibi anlamları içerir. Feta’nın konuk severliği ve eli açıklığı sonuna kadar,
yani kendisinin hiçbir şeyi kalmayıncaya kadar sürer. Fütüvvet ehli,
arkadaşları uğruna canını feda eder. İşte bu yüzden konukseverliğin, yiğitlik
ve fedakarlığın en yüksek mertebesine fütüvvet denmiştir.
Ahiliğin Anadolu’da Doğuşu Ve Gelişimi
Fütüvvet, Hicretin ikinci yılından itibaren bilinmekte ise
de Kurumsallaştırılması AbbasıHlifesi Nasır Lİ dİnillah tarafından
oluşturulmuştur. Halife Nasır Fütüvvet kurumunu resmileştirdikten sonra çevredeki diğer islam devletlerine elçiler
göndererek onları da bu teşkliata dahil etmek istemişlerdi. Bu amaçla Anadolu
Selçuklu Devlet Hükümdarı 1. İzzeddin Keykavus’a ŞihabuddinSühleverdi
Başkanlığında bir heyet göndererek, kendisini teşkilata dahil etmiş daha
sonraları ise 1. Alaaddin Keykubat ve 1. GıyaseddinKeyhüsrev’inisimleride
fütüvvet teşkilatının içerisinde geçmektedir. Bu gelişimlerin Anadolu’da Ahilik
teşkilatının gelişmesinde etkili olduğu tahmin edilmektedir. Halife Nasır’ın
teşvikiyle gerçekleşen bu temaslar sonucunda Fütüvvet anlayışşını temsil eden
Mutasavvıfların anadoluya gelmesiyle, burada büyük bir irşad faaliyeti
başlamıştır. Bilhassa EvhadüddinKirmani ve halifeleri için çok sayıda zaviye
yapılmıştır. Ancak Anadolu’da ahiliğin yaygınlaşması ve kurumsallaşmasını
sadece bu gelişmelere bağlı olmayıp Moğol tehlikesi nedeniyle Orta Asya’dan
Anadolu’ya sürmekte olan göçünde etkili olduğu bilinmelidir.
Ahilerin
Anadolu da ki gelişimi üzerinde bilim adamlarının görüşlerinde önemli
farklılıklar gözlenmektedir. Fuat Köprülü Fütüvvete kaynaklık eden dini
hareketlerin esas itibariyle Batınilikten çıktığını söyler. Daha sonra 13yy da
ahilik adı altında çok önemli ve çok yaygın bir mesleki tasavvufi bekarlar
zümresi bulunduğunu, bunların fütüvvet mesleğine sahip olup senetlerini Hz Ali
vasıtasıyla Hz Peygambere kadar götürdüklerini, içlerinde bir çok kadılar ve
müderrislerin bulunduğunu, bu teşkilatın herhangi bir esnaf topluluğu değil, o
teşkilat üzerine istinâdeden akidelerini
o vasıta ile yayan bir tarikat sayılabileceğini belirtir.
Köprülü
daha sonra Ahiler namıyla bilinen fütüvvet zümrelerinin İslam aleminin hemen
hemen her tarafında göze çarpan esnaf teşkilatına bağlı bulunduklarını ve
Ahilik teşkilatlarının rıfailik, Mevlevilik, Bektaşilik ve Halletilik gibi
tarikatlerle de pek çık bakımlardan ilişkili görünmesi gerektiğini, ahilerin 13
yy’dan 20 yy sonlarına kadar bilhassa anarşi devrelerinden siyaseten çok önemli
roller oynadıklarını, yine bu zümrenin Osmanlı saltanatının kurulmasında etken
olduğunu ve Osmanlı merkez idaresi güçlendikten sonra sadece esnaf teşkilatı
mahiyetinde kaldığı ifade etmektedir.
Bazı
bilim adamları ise Ahiliğe doğrudan doğruya bir Türk Kaynaklı bir kurum olduğu
görüşündedir. Neşet Çağatay’ın görüşüne göre Ahilik Türklere özgü bir kurum
olup Fütüvvetten ayrı bir kurumdur.
Ahiliğin kaynağının orta Asya’ya kadar gittiğini söylemekte, tezini Türklerin
İslam öncesi dönemlerden beri Sanat, Ticaret ve başka meslek alanlarında büyük
gelişmeler gösterdiklerini hatta referans olarak Ticari bir ibare olan çek’in
ilk defa orta Asya’da türkler tarafından kullanıldığını ve Türkçe çekmek
fiilinde geldiğini ifade ederek Türklerin öteden beri ticari hayatın içerisinde
olduğunu iddia ederek böyle bir kurumu kurmuş olmalarının gayet tabii olacağını
söyler. Başka bir delil olarak da İbnBatuta’nın Seyahatnamesini gösterir. Aşık
Paşa oğlu tarihinde ise Ahiler, Gaziyani Rum( Anadolu Gazileri) Hacı Bektaş
tarafından kurulan Baciyanı Rum( Anadolu Kadınları) Abdalanı Rum( Anadolu
Dervişleri) adlı topluluklarla birlikte anmaktadır. Ahilerin diğer zümrelerle
birlikte Anadolu’nun birliği ve dirliği noktasında birlikte hareket ettiklerini
ve bu mücadelede büyük başarı gösterdikleri tarihen sabit hususlardandır.
Ahilerin bu zümrelerle birlikte 12 ve 14 yy Anadolu’sunun önemli tasavvufi
oluşumlarıyla da sıkı işbirliği içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ahilerin
Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde de ciddi katkıları olmuştur. Osmanlı
Devleti’nin doğuşu sırasında Ahi liderleri ve aşiret beyleri bu devletin
kuruluşlarında etkili olmuşlar; başta Osmanlı Devletinin kurucusu Osman
Gazi’nin çevresinde başta hem şeyhi
hemde Kayınpederi olan Şeyh Edebali, Şeyh Mahmut Gazi Cendereli( Çandarlı) Kara Halil gibi önemli ahi liderleri
mevcuttu. Osman Gaziden sonra tahta geçen Orhan Gazi ve 1. Murat
Hüdavendigar’ın da ahi teşkilatına mensup oldukları ve çevrelerinde bir çok
ahinin bulunduğu belirtilir. Hatta 1. Murat’ın aihilerin elinden Şedkuşatıp bu
teşkilata dahil olduğu ve Ahi Şeyhi
Seydi Sultan’ın kızıyla evlendiği, kendi eliyle kuşak kuşattığı da bildirilmektedir.
Osmanlı’nın kuruluş devrinde önemli siyasi etkinlikleri olan ahilerin bu
etkileri kuruluştan sonra da devam etmiştir. Mesela Osman Gazi ölünce oğlu
Orhan, Alaaddin ile Ahi Hasan ve diğer Ahi ileri gelenleri toplanmışlar, Orhan
Gazi ölünce onun yerine Ahilerin kararıyla 1. Murad’ın geçmesiyle
ahilerin Osmanlı Devleti’nin özellikle ilk dönemlerinde ne kadar etkili
olduklarının bir göstergesidir.
Anadolu’da
ahiliğin oluşumunda islam dünyasında görülen fütüvvetin yanı sıra islam
tasavvufunun Batıniliği, Melamiliği, islamdan önce ki eski türk inançları
kültür ve ahlakının Anadolu’nun o dönemdeki siyasi, tarihi, ekonomik, kültürel,
sosyal ve dini şartlarının etkileri olmuştur. Bu bakımdan da Anadolu’daki
ahiliği, bütün bu etkileşimlerin ve bunların sonucunda Anadolu’ya göç etmiş
bulunan Müslüman türklerin Anadolu’da uğradığı dini, sosyal, siyasi, kültürel
vb. değişim ve dönüşümleri birleşmelerinin bir sonucu olarak görmek
gerekecektir.
Ahilik ve Tasavvuf
Selçuklu
ve Osmanlı dönemi Anadolus’u muazzam bir kültürel birikimin taşıyıcısı
olmuştur. Bu birikimde tasavvuf ve tarikatlerin katkısı inkarı mümkün olmayan
bir gerçektir. Özellikle Horasan menşeli ve kendilerini Ahmet Yesevi bağlısı
olarak tanıtan türk mühürlü tarikatler 13yy dan itibaren Anadolu’da gelişen
siyasi hareketlerde ve oluşunlar da hep mühüm roller üslenmişlerdir. Bu
oluşumların en önemlilerinden biri Ahilik ve ahi ocaklarıdır. Bu anlamda Ahilik
ve Tasavvuf ilişkisi hem ahiliği bizatihi kendisinin bir tasavvufi sistem olup
olmadığı hemde ahilik ve ahilerin diğer tasavvufi zümrelerle münasebetleri
bakımından irdelenmesi zorunlu bir meseledir.
Ahiliği
tarikat olarak görmek ve göstermek isteyenlerin Ahilerin tarikatler gibi bir
zaviyelerinin olması bu zaviyelerde postnişin şeyhler olması, şeyhler şeyhi
anlamına gelen, ŞeyhüşŞuyuhları’nın varlığı bu şeyhle bağlılık, zaviyelerde
verilen eğitim vs. gibi bir çok mesned
bulabilecekleri şüphesizdir. Hatta İbnBattutanın verdiği bilgilere göre,
Denizli ve Bursa Ahilerinin ritüelleri arasında Raks ve Sema yer almaktaydı.
Şed kuşanma törenlerinde okunan tercümanlar, belki ahilikte zikir ve vird
olarak dahi düşünülşebilir. Fütüvvetnameler de kullanılan dilin tasavvufi
eserlerle büyük oranda örtüşmesi vb şeylerde bunlara ilave edilebilir.
Fakat
ahiliğin tarikatlerden farklı olan tarafları benzerliklerinden çok daha
fazladır. Ahiliğin özüde asıl bu farklılıklarda yatar. Halbu ki ahiliği
fütüvvetle eşdeğer gördüğümüz takdirde bir tarikat olarak kabul etmekte haklı
pek çok nokta bulunabilir. Anadolu ahiliğinin Arap ve Fars fütüvvetinden
oldukça farklılaşmış, yerlileşmiş olması ahileri yaşanan hayatın daha merkezine
getirmiş, tasavvufla olan bağlarını da, hem bir sistem, hemde organizasyon
olarak önemli oranda zayıflatmıştır.
Ahilikle tarikatler
arasında şekli bakımdan belirgin bir fark olarak Ahilikteki hiyerarşik yapı
gösterilebilir. Umumiyetle talibe yönelik öğütlerden oluşan, icazet ve inabet
törenlerine mahsus bir takım tercümanlar dışında, tarikatlerin temel
ritüellerinden olan, zikir, tesbihvb törenler ahilikte yoktur.
Ama ahiliğitarikatlerden
farklı kılan asıl unsurlar, şekilde değil özde aranmalıdır. Diğer tarikatlerin
çoğunlukla içe dönük, merkeziyetçi ve teslimiyetçi yapısına karşılık Ahi,
yaşanan hayatın tam ortasında yer alır. Yaşamak ve yaşatmak için üretmek,
ürettiğini, hak, insaf ve adalet içerisinde yaymak(pazarlamak) ile mükellef
olan ahilik, gözü kapalı teslim olunacak bir inanış veya fikir sistemi değil;
aklın daima devrede olduğu, ahlak ile sanatın bütünleştiği, liyakat esasına dayanan
bir değerler manzumesidir.
Ahilik Mevlevilik Ve Bektaşilik
Mevlevilik, Bektaşilik ve ahiliğin çoğunlukla
bir arada alınması, ortaya çıkış dönem ve yeri bakımından denk oluşlarıyla
ilgilidir. Bu 3 tarikatın bir arada anılmalarının başka sebebi de her üçününde,
kurucusu, fikir kaynakları Horasan Erenleri olan türk kökenli tarikatlar
oluşudur. Kamuoyunda umumiyetle ahilik ile Mevlevilik arasında sürekli bir
anlaşmazlık ve nizal ola gelmiş gibi bir zan mevcuttu. Devrin siyasi şartları
gereği ahilerle Mevleviler arasında belirli dönemde iyi ilişkiler görülmediği
bir gerçekse de bu ihtilafın çok uzun süreli ve kalıcı olmadığı da bir
gerçektir.
Gülşehri
, Nasiri, İbrahim Beg dahil olmak üzere Mevlevi veya Mevlana muhibbi olan bir
çok şairi fütüvveti ve ahiliği önemsemeleri ve hatta övmeleri de, Mevlevilerde
ahilere ve ahiliğe karşı bir temayül olduğunu hatta fütüvvet prensiplerini
benimsediklerini ve yaymaya da çalıştıklarını göstermektedir. Eserlerinde de fütüvveti öven ve fütüvvetin
temel kurallarını anlatan bölümler bulunmaktadır. Bunları sadece birer edebi
metin olarak görmemek gerekir. Bu eserler ahiler ve Mevleviler arasındaki
anlaşmazlığı kalıcı ve sürekli olmadığını, aksine birbirlerine karşı bir muhabbet
ve temayül içinde olduklarını gösteren önemli belge metinlerdir.
Gerek
Osmanlı’nın kuruluş öncesinde gerek kuruluş döneminde ve gerekse sonraki
devrelerde Bektaşilik ve ahilik, toplumsal dokumuzun iki güzel rengi, iki
zenginliği olmuş, aynı zamanda devleti kuran iradenin toplumsal dinamiklerini
oluşturmuşlardır. Ahilik ve Bektaşilik arasındaki ilişki o kadar yoğun ve o
kadar giriftir ki, bu yakınlık, konu üzerinde kafa yoran bilim adamlarını hüküm
vermekte zorlamış hatta bazılarının bir dönemden sonra ahilerin Bektaşi adını
almış olabileceklerini dahi söyletebilmiştir. Tibent bağlama, meydan
süpürülmesi, eşik ve kabul tercümanları, Talibi Mürşide salavat ile teslim
etmek, tövbe, telkin ve şerbet sunma
erkanı Bektaşilere Fütüvvet erkanından geçmiştir. Tıraş Erkanıyla halifeye
sofra, tul, çerağ ve alem verilmesi ve hırka ile tennure de Bektaşilikten
fütüvvet erkanına geçmiştir. Ahilikle Bektaşiliğin benzerliklerinin başında da
şed veya kuşak kuşanma, tac ve hırka her ikisinde de ortak kullanılan sembollerdir.
Tıraş gibi daha önceki fütüvvetnamelerde hiç yer almayan bu gelenek Bektaşilikten ahiliğe geçmiştir.
Bütün
bunlar bize ahilik kurumuna, ahi ocaklarına salt bir esnaf örgütlenmesi veya
yalnızca bir takım ahlaki prensipler vâz eden bir kurum olarak bakmamızın eksik
kalacağını gösteriyor. Çünkü ahilik, bunların yanı sıra Bektaşilik gibi Anadolu
coğrafyasında varlığını asırlar boyu devam ettiregelmiş bir tasavvuf cereyanına da kaynaklık etmiş,
yani güçlü teşkilatı ve bir insanlık sanatı olan sistemiyle Anadolu inanç
coğrafyasının şekillenmesinde de birinci derecede rol oynamıştır.
Ahiliğin Kaynakları
Fütüvvetnameler:
Ahlak kitaplarında fütüvvet bütün ahlaki erdemleri
kapsayacak şekilde kullanılmış ve dolayısıyla tüm bu ahlaki erdemleri taşıyan
bu erdemlere sahip olan kişilere fütüvvet ehli, fütüvvet adab ve erkanı ile
ilgili olarak yazılan eserlerde fütüvvetname adı verilir. Bir manada bu
fütüvvetnameler ahiliğin anayasasıdır. Fakat her ne kadar ahiliğin ahiliğin
anayasası olarak nitelense de fütüvvetnameler tek ve değişmez kaynak
değildirler. Dahası ise bu eserlerin arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu
farklılıkların bir kısmı dönemsel olarak nitelendirilirken, diğer bir kısmı ise
fütüvvetname yazarlarının mensup oldukları tarikat ler hasebiyledir. Sözünde durma, doğruluk, güven verme, eli
açıklık, alçakgönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık başkasının ayıbını görmemek
gibi kuralları kapsayan fütüvvetnameler, ahilikle birlikte Bektaşilik,
rufaililk, Melamilik dahası yeniçeri sakası gibi tarikatlercede benimsenmiştir.
Bu kimi tarikatler kendi örgütlerine özgü özellikler içeren irili ufaklı
fütüvetnameler yazdılar. Yine bu örgütlerin kimileri ahilerin kullandıkları
fütüvvetnameleri aynen alıp veya kimi tarikatler ise bir kısmını
değiştiriyorlardı. Bu fütüvvetnameler o kadar değişken eserlerdi ki aynı
fütüvvetnamenin değişik nüshalarında bile farklılıklar göze çarpmakta idi. Tüm
bunlarla beraber Ahiliğin, gerek teşkilatı alanda, gerek törensel
işleyişlerinde temel başvuru kaynakları bu fütüvvetnamelerdir. Kimi
fütüvvetnamelerin yazarı ve yazılış tarihi belli olmamakla beraber, Türkçe
yazılmış 20’ye yakın fütüvvetname bulunmakta ve bunların sadece 10 tanesinin
yazarı bilinmektedir. Fütüvvetname
üzerine ilk büyük çalışmayı Abdülbaki Gölpınarlı yapmıştır. Bununla
beraber türkfütüvvetnamelerinin en eskisi, BurgaziFütüvvetnamesi adıyla bilinen,
çoban Halil oğlu Yahya Burgazi’nin 13. Yy da kaleme aldığı tahmin edilir.
Genel olarak
fütüvvetnamelerde bütün şark islam eserlerinin müşterek bir özelliği olan
besmele, hamdele, salvele ile başlar. Bununla beraber fütüvvetin kaynağı ilk
insan Hz Adem’e kadar dayanır. Ondan Cebrail vasıtasıyla Allah’a ulaşır. Bu
sebeple Fütüvvetin bizatihi kaynağı Allah’tır. Fütüvvet 124.000 peygambere
gelmiş Hz Muhammed’de kemale gelmiş ondan da 4 halife vasıtasıyla günümüze
ulaşmıştır.
Fütüvvetin ahilikle
ilgili olan kısımlarında ise yani, ahilik düsturlarını ortaya koyan
kısımlarında Fütüvet ehli için açık ve kapalı olan kapılardan, Ehli feta’nın
neler yapıp neler yapmayacağından, kısacası Ahiler için yasak ve caiz olan
özelliklerden bahsedilir. Ayrıca Hulfe ehli(esnaf) onların pirleri, ve bu
pirlerin uyması gereken davranışlarından bahsedilir. Fütüvvetnamelere göre
ahiliğe kabul edilmeyen zümreler şunlardır; kafirler münafıklar, müneccimler ,
büyücüler, yalan yanlış sözler ile müşteriyi aldatanlar, eksik tartanlardan,
avcılardan, karaborsacılar vb.
Fütüvvetnamelerde Ahilerin davranması gereken ortak
nitelikler incelendiğinde din ve mezhep farkı gözetmeksizin, herkese iyi
niyetli davranıp, kendini herkesten aşağı görme gibi hususlardır.
Ahilikte Açık ve Kapalı olmak
Bütün fütüvvetnamelerde geçen ahilikte açık ve kapalı olma
kavramları şunlardır.
Açık olma:
Ahinin eli açık olmalı(cömert)
Kapısı açık olmalı (misavirperverlik)
Sofrası açık olmalı(ikramdan kaçınmamalı)
Kapalı olma:
Ahinin gözü kapalı olmalı (kimseye kötü gözle ve niyetle bakmasın)
Beli kapalı olmalı(kimsenin ırzına namusuna tasallut
etmesin)
Dili kapalı olmalı (kimseye kötü söz söylemesin)
Şecerenameler ve İcazetnameler
Şecerename: Ahilik
kültürüne katkı sağlayan diğer bir kaynak ahi şecere namesidir. Özellikle türk
ahiliği söz konusu olduğunda, Ahi şecerenamelerinin fütüvvetnamelerden bile
daha önemli kaynak olduğunu söyleyebiliriz.
Fütüvvetnameler ahi zümresini içine alan ama sadece ahilere özgü
kaynaklar değildir, hatta bir çok yerde Ahi, Ahilik kelimeleri yerine
fütüvvetle, ehli Feta kelimeleri tercih edilir. Fakat şecerenamelerde Doğrudan
doğruya Ahi Evrandan ve ahi zümrelerinden bahsedilir. Bu şecerelerde Ahiliğin
ilkeleri, törenleri ve doğrudan Ahi Evranla alakalı bilgiler mevcuttur. İki
çeşit şecereden bahsedilir. 1. Soy kütüğü, 2. İse tarikat usul adabını,
pirlerin isimlerini kaydeden yol kütüğüdür.
İcazetname: Zaviye açmak isteyen ahiler şahitler
huzurunda gösterdikleri(belgeledikleri) belgelere denir.
Tüm bu kaynaklar
incelendiğinde aslında bize ahileri usul, edep ve erkanlarında bahseden
kaynaklar, fermanlar, beratlar, vakfiyelerdir. Ayrıca seyahatneme olarak da İbn
Battuta Seyahatnamesi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi ve İbn Battuta’nın
Seyahatnamesine yazılan zeyl’dir.
Ahilikte Törenler
Ahilikte bütün törenler
Tekkelerde merasim mahfili denilen yerlerde yapılırdı. Herkesin nerede
oturacağı yer belliydi. Törenin işleyiş ve teşrifatından nakip sorumluydu.
ŞeyhülMeşayıh( şeyhler şeyhi, ahi baba) baş sedirde oturur, mahfilin sona
erdiği şeyhin veya Nakibin bir tas su içine tuz dökmesiyle meclistekilere
bildirirdi. Ahi zaviyelerinin diğer bir adı da Asitanedir. Bu zaviyelerin içi
aydınlık olması için duvarları beyazdır. İçi ağır halılarla, ve güzel
kilimlerle döşenmelidir. Kapısında perde bulunmaz çünkü bu ululuk alametidir.
İntisap İcazet Törenleri
Ahilikte ilk aşama yiğitlik,
yiğitliğin birinci kademesi ise çıraklıktır( Ahbab). Bu makama kabul töreni çok
sadedir. Henüz Erkana’da girmemişlerdir.
Yiğitlikte
ikinci kademe kalfalıktır(limtalik). Kalfalık töreni ise oldukça
teferruatlıdır. Kalfa olabilmek için Üstadın( usta) rızası şarttır. Kalfalık
için TalibİN ( Kalfa adayının) 1 yol atası, 2 yol kardeşi seçmesidir . Kalfalık
talebi nakip tarafından mahfildekilere bildirilir. Tailp yol atası ve yol
kardeşlerinden aldığı hediyeleri takdim ettikten sonra, nakip elini tutarak
şeyhin huzuruna varır, şeyh mıkras( Makas) hutbesini okuyarak Tıraş faslına
geçer. Tıraştan sonra Nakip, talibi yol atasının yanına getirir, talip, yol
atası önünde oturur. Yol Atası ona nasihatte bulunur, burada üstad ile oğul(
Kalfalık Talibi) el ele tutuşurlar ki buna beyat denir. Üstad ile Talibin
elleri üzerine bir mendil örtülür, iki kardeşi Talibin eteğine yapışır. Üstadı
dinlerler. Üstad yine bir takım nasihatler eder, dualar ve Fatiha süresini
okur. Talipte ahd eder( edilen nasihatlere dair uygun davranacağına dair söz
verme), mecliste bulunanların ellerini öper ve kalfalığa kabul edilir. Yiğitliğin
üçüncü ve en üst kademesi Müfredilik’tir. Müfred olabilmek için Miyan Beste olmak yani şed bağlamak gerekir.
ŞED BAĞLAMA
TÖRENİ
Şed, Arapçada kuvvetlendirmek,
sağlamlaştırmak, sıkı sıkı bağlamak anlamına gelen bir kelimedir. Bu anlamdan
kinaye ile Ahiler arasındaki merasim esnasında
Bele dolanan kuşağa Ad olarak verilmiştir. Şed, 2-3 cm eninde pamuktan
dokunmuş uzunca bir bez parçasıdır. FütüvvetnamelerdeŞed karşılığı olarak
kuşak, hırla, dürrea, Önlük tabirleride geçer. Fütüvvet ehli arasındaki inanışa
göre Şed, bizzat Cebrail vasıtasıyla Hz Adem, Hz Nuh, Hz İbrahim ve Hz
Muhammed’e getirilip kuşatıldığı için kutsal bir sembol konumundadır.
Bel
bağlamak 7 benttir. Ve her bendinde bir faydadan bahsedilir. 1. BendBuhlı
Bağlar sehaveti açar( Cimriliği bağlar, cömertliği açar)
2. Bend. Hırsı bağlar Zühtü açar
3.Bend cehli bağlar, ilmi açar.
3. Bend Şehveti bağlar, Lezzeti
açar.
5. Bend, Tokluğu bağlar, açlığı
açar.
6. Bend, Haramı bağlar, helali
açar.
7. Bend. Şeytanı bağlar, Rahmanı
açar.
Şed
Bağlamak vefa ve teslimiyet sembolüdür. Elest Meclisinde Allaha verilen söze
sadakat göstermek ve sonuçta Allah’ın rızasını kazanmak demektir. Bir kalfa
Fütüvvetin aradığı bütün vasıfları nefsinde taşıyorsa ve üstadından işlediği
sanatı kemaliyle öğrendiyse icazet talebinde bulunur. Bu icazet ise Şed kuşanma
ile olur. Üstad rızasını da almak bu işin ilk şartıdır. Şedsiz kazanç haramdır.
Helva Dağıtmak( Ahi Helvası)
Ahi Helvasının kaynağı
RadaviFütüvvetnamesinde Cebrail ve Hz
Adem’e kadar götürülmektedir. Buna göre Cebrail Cennet ırmaklarından bir
miktar süt ve bir miktar balı birbirine katıp bir helva yaparak bir tarafa
koymuştur. Bundan dolayı helva pişirmek ve dağıtmak Ahi olabilmenin dayanak ve
olmazsa olmazlarındandır.
Şerbet İçmek
Fütüvvette Şerbet tuzlu su
demektir. Neden tuzlu su sorusunun cevabıda Asrı Saadete kadar gider. Ayrıca
Furkan Suresinin 53 ayetindeki bu tatlı su buda Acı su mealindeki ibareyi de bu olayla ilişkilendirirler.
Ahilikte
Mertebeler
Ahilik 3 Ana Mertebeden oluşur .
1. Yiğit
2. Ahi
3Şeyh
Bu 3ana mertebe üçerde alt
kademeden oluşur.
1. Yiğitlik
A. Ahbab: Bunlar henüz yola
girmemiştir.Ancaküstadların nezaretinde Mahfillere gelip giderler.
B. Nimtarik: Üstadından icazet
almış, pir tutunmuş, tevbe ve telkin almış, yol ata ve yol kardaş tutunmuş
fakat şed kuşanmamış fütüvvet ehlidir.
C. Müfredi: Şed kuşanmış kişi.
Miyan Beste de denir.
2. Ahilik
Başarış( Desti Nakib): Bunlar
Nakilin yardımcılarıdır. Mahfil ehlinin yerli yerine kondurup hizmette
bulunurlar.
B. Nakib: Nıge, fike, füke adları
da verilen, başarıştan bir derece üste bulunan ve mahfilde erkan icra eden
Fütüvvet ehlidir.
C. Nakibu’nNukaba: Nakipten
bir derece üste olup, Nakiplerin tabii
olduğu fütüvvet ehlidir. Bunlar 7 taifeye hizmet etmiş, onların ıstılah ve
erkanlarına vakıf olmuş kişilerdir.
3. Şeylik
A. Halife: Şeyhten bir derece altta bulunan ve
şeyh adına fütüvvet ehlini irşad eden, bu işe mezun kişi. Bunlar Şeyhten farklı
olarak seccade sahibi değildirler.
B. Şeyh: Sanat ehlinin tabii
oldukları zattır . Bunlar Seccade, yani muayyen bir makam sahibidirler.
Halifeden bir üst makamdadırlar. KıdvetülFityan, Reis’elFityan gibi adlarla da
anılaır.
C: Şeyhu’şŞuyuh: Bütün sanat ve
hilfet Şeyhlerinin tabi oldukları zat olup, ahi türk, ahi baba gibi adlar da
verilir. Loncalar zamanıdakahya, mütevelli adını almıştır.
Ahilikte 3 temel esas hakimdir: Hizmet,
liyakat, icazet. Bir başka ifade ile kişi hizmetini yapacak üstadı layık
görürse bir üst makama terfi edebilecektir. Bu anlayış, aslı üste mutlak sevgi,
saygı ve itaatle bağlayarak sosyal gurup içinde mutlak bir otorite doğurmuştur.
Sosyal guruplar arasındaki bu otorite, Selçukluda ve Osmanlının ilk zamanlarında
Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşmasında önemli bir görev İfa etmiştir.
Ahiler
Anadolu’nun hemen her şehir, kasaba ve köyünde yaygın bir teşkilata
sahiptirler. Her sanat, ayrı bir birlikti. Bu birliklerin reisleri ise
aralarından seçtikleri bir ahiye bağlıydılar. Küçük yerleşim birimlerinde
meslek birliği yoktu. Bütün esnaf tek bir birlik altında toplanmaktaydı.
Anadoludaki tüm ahiler ve ahi birlikleri Kırşehir’de bulunan Ahi Evran
Zaviyesine bağlıydılar. Bu zaviyenin başına bulunan kişiye Ahi Baba adı
verilirdi. Ahi birliklerinin idaresinde görev alacak şahıslar, seçimle iş
başına gelir di. Zamanla seçim usulü kalmış ve ahi reislerine tayin yetkisi
Kırşehir Ahi Evran zaviyesine verilmiştir. Ahi birliklerinin önemini kaybetmeye
başladığı yıllarda, üst seviyedeki ahi liderleri devlet tarafından tayin
edilmeye başlanmıştır.
Ahilikte Eğitim
Ahiler, hiyerarşik sitemleri
içinde okul dışı eğitim ile okul içi eğitimi birbirinin tamamlayıcısı olarak
görmüşler, böylece üretim faaliyetlerinin hizmet içi meslek eğitimi ile
bütünleşmesini sağlayarak uygulamalı bir eğitim vermiş, diğer taraftan da
mensuplarını güçlü iç disiplin ve sosyal baskı sistemi ile kontrol altına
almışlardır.
Ahi teşkilatlarında eğitim alan
gençler, öğrendiği meslek, dini ve ahlaki kuralları tatbik ederek toplumda
örnek şahsiyet olmuşlardır. Ayrıca bu tür bir eğitim sonucunda yetişen bir
esnaf, dini ve ahlaki esasların eğitim ve öğretim yoluyla halka benimsetilip
yaşatılmasına da katkı sağlamıştır.
Zaviyelerdeki eğitimde, teorik
bilgilerden ziyade insani değerlere ve ahlaka yönelik uygulamalı eğitim tercih
edilirdi. Düzenli dersler dışında çalışanlar arasında dayanışmayı sağlamak ve
destek vererek, verimliliği artırmak toplantılar düzenlenirdi. Yemekten sonra
dini, ahlaki ve mesleki konularda başta fütüvvetnameler olmak üzere eğitici
kitaplar okunur, sohbetler edilir, üretimin artırılması için gerekli olan
teknikler gibi bazı konularda tartışmalar yapılır, şarkılar söylenir ve
ilahiler okunurdu.
İşyerinde sadece mesleki bilgiler
değil, dini ve ahlaki eğitimde verilirdi. Öğretmen ahi öğrenmesi için yanına
verilen çırağı, mesleki bilgilerin yanı sıra, namaz, oruç gibi İslam’ın
şartlarını öğretir. Ahi ahlak kurallarını kapsayan fütüvvetnamelerin belirttiği
insanlık yöntemlerini de pratik olarak belletirdi.
Ahilik Askerlik Spor
Ahiler yalnızca ekonomik
örgütlenmeyi değil, din- askeri bir örgütlenmeyi de gerçekleştirmişlerdir.
Kavli, Seyfiye ve Şurubi adı altında toplanmışlar bunlardan Seyfiye gurubu
askeri faaliyetler noktasında dikkat çekmiştir. Anadolu da süratle yayılan
köylerde ve uç bölgelerde büyük nüfuza sahip olan bu teşkilat Anadolu da
özellikle 13. Yy da devlet otoritesinin zayıfladığı bir dönemde siyasi yönden
de önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Bu teşkilatın çatısı altına giren esnaf ve
sanatkarlar mesleki, dini ahlaki eğitimden ayrı olarak askeri eğitimde
görmüşlerdir. Bir profesyonel asker kadar olmasa da, kendini savunmayı bilecek
kadar silah kullanma sanatı da öğretilirdi. Savaş zamanlarında teşkilat halinde
savaşlara katılan ahiler, bellerinde kama ve hançer taşırlardı.
Ahiler yurt savunmasında da görev
üstlendikleri için her zaman sportif faaliyetlere de büyük önem vermişlerdir.
Bu sebeple ahi teşkilatında spor eğitiminin ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Kalfalar kılıç kullanmak ve ata binmek gibi askeri eğitime tabi tutulur bu
eğitimlerin sonunda ustalığa yükselmek için sınava girerlerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder