Sayfalar

Sayfalar

12 Mart 2010 Cuma

Deprem aslında bir devrimdir, anlayana...



Kerpiç bir Anadolu gerçeğidir!
Toprak saman ile karıştırılır. Bu karışım su ile çamur haline getirilir. Çamur tahtadan kalıplara dökülür ve güneş altında kurumaya bırakılır.
Kuruyan bu çamurlar, arasına yine çamur sürülüp birbirine yapıştırılır, üst üste konularak binalar yapılır.
Bu evler yapılırken ne inşaat teknikleri, ne statik ne de depremler düşünülür.
Düşünülen şey sadece çoluk çocuk yaşanılacak dört duvar arası kapalı bir mekandır.
'Başımızı sokacak dört duvar arası bir yerimiz olsun yeter' diye düşünür insanımız.
Bu kadar da kanaatkârdır!
Fukaralığın adı kanaatkârlık olur!
Yapılabilecek "en güzel şey"i yapar fakir köylümüz.
Kanaatkârlık en büyük sermayesidir.
İnsanımız türküsünü bile yapmıştır. Güzel bir türküdür o İbrahim Tatlıses'ten dinleyince...
Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı
Binayı kurar iken gördüm Leyla'yı.
Leyla başıma açtı türlü belayı
Ah Leyla Leyla Leyla etme bu nazı
Gel barışalım babam kıysın nikâhı.
Kerpiç kerpiç üstüne kurdum bir sıra
Leyla'dan haber aldım gitmiş Mısır'a
Koyun olsam yayılsam arkası sıra...
Yani kerpiç evler yapılırken bile ne hayaller kuruyor insanoğlu.
Başını sokacak bir dam yapabildiği zaman ne depremi düşünür ne de başka bir felaketi.
Sadece ve sadece Leyla, varsa yoksa Leyla...
Anadolu'da köylerin çoğunluğu yüzyıllar öncesinde olduğu gibi hâlâ kerpiç kullanılarak inşa ediliyor.
Ne acı değil mi?
Yıl 2010, nüfusumuzun kayda değer bir bölümü hâlâ ilkel şartlarda yaşıyor.
Yine ne acıdır ki ancak bir deprem olup kerpiç binalar insanımıza mezar olunca anlıyoruz bunu.
Deprem olmasa her şey olduğu gibi sürüp gidecek, kıyamete kadar.
Onun için deprem gibi umuma gelen afetler, felaketler bazı canları alır, yakıp yıkar ama yine umuma çok büyük mesajlar verir.
Deprem, zihinleri kuşatır, zihinlerin statiğini değiştirir.
Değişim zamanı olduğunu hatırlatır.
Zihinlerde adeta devrim yapar.
İnsanımızın kayda değer bölümünün 21. Yüzyıl'da neden hâlâ kerpiçten yapılma derme çatma evlerde iskan ettiğini, neden fukaralığa düçar olduğunu hatırlatır.
İnsana o şiddetli, dağdağalı, gürültülü sarsıntısıyla çareyi de dayatır.
O şiddetle, çeşitli bahanelerle tıkalı çözüm kanallarını da açar.
Herkese bu çağda böyle yaşayanlarda mı varmış dedirtir.
Kör gözlere gösterir gerçeği bütün çıplaklığıyla.
Deprem deyip de geçmeyelim.
Deprem sadece ölüm demek, yıkılış demek, çaresizlik demek değildir.
"Köylü Türk'ün efendisi midir" yoksa "fukarası mıdır" öğretir herkese.
Anlayana bir devrimdir deprem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder