DON Bir Shahrukh
Khan aksiyon filmi.
Shahrukh
Khan’ı genelde gündelik hayatın içerisinde ki rollerde görmeye alışkınız, bu
bende kendisine ve filmlerine karşı daha fazla ilgi uyandırıyor, ya da en
azından benim şahsımda diyelim.
DON filminde Shahrukh Khan bir uyuşturucu
baronunun işlerini yürüten sağ kol vazifesinde ama işleri sadece kendi bildiği
gibi yürüten ve bu yolda krallığa kadar gitmeyi göze almış hırslı ve ihtiraslı
bir tiplemeyi canlandırıyor.
Film Asya suç ve uyuşturucu dünyası
üzerinden ilerliyor. Devletlerarası sosyal mesaj vermeden ilerlemesi işin başka
güzel bir boyutu Ama toplum için yapılan işin kötü olduğunu her fırsatta
seyirciye fısıldamaktan ve haykırmaktan geri kalmıyorlar.
Hikayemiz
DON’un bir polis baskınında yaralanması ve ortadan kaybolması ve de bir polis
müdürünün işe el atıp yaralı DON’u ele geçirip biraz Hollywood varı olmuş ama,
DON’un tıpa tıp benzeri sıradan bir Hintli vatandaşı olan VİJAY'ın DON'u yerine geçirip bu suç
örgütünü çökertme macerası ile hızlı bir gerilime ve maceraya doğru bizi sürüklüyor.
SAHTE DON VİJAY
Polis müdürünün o kadar gayretkeş çalışmaları ve gerçek DON’un yerini alan
sahte DON’un olaylara müdahalesi ile filmin nasıl savrulduğunu izlemeniz lazım.
Filmde oyunculuklar gayet başarılı, Shahrukh
Khan rolünün hakkını bir kraldan farksız şekilde veriyor. Polis müdürümüz “Desilva”
rolünde ki ”Boman Irani” ise filmde ki ikinci sırayı kimseye kaptırmıyor. Bayan
oyunculara gelirsek oda arkadaşlarımın ifadeleriyle “bu filmde ki kızlar o
kadar da güzel değilmiş abi ya!” sözü film için ilk eksi puanını almasına neden
oluyor.
ya da en azından hiç
sırıtmıyor. Ama filmin içerik itibariyle ahlaki olmayan bir dünya tasviri ve de
ol sebep canlandırması sebebiyle, kılık ve kıyafet seçiminde özellikle bayan
oyuncuların her zaman bir tarafları açık mı olması gerekiyordu sorusunu
sormadan geçemeyeceğim.
Şahsen 4
erkek beraber izlediğim bu filmi ailemle oturup asla izleyemem. En azından
annem benim böyle filmler izlediğimi örse neler saydıracağını tahmin bile
edemem.
Filmin diğer
eksileri ise seçilen şarkılar ve klipler olmuş. Hayatım da ikinci defa bir hint
filmini izledikten sonra herhangi bir şarkısı aklımda kalmamış oluyordu.
Klipler ise özellikle ilk 5 şarkıda ki 3
klipte kareografilerin tamamen kadın bedeni üzerine oturtulması, izleme tahammül
sınırlarını çok zorladığı için direkt geçmek zorunda kaldım. Ne şarkıların
kulağa hoş gelen bir tınısı vardı ne de klipte ki dansların.
Hint filmlerinde ki yerel danslar kadın
bedeni üzerinden pazarlanmadığı müddetçe her zaman ilgimi çekmiştir. Adamlara
çok uyumlu çalışıyor ve göze seyir zevki veren işler ortaya koyuyorlar. Ama iş
ne zaman kadınların bedenleri ve erkeklerin hayal dünyasını iğfal noktasına
gitmeye başlarsa o zaman canım sıkılıyor. Bu sıkıntıyı DDLJ filminde ve Jab Tak
hai Jan kliplerinin bir çoğunda, özellikle “mashallah” adlı parçada çok fazla
yaşadım. Parça çok güzel yada en azından kulağa hoş gelen nağmeler var, ama
klipte müzikten başka her şey ön planda tutulmuş
.
Neden ana obje kadın ve erkeğin dünyasını
kirletmeye yöneliniyor, filmin oyunculuğu ve senaryoları yetersiz desem, hiç
de değil, gayet akıcı ve güçlü senaryo ve oyunculuk ile desteklenen şahane
filimler. Sebebini hala çözemediğim bir muam(m)ma…
bu konuda sözü çok uzatmak niyetinde değilim ama yıllardır filim izlerken çektiğim bu işkencenin artık günümüzde bilimsel çevreler tarafında da dikkat çekilen bir nokta olması ilerisi için umut vaad ediyor.
**Heykel gibi vücutların seks arzusu yayarak yaptığı gösteriler de eşlerimize duyduğumuz şükran duygusuna zor anlar yaşatabiliyor. 1980'lerde yürütülen bir çalışmada, araştırmacıların fiziksel olarak çekici kadınların resimlerine bakanların sonunda kendi eşlerinin daha az fiziksel çekiciliğe sahip olduklarını, kendi ilişkilerinden daha az memnun kaldıklarını ve eşlerine daha az bağlılık gösterdiklerini saptamıştır.
**(Dr Robert A. Emmons, Teşekkür Ederim(İstanbul, Doğan Kitap, 2009),
S. 45)
Gerekli toplumsal hassasiyet ve yorumumuzu
aktardıktan sonra filmimize intermisssion bölümünden sonra devam edebiliriz
Hint filmlerinin klasik geniş zamanlılık ve
olayları oldukça rahat ve uzun bir şekilde aktarma ve doğallık huyu bu filimde
de hiç bozulmamış; sadece uçaktan tek paraşütle iki kişinin atladığı ve paraşüt
kavgası verdikleri sahneyi de filmin aksiyon heyecanına verip üzerinde fazla
durmuyoruz.
Gerçi bu sahnenin sonunda ki ufo görmüş masum köylü bakışlarına sahip 2 küçük çocuğun mimikleri ve yüz ifadeleri hala gözlerimin önünde.
Filmin sonlarına doğru seyir ve heyecan zevki
biraz daha artıyor. Don'un patron olan SİNGHANİA'nın bir polis baskınında öldürülmesi,
sahte Don rolündeki VİJAY'ın DON denilerek yakalanması ve bütün gerçekleri itiraf ettiği halde kimsenin ona inanmaması filmi iyice sürüklemekte...
Hele filmin sonunda kafanızda bildiğimizi düşündüğümüz ve
kurguladığımız sona gidiyor diye düşündüğümüz anda her şeyin sil baştan
sıfırlanmasıyla resmen ortada kalıyorsunuz. En azından ben bayağı ortada
kaldım. Yönetmen ve senaristin harika bir bağlayış ile filmi seyircinin
kafasındaki kurgunun asla olamayacak dediği bir şekilde sonlandırması ve “to be
continued” arkası başka bir zamana inşallah hatırası ve DON serisinin 3.
Filminin çekilmesi de bu başarıyı zaten ispatlıyor.
Filmle
ilgili son sözlerimiz güvendiğimiz ve bildiğimiz her dünyevi şeyin bir anda
ters yüz olması, DON ve Komiser Desilva’nın kimlik değiştirmesinden de daha kolay
olduğudur…
Yazımızı da filmimiz gibi son bir replik ile
bitirelim ”Vahşi kedileri her zaman severim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder