Osmanlı Tarihi dersi için hazırlanmış bir ödevdir. Ödev içeriği Nicolas Vatin'in Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar: Doğu Akdeniz'de Savaş, Dİplomasi ve Korsanlık Kitabı için hazırlanmış bir bireysel yorum içerikli ve de bütün bölümlerden hususi olarak bahsedildiği uzun bir kitap tanıtım ve incelemesidir.
Rodos Şövalyeleri ve
Osmanlılar: Doğu Akdeniz’de Savaş, Diplomasi ve Korsanlık – Nicolas Vatin
( Kitap İnceleme Ders Ödevi)
Rodos Şövalyeleri ve
Osmanlılar: Doğu Akdeniz’de Savaş, Diplomasi ve Korsanlık
“Yazar Nicolas Vatin bu eseri kalem almasının nedenini Doğu Akdeniz’de
önemli bir yeri olan Rodos Şövalyelerinin tarihini efsanelerden arındırmaya ve
belgesel bir zeminde oturtmaya girişmiştir.”
Coğrafya ve İnsan Unsuruna Toplu bir Bakış
Yazar bu bölümde “Hospitaller”
şövalyeleri tarikatının Rodos’a geliş sürecini anlatmıştır. Ardından Rodos’un
coğrafi ve fiziki yapısını bize göstermiştir. Rodos ile 12 adanın Anadolu ile
olan bağı ve fetih öncesi buradaki yaşam hakkında bize kesitler sunmaktadır.
Son olarak bu bölgede Rodos Şövalyelerinin askeri bakımdan nasıl
konumlandıklarını anlatmaktadır.
“Rodos Toplumu” başlıklı bölümde ise Rodos
ve civarında şövalyelerin egemenliği altındaki bölgelerde yaşayan halkların
sosyal durumlarıyla ilgili bilgiler verilmektedir. Ayrıca şövalyelerin hangi
milletlerden oluştuğu ve idari yapıyı nasıl seçtiğine dair bilgilerde
mevcuttur. Adada ki şövalyeler İtalya, Almanya, İngiltere, Fransa, Auvergne(Fransanın
güneyinde bir bölge), Provence(Marsilya yakınlarında bir bölge), Kastilya
(Portekiz), Aragon(Katalonya) milletlerinden oluşmakta ve her milletin başında
bir amiral/baş balyos/ şansölye ve büyük komodor gibi adlar verilen liderler
mevcuttur. Bir dini tarikat olduğu için adada ki dini masrafların tüm gruplar
tarafından ortak karşılandığı bilgiside metnin son bölümlerinde verilmektedir.
Yazar birinci bölümde “Ekonomiye Toplu Bakış” adlı
bölümde Rodos’un etrafındaki adaların tarım için verimli arazilerin mevcut
olduğunu ama etraflarında her daim tehlikenin mevcut olması ve düşmanlardan
gelecek baskın tehditlerine karşı tetikte olunması nedeniyle yeterince
gelişmediğini öne sürmüştür. Bundan dolayı bu bölgede ki ekonominin ana
damarını ticaretin oluşturduğunu ve bunun aynı zamanda bir canlılık ve
süreklilik arz ettiğini söyler. Bu ticaret Rodos ve çevresini daima dışa
bağımlı bir hale de getirmiştir.
“Rodos’un Gereksinimlerinin karşılanması”
bölümünde Rodos ve çevresi için en hayati nesne olan gıda ihtiyacının ve
Rodosluların baskın ve savunma için levazımat ve materyallerin nasıl ve
nerelerden temin edildiği açıklanmıştır.
Burada yazara ilginç gelen nokta ise, Rodosluların dibinde Anadolu,
Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır dururken, ispanya ve İtalya’dan tahıl ithal
etmesidir. Askeri levazımat ve gemi temin noktasında ise Rodos tamamen ithal
edici konumdadır ve her türlü askeri malzeme ve gereçler Batı’dan gelmektedir.
Yazarın “Rodos ve Ticaret” bölümünde
vurgulamak istediği iki konu mevcuttur Birincisi; Rodos’un günümüzde olan
serbest ticaret ya da uluslar arası Pazar bölgesi benzeri bir ticari ortama
sahip olduğudur. Burada hem batıdan hem
de doğudan, tüccarların karşı dünya ya mal satabilmek için burayı kullandıkları
ve Rodos’un da bundan çok ciddi bir gelir elde ettiğidir. İkinci olarak ise
esirler ili aktarılan bilgilerdir. Rodos’ta kurulan esir Pazar ve köle ticareti
hakkında açıklayıcı bilgiler içermektedir.
“Yabancı Ülkelerde ki Rodoslular” bölümünde
ise Rodosluların yaptıkları ticaret faaliyetlerinin diğer ülkelerdeki
akislerini aktarmaktadır. Daha önce Rodos adasının nasıl bir uluslar arası
Pazar olduğundan bahseden yazar, Şövalyelerin aynı zamanda nasıl birer sıkı
tüccar olduğunda da bahsetmektedir. Ne tür ticaretle uğraştıklarını, kimlere
aracılık ettiklerini ve o dönem için hayati önem arz eden bazı mallarda nasıl
rol oynadıkları anlatılmaktadır. Özellikle gemi yapımı için kereste ve güverçhile
ticaretinde Rodosluların önemine dair vurgular mevcuttur.
Korsanlık
Yazar, buraya kadar Rodos ve ekonomik,
ticari sosyal, dini ve diplomatik yaşama dair verilerini açıklamıştır. Bundan
sonra ise Rodosluların günümüzde en çok bilinen yönleri olan korsanlık hakkında
bilgiler vermiştir. Akdeniz ve Ege
denizinde coğrafi yapının ve seyir açısından güzergah denilen durumun korsanlık
için ne anlama geldiğini açıklamakla işe başlamıştır.
Rodos korsanları hakkında bilgi vermeden önce
bu sularda yaşayan Türk korsanlar hakkında bilgiler verilmiştir. Bölge de o
dönem kayıtlara geçmiş Türk korsanlığıyla ilgili bilgiler vermiştir. Ardından
korsanlığın olmazsa olmazı olan karada ki işbirlikçilerin konumları ve
korsanlara hangi konularda destek sağladığı konusunda kaynaklarda geçen
bilgileri sunmuştur. Türk korsanlarının yazılı kaynakta çok fazla
geçmediklerini ama buna karşılık Rodos korsanları için çok geniş bir arşiv
olduğunu belirtmiştir.
Rodoslular için korsanlığın ticaret ile başa
baş giden bir uğraş olduğunu söylemiştir. Özellikle de tarikatta ki birçok
şövalyenin bizzat kaptan olarak kendi gemileriyle bu akınlara katıldığını
yazmaktadır. Yazar bu korsanlık faaliyetinin aslında her iki taraf içinde bir
deniz akın faaliyeti olduğunu düşünmektedir.
“Deniz Akıncılığı Faaliyetleri” konu
başlığında yazarın dikkatini çeken olgu ganimet ve esirler hadisesidir.
Devletlerarası ilişkilere göre değişen ve ya serbest korsanların herhangi bir
anlaşma tanımadığı zamanlarda bu esirler mevzuu ve köle ticareti önemli bir
konudur. Ele geçirilen kölelerin, serbest bırakılması ve fidye meselesi bu bölümde
geniş bir yekun tutmaktadır. Ayrıca Osmanlıda ki hristiyan ahaliden olan
Süryani vb guruplar ile Rodos’un yerel sakinlerinden olan yerli Rumların bu
köle ticaretinde nasıl aracı rolü oynadıkları da önemli bir nokta olarak yazar
tarafında aktarılmaktadır.
Doğu Akdeniz’de ki Güçlerin Deniz Siyaseti
Venediklilerin
15.Yy’ın son çeyreğinden itibaren denizlerde ki ticaret filolarının güvenliği
için bir deniz jandarma filosu oluşturmaları ve bu kuvvetler ile senenin her
ayında Venedik ile Kıbrıs arasında gelgit yaptığından bahsedilmektedir.
Osmanlıların ise 1517’ye kadar değil bir deniz jandarma gücü, sahil kıyılarının
çoğunu bile koruyacak bir deniz gücü ve kuvvetine sahip olmadığından
bahsetmektedir. Osmanlının bu kendi açığını fark edip tedbir alması I.Selim
zamanından itibaren düzenli donanma oluşturma girişimleriyle başlamıştır.
Rodos’ta ki şövalyelerin bu Venedik deniz jandarma gücüyle çarpışmaları,
papalığın oluşturduğu kutsal-haçlı ittifakına katılma girişimleri ve en son
dönemde Türk korsanlarıyla giriştikleri mücadele yönleri belirtilmiştir. Burada
vurgulanan en önemli nokta ise Türk korsanlarının güçlenip, gemi sayısını
artırmalarıyla beraber, Rodosluların üzerinde ki etkilerini artırmaları dikkat
çekici bir gelişme ve Rodoslular için onsun başlangıcı oluşturmaktadır.
Savaştan Sonra
Yazar
1480 sonrası dönemde, Rodos şövalyelerinin Mesih Paşanın başarısızlığı
sonrasında adada alınan tedbirler ve Osmanlının düşmüş olduğu saltanat
kavgasından en iyi şekilde faydalanabilmek çin itidalli ve saldırgan politikalarını
diplomasiyle nasıl dengeledikleri bahsedilmektedir.
“1481 ateşkesi” bölümünde, Rodoslular için
gerekli toparlanma için zaman kazandırdığı ve bölgede yaşamın eskiye doğru
dönmesinden önceki ilk adım olduğundan bahsedilmiştir.
“1482
Barışı” adlı bölümde; Ocak 1482 yılında yapılan barış görüşmeleri ve akabinde
imzalanan barış anlaşmasına değinilmiştir. Burada Rodosluların anlaşma ile
kendilerini nasıl bir rahatlığa çıkardıklarını ve Osmanlıdan hangi tavizleri
kopardıkları bahsedilmektedir.
“Cem
Hakkındaki 1483 anlaşması” bölümünde ise Osmanlı da taht mücadelesini kaybeden
Cem sultan’ın Rodoslulara sığındıktan sonraki dönem anlatılmaktadır. Şehzade
Cem’i ellerinde tutan şövalyelerin Sultan Bayezid’ten çok fazla talepte
bulunmaları ve büyük imkanlar elde etmeyi ummalarına rağmen yıllık sadece
40,000 duka altın ile kalmaları aslında Osmanlı Padişahının başarısı olarak
aktarılmıştır. Burada yazarın vurguladığı nokta, Osmanlı’nın gücünün zirvesi ve
bir şehzadenin sadece ayak bağı olmasını engellemek için bir susturma parası
olarak verdiğini söylemesidir.
“17
yıl süren barış 1483-99” dönemini yazarımız şövalyelerin bulundukları mevkileri
tahkim etmeye ve sağlamlaştıra çabalarıyla geçirdiğinden bahsetmektedir.
Başlangıçta Osmanlı ile olan anlaşmayı bozmamak için korsanlığı gözle görülür
biçimde yasaklama çalışmaları yapılsa da, el altından korsanlara büyük destek
verildiği, Rodosluların huylarından vazgeçemedikleri dönem olmuştur.
“Şehzade
Cem’in Fransa’ya gönderilişinin diplomatik sonuçları”, bu bölümü ikiye ayıran
yazar ilk kısımda şehzade cem’in Avrupa’da nasıl bir karmaşık diplomasi
trafiğine neden olduğundan bahsetmektedir. İkinci kısımda ise Rodos
şövalyelerinin Şehzade Cem sayesinde elde ettikleri ve Padişah ile direkt
irtibat kurabilmelerini sağlayan itibarları hakkında bilgi verilmektedir.
“Şövalyelerin
Osmanlı-Memluk savaşına Tepkileri ve Romaya Nakledişinin sonuçları”
II.
Bayezid zamanında Rodosluların, Osmanlı ve Memluk mücadelesinde konumları
anlatılmıştır. Bu dönemde Memlukler’in Osmanlıya karşı istedikleri yardım vb.
talepleri ve Rodosluların onları diplomatik bir şekilde oyalamaları göze
çarpmaktadır.
“Cem’in Geleceği Roma mı Yoksa Rodos mu? ”bölümünde
yazar, Rodos şövalyelerinin bir tarafta Cem sultanı herhangi bir yere
salmayacaklarına dair, Osmanlı Padişahına verdikleri sözlerle uyutmaları ve
diğer taraftan Avrupa’da Papalığa, Venedik’e, Macarlar’a, ve Fransızlara’a Cem
sultan’ı satma girişimleriyle gösterdikleri ustalık isteyen diplomatik,
maharetli oyunlarından bahsedilmiştir.
Şehzade Cem’in Roma’ya gönderilmesinin ardından
hareketlenen Avrupa diplomasisinin, Osmanlı’ya karşı yeni bir birlik oluşturma
çabaları içindeki durumu da gözler önün serilmiştir. Bunun sonucunda ise Rodos şövalyeleri Cem sultan
üzerinde ki hakimiyetlerini kaybetmişler, ardından Osmanlı’nın da bu yeni
duruma göre Rodos ile ilişkilerini yeniden şekillendirilmesi anlatılmaktadır.
“St. Jean Şövalyeleri ve Osmanlı Venedik Çatışması”
1499 yılında Osmanlı donanmasının Venedik ile çatışmaya girmesi üzerine
yıllardır, Osmanlı ile karşı karşıya gelmeme politikası izleyen şövalyelerin bu
durumu terk edip, Osmanlıya karşı direkt savaşa girmeleri bahsedilmektedir.
Bu dönemde
Rodos Şövalyelerinin, Osmanlının Venedik’e karşı Fransa’yı yanına çekme
çabasını nasıl baltaladıkları da anlatılmaktadır.
Rodos Şövalyelerinin lideri Pierre d’Aubusson’un
Osmanlı ile köprüleri attıktan sonra yeni bir haçlı seferi hayali kurması ve
papalığın kendisine verdiği donama komutanlığını yürütürken Osmanlıya karşı
giriştiği harekât’ın tafsilatından bahsedilmektedir.
1502-03 içerisinde Venedik ve Macaristan’ın sırayla
Osmanlı ile barış yapması, Rodos’u Osmanlı karşısında tek başına bırakmıştır.
Bu dönem için Rodoslulara tek şans doğuda beliren Şah İsmail ve Safeviler
tehdidinden dolayı Osmanlının Rodos tehdidini şimdilik beklemeye almasıdır.
Aynı dönemde Rodosluların efsane lideri Pierre d’Aubusson’un ölümü üzerine
şövalyelerin içinden hem bu savaş halinden hem de ekonomik olarak artan
kayıplardan dolayı, bu saldırgan politikalardan vazgeçilmesini doğuracak bir
muhalif yapının ortaya çıkışı da anlatılmaktadır.
Son 20 Yıl (1503-1522)
Bu dönemde Rodos şövalyelerinin, Osmanlıyı resmen
karşılarına aldıkları dönem anlatılmaktadır. II. Bayezid’in iktidarda ki son
demleri ve yaşlılığı ile kendisinden sonra gelen Padişah Yavuz Selim’in doğu
ile mücadelesi Rodos’a bir müddet daha nefes alma imkânı vermiştir. Osmanlının Memlukları
ortadan kaldırdıktan sonra sıranın Rodos’a geleceği Şövalyeler tarafından
hissedilir olmuş ve bunun için önlemler almaya başlamışlardır.
Osmanlı Rodos’u ve Sonrası
Osmanlıların 1517 de Mısır’ı almalarıyla beraber,
Osmanlı devletinin zihin dünyasın da, Rodos ve çevresindeki şövalyelerin artık
tehdit ve orada bulunmaması gereken bir konuma yerleştirilmeleri, şövalyelerin
bu topraklardan atılacaklarının ilk işaretleri olmuştur. Yavuz döneminde Mısır
Fethinin hemen akabinde özellikle yüksek Osmanlı bürokrasisi Rodos’a sefer
yapılmasına çok istekli olmuştur. Başlangıçta sultan Selim de buna sıcak baksa
da önündeki iki engelden dolayı; Dedesi Fatih’in başarısız kuşatmasının
anısının hala yakın geçmişte taze olarak durması ve Osmanlı devletinin Mısır
seferinin hemen akabinde uzun soluklu geçmesi beklenen bir kuşatmayı kaldıracak
kadar silah levazımat tedarikinin yeterli olmamasıdır. Yavuz’un bu sebeplerden ötürü Rodos’u ele
geçirme fikrinden vazgeçtiğini yazar belirtmektedir.
Yavuz’un oğlu Sultan Süleyman ise tahta geçer geçmez
ilk icraatları, büyük dedesi Fatih’in alamadığı Belgrat ile başlaması onun
ikinci hedefinin neresi olacağını tahmin etmekte kimseyi zor durumda
bırakmıyordu.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferine niyetlendiği
anda, Rodosluların buna karşı koymak için bir haçlı müttefik birliği oluşturma
girişimlerinde bulunsalar da başarısız olmuşlardır. O dönemde Fransa ile İspanya’nın savaş
halinde olması ve Venedik’in de Osmanlıya karşı tek başına koymaktansa, Latin Hıristiyanlarının
doğuda ki son iki karakolundan birisini kaybetmeyi daha mantıklı görmüştür.
Kanuni, Rodos’a verdiği önemi göstermek için bizzat
sefere katılmıştır. Osmanlı ordusunun 5 ay süren şiddetli kuşatmasından sonra
1522 Aralık ayında şehir ve kale Osmanlılara teslim edilmiştir. Osmanlı devleti
böylece hem Doğu Akdeniz’de neredeyse tek tabanca konumuna oturmuş ve aynı
zamanda kendi deniz aşırı toprakları arasındaki yol emniyetini sağladığı gibi,
batı Hıristiyanlarına da öldürücü bir darbe indirmiştir, Rodos’un fethiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder