Sayfalar

Sayfalar

23 Ekim 2011 Pazar

Moğalistan Ve Nurlu Müminler Diyarına Sıla-i , moğolistanda risalei nur hizmetleri

Moğalistan Ve Nurlu Müminler Diyarına Sıla-i 

Moğalistan Ve Nurlu Müminler Diyarına Sıla-i Rahim (2)
Altay Dağlarının Nur Talebeleri, bizi ilçe girişine yakın kabristan yanında karşıladılar. Hizmet için alınan Jipi de getirmişlerdi. Kazakların BeyefendisiKalimat ve arkadaşları heyecanla sarmaş dolaş oldular. Bizim gibi sıradan müminlere yapılan karşılama sultanlara layıktı.

Kalimat Beg, Komünist dönemin ilçe yönetiminde başkan yardımcılığı yapmış tecrübeli birisi. Eski Moğol başkan bugünlerde “Sizle bizim pek farkımız yok” deyişine ilginç bir cevap vermiş, Zekâvet kokan bir cevap. “Evet, pek farkımız yok. Biz topraktan yaratıldığımıza inanıyoruz. Siz topraktan ilahlar(!) yapıyorsunuz!”

Yılar önce 2002 yıllarında tanıştığımız Hayrettin Tilek Beyin dedesi, eski baskıcı dönemlerde Allah mefhumuna bile yabancı olunan dönemlerde belki bir misyoner veya bir turistten yalvararak aldığı eski bir İncil’deAllah lafızların işaretletmiş, yıllarca o kelimelere ellerini sürüp -50 derece soğuklarda, Altay dağları eteklerinde Yılkıları güderken, ağlayarak çok dualar etmiş. Yıllarca kendini ve evlatlarını ve hatta arkadaşlarını imansızlıktan muhafaza etmiş. O duaların tesiriyledir ki, İncil’in Kerameti gerçekleşmiş, torunu Tilek, seneler sonra oralara Nurlu Bir Mü’min olarak dönmüş. Hece hece de olsa, dedesinin şahadet getirmesine, “Allah Allah” diyerek de olsa, arkasında namaz kılarak vefat etmesine, yıllardır aradığı Rabbin’e inşallah Cennetlerde kavuşmasına vesile olmuş. Bu vakıayı hikâye edip Y.Asya Gazetesi ve pek çok dergide “Moğolistan’da Nurlu Müminler ve İncil’in Kerameti” diye yayınlamıştım. O muhterem dedenin kabrini oralarda ziyaret etmek nasip oldu.
altay_kazak_hk03.jpgAyrıca bir de Torun Tilek’in R.Nur sohbetlerine, 40 km’lik yoldan her hafta bazen -50 derece soğukta atla gelip, gece kalıp, ancak ertesi gün yine atla dönebilenSalih Dede var. Ömrünün sonlarında hasta olduğu için derse gelemeyince Tilek Bey ve arkadaşları bir jip kiralayıp dağlardan onun çadırına gidiyor, ders yapıyorlar. Okunan kitap da yeni Kazakça Tercümesi yapılanHastalar Risalesi’nin taslağıdır. Salih Dede, “Bunu kitap olarak basmalısınız” diyor. “Maddi sıkıntıyı halletmeye çalışıyoruz, inşallah basılacak” denince; de bütün malı olan altı koyununu hemen orada bağışlıyor. İşte o dedenin de kabrinde Fatiha okumak nasip oldu. Ruhlarına Fatihalar okunmasını, dualar edilmesini sizlerden de istirham ederiz. Bizler oralara altmış dokuz hatim götürebildik. Ancak her ibadet arkasından eller açılınca, haftalık hatimlerimizde, Ramazanlardaki dönerli ve sabit hatim organizelerimizde onları bütün Nur Talebeleri ve ehl-i iman ile birlikte de dualarımızdan asla eksik etmedik.

20 Ekim 2011 Perşembe

Keşke gerçek bir ordumuz olsaydı...


Keşke gerçek bir ordumuz olsaydı...
20 Ekim 2011 Perşembe tarihli satar gazetesinde mehmet altanın köeşesinde yer alan günlük köşe yazısıdır.
Medyamız, görebildiğim kadarıyla, Hakkâri’nin Çukurca ilçesi merkezindeki güvenlik birimleriyle sınırdaki askeri birliğe PKK’nın ağır silahlarla eş zamanlı saldırı düzenlemesi ve 26 askerin şehit olup, 22 askerin de yaralanmasından ziyade bunun ‘zamanlaması’ ile ilgili...
Bunun için de sorgu ve suallerde saldırının ‘neden ve niçin’ yapıldığı öne çıkıyor, yaptığı tahribat o sorgu ve sualin gölgesinde kalıyor...
Sabahtan akşama aynı minvaldeki sorular adeta ring yapıp duruyor:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘Başkomutan’ olarak bölgeye gitti ve sınır birliklerini bizzat denetledi. Acaba saldırı buna bir cevap mı?
PKK’lıların Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Habur’dan giriş yapıp teslim oldukları günün ikinci yıldönümüydü, saldırı bu nedenle gerçekleşmiş olabilir mi?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hafta sonu kritik bir görüşme yaptı ve ilk kez Suriyeli muhaliflerle resmi temasta bulundu, acaba bununla bağlantısı var mı?
Baskına ‘neden’ arama soruları uzayıp gidiyor...
***
Hâlbuki sorulması gereken soru, baskının neden ve niçin olduğu değil...
Sorulması gereken soru, sınırdaki bir tugayın ve güvenlik birimlerinin ağır silahlarla nasıl bu kadar rahat saldırıya uğraması...
Bu kadar büyük bir can kaybı vermesi...
***

salih tuna Kürtlerin dinen caiz hakları mı var

Kürtlerin dinen caiz hakları mı var
salih tuna nın 20,10,2011 tarihli yenişafak gazetesinde çıkan köşe yazısıdır.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan bir abimiz "Biz dindarlar, Kürtlerin ıstırabını hissetmedik" şeklinde "özeleştirisini" verince "bereketli" bir tartışma başladı.
Mamafih, Akif Beki dostumuz kimi "hatırlatmalarda" bulunmakla mezkur "bereketi" az kalsın tarumar edecekti.
Neyse ki, Cengiz Çandar ve Ruşen Çakır imdada yetişti.
Biri "Dindarların bam teli"ni yazarken diğeri de "Kürt Hareketini" anlamaya koyuldu.
Zaten bu iki güzide şahsiyet böylesi konuları hiçbir zaman ıskalamamıştı.
Mesela...
Cengiz Çandar 11 Eylül saldırılarının ardından kaleme aldığı bir yazıda, "Türkiye'nin İslami düşüncesi, kendisini 'selefi' köklerden ayıkladığı ve 'referans kaynakları'nı Seyyid Kutub ve Mevdudi gibilerinden ayırdığı vakit, Türkiye'nin de, İslam Dünyası'nın da önünü açabilecek. 11 Eylül'ü bunun da 'miladı' olarak değerlendirmek mümkün..." demişti.
Üstelik o vakitler "Biz dindarlar, emperyalistlerin ıstırabını hissetmedik" yollu "özeleştiri" veren herhangi bir "abi" de yoktu.
Demek ki Cengiz Çandar'ımız durumdan vazife çıkarma yeteneğini devreye sokmuştu.
Bugünlerde "Kürt Hareketi"ni fehmetmeye çalışan Ruşen Çakır da vaktiyle İslamcıları anlamak için az emek sarf etmemişti.
Yıllar yılı "dindarların" mahallesinde dolaşıp durdu.
Edindiği "malumatı" ortalıyor, "Bu yıl hac mevsimi kurban bayramına rastlıyordu..." şeklinde enteresan tespitlerde bulunan dönemin Nokta dergisi de "voleyi" vuruyordu.
Belki bir Oliver Roy bir Gilles Kepel olamadı ama 28 Şubat sürecinde "mürteci" bilirkişiliğini Faik Bulut'a nal toplatacak kadar konuşturdu.

hüseyin yılmaz bugün gazetesi yazarının bediüzzaman ile ilgili görüşü; Üstadın insaniyet-i kübra ifadesi muhteşem


hüseyin yılmaz bugün gazetesi yazarının bediüzzaman ile ilgili görüşü; Üstadın insaniyet-i kübra ifadesi muhteşem
Bugün yazarı Hüseyin Yılmaz, İslâmiyet ile ırkçılığın aynı kalbde olamayacağını belirterek Bediüzzaman'ın sözünü aktardı.

Allah'ın, “Bir kavmin bir başka kavme üstünlüğü yoktur!” derken ırkçının, “Hayır var, kavmim üstündür!” dediğine dikkat çeken Yılmaz, "Apaçık Allah’a isyan ve itirazdır bu. Irkçılık herhangi bir günâh değildir. Meselâ namaz kılmayan, namazın farz olduğunu inkâr etmeyip sadece nefse mağlubiyetinden dolayı kılmıyor olsa bu, amelî bir zayıflıktır ve sadece günahtır. Reddettiğinden dolayı kılmazsa zâten küfürdür, o bahs-ı diğer. Ama ırkçı, Allah’ın söylediğinin aksini dâvâ edinmiş kimsedir. Farkında olsa da olmasa da neticesi küfre çıkar" dedi.
Müslüman kalarak ırkçı olmanın mümkün olmadığını ifade eden Yılmaz, yazısını şöyle sürdürdü:
"Fikr-i milliyet ırka üstünlük atfetmek olmadığı müddetçe tasvib edilebilir. Meselâ Türkler cedlerinin İslâmiyet’e yaptıkları büyük hizmetten dolayı tefâhur etseler, câizdir. Çünkü iftihar ettikleri, cedlerinin niyet ve amellerinin neticesi olan hizmetleridir. Yâni o muvaffakıyet ırkî bir tahsis değil, beşerî bir gayret, bir cehd ve ihlâsın neticesidir. Aynı şey sair kavimler için de câizdir... Meselâ Kürtler Selahaddin-i Eyyübî’nin gayret ve cehdine istinad eden muhteşem zaferleri ile iftihar etseler başkalarını rahatsız etmez. Ama o zaferleri Selahaddin’in Kürtlüğü’nün neticesi olduğunu ima etseler hem o güzel insana iftira ve haksızlık olur, hem de ırkçılık olması sebebiyle küfre kapı açar....
"Hulâsa, İslâmiyet ile ırkçılık bir arada aynı kalbde olmaz... Herkes kalbini iyi yoklamalı. Irkçılıktan eser taşıyanların vay hâline!.. Bence aslolan insan olmaktır... İnsanlığın nihaî noktası İslâmiyet’tir, zirâ Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin muhteşem ifâdesi ile “insâniyet-i kübrâ”dır o.

ibrahim kaygusuz Entelijansiya ve Bediüzzaman

Entelijansiya ve Bediüzzaman

ibrahim kaygusuz beyin risale haber de geçen 20.10.2011 tarihli Entelijansiya ve Bediüzzaman isimli yazısından alıntıdır. haberi orjinalinden okumak için tıklayınız

Bediüzzaman hazretleri vefatına kadar sürekli olarak, vefatından sonra ise sistemli periyotlar halinde siyasi ve entelektüel tartışmaların odağına girdi.Entelektüel dolaşıma girme Bediüzzaman ve Risale-i Nur için farklı bakış açılarını beraberinde getirdi.
Medrese ehlinin Risale-i Nur’un telif ve tab süreçlerinde “karşıt” tutum takınması Bediüzzaman’ın kırgınlığını beraberinde getirmişti. Medrese menşeli Osmanlı entelijansiyasının Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a karşı rakibane yaklaşımına mukabil yeni Türkiye’nin entelektüel mimarları daha “münsif”tir. Risale-i Nur’un kendi entelektüel kitlesini piyasaya kazandırması bu zorunlu insafı beraberinde getirmiş olabilir mi?
Risale-i Nur “düzey” aşıladıkça ve bu düzey piyasaya yansıdıkça dikkatler buraya yönelmektedir. Bir şey önemlidir: konuşandan ziyade konuşulanların tartışılması faydayı sağlayacaktır, aksi takdirde şahsiyatlar hükmeder ve hakikatler tali kalır. Son bir iki haftalık Said Nursi tartışmalarında Murat Belge baltayı taşa vurdu, Ömer Lekesiz üslubunu dengeleyemedi ötekiler de derecesine göre notlar aldı.
yazarlar.jpgŞerif Mardin, Mustafa Akyol ve Cemal Uşaktartışmayı tetikleyen isimler oldu. Özellikle Mustafa Akyol ve Cemal Uşşak’ın açıklamaları turnusol vazifesini gördü.
İçeriden birisi olarak söylüyorum: Entelijansiya Nurculuk dersinde hala sınıfta kalıyor!
Cengiz Çandar her zamanki yuvarlak üslubu ile topu taca atarak Nurculuk camiasının da dâhil olduğu İslami çevrelerin milliyetçilikle aralarındaki sınırı belirleyemediklerini iddia ediyor! Çok havada ifadeler. İdeolojik ve siyasi diye sayılan nedenlerin anlamına ait somut hiçbir bir delil yok.
Takriben otuz yıl önce evimizde yapılan Risale-i Nur sohbetlerinin ilkine katıldığımda ağabeylerimin Risale-i Nur’u Türkçe okuyup Kürtçe izah ettiklerinin şahidi benim. Hangi sınır çizgisinden bahsediyor. Eşim Kürtçe bilmiyor, Annem de Türkçe bilmiyor, ikisi de “Nurcu”. “Denek” benim, sorsun cevap vereyim.
Hayatı “Kürt ırkçısı” penceresi ile okumak eksik bir okumadır. Kürt sorununu ait samimi yaklaşımından şüphe etmediğim Cengiz Çandar sayısız defa araştırmak için gittiği bölgede keşke sadece bir defa “Kürt” bir nurcu entelektüel ile konuşsa idi. Kankalık yaptığı ve Kürtlerin küçük bir yüzdesini temsil eden “ideolojik ve siyasi Kürtçüler” kadar bölgenin bütününe ait bir okuma yapmadıkça Cengiz Çandar’ın yazdığı her cümle yüzeysel kalmaya mahkûmdur ve karşılık bulamaz.
Kendi ifadesi ile “Risale-i Nur geleneğinden gelmeyen” değerli Sosyolog Yasin Aktay bana göre yorumlarına çok erken girdi. Üzerinde ve ifadelerinde mahalle geleneğinin egemenliği hala çok fazla. Kitlelere mal olan şahsiyetler mahalle “dili”ni konuşturmayı devam ederlerse çıtayı yükseltemezler.
Adını vermeye gerek var mı bilmiyorum, aynı süreçten geçen birçok sosyal bilimci Müslüman entelektüel biliyoruz ki yürekten Said Nursi okumaları yaptılar ve Aktay’ın ifadesi ile “retrospektif” kalmadılar. Emile Durkheim, Talcot Parsons ve İmmanuel Wallerstein’e ait sistem okumaları yaptığımız kadar Said Nursi okumaları yapmamız zarurettir.
Said Nursi modern dünyanın “Muhammedi” nefesidir. Küresel dünyanın dip paradigmalarını okuyabilmekSaid Nursi okumaları ile mebsuten mütenasiptir. Yoksa fikrimiz hezeyanlaşır ve başkasının manasını gösteren “harf” konumuna düşeriz. Bizi “tenvim ile telkin eden” (Sünuhat) usta Hipnozcular çok “fırlama”. Avrupa kâfir zalimlerinin ve Asya münafıklarının oyuncağı olmamak için doğru yerden bakmak elzemdir. Siyasete “indirgenen” bakış açısı doğru yerde durmayı engelleyici bir perdedir. Hayatın bütününü kuşatan İslamiyet ve Kur’an, Aktay’ın ifadesi ile “sistemden ziyade "yol", "süreç", "hayat" gibi dinamik kavramlarla” tanımlanmayı hak ediyor. Said Nursi’nin hayatın bütününe ait kuşatıcı okumaları, tartışma konusu olan Avrupa’ya ait okumalarına da milliyet ve Kürt okumalarına da siyasete ait okumalarına da aynı ile yansımıştır.

mustaf akyol İslamcılık ve sistemcilik

İslamcılık ve sistemcilik
mustafa akyol un 20.10 2011 tarihli star gazetesinde yer alan "İslamcılık ve sistemcilik" adlı yazıyı sizinle paylaşıyoruz...


İki haftadır yurtdışında ve “izinde” idim. O arada benim 28 Eylül tarihli ve “İslamcılar’ın sistem tutkusu” başlıklı yazıma bir dizi eleştiri geldi. Bilhassa da Yeni Şafak gazetesindeki üç ayrı köşede kayda değer yazılar yayınlandı.
Evvela, bana karşı epey tatsız bir üslup kullanan bir yazar olmuştu; o sonradan “özür dilediğini” beyan etti, ben de “eyvallah” diyor, geçiyorum. Tam aksi yönde, yani çok zarif bir üslupla yazan Yasin Aktay hoca ise yazdıklarımın “hem referansları itibariyle hem söylediklerinin içeriği dolayısıyla tartışılmayı fazlasıyla hak ettiğini” ifade etti; ben de kendisine “Allah razı olsun” diyorum.
En detaylı eleştiriler ise muhterem Hayrettin Karaman hocadan geldi. Üst üste yazdığı dört yazı ile benim “İslamcılık” eleştirime mukabele etti. Ama benim de söyleyeceğim bir kaç şey var.
Siyasal ve kültürel
Öncelikle “İslamcılık” kavramından galiba farklı şeyler anlıyoruz. Daha önce bazı yazılarımda ifade ettiğim gibi, benim bu kavrama verdiğim dar bir anlam var: Bir “İslam devleti” kurma gayreti ve ideolojisi. Yok eğer, “içinde yaşadığımız dünyaya İslam referanslı mesajlar verme ve çareler sunma”yı kast ediyorsanız, buna elbette hiçbir itirazım olamaz. Aksine, bunun nasıl yapılması gerektiğini tartışıyorum.
20. yüzyılda bu soruya verilen cevapların kabaca “siyasal İslam” (yahut İslamcılık) ve “kültürel İslam” diye ikiye ayrıldığı ise, bana ait bir tez değil, Nilüfer Göle gibi bu konuya emek vermiş sosyologlarca yapılmış bir tespit. Birinci modelde “devleti kontrol etme ve toplumu devlet eliyle İslamileştirme” fikri var. İkinci modelde ise toplumu sivil yollarla irşad etme, bireylerin iman ve ahlakını güçlendirme hedefi. (Milli Görüş ile Nur geleneği arasındaki fark da kabaca buna oturuyor.)

16 Ekim 2011 Pazar

tavsiye kitaplar. editörden tavsiye kitaplar.

 editörümüz mtg nin  takipçilerimizin faydalanması için bir kaç tavsiye kitap yayınlamısını ve siz değerli okuyucularımızın bu görüşlerden hakkıyla istifade etmesini temenni ederiz.


1- Al midilli = john steinback 10/3,5
2- Kızıl Kadırga = Aptullah ziya kozinoğlu 10/ 4,2
3- onikiye bir var = haldun taner 10/2,8
4- amak = stefan zweig 10/1,9
5- Garp cephesinde  Yeni Bir Şey Yok =  Erich maria remorque 10/6,4
6- ölüm avcıları - heinz knoke 10/7,4
7 - Namusla açlık meselesi = Hüseyin rahmi gürpınar 10/5,3
8- Sahra / Divaneliklerim/ bunlar odur = abdulhak Hamid tarhan 10/4,7
9- Efsuncu Baba = Hüseyin rahmi gürpınar 10/4,8
10- iffet =Hüseyin rahmi gürpınar 10/7,3
11- şık = Hüseyin rahmi gürpınar 10/6,2
12- bayram hediyesi= mehmet niyazi 10/6,6
13- Turgut reis = halikarnas balıkçısı 10/6,5
14- Dahiler ve deliler = mehmet niyazi 10/7,3
15- anne baba biz suçluyuz = ali şeriati 10/8,4
16- teşrifat ve teşkilatımız = ali seydi bey 10/6,8
17- Menan cinleri = hekimoğlu ismail 10/7,6
18- Ayiler ve çeşmeler = Sezai karakoç
19- Mansur bey = mehmet murat
20- Daha dün yaşadılar = mehmet niyazi
21- varolmak kavgası = mehmet niyazi
22- mona rosa ( şiirler 1) = sezai karakoç
23- almanlar bizi sevmedi = feti savaşçı
24- ciğerdelen = safiye erol
25- onlar türklerdi (RANA)= A. Anaz sebat matbaası 1951 --- 8.2
26- meşhurların okul anıları = mehmet akif bal
27- isyan ünlerinde aşk = ahmet altan
28- dünya savaş tarihi = john ferris , e. trovers , l. archer --- 7,6
29- nefes almak = ziya osman saba ---6,5
30-kücücük = orhan kemal
31- nietzsche ağladığında = ırvın d yalom
32- meşhedi devri alem = ercümen ekrem talu
33- ırmağın öte yakası = mehmet kara
34-od  = iskender pala
35- esir şehrin insanları = kemal tahir
36- naili = haluk ipekten
37- markopolo seyahatnamaesi 1
38- taras ulba = nikoloy gogol 7,7
39- sardaye sokağı = john steiback 7,3
40- kitabı duvduvani = y hakan erdem   6,1
41-strateji/savaş sanatı= sun tzu
42- bir tereddüdün romanı = peyami safa 7,0
43- islami tebliğin mekke dönemi ve işkence = ihsan süreyya sırma 8,2
44- hayatan sayfalar = hüseyin rahm gürpınar 6,4
45-hakka sığındık hüseyin rahmi gürpınar 7,9
46-
47-
48-
49-
50-



not: burada yazan eserler ve değerlendirme puanları mtg nin şahsi değerlendirme ve görüşüdür ,
not2: burada yazan hiç bir eser okonmadan değerlendirme yapolmamıştır.
not3: bu puanlama mtg nin kendi keyif ve hissiyatına göre düzenlenmiş olup kitapları ona göre mukayese etmenizi öneririz


puanlama esası:
1,0  - 1,9 arası  ne için yazıldığı anlaşılamamıştır.
2,0 - 2,9  arası  vaktinizi boşa israf etmeyin demektir.
3,0 - 3,9 arası  okunması facebookda gezmekden daha iyidir.

4,0 - 4,9  arası : 
5,0 - 5,9  arası :
6,0 - 6,9  arası :
7,0 - 7,9  arası :
8,0 - 8,9  arası :
9,0 - 9,4  arası :
9,5 - 9,7  arası :
9,8 - 10,0 arası :


14 Ekim 2011 Cuma

17 üniversite hala başartüsünüe direniyor; başörtüsü yasağı uygulayan üniversiteler.

Başörtüsü serbestisine karşı duran 30 - 35 hocanın üniversitleri belli oldu...

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın üniversitelere getirilen başörtüsü serbestisine karşı duran 30 - 35 hoca olduğunu belirterek yaptığı, "Onları yakından talep ediyoruz, yakında bu mesele de hallolmuş olacak" sözlerinin ayrıntıları ortaya çıktı. Başörtülü öğrencilerin derse girişinde sıkıntı yaşanan üniversite sayısının 17 olduğu öğrenildi.
YÖK'ten alınan bilgilere göre, üniversitelerden gelen bilgiler ve öğrencilerin şikayetinin ardından değişik üniversitelerde 30 -35 öğretim görevlisinin adı ortaya çıktı.
İŞTE BAŞÖRTÜSÜ SIKINTISINI DEVAM ETTİĞİ 17 ÜNİVERSİTE
  1. Ege
  2. Dokuz Eylül
  3. Akdeniz
  4. Karadeniz Teknik
  5. Ankara
  6. ODTÜ
  7. Gazi
  8. Kastamonu
  9. Trakya
  10. Yüzüncü Yıl
  11. Hacettepe
  12. Selçuk
  13. Fırat
  14. Çukurova
  15. Ondokuz Mayıs
  16. Dumlupınar
  17. Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu 

italyada unutulmuş türk varlığı "moena türkleri, moena türklerinin hikayesi"

orsamın yayınlamış olduğu italyada unutulmuş türk varlığı "moena türkleri, isimli çalışmayı sizlere sunuyoruz:

dikkat bu araştırma orsam (ortadoğu stratejik araştırmalar merkezi tarafından yapılmıştır) bilgi amaçlı olarak siz okuyucularımızın dikkatine sunulmuştur. bu konuyla ilgili detaylı bilgi yazı içerisinde en lat kısımda yer almaktadır.
orsam a bu güzel aaştırmasından ötürü bir kez daha teşekkür ediyoruz.

 araştırmayı orjinalinden okumak için tıklayınız  diğer

İTALYA’DA UNUTULMUŞ TÜRK VARLIĞI:
MOENA TÜRKLERİ
LA PRESENZA TURCA DIMENTICATA IN ITALIA:
I TURCHI DI MOENA
THE FORGOTTEN TURKS IN ITALY:
MOENA TURKS
 Ankara - TÜRKİYE          ORSAM © 2011
Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak
makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan
değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır.
ORSAM Rapor No: 76
ORSAM Avrasya Stratejileri Rapor No: 14
Ekim 2011ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
Tarihçe
Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun
ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum,
çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır.

STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ
ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
www.orsam.org.trİçindekiler
Takdim...................................................................................................................................................4
Özet........................................................................................................................................................5
1. Moena Kasabası ..............................................................................................................................6
2. “Rione Turchia” (Türk Bölgesi).....................................................................................................6TAKDİM
ORSAM olarak daha önce Ortadoğu coğrafyasında Irak, Suriye, Lübnan gibi ülkelerdeki Türk topluluklarına ilişkin çalışmalar hazırlamıştık. Bu sefer farklı bir coğrafyada ve
Türkiye’de muhtemelen çok az sayıda kişinin varlığından haberdar olduğu İtalya’daki
“Moena Türkleri” üzerine bir çalışmayı ilginize sunuyoruz.
Vox Populi (Halkın Sesi) isimli İtalyan düşünce ve araştırma kuruluşunun İtalya’da
düzenlediği “Akdeniz: Sıvı Kıta” adlı çalıştaya katılımım sırasında kurumun Başkanı
Dr. Ermanno Visintainer ile tanışma imkanı buldum. Dr. Ermanno Visintainer, dünyaca
tanınmış bir Türkolog. Ama, sadece akademik olarak değil, gönülden bir Türkolog. Eşi
Gerelma Borcigin Moğol kökenli. Cengiz Han ile aynı soydan gelen eşiyle İstanbul’da
tanışmış. Minik oğlu Timuçin, hem İtalyanca hem de Moğolca biliyor.
Aynı zamanda bir Türk dostu olan Visintainer “Moena Türkleri” ile tanışmasını şöyle
anlatıyor: “Moena; İtalya’nın kuzeyinde bulunan Trento iline bağlı küçük bir kasabadır. Moena’da yaşayan Türk kökenli insanların varlığını ilk keşfim, 1970’li yılların
sonlarında tesadüfen olmuştu. Avisio ve San Pellegrino dereleri boyunca devam eden
keçiyolunun sonunda Moena karşıma çıktı. Moena’nın turizm bürosuna İtalyan bayra-
ğından farklı bir bayrak asılmıştı. Bu bayrakta, kırmızı zemin üzerinde beyaz bir hilâl
vardı. İtalya’da hilâl görmek olağanüstü bir durumdu. 1990’lı yılların ortasında, Türkoloji öğrencisi olarak araştırmalar yaptığım yıllarda Moena’ya bir Türk araştırmacısına
refakat etmek için gitmiştim. Moena’da Türk asıllı insanların bulunduğu bana söyledi-
ğinde, yıllar önce Moena’da gördüğüm ‘hilâl’i hatırladım. Moena’da Türk bayrağının ne
işi vardı? Bu bayrağın Moena’da bulunmasının nedeni, kasabanın tarihi kökenlerinin
olağanüstü özel bir bağlantıya sahip olmasıydı. “Rione Turchia” (Türk Bölgesi) isimli
yerin mevcudiyetine bağlıydı.”
Ermanno Visintainer, ilk tanışmanın ardından Moena Türkleri üzerine araştırmaları-
nı derinleştirmiş. Türk dostu Visintainer’in hazırladığı bu çalışma Moena Türklerinin
tanımak, kökenlerini öğrenmek için bir ilk adım niteliğinde. Daha derin çalışmalara
öncülük etmesi dileği ile “İtalya’da Unutulmuş Türk Varlığı: Moena Türkleri” başlıklı bu
ilginç çalışmayı ilginize sunuyoruz.
Saygılarımızla.
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar
ORSAM Avrasya Stratejileri
Koordinatörü
Ermanno Visintainer
Vox Populi Direktörü
Hasan Kanbolat

ORSAM BaşkanıORSAM avrasya STRATEJİLERİ
Rapor No: 14, Ekim 2011
5
Özet
- İtalya’da bulunan “Rione Turchia” (Türk Bölgesi), II. Viyana Kuşatması sırasında Viyana’nın
200 km. güneyinde bulunan Moena’ya kadar kaçan bir Türk yeniçeri askeriyle bağlantılıdır.
Soyundan gelenler onun hatırasını yaşattılar ve orası tek bir Türk’ün orada yaşaması ve yaşatılmasından sonra “Rione Turchia” (Türk Bölgesi) adını aldı.
- Türkler’in dili ve gelenekleri o kadar baskın ve çekici bir çekim kuvvetine sahiptir ki, tek bir fert
bile bir toplumu etkileyebilmektedir.
- Moena’da Türk bayrağının bulunmasının nedeni, kasabanın tarihi kökenlerinin olağanüstü
özel bir bağlantıya, “Rione Turchia” (Türk Bölgesi) isimli yerin mevcudiyetine bağlıdır.
- Moena’da Türk geleneği derin bir derecede hissedilmektedir. Moena halkı her yıl Temmuz
ayında Türk kökenlerinin efsanevi kaynağını hatırlamak amacıyla sultan, harem kadınları,
yeniçerileriyle sesli ve renkli bir şekilde karnaval düzenlemektedir. Karnavalda Moena kadınları, başörtülü, şalvarlı ve uçları yukarıya doğru kıvrık olan pabuçları giymiş Türk kadınlarına
bürünürken, erkekler ise kılıçlı sultan, vezir ve gazilerin biçimine bürünmektedir. Ayrıca, her
yıl Temmuz ayında Moena evlerinin pencerelerinden Türk bayrağı sarkıtılır. Böylece, “Rione
Turchia” (Türk Bölgesi)’nin adı yaşatılmaya çalışılmaktadır.

hızlı trende içki sevisine hayır. yht lerden içki servisi kaldırılsın.


Hızlı trende içki servisine tepki14.10.2011
Hizmete giren hızlı trenlerde yapılan içki servisi vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılanıyor. Vatandaşlar, hızlı treni TCDD’nin güzel bir hizmeti olarak takdirle karşıladıklarını, ancak yemek vagonlarında içki servisi olmasının aileleri rahatsız ettiğini söylüyor ve “Bu durum bizi üzüyor” diyorlar
 
Hızlı trenlerde içki servisine tepki
Vatandaşlar, hızlı trenlerde içki servisi yapılmasından şikâyetçi. Adem Akyol isimli vatandaş, hızlı trenlerin uzun sefer yolculuklarında yemekli vagonlarda içki servisi yapıldığını belirtti. Bu yemekli vagonlarda aileleriyle rahat yiyemediklerini ifade eden Akyol, bu sebeble şehirler arası yolculuklarda aç kaldıklarını söyledi. Trenle seyahat etmeyi sevdiklerini ancak bu durumdan rahatsız olduklarını kaydeden Akyol, şunları söyledi; “Devlet kapalı alanlarda sigara içmeyi yasaklamışsa, bir ulaşım aracı olan bu trenlerde de içki servisini kaldırmasını ve bizim mağduriyetimizi gidermesini istiyoruz.”


gimdes helal gıda furarı; 4. gıda fuarı istanbulda açıldı



GİMDES 4. Uluslararası Helal ve Sağlıklı Ürünler Fuarı İstanbul CNR fuar kompleksi 13.10 2011 tarihinde açılmıştır ziyaretçilere 16 10.2011 tarihine kadar hizmet verecektir ilgilenenlerin ve istanbulda olanların kaçırmaması temennisiyle.

Risale-i Nur Enstitüsü “Sosyal Bilimler Semineri” yeni öğrenci alımı.


Risale-i Nur Enstitüsü “Sosyal Bilimler Semineri”14.10.2011
RİSALE-İ NUR Enstitüsü tarafından ücretsiz olarak bu yıl dördüncüsü gerçekleşecek olan Sosyal Bilimler Semineri için başvurular başladı. Başvuru yapabilmek için üniversitelerin 3. ve 4. sınıf öğrencisi veya 4 yıllık lisans mezunu olma şartı aranıyor.
Risale-i Nur Enstitüsü tarafından düzenlenen ve bu yıl dördüncüsü gerçekleşecek olan Sosyal Bilimler Semineri için başvurular başladı. 21 Ekim’e kadar başvuruların alınacağı seminerin başlangıç tarihi ise 29 Ekim 2011. Eğitim günleri ise çalışanları da düşünerek Cumartesi ve Pazar olarak belirlenmiş. Risale-i Nur Enstitüsü’nden yapılan açıklamaya göre seminere kabul edilecek olan kişiler, bir eğitim-öğretim yılı içerisindeki iki yarıyıl teorik eğitimi başarıyla tamamlamaları akabinde yapacakları tez çalışması sonrasında mezun olup sertifika kazanmaya hak kazanabilecekler. Konuyla ilgili ayrıntılı bir açıklama yapan Risale-i Nur Enstitüsü Genel Sekreteri Şener Boztaş, bu seminer faaliyeti ile akademiye geçiş süreçlerini hızlandırmayı amaçladıklarını ifade ederek; “Bu yıl, hiçbir ücret talep etmeden, dördüncüsünü düzenleyecek olduğumuz Sosyal Bilimler Semineri’ne katılmaya hak kazanan öğrenciler, ülkemizin önde gelen akademisyenlerinden ders alma fırsatı bulacaklar. İki yarıyıl süresince teoriden oluşacak derslerini başarıyla tamamlayan öğrenciler, son sene tez çalışması yaparak bu eğitimi sonlandıracaklar. Bu eğitimi açmamızın en büyük sebebi, zaten ülkemizde üniversite okuyan, araştırmayı seven insanları akademiye yönlendirmektir. Bu amaçla sosyal bilimler alanında çalışmayı amaçlayan ve Risâle-i Nur Külliyatı’nı referans alan tüm arkadaşları bu seminere katılmaya davet ediyorum.” dedi.
Başvuru sırasında özgeçmiş, öğrenci belgesi/diploma ve başvuru formu isteniyor. Daha sonra mülâkata alınacak olan aday, mülâkatta da başarılı olduğu takdirde kaydını yaptırıp 29 Ekim 2011’de derslere başlayabilecek. % 80 devam zorunluluğunun bulunduğu seminer hakkında daha fazla bilgi için “www.rne.com.tr” adresini ziyaret edebilirsiniz.
Seminerin ilk yılında verilecek olan dersler:
1. YARIYIL
lİslâm Düşünce Tarihi
lSosyoloji
lKelâm
lYakınçağ Tarihi
lOsmanlıca
2. YARIYIL
*Siyaset Bilimi
*Tefsir
*Dinler Tarihi
*İktisat
*Araştırma ve Yazma Teknikleri

Günün risalei nur dersi: Kadının yaratılışı tesettürü gerektiriyor


Kadının yaratılışı tesettürü gerektiriyor14.10.2011
Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye
olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor.
 
Birinci Hikmet
Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktizâ ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var.
Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır, kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar; taarruza mâruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hattâ dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın.
Malûmdur ki, insan sevmediği ve istiskal ettiği adamların nazarından sıkılır, müteessir olur. Elbette açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen bir güzel kadın, nazik ve serîü’t-teessür olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, “Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar” diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek, medeniyetin ref-i tesettürü hilâf-ı fıtrattır. Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refika-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zilletten ve mânevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor.
Hem kadınlarda ecnebî erkeklere karşı, fıtraten korkaklık, tahavvüf var. Tahavvüf ise, fıtraten, tesettürü iktiza ediyor. Çünkü, sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmetle çekmekle beraber, hâmisiz bir veledin terbiyesiyle, sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşrû zevkin belâsını çekmek ihtimali var. Ve kesretle vâki olduğundan, cidden şiddetle nâmahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettürle, nâmahremin iştahını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kalesi, çarşafı olduğunu gösteriyor.
Mesmûâtıma göre, merkez ve payitaht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet âdi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayâsız yüzlerine bir şamar vuruyor!
Lem’alar, 24. Lem’a
 
 
LÜGATÇE
 
cibilliyet: Yaratılıştan olan, huy, tabiat, karakter.
fıtrat: Yaratılış.
fıtrî: Yaratılıştan, yaratılışla ilgili, yaratılışa ait.
hamî: Himaye eden, koruyan, sahip çıkan.
hilâf-ı fıtrat: Yaradılış maksadına zıt.
hilkat: Yaratılış.
hilkaten: Yaratılış yönüyle.
istiskal: Sakîl görme, ağır bulup hoşlanmadığını belirtme.
kesretle: Çoklukla.
mâden-i şefkat: Şefkat madeni, kaynağı.
mesmuât: Duyulanlar, işitilenler.
müttehem: Suçlanan.
payitaht-ı hükümet: Hükümetin, devletin merkezi; başşehri.
ref-i tesettür: Tesettürün kaldırılması.
refika-i ebediye: Ebedî hayat arkadaşı.
semlendirmek: Zehirlemek; kirletmek.
serîü’t-teessür: Çabuk müteessir olan, çabuk üzülen.
sukut: Alçalma.
tahavvüf: Korkuya düşme, korkma.
tefahhuş: Fuhşa girme, ahlâksızlık.
tefessüh: Bozulma, kokuşma.
tesettür: Örtünme.

Atatürkçülük dayatması bitmeli; yeni anayasada atatürkçülük dayatması sona erdirilmelidir.

13.10.2011 tarihli yeni asya gazetesinde kazım güleçyüz imzalı atatürkçü dayatma bitmeli isimli yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.
yazıyı orjinalinden okumak için tıklayınız



Atatürkçülük dayatması bitmeli
Artık herkes—29 yıl önce “evet” diyenler de dahil olmak üzere—Türkiye’nin ihtilâl ürünü 12 Eylül Anayasası ile daha fazla devam edemeyeceği noktasında müttefik. 


Geldiğimiz aşamada, yeni, demokratik, sivil ve özgürlükçü bir anayasa, hepimizin ortak talebi.
Temennîmiz, TBMM Başkanı Çiçek’in ifadesiyle kangren olmuş bu sorunun artık çözülmesi.
Bunun için siyasetin neticesiz polemiklerle “top çevirme”yi bırakıp, demokrat düşünceye sahip akademisyenleri motive ederek ve onlardan âzamî destek ve katkı alarak, sivil toplumla da sıkı bir irtibat ve iletişim halinde konunun takipçisi olacak bir iradeyi ortaya koyması şart.
Bu iradenin, değişmez maddeler adı altında sürdürülmek istenen resmî ideoloji tabularına dokunma konusunda da gösterilmesi gerekiyor.
Dileğimiz, bu sınavın artık başarılması.
Gelinen noktada aşılması gereken kritik eşik, Atatürk’e atıf yapılarak oluşturulan bilumum kalıpların terk edilmesi olarak önümüze çıkıyor.
Atatürk ilke ve inkılâpları...
Atatürk milliyetçiliği...
Atatürk medeniyetçiliği...
61 yıllık demokrasi sürecimiz hep bu kalıplara dayanılarak defalarca kesintiye uğratıldı. Darbelerin “en önemli” gerekçesi, “Devrimler elden gidiyor” sloganıyla dile getirildi. Böylece devrimlerle demokrasinin bir arada yürütülebilmesinin imkânsızlığı, darbeciler tarafından ikrar edildi.
Onun için, siyasetçiler başta olmak üzere herkesi ikiyüzlü davranmaya mecbur eden Atatürkçülük dayatmasına artık bir son verilmeli.
Eğer demokrasiden söz edilecekse, Atatürkçülük dayatması mutlaka bitmeli. “Hem Atatürkçü, hem demokratız” deniliyorsa, bunu seslendirenlerden M. Kemal’in fikriyat ve icraatında, ilke ve inkılâplarında demokrasiye neden yer olmadığı sualinin ikna edici cevabını vermeleri istenmeli.
Veremiyor ve buna rağmen bu iddialarını sürdürüyorlarsa, o zaman “Bu son derece açık bir çelişki ve saplantı, ama insanlar çelişkiye düşme ve bunda ısrar etme özgürlüğüne de sahip olmalı” denilerek, tercih hakkına saygı gösterilmeli.
Ancak Atatürkçülüğü tek doğru fikir olarak dayatma alışkanlıklarına artık set çekilmeli ve demokraside böyle bir tavrın hiçbir şekilde yeri olmadığı kesin bir dille anlatılmalı. Atatürkçü bir rejimin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmadığı, cumhuriyet tarihinde yaşanmış çarpıcı örnekleriyle sabit. Ama demokrasinin sağladığı özgürlükler, diğer fikirler gibi Atatürkçülüğü de güvence altına alıyor.
Yeter ki, dayatma ya da kayırma olmasın ve her türlü fikir eşit şartlarda özgürce yarışabilsin.
Türkiye artık bu aşamaya geçebilmeli.
Bunun için de, anayasanın başlangıç kısmı ile ikinci maddesinden itibaren değişik maddelerine sokuşturulan ve hiçbir şekilde hukuk normu niteliği taşımayan, çünkü hukukî tanımları yapılamayan ve bilimsel bir değeri de bulunmayan Atatürk ilke ve inkılâpları, Atatürk milliyetçiliği ve Atatürk medeniyetçiliği gibi kalıpların, yeni hazırlanacak anayasaya asla taşınmaması lâzım.

alkol ve türün mamüllerine ötv zammı

hükümet halkın sağlığını havaya üfüren sigara ve bütün kötülüklerin beşiği olan alkol ve çeşitlerine ötv zammı yapmıştır hükümeti bu noktada tebrik ediyoruz. bu tür zararlı alışkanlıkları caydırıcı tedbirler almaya itmeleri sayesinde bir nebzede olsa tiryaki ve içicilere düşündürtmesini temenni ediyoruz.


İşte kalem kalem gelen vergi zamları:
Tütün içeren purolar, uçları açık purolar ve sigarilloların vergi oranları yüzde 30'dan yüzde 69'a, asgari maktu vergi tutarları ise 0,1325 liradan 0,1450 liraya çıkarıldı.

Tütün içeren sigaraların ve tütün yerine geçen maddelerden yapılmış sigaraların da vergi oranı yüzde 63'ten yüzde 69'a, asgari maktu vergi tutarı da 0,1325 liradan 0,1450 liraya yükseltildi.

Alkollü içkilerde asgari maktu vergi tutarları artırıldı.

2011 dgs ek yerleştirme ve ilitam ek yerleştirme kontenjanları

2011 dgs ek yerleştirme kılavuzuna göre üniversitelerde boş kalan kontenjanlar ve taban puanları şöyledir.

ankara üniversitesi


 kontenjan  32     taban  puanı 262.33

Erzurum üniversitesi
  kontenjan 7  taban  puanı 248.59

sivas cumhuriyet üniversitesi

 kontenjan  6  taban  puanı 249.65

diyarbakır dicle üniversitesi

  kontenjan 18 taban  puanı 247.09

izmir 9 eylül

 kontenjan  14 taban  puanı 253.09

elazığ fırat üniversitesi

 kontenjan  32 taban  puanı 246.86

malatya üniversitesi

 kontenjan  10 taban  puanı248.45

istanbul üniversitesi

 kontenjan 24 taban  puanı 258.85

samsun 19 mayıs üniversitesi
 kontenjan  6 taban  puanı 251.08

sakarya üniversitesi

 kontenjan 21  taban  puanı 253.77


olmak üzere toplam 10 üniversitede 170 ilitam kontenjanı mevcuttur.


adaylar tercih işlemlerini 10-13 eylül tarihleri arasında yapmış olmaları gerekmektedir.

retail news de yer alan büyük ticaret devlerinin satış politikası hakkındaki yazısından alıntıdır.

yazıyı orjinalinden okumak için tıklayınız.


Walmart gözünü Bakkal Mehmet'e dikti!

Walmart'ın son dönem icraatları sıranın artık 'Bakkal Mehmet'e geldiğini gösteriyor.

Articles.boston.com’un haberinde şöyle bir detay var:

“Bir Wal-mart mağazasını anlamak için bir kutu dilimlenmiş domates ve acı biberi düşünün.

Texas mutfağının temel malzemelerinden biri olan bu ürünün bir tenekesini bölgenin yerel marketi Albertson’s  1,20 dolara satarken, birkaç mil ötedeki Walmart  süpermarketi sadece 88 sente sattı. Asıl büyük teklif ise sadece şarküteri ürünleri satan bir Walmart mağazasından geldi:  sadece 78 sent!
Alışveriş sepetini Ro-Tel marka konservelerle dolduran müşterilerden Lajuanda Bennett itiraf ediyor: ‘Buna asla karşı koyamazsınız!’ ”

Boston’un kuzeydoğusundaki başlangıcını Somerville’de bir mağaza ile yapmak isteyen Walmart, bölgeye her zaman bölgenin en düşük fiyatıyla ürün sunmayı vadediyor.

Devasa marketlerinin yanında, bakkalı andıran küçük marketlerle tüketiciye ulaşarak ve rakip marketlerin fiyatlarını kırarak büyüyen Walmart, 2 yılda bölgede 150 şarküteri mağazası açmayı düşünüyor. Eleştirmenler zaten dünyanın en büyük market zinciri olan Walmart’ın yerel ticareti baltaladığına işaret ediyorlar.
Walmart yetkilileri ise bu iddialara karşı ‘insanların ucuz ve sağlıklı beslenme haklarının engellenemeyeceğini’ söylüyorlar.

Somerville’deki yerel ve bağımsız işletmelerin bağlı olduğu birlik, düşük fiyatın tüketicinin hakkı olduğunu belirtirken, Walmart’ın yıkıcı bir rekabetçi olduğunu ve fiyatlandırmasının rakiplerini batırmaya yönelik olduğunu belirtti.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Tenzile anne ye Allahtan rahmet başbakanımıza Yüce Rabbimizden sabırlar niyaz ediyoruz.

07.10.2011 tarihinde vefat eden sayın başbakanımızın annesi tenzile erdoğan hanımefendiye Yüce mevladan rahmet sayın başbakanımıza Allahu teladan sabır niyaz ediyoruz.

6 Ekim 2011 Perşembe


engin ardıç ın darbe planlarıyla ilgili doğan grubuna yollamış olduğu salvolar.

engin ardıç ın sabahda çıkan 06.10.2011 tarihli yazısı.


Darbe falan yokmuş, çünkü biz eşeğiz

Vay be, "balyoz gibi" bir açıklama yapmış adam, bu bir "hukuk dersi"oluyormuş. Aydın Doğan'ın adamları öyle yazıyorlar.
Bunlar bu kafada giderlerse Aydın Bey'e elinde kalan son malı da sattırıp onu tavukçuluğa, mukavva kutuculuğa ve yedek parçacılığa mahkûm edecekler galiba...
Açıklamayı yapan, "balyoz davasının" hâkimi.
Yaptığı açıklama değil, yazdığı bir "muhalefet şerhi" aslında.
Darbecilikten yargılananların serbest bırakılmalarını istemiş, diğer mahkeme üyeleri yanaşmamışlar, o da bozulmuş, tutukluluğun devamı kararına şerh koymuş.
Kısaca diyor ki, "darbe planı yapılmış ama eyleme geçilmemiştir, dolayısıyla salıverelim gitsinler"...
Çünkü bunlar darbe yapmaya girişip de diğer devlet organları karşı çıkmış olsalarmış, işte ancak o zaman bir "teşebbüs" sözkonusu olabilirmiş. Halkın karşı çıkması, iri cüsseli bir politikacının tankın üstüne fırlaması yetmez, ille "devlet organları" karşı çıkacaklar. Devlet organı olmazsa hiç kıymeti yok. Bürokrat bürokratı tanır, gerisi teferruattır.
Plan yapmak, plan yapmak amacıyla toplantı yapmak, hareket yöntemi saptayıp eylemleri ayrıntılı olarak bir de yazıya dökmek yeterli değilmiş. Cami bombalamayı, Türk pilot teğmenini şehit etmeyi falan kâğıt üzerinde bırakırsan hiç korkma, suçlu sayılmazsın.
Darbe yapıp iktidarı ele geçirseler o zaman "eylem tamamlanmış" olacakmış ki yandı gülüm keten helva! Belki hesabını soracak babayiğit otuz sene sonra çıkarsa çıkar...
Yani Aziz Nesin'in dediği gibi radyoevini ve kız lisesinin yatakhanesini ele geçirmeden başarılı sayılamazsın.
Üstüne üstlük, darbe planı 2003 yılında yapılmış, dava sekiz sene sonra açılmış, o arada plan yapanların bir kısmı emekli olmuş...

Başörtüsü zulmü eğitim başarısına dönüştü, wonder avusturyada imam hatip mezunları

haber7.com da yer alan önder vakfının desteği ile kurulmuş olan wonder ile ilgili röpörtajdır. orjinaline burdan ulaşabilirsiniz.

Başörtülü öğrenciler Türkiye'de üniversite kapılarından dönerken onları Avrupa'da okutmak için çabalayan birilerileri vardı. O birisi şimdi tutuklu, dernek de soruşturma geçiriyor.

Nursel Tozkoparan'ın röportajı
Wonder, anlamı gibi dünya liderleri yetiştirmek üzere 2000 yılında kurulan bir dernek…
O yıllarda Türkiye’de meslek lisesi özellikle imam Hatip Lisesi mezunu öğrencileri katsayı engeline takılmışlardı. Daha sonra başörtülü öğrenciler de bu engele dahil oldular…
Başarılı olmalarına rağmen okuyamayan öğrencilerin eğitime devam etmeleri için hayırsever işadamları ve Deniz Feneri  devreye girdi. Türkiye’deki sorun çözülene kadar mağdur öğrencileri yurtdışındaki üniversitelerde okumaları için imkân sağladılar… Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman 'Yıldızlar Sönmesin' projesine destek verirken Deniz Feneri e.V'nin burslarıyla Avusturya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde başörtüsü mağduru öğrenci eğitim aldı.
Son günlerde aldığım en güzel haberlerden biriydi katsayı engelinin kaldırılması…
Düşünmedim değil… Mağduriyet kalktığına göre, Yurtdışı eğitime, Wonder’e başvurular da bir azalma olacak mı? Muhatabı olan Wonder Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Kara’ya sordum. On yıllık süreci ve gelinen son durumu anlattı… Yüzlerce doktora, mastır yapan öğrencisinden bahsederken haklı gururu yüzünden okunuyordu… Ve sandığım gibi başvuruda eksilme olmadığı gibi, talebin fazlalığından dolayı öğrenci almakta seçici davranmak zorunda kaldıklarını öğrendim
Dolayısıyla başlangıçta Wonder Derneği mağdur olan öğrencileri okutmak için kuruldu ama şimdilerde vizyonunu genişleterek ideali yüksek öğrencilere hizmet vermekte…
YILDIZLAR SÖNMESİN” KAMPANYASINI ÖNEREN ZEKERİYA KARAMAN'DI
Yusuf Bey Wonder’i kurmak nereden aklınıza geldi?
Türkiye’de 1999 yılında yaşanılan depremle birlikte başka bir deprem de yaşandı. O yıl imam hatip lisesi mezunları çok başarılı olmasına rağmen Türkiye’de istedikleri yere yerleşemediler. Katsayı mağduru olan öğrenciler Türkiye’de ikinci bir deprem etkisi yarattı. Dolayısıyla bu çocuklar kendilerini boşlukta gördüler. Önder İmam Hatip Mezunları Derneği olarak kendimizi sorumlu gördük ve “ Mutlaka bir şeyler yapmalıyız” dedik. Yönetim olarak kaç öğrenciyi alıp üniversitelerde okutabiliriz diye toplandık. O dönemde Kanal 7 Televizyonu Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın önerisiyle “YILDIZLAR SÖNMESİN” kampanyası başlattık.kullan
 “Yıldızlar Sönmesin” kampanyasının amacı neydi?
İlk etapta başarılı öğrencileri, imkânlar bularak Türkiye’de özel üniversitelerde okutmak, hiç olmazsa bu memlekete faydalı hale getirmek istedik.
Mağdur olan öğrenciler için bir çıkış yolu, bir çözüm yolu aradınız…
Tabi ki… Bu toplumun derdiyle hem hal olan derdini dert edinen insanlar olduğu için, akan gözyaşlarının da farkındaydılar. İşte o duyarlı insanlar çözüm arayışına girdiler, “Yıldızlar Sönmesin” kampanyası böyle başlatıldı. Kampanyanın tanıtım filmleri Kanal7 de dönmeye başladı.
Bir örnekle anlatmam gerekirse; Eskişehir’den bir arkadaşımız (şu anda siyaset biliminde doktora yaptı bitirdi) diplomayı almış, evinde televizyon açık ve hüngür hüngür ağlıyor; bu arada Kanal 7 ekranında  ‘Bu Yıldızlar Sönmesin’ tanıtım filmi dönüyor. Öğrenci hem ağlıyor hem de televizyona kulak kabartıyor ama önemsemiyor. Sonra telefonu çalıyor. Telefondaki müdürü “Kızım sen okulun en başarılı öğrencisisin. ÖNDER seni okutacakmış, hadi git müracaat et” diyor. Buna da inanmıyor, ancak arkadaşları aradıktan sonra öylesine müracaat ediyor Önder’e.
TÜRKİYE’NİN YAŞADIĞI ZOR GÜNLERDİ O GÜNLER
Türkiye’nin yaşadığı zor günlerdi o günler. Özel üniversitelerde öğrencilerin harçlarını yatırmak, onlara katkıda bulunmak kolay bir şey değildi. Neticede bir öğrenciye 5 bin dolar okul harcı gerekiyordu. Bu sayı yüzlerce olduğu zaman çok ciddi rakamlara ulaşıyordu. O günlerde bu rakamlar başta Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman olmak üzere, Huzur Giyim’in sahibi,Gezer’in sahibi gibi birçok hayırsever işadamının katkılarıyla ödendi. Sonra özel üniversitelerde de bu mağduriyet başlayınca yurt dışına öğrenci göndermeyi düşündük.
“28 ŞUBATÇILAR ÖNÜMÜZE ENGEL KOYDULAR NE YAPACAZ” DİYE DÖVÜNMEDİK
İlk ne zaman yurtdışına öğrenci göndermeye başladınız?
Tekrar başörtüsü mağduriyeti özel okullarda da başlayınca biz yeniden arayışlara girdik. “Eyvah! 28 Şubatçılar önümüze bir engel koydular ne yapacağız” diye dövünüp durmadık. Sürekli alternatifler geliştirmeye çalıştık. Yani “Biz akan suyuz, önümüze bir set gelse bile onu yarar geçeriz, yaramazsak yandan geçeriz” dedik. Yusuf  Ziya Sula ile beraber önce Kıbrıs’a gittik, oradaki üniversiteleri araştırdık, üniversite rektörleriyle görüştük. Rektörler öğrencilerin yüksek puanlarını görünce; “Bu öğrencilerin hepsini bize gönderin, bazıları çok az para alırız, bazıları neredeyse para almayız”  deyip öğrencileri bizden talep ettiler. Ama  üniversitenin kalitesini çok iyi bulmadığımız için bu çocukları harcamak istemedik. Çünkü eğitim kalitesine güvenmedik.
KAYIT YAPTIRIRKEN OKULA SİYAH BİR MERCEDESLE BİRİ GELDİ VE OKUL YÖNETİMİ KAYIT YAPMAKTAN VAZGEÇTİ

kipa sakarya avm de namaz kılanlara hakaret

Mescit isteyen müşteriye cevap: Camiye git
Hipermarket'ten alışveriş yapan müşteriler, dilek ve şikayet defterine yazdıkları mesajla mescit açılması talebinde bulundu.

Sakarya'da 1 yıldır faaliyette olan Kipa Hipermarket'ten alışveriş yapan müşteriler, dilek ve şikayet defterine yazdıkları mesajla mescit açılması talebinde bulundu.
Market yetkilileri, müşterilerin bu talebine, "Burası ibadethane değil, alışveriş merkezi, en yakın camiye bi zahmet." şeklinde cevap verdi. Mescit konusunda talepte bulunan Murat Alan isimli müşteri, cevaba çok şaşırdığını belirtirken, "Hiç olmazsa daha saygılı ifade kullanabilirlerdi." dedi.
Adapazarı Çevre Yolu üzerinde bulunan Kipa Hipermarket'te hem çalışanların hem de müşterilerin namaz kılabileceği bir mescit bulunmuyor. Bu durum hem çalışanların hem de müşterilerin tepkisine sebep oluyor. Kipa, müşterilerin istek ve şikayetlerini yazabilmeleri için mağaza içinde bir defter bulunduruyor. Defterin üst kısmında 'öneri ve şikayetleriniz' bölümüne müşteri istek veya şikayetini yazıyor. Defterin alt kısmında bulunan Kipa'nın görüşü kısmına da şikayet ve isteklere mağaza yönetimi tarafından cevap yazılıyor. İstekler arasında mescit talebi önemli bir yer tutuyor. Şenol Korkut isimli bir müşterinin istek ve şikayet defterine yazdığı "Mağaza çok güzel ve çok büyük. Fakat ufacık bir oda bile olsa ibadetimizi yapabilmemiz için mescit yok, buna çok üzüldük." şikayetine mağaza müdürü imzasıyla şaşırtan şu cevap veriliyor: "Arkadaşım burası ibadethane değil, alışveriş merkezi,en yakın camiye bi zahmet." Aldığı cevap karşısında üzüldüğünü belirten müşteri Murat Alan, Kipa gibi büyük bir alış veriş merkezinden en azından daha saygılı bir cevap beklediğini ifade etti. Alan, market yetkililerinin tavrı hakkında şunları söyledi. "Hiç beklemediğim alay kokan, dalga geçen bir cevaptı. Bırakın müşteriyi orada 250 kişi çalışıyor. Bu insanların ibadet etme hakkı bulunmuyor mu?" Sakarya Kipa yetkilileri, müşterilerin taleplerini genel merkeze ilettiklerini, konu ile ilgili açıklama yapmak istemediklerini belirtti.


5 Ekim 2011 Çarşamba

2011 ek yerleştirme yeni açılan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği kontenjanları dikab ek yerleştirme yeni açılan bölümler, üniversiteler

2011 ek yerleştirme klavuzunda bu sene 3 adet dikab din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümü açılmıştır.

bu üniversiteler

bolu izzet baysal

1011607 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 30   - - -  (yeni açıldı)


bartın(yeni açıldı)
1881218 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 30 - - -



şanlıurfa harran
1253199 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (iÖ) 40  - - -  (yeni açılmıştır taban puanı yoktur tüm adaylar tercih edebilirler)


kastamonu üniversitesi

1561261 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.  40  - - - (yeni açılmıştır taban puanı yoktur tüm adaylar tercih edebilirler)



toplam kontenjan sayısı 140 adet.