Sayfalar

Sayfalar

28 Aralık 2010 Salı

Başörtüsüne Dair Çok Güzel Bir Savunma

Bir ezberi bozmak 



Biliyorum, birileri “Şimdi yazma bu yazıyı, adamlar zaten ötekini bile vermiyorlar, kaldı ki bu alanda verilenden yana olanlar bile daha ilerisine itiraz ederler” diyecek.

Ama yazmak lazım.

En azından bu “özgürlük işi”nin, birilerinin vermesine bağlı olmadığını, temel bir insanlık hakkı olduğunu ifade etmek için yazmak lazım.

“Özgürlük işi” deyince Türkiye’de akla ilk gelecek şeyin “Başörtüsü” olması bile ne kadar anlamlı.

Evet, “Başörtüsüne özgürlük” konusunda bir ezberi bozmak lazım, buna bütün kalbimle inanıyorum.

Ezber şu:

-Üniversite çağına gelmiş olan bir genç kız artık kendi tercihlerini yapacak durumdadır. Onun için ona giyim kuşam konusunda bir yasak uygulamak olmaz. Özgür iradesiyle başörtüsü takmak istiyorsa takabilmelidir. Ayrıca üniversite öğrencisi bir “hizmet alan” durumundadır, Devlet “hizmet alan”ın kılık kıyafetini tanzim edememelidir. Çünkü bu alandaki bir kısıtlama, mantıki olarak, toplumun her kesimine yasak uygulamayı getirir.

Ezber bu, ama, bunun ekleri var.

-Üniversiteye gelmemiş öğrenciler başörtüsü takamaz. Çünkü onlar üzerinde ebeveynlerin baskısı vardır.

-Kamu görevlileri başörtüsü takamaz. Çünkü bu, “hizmet veren” olarak ideolojik bir simgeyi devlet tavrı olarak benimsemek anlamına gelir. Bundan başı örtüsüz olanlar rahatsız olur.

Gelelim bu “ezber”in düşünce planındaki dayanaklarına: 

Kaçmak isterken vuruldu ismet özel

ismet özel in fikirlerini kendime yakın hissetmem ama şiirlerindeki ironi ve ahkam katıksız derecede hoşuma gitmektedir.. 

Kaçmak isterken vuruldu

gök gürledi 
canı sarsılmadı şimşek çakışından 
ve yağışlar dilinden döküleni epritemedi 
sert esen poyrazın dayattığı siliklik 
ağustos sıcağı gerekçesiyle pelteleşme 
dilsizlik sağırlık çolaklık körlük 
mızrak değdiremediler güzelim gövdesine 
değiştirilsin aniden coğrafya dersinde konu 
kaçmak isterken vuruldu. 

burukluk enginine düşsek kalfadır aradığımız 
yücelik katlarına çıksak gözleri yakan yazıt 
kıt 
vurulduğunu bilmesek 
daha da kıt kalırdı hakkında malumatımız 
oydu dalgınlık arastamızdan belli belirsiz 
belli belirsiz belki utangaç geçiveren karaltı 
göz göze geldiğimizde bize düşen yutkunuş 
paydoslar çalkantısından yara almamış çehre 
türkçe konuşmasıyla hayranlık uyandıran 
duruşu çocuklara örnek olur diye korktuğumuz 
kanamayı durdurmak için gerek duyduklarımızın ilki 
neye acıktığımızı tek fark eden oydu 
kaçmak isterken vuruldu. 

tarihten kopmuş yaprakları sığaya çeken hançer 
denk getirilmiş bütün şeylerin kırbası 
kırbacı kötülükten zevk çıkaranların 
neyi ihmal ettiysek utanmamıza sebep 
bize bundan böyle onu hep 
yakınımızda peyda olan hışırtı 
yakınlık yakınmalarımızda kopan tel 
bize bundan böyle hep onu hatırlatacak 
çalılar aşk acısı çingeneler 
ondan aldıkları komutla 
tecavüz tadı yaydılar ortalığa 
vitrinlere mitralyöz 
kaldıysa inek fışkısı neonlu lambalara 
işini tek koluyla görürdü 
tek koluyla eziyet ederdi sakız çiğneyen erkeklere 
çiğ renkleri tek koluyla canından bıktırtırdı 
boştaydı, bizi kollamak üzere boştaydı öbür kolu 
kaçmak isterken vuruldu. 

27 Aralık 2010 Pazartesi

26 Aralık 2010 Pazar

Mona Roza Şiirinin Hikayesi ve Sırları Sezai Karakoç

Mona Roza Şiirinin Hikayesi ve Sırları

Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum.
Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir.

MONA ROSA II-ÖLÜM VE ÇERÇEVELER

MONA ROSA II-ÖLÜM VE ÇERÇEVELER 



Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı; 

Garip bir yolculuk, tren ve Gülce. 

Bir hançer bölüyor, ah, rüyaları: 

Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve... 



Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı; 

Gece kar yağacak sabaha kadar. 

Toprakta et, kemik çıtırtıları... 

Yarı ölüleri bir korku tutar 

Değince bir taşa kafatasları. 

-Ölüler ki yalnız tırnakları var, 

Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...- 



Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı; 

Açıyor elini göğe bir kadın. 

Kar Şiiri Sezai Karakoç

Kar Şiiri
Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın

Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

Ben bu şiiri yazdım aşkın çeşidi
Öyle kar yağdı ki elim üşüdü
Ruhum seni düşününce ışıdı
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın

Sezai Karakoç

Liliyar Şiiri Sezai Karakoç


ağlamamak için okumaktan kaçındığım şiir dir. buraya yazıp yazmama konusunda çok direnmiştim
  köşe şiirinden sonra yazmanın artık şart olduğunu düşündüğüm şiir..

liliyar.

bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
altın saçlarını yana atışı yok mu lilinin
lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
kuklalar titremesin ne yapsın
kuklaların kukla olmadığı besbelli
lilinin çekip gideceği besbelli
lilinin dönüp geleceği besbelli
ekmek ha bakkalın olmuş ha cabaret de paris'nin
sen herhangi bir ekmek yiyeceksin işte lili
ekmek ne kadar Allahınsa lili de o kadar allahın lili
yüzün ruhun kadar aydınlık ya lili
gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya lili
anladın ya kutunun içinden çıkan mendil
olamaz üsküdardan geçeriken bulduğun mendil

bizi bırakıp nereye gidiyorsun lili
demek bizi bırakıp gidiyorsun lili
sen daima güzeller güzelini bulursun lili
sen istesen de taş yürekli olamazsın
sen daima güzeller güzeli olursun lili
demek gideceksin arkana dönüp bakmayacaksın
hangi kuş hangi şafakta ölecek görmeyeceksin
öyleyse al bu kürkü bu veda kürkünü lili
tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü
sen daima sultanlar sultanı olursun lili
demek sen gidiyorsun lili
bizi öpmeden mi gideceksin lili 


Sezai Karakoş Köşe Şiiri

Sezai Karakoş Köşe Şiiri 




saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
gözlerin kac kişinin gözlerinde gezinir
sen kaç köşeli yıldızsın

fabrika dumanlarında resmin
kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun

benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
sen kaç köşeli yıldızsın 

Evine Hoş Geldin Mavi Marmara Cüneyt Özdemi̇r

cüneyt özdemirin 26/12/2010 tarihli radikal gazetesinde mavi marmara ile ilgili yazısı.

--- alıntı ---

evine hoş geldin mavi marmara
cüneyt özdemi̇r

sevgili mavi marmara, sen bu ülkenin dini bütün insanını da ateistini de aynı utkuya götürdün

bugün i̇stanbul sarayburnu’nda seni karşılamayı bekleyen aileler için sen artık ‘milli’ bir gemisin. dünyaya ‘kaf dağı’ kadar uzak gazze’ye giderken ne kadar şensen, bugün aynı limana dönerken de o kadar şen hissetmelisin. sen yükünün adını ‘insanlık’ koyan, adlarını bile bilmedikleri insanlara umut olmak için yemin eden, gönüllü olan, bir adım öne çıkan insanlarımız için hayat boyu unutamayacakları bir ev sahibisin. kimi çoluk çocuk bir bayrama gider gibi, içinde taşıdığı umut ile hatırlayacak seni… kimi o umudu taşıyanların bir gece baskınında yaralandığı hatta öldürüldüğü korku olarak hatırlayacak adını. 

Yılbaşında eğlenmek zorunda bırakılmak. Engin Ardınç

Pöff

Yılın bu günlerinde sizin de içiniz sıkılır mı?
Yılbaşında eğlenmek zorunda olduğunuz fikri size dayatıldığı için o gece "çılgınca eğleniyoruz" ayaklarına yatacaksınız da, onu sormuyorum, şu son haftada? (Nişantaşı çocukları, siz geri durun hele bir, ben halkımla söyleşiyorum.)
Günler kısa ya, saat dörtte gece çöküyor, o bakımdan demedim...
Çünkü güneş maşallah pırıl pırıl, ağaçlarda tek tük kalan son yapraklar da iyi kötü direniyorlar, Batı Avrupa'yı duman eden yoğun kar ve karakış henüz bizim buralara uğramadı, havanın erken kararmasından bu sefer çok da "müşteki" değiliz çok şükür... Havanın açık olduğu günlerde güneş bir de kıpkızıl görkemli batıyor ki, Japon İmparatorluğu gibi mübarek...
Fakat şöyle genel bir eskimişlik, yıpranmışlık havasına giriyor musunuz? "Hadi bir an önce bitse de gitse şu eski yıl" beklentisi?

25 Aralık 2010 Cumartesi

martılar bu şehri terk etti selçuk küpçük

Martılar Bu Şehri Terk Etti - Selçuk Küpçük



martılar bu şehri terk etti
terk etti
direnmek zor artık
direnmek
direnmek

şimdi dur
şimdi dur gitme
şimdi dur
şimdi dur gitme



gidersen konuşma
i̇ncitme
kelimeyi
bu şehri unutmak
kolay olur
kolay belki
şimdi dur
şimdi dur
gitme
şimdi dur
şimdi dur
gitme

“sana hiç hasret söyleyemedim
hiç açamadım kalbime gözlerinin nakşettikleri
sevgili, kalbimi sana vurdum ben’i buldum
acıyı hayata örtü yapana şükürler olsun
şükürler olsun
şükürler olsun

20 Aralık 2010 Pazartesi

Bir Yiğit Gurbete Gitse

Davut Akgül'ün seslendirdiği, Fikri Cumhur'un Bahattin Yıldız için yazdığı şiir.



Bir Yiğit Gurbete Gitse

19 Aralık 2010 Pazar

Yazarlar - Nazan Bekiroğlu - Bir demet nergis al kendine - ZAMAN GAZETESİ [İnternetin İlk Türk Gazetesi]

Nazan Bekiroğlu - Bir demet nergis al kendine - ZAMAN GAZETESİ

Bir demet nergis al kendine


Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma.
Biliyorum senin için yanıyor. Onlarla aynı dili konuşmadığını zannettiğin bir kalabalığın ortasında, âcizliğinden muztarib, gittikçe içine kapanıyorsun. Her şeyden uzaklaşıyorsun.
Tamam. Yorgunsun. Allah şahit, bilenler şahit, çok yorgunsun. Yaşanmakta olan bütün acılar gibi yaşanmış ve yaşanacak olan bütün acıların da kalbinin üzerine çöreklendiğini zannetmekten yorgunsun. Böyle bir yükü bu kalp taşımaz, biliyorsun. Ben de biliyorum. Ama, kaldır bu acıları benim kalbimin üzerinden Rabbim, diye bir dua da etmiyorsun. "Saf ahenge biçilen bunca bedelin çok fazla olduğunu" düşünmene ramak kalmış. "Giriş biletini üstün saygıyla iade etmek" noktasında tereddütlü, İvan gibi, bütün sorumluluğu kendi üzerine alıyorsun.

içim çöl gibi selçuk küpçük

içim çöl gibi  selçuk küpçük








sen kara çayımın buğulu kiri
kıvrıla kıvrıla nere gidersin
ötelerden eğer sorarsa biri
bırakmadılar da gelmedi dersin
gelmedi dersin



bir güzel düş gibi bir hayal gibi
sen de git can kuşum, sen de git artık
dost mezarı içim bulunmaz dibi
belki bir su yürür…içim çöl gibi…
içim çöl gibi… 



göç eden kuşların gözleri kara
dayan gülüm dayan bahar gelecek
muhabbet ne büyük kapanmaz yara
dönecek mi söyle kuşlar bahara?

kuşlar bahara? 


bir güzel düş gibi bir hayal gibi
sen de git can kuşum, sen de git artık
dost mezarı içim bulunmaz dibi
belki bir su yürür…içim çöl gibi…
içim çöl gibi… 



Hadi bir şiiri nasıl katledilir göster bana
göster ufka nasıl gam sıçrar
ve nasıl nakşedilir duvara insan
alnıma çizgi düşmedi henüz
vaktimi ayarladım dem uçurtuyorum
hadi bir şehri nasıl resmedilir göster bana


Beste: Selçuk küpçük
şiir:Mustafa İslamoğlu

İspanya'da Mavi Marmara anıtı dikildi, otorite incindi.



İspanya'da Mavi Marmara anıtı dikildi

Mavi Marmara gemisinde şehit olan 9 Türkiyeli aktivistin anısına, İspanya'nın başkenti Madrid'de anıt dikildi.


Mavi Marmara'da bulunan 3 İspanyol aktivistin girişimi ve bazı sivil toplum örgütlerinin desteğiyle yaptırılan anıtın açılışına Türkiye'nin Madrid Büyükelçisi Ender Arat, Filistin'in Madrid Büyükelçisi Musa Odeh, Leganes Belediye Başkanı Rafael Gomez Montoya, Madrid'de bulunan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani yardım Vakfı Başkan Yardımcısı Ahmet Emin Dağ ile İspanyol sivil toplum örgütü yetkilileri katıldı.
Madrid'in Leganes ilçesindeki Filistin parkına konulan anıt, heykeltraş Roxanne Robinson ve Arevalo Beteta tarafından hazırlandı. Anıtta, Filistin'i tasvir eden yıkık dökük duvarların önünde masum bir çocuğun, insani yardım malzemelerinin yüklü olduğu "Mavi Marmara" gemisini sulara bırakması temsil ediliyor. Arkasında İsrail’in örmüş olduğu duvar olan Filistinli çocuk çocuk kendisine ulaşamayan Mavi Marmara gemisini Akdeniz’e bırakıyor. 

Bu arada törende konuşma yapan Ahmet Emin Dağ, İspanya ve İspanyol aktivistlere teşekkür ederek, İsrail tarafından Filistin halkına uygulanan ambargonun sadece Türkiye'nin sorunu değil, uluslararası bir sorun olduğunun altını çizdi.
İspanyol aktivistler 2011'in bahar aylarında İspanya'dan Gazze'ye insani yardım yüklü 2 gemi göndermeyi planlıyor.

kaynak: timeturk.com

18 Aralık 2010 Cumartesi

Muhafazakarlık Çöküyor mu?. Muhafazakâr aileler hızla çözülüyorlar mı?’

‘Dindar aileler birliğini koruyor, muhafazakâr aileler hızla çözüldü’

Zaman Gazetesi Yazarı Sosyolog ALİ BULAÇ:

Muhafazakar kesimde boşanmalar arttı ama yüzde 40 oranlarında olduğunu zannetmiyorum. Bu genel bir durum, tüm dünyayı içine alan bir trend. Kadın ve erkek aslında birbirine bağlı olarak yaşaması gerekirken, modernleşme ve kadının iktisadi ve sosyal hayata aktif olarak katılmasıyla erkek kadına, kadın da erkeğe karşı özerkleşiyor. Bu da aile birliğini ve birbirlerine olan bağımlılığını azaltıyor. Bütün dünyada yine Batı’nın etkisi altına girmekle nikâhsız beraberlikler artıyor. Erkek kadının sorumluluğunu üstlenmek istemiyor. Para kazanan kadın da erkeğin sorumluluğunu almak istemiyor. En temel sebep budur.

Diğer faktör, kariyer, para kazanma ve kendi başına yaşama arzusu yaşlıların da huzurevlerine gitmesine yol açıyor. Yani geniş aileden, çekirdek aileye geçiş yapılıyor. Fakat şimdi çekirdek aile de bölünüyor, anne ve çocuk ya da baba ve çocuk gibi tekil aile durumuna geçiyoruz. Bu durumdan muhafazakâr kesim de payını alıyor. Maalesef muhafazakâr kesim eskisi gibi çok da dini bir zeminde düşünmüyor. Fakat dindar aileler, aile birliğini devam ettirmeye çalışıyorlar. Belki burada muhafazakâr kesimle dindar kesimi birbirinden ayırmak gerekiyor. Dini değerlere bağlı aileler aile birliğini korumaya çalışıyor. Fakat muhafazakâr kültüre yatkın olan ailelerde çözülme daha hızla gözleniyor.


kaynak: zaman.com.tr

17 Aralık 2010 Cuma

GÖZLERİN İSTANBUL OLUYOR BİRDEN

MONA ROZA

Selçuk küpçüğün 2 büyük üstad sezai karakoç(mona roza) ve y.bülent bakilerin(gözlerin istanbul oluyor birden) 2 şiirini  harmanlayararak ortaya çıkardığı eşsiz parçası mona roza.




GÖZLERİN İSTANBUL OLUYOR BİRDEN           


Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen.
Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek.
Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere
Senin için yeni baştan can kesilecek.
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.

Mona Roza Sezai Karakoç

MONA ROZA



MONA ROZA

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...

Viyana, bizim dünyaya açılan kapımız oldu!

Viyana, bizim dünyaya açılan kapımız oldu!
Ümran Çelik ve Hatice K. Hatipoğlu, 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağı nedeniyle kazandıkları üniversiteye devam edemeyince Önder'in (İmam Hatip Liseleri Mezunları Mensupları Derneği) yardımlarıyla öğrenimlerini Viyana'da sürdürmek zorunda kalan yüzlerce genç kızdan ikisi.
Henüz on altı yaşındayken rejim için sakıncalı pozisyona düşürülüp ailelerinden uzakta hiç tanımadıkları bir ülkenin dilini beş ayda öğrendiler ve beş senede lisans ve yüksek lisanslarını aynı zamanda tamamladılar, yaşıtlarından daha hızlı olgunlaştılar. Sadece kendilerine değil, Avusturya'daki Türk işçilerinin çocuklarına da faydalı oldular. Onların serüvenini hep merak ederdim. Sivil anayasa tartışmalarının türbana kilitlendiği bir dönemde bu hüzünlü başarı hikâyelerini dinlemenin zamanı diye düşündüm.
Viyana maceranız ne zaman, nasıl başladı?
Ümran Çelik: Gölcük İmam Hatip Lisesi'ni birinci olarak bitirdim. Başörtüsü taktığım gerekçesiyle disiplin cezası almıştım. O nedenle okul birinciliğim verilmedi. Okul birincilerine sağlanan kontenjandan yararlanamadım. Bir de katsayı problemimiz var, biliyorsunuz. Türkiye genelinde derece yapabilecek bir puana sahipken imam hatipli olmamız sebebiyle istediğimiz yere giremiyorduk. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü kazandım. Ancak iki ay devam edebildim. Okuldan uzaklaştırma cezası alınca farklı arayışlara yönelmek zorunda kaldım. 2001'de Viyana Üniversitesi Uluslararası İşletme Bölümü'ne geçiş yaptım. Beş yılda lisans ve yüksek lisansı birlikte bitirdim. Bir üniversitede hoca olma hayalim, Viyana'daki zor günlerde de beni sürükleyen bir faktör oldu. Şu an doktoraya devam ediyorum.
Hatice Kalfaoğlu Hatipoğlu: Konya Anadolu İmam Hatip Lisesi'ni birincilikle bitirdim ve Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ne girdim. Bir dönem eşarbın üzerine peruk takarak okula devam ettim. Ama onu bile kabul etmediler. Ben de 2003'te Viyana Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'ne geçtim. Küçüklükten beri hep gitmek isterdim yurtdışına. Tabii bu şekilde mecburen gitmem kötü oldu.

Üstad ın Köyü Nurs

BU KÖYÜN ADI 'NURS'
Said Nursi’nin köyündeydik!
Her ne kadar ismi değiştirildiyse de bu köyün adı insanların dilinde de kalbimde de 'Nurs'..
16 Aralık 2010 Perşembe 16:40
Dört gün boyunca Van’dan başlayıp aradaki ilçeleri ziyaret ederek yerli halkın tabiriyle ‘deniz’in (Van Gölü’nün) etrafını dolaşıp tekrar Van’a döndük. Asıl amacımız Bediüzzaman Hazretlerinin doğduğu köy olan Bitlis’teki Nurs’u ziyaret etmekti, çok şükür amacımızı gerçekleştirdik..Bediüzzaman Said Nursi
Hizan’a giden yolda geniş ovalardan geçiyoruz, arada köy okulları görüyorum burada çalışmak büyük hizmet diyerek aklımdan geçeni yol arkadaşımla paylaşıyorum. Akşam namazı vaktinde yine başka bir köy camisindeyiz. Şafii mezhebine mensup insanların topluca namaz kılmalarının bu kadar farklı olduğunu kimse anlatmamıştı bana, gidip görmek bu anlamda da bütünleşmeyi beklemek gerekmiş. Misafir olduğumuzu anlayan herkes yanımıza gelip elimizi sıkıyor. Nurs’a gitmek istediğimizi söyleyince en azından bir yemek ikram etseydik yakınmalarını duyuyoruz camii imamından. Misafirperverlik sıcak ve samimi...
Nurs’ a varış
Köyden ayrıldıktan sonra karanlıkta devam ediyoruz yola, ne önümüzde ne de arkamızda araç görüyorum. Bir aralık arabanın farlarını kapatıyorum yavaşlıyorum, karanlık içimi ürpertiyor. Üstad buralardan gece, tek başına nasıl geçmiş diye hayret ediyorum. Hayranlığım artıyor. Bahçesaray ve Pervari ayrımında hangi yoldan gideceğimizi bilemediğimden orada bekleşenlerden birine Nurs köyüne nasıl gideceğimizi soruyorum. Kendisinin de Nurs’a gideceğini söyleyen ağabeyimiz atlıyor arabaya, tek başına gidemeyeceğimiz yollardan bizim köye ulaşmamıza vesile oluyor. Üstelik karanlığa bürünmüş köyde, ziyaretçiler için yapılmış misafirhaneye de götürerek yerleştiriyor. Allah’ın inayetini bir kez daha müşahede ediyoruz.

Selçuk Küpçük Fotoğraf Video

Selçuk Küpçük - Fotoğraf

Resmine baktığım güzel kız, genç kız
Unuttum,  unuttum seni
Eski bir albümde durursun yalnız
Unuttum,  unuttum seni


Bilemem aradan geçti kaç sene
Memleketin nere, kimsin adın ne ? 
"Hatırla" diyerek bakma  bakma yüzüme
Unuttum, unuttum seni


İki harf, bir imza, bir tarih; garip
Besbelli üçü de mutsuz muzdarip
Aklımı zorlama karşımda durup
Unuttum,  unuttum seni


Bilemem aradan geçti kaç sene
Memleketin nere, kimsin adın ne ? 
"Hatırla" diyerek bakma  bakma yüzüme
Unuttum, unuttum seni







Şiir:Abdurrahim Karakoç
Beste:Selçuk Küpçük 

Dr. Ayşegül İlhan Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri

Başörtüsü kullanan kadınların sayısı artıyor mu yoksa azalıyor mu, başörtüsü Anayasa değişikliği kapsamına alınsın mı alınmasın mı tartışmaları sürerken, önemli bir eksiklik göz ardı ediliyor. İmam Hatip Liseleri Mezunları Mensupları Derneği (ÖNDER), “Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri” başlığıyla hazırladığı raporda bu konuyu enine boyuna işliyor. Viyana’da tıp eğitimini tamamlayan Dr. Ayşegül İlhan tarafından hazırlanan raporda, Avrupa ülkeleri, ABD ve Türkiye uygulaması karşılaştırmalı olarak veriliyor.

Dindar insanlar daha hızlı iyileşiyor

Hastaların dinî hizmet alabilmesi, Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi (1981), Amsterdam Avrupa Hasta Hakları Bildirgesi (1994), Dünya Hekimler Birliği Bali Bildirgesi (1995) gibi metinlerde bir hak olarak garanti altına alınıyor. Hastanelerde ‘ruhi bakım’ veya ‘din hizmeti’ alan hastalar da diğerlerine göre daha kısa bir sürede iyileşiyor. 2000 yılında ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 79’u dini ve ruhani inancın hastalıkları iyileştireceğini düşünüyor. 1992 Gallup araştırmasına göre, halkın yüzde 66’sı ruhi inanç ve değerleri temsil eden bir danışmanı tercih ediyor, yüzde 81’i ise kendi değer ve inançlarının tedavi sürecinde yer alması gerektiğini belirtiyor. Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yürütülen bir araştırmada da kalça kırığı bulunan yaşlı kadınlardan dinî inanç ve pratiği bulunanların diğerlerine oranla daha hızlı iyileştiği tespit edilmiş. 44 ortopedik hasta üzerinde yapılan araştırmada, papazların ziyaret ettiği hastaların iki gün erken taburcu oldukları, yüzde 66’sının daha az ağrı kesici istediği, yüzde 66’sının ise daha az hemşirelerle görüşme yaptığı belirlenmiş.

Kanamalı Bir Hasta İçin Acil 0 Rh ( - ) Dua Aranıyor....

Kanamalı Bir Hasta İçin Acil 0 Rh ( - ) Dua Aranıyor....




Arkadaşlar Başlıktan Birşeyler Çıkaracağınızı Umarım..Konu Zaman Gazetesi Pazar ekinde Yayınlanan Bir Yazıdan İbarettir.....

EMİNE DOLMACI

“Hasta, kendi dinine uygun bir dinî temsilcinin ruhî ve moral tesellisini kabul veya reddetme hakkına sahiptir.” Bu ifade 1995 tarihli Bali Hasta Hakları Bildirgesi’nin ‘Dinî destek hakkı’ başlıklı 11. maddesinde yer alıyor.

Buna göre “Sağlık kuruluşları, imkânları ölçüsünde hastaların dinî vecibelerini serbestçe yerine getirebilmesi için gerekli tedbirleri alırlar. Hastalara dinî telkinde bulunmak ve onları manevî yönden desteklemek üzere talep etmeleri halinde dinî inançlarına uygun din görevlisi davet ederler.” Uluslararası camiada geçerli olan bu düzenleme, Türkiye’deki yasal boşluktan dolayı yerini bulmuyor. Çünkü, bu alandaki tek uygulama bir yıl devam ettikten sonra, 1996 yılında ‘laikliğe aykırı’ bulunduğu gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilmişti. O tarihten itibaren de Türkiye’deki hastanelerde düzenli bir din hizmeti bulunmuyor. Hemen hemen her hastanenin bir bayan, bir de erkek mescidi mevcut. Bunun dışında dinî telkin ve dua için din görevlisi istihdam edilmiyor. Ancak, ABD ve Avrupa ülkelerindeki örneklerinde, büyük hastanelerde tam gün, küçük hastanelerde ise yarı zamanlı bir din görevlisi bulunuyor. İlgili dinin ilahiyat eğitiminden geçmesi zorunlu olan hastane din görevlileri, hastalara kendi dinî inançlarına göre telkinlerde bulunuyor. Bu şekilde hem tedavide motivasyon sağlanıyor hem de hasta daha hızlı bir şekilde iyileşiyor. Hastanelerde din hizmetiyle ilgili çalışmalar yapan ÖNDER’in Başkanı Yusuf Ziyaeddin Sula, “İnsanların en fazla ihtiyacı olduğu durumlarda bu desteği esirgememek lazım. Dinî telkin aldıklarında hastaların hayat kaliteleri yükseliyor.” diyor. Konunun taraflarından Diyanet İşleri Bakanlığı ise “Boşluk bir an önce doldurulmalı ve hastalara din hizmeti verilmelidir.” görüşünü savunuyor.

Başöstüsü mağdurları ; Okul Bitti Şimdi İş Arıyorlar


OKUL BİTTİ; ŞİMDİ İŞ ARIYORLAR

Yasak yüzünden binlerce başörtülü kadın dünyaya açıldı.
Bir başörtüsü diasporası bile oluştu.
İyi okullarda mezun olan başörtüsü şimdi iş arıyor. Onların hikâyesi.


(Merve Kıyak)
Şükran Erdem, Haziran 1996’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Hevesli ve başarılıydı. Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda 5. olmuştu. Hedefi, akademik kariyer yapmaktı. Bir gün, okulun koridorlarında, Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun gözüne Erdem’in başörtüsü çarptı. Alemdaroğlu, kendisine “kılık kıyafet kanunu ve yönetmeliklerine aykırı” şekilde görev yapamayacağını söyledi. Araya hatırlı kişiler girince, Alemdaroğlu “peki” diyerek şart koştu: Erdem ortalıkta görünmeyecekti. Hatta bunun yolunu da buldu, Erdem’i birkaç kitap, bir iskelet ve bazı tıbbı malzemelerin sergilendiği Genel Cerrahi Müzesi’nde görevlendirdi. Bir süre sonra, Erdem’i başörtülü bir ziyaretçisiyle bölüm koridorunda gören Alemdaroğlu bu kez daha radikal bir karar aldı ve Erdem’i müzeye kapatıp kilidini görevliye teslim etti. Her sabah müzeye girdikten sonra kapı üstüne kilitlenen Erdem ancak öğle tatilinde veya ihtiyacı olduğunda dışarı çıkabiliyordu. Üç ay sonra genç kadın duruma isyan etti ve konu basına yansıdı. Hararetli tartışmalar yaşandı. Olay, TBMM İnsan Hakları Komisyonu raporlarına girdi. Böylece 1982’den beri rafa kaldırılmış olan başörtüsü yasağı İstanbul Üniversitesi’nde yeniden uygulanmaya başlandı. Erdem görevinden ayrıldı. Bugünse akrabaları aracılığıyla “Yeni bir düzen kurdum. O günleri hatırlamak ve geri dönmek istemiyorum” diyor. Fakat onun başından geçenler, pek çok insanın hayatını etkiledi. Başörtüsü yasağı, Türkiye’de okuyamayan binlerce gencin yurtdışına gitmesine neden oldu. Bir türban diasporası yarattı.

Ayşegül İlhan. 6 yıllık tıp fakültesini 4.5 yılda bitirdi.

Türkiye`de engellendi, Avusturya`da başardı

Yasak yüzünden Türkiye`de okuyamayan başörtülü öğrenciler, yurtdışında pek çok başarıya imza atıyorlar. Düzce İHL mezunu, 1984 doğumlu Ayşegül İlhan da bunlardan biri. İlhan, Viyana Tıp Fakültesini 4,5 yılda bitirdi. Şu anda Nefroloji bölümünde bilim

Katsayı mağduru, Avusturya'da 4,5 yılda doktor oldu.
Yasak yüzünden Türkiye`de okuyamayan başörtülü öğrenciler, yurtdışında pek çok başarıya imza atıyorlar. Düzce İHLmezunu, 1984 doğumlu Ayşegül İlhan da bunlardan biri. İlhan, Viyana Tıp Fakültesini 4,5 yılda bitirdi. Şu anda Nefroloji bölümünde bilimsel çalışma asistanlığına devam ediyor. Diplomasını Viyana Tıp Üniversitesi rektörünün elinden törenle aldı.