Bağlarbaşının güzelliği ve İstanbul
İstanbula ilk adımını bağlarbaşından atmış bir genç olmanın ne gibi avantajlar getirdiğini henüz üniversitedeki ilk yıllarımda öğrenemiyordum.
Sadece üsküdardan çıkan tüm otobüslerin bizim duraktan, kadıköyden ümraniyeye giden onlarca otobüsün yürümelik mesafede geçmesinin benim için en büyük kolaylık olduğu düşüncesi birazda bahtsızca kafamda yer ediyordu.
Zamanın her şeye tek çare olduğu hayatımızda bir şeyleri feda ederek yaşadığım yerin güzelliğini keşfedebiliyordum.
Önceleri 20 dk'lık üsküdar 30 dk'lık salacak yürüyüşlerini zamanla bir yarım saate çamlıca adımlamaları. Olmadı bi yarım saate Karacaahmet'ten hareme uzanışlar daha olmadı bir boğaz köprüsü ve beylerbeyine uzanışları takip ededursun. En sona saklanan güzellik ise bambaşka oluyordu.
Bir tevafuk ve bir devanın peşinde keşfedilen Nakkaş tepenin sırtları
Ne zaman yorulsam, sıkıntı içime otursa, keyfim kaçsa, boğazın serin sularına ihtişamlı ama sakin bir tepeden bakmanın hazzını almanın verdiği huzur ve sessizliğin peşinde
yalnız adımlamanın keyfini babanakkaş sokağında alıyordum.
Boğaza nazır sessiz bakışlarımın peşinde hayallerimin dumanını serbest bırakmak!
Acıya selam ve hürmet göstermek,
Kimsenin duyamayacağı sessiz haykırışlarımın
ve boncuk taneli elmaslarımın toprakla buluştukları nadide bir mekan oluyordu.
Sanırsam bağlarbaşından ayrılırsam bir gün burası bana istanbuldan ayrılmaktan daha fazla acı verecekmiş gibi...
Selam ve zafer!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder