Sayfalar

Sayfalar

28 Nisan 2014 Pazartesi

Hediye yağmurunda ıslanmak böyle bir şey olsa gerek...


Ne diyeceğimi bilemiyorum; bir hediye daha, sanırım sözlerin boğazımda tıkandığı anlardan birisi...
Haftanın son gününde dahi hediye almaktan geri kalmıyorum. Bu bir hafta içerisinde ki 4. hediyem...
Saolsun Cesur hocam beni unutmamış; Yeşil çay getirmişler...

Siyah içmeyeli neredeyse 11 ay boldu... Allah nasip ederse de bir ömür boyu kullanmak istemiyorum; ihtiyaç duymadığım için ya da böyle bir şeyin bende zevk hissiyatı vermediği için artık tüketmiyorum...
Zaten tüketirken bile haftada 4-5 bardak ancak içiyordum onda da full dem yani zifiri karanlık isteyipte paşa çayı alınca midem tüketmemek için her yolu buluyordu;
benden fazla herkes beni düşünüp demli çay vermemek için direniyorlardı
artık yeter...
madem anlaşamıyoruz
bari biz terk edelim dedik...
ve neden tüketmediğim ile alakalı bir soru duymak da artık gınaa geldi...

Çay'ın yerini tutacak bir çok nesne var; en azından benim için özellikle kahvaltılarda sade su tercihimdir.  
Gün içerisinde ise hazmı kolaylaştırmak için yediğim içtiğim şeylere dikkat etmeye çalışıyorum. Elhamdülillah midem eskisi gibi değil bir oturuşta 2,5 etliekmek ve küçük boy sürahi üzerine(4,5 bardak ediyor) tatlı gönderipte kalktığım zamanlar geride kaldı. Şimdi 1-1,5 etliekmek ve yanına 2-3 bardak ayran beni tatmin ettiği gibi doyuruyor da.

Ama bazen yemeğin yağı ve güzelliği ölçüyü kaçırmama neden olduğu zamanlar bazı dışarıdan destekler almam gerekiyor... akşamları yarım çay bardağı sirkeli su yaklaşık 4 yıldır vazgeçilmezim ama gündüz içemiyorum. bunun yerine özellikle son 1,5 yıldır yeşil çay tüketimine büyük ağırlık verdim... Saolsun cesur hocamın(kardeşin) getirdiği bu 4. yeşil çay paketi...
Haa yeşil çay'ı zerre gram zayıflama gibi bir niyetle tüketmeyi aklımın ucundan dahi geçirmedim çünkü zaten tüy sıklette yarışıyorum en az 10-12 kiloya ihtiyacım var geçen nisan ve mayısta verdiğim kilolar hala geri gelmiyor ama çok dert etmiyorum...
Yeşil Çay'ı bazen ilaç ve her zaman zevke ve keyif için tüketiyorum tavsiye edilir. 

Yeşil Çay seçerken neye dikkat edilmeli derseniz; 
birincisi kesinlikle ithal olmalı; bence en önemli kural
hem bir öğrenci hem de bir vergi mükellefi (markette ödediğimiz fişlerde ki kdv leri kastetmiyorum, bildiğiniz basbayağı vergi ödüyorum kazancım üzerinden...) olarak üzülerek söylüyorum; maalesef ki bizim ülkemizde resmi yollardan ithal edilmiş yeşil çayların tadı hiç yeşil çay'a benzemiyor... ithal eden herifler ya bu millet yeşil çay'dan anlamaz ne itelersek yuttururuz mantığıyla hareket ediyorlar ya da hakikaten bize değer vermiyorlar ve iyi yeşil çayları göndermiyorlar..
O yüzden üzülerek vergisi ödenmiş yasal ithal edilmiş hiç bir yeşil çay'ı tüketmenizi damak tadınız açısından tavsiye etmem.

Bu kaçak çaylarda ise bir başka tad olduğu kesin ve daha az fabrikasyona uğramış ürünler geliyor; yani içerisi biraz daha doğal geliyor her türlü süprizlere açık şekilde bir defa denk gelmiştim tadı süper oluyor ama; o yüzden ya kaçak yeşil çay bulun ya da bir tanıdığınız, uzak doğuya, malezya, pakistan, afganistan, türki cumhuriyetler vb. gibi yerlere giderse size zahmet parasını da (uçakta ki ekstra bagaj parasını dahi vermelisiniz bence) vererek temin etmelisiniz olmadı en yakın arap ülkelerinden bile iyi kalite de yeşil çay temin etmek mümkündür. Araplar bile bizden sağlıklı düşünüyorlar bu konuda ya da ağızlarının tadını biliyorlar.

Yeşil çay bu arada ucuz bir şey değil bakmayın iyi bir yeşil çay için kilosuna en az 20-25 tl yi gözden çıkarmalısınız. 1 kg yeşil çay ise günde 10-12 bardak(fincan ya da as daha makbuldür ama bizim kültürümüz buna pek cevaz vermiyor:D) tüketeceğinizi var sayarsak bir kişiye rahat 6-7 ay yeter...    

Ve cesur hocam tekrar teşekkür ediyorum; bu sefer ki çay'ın hakikaten güzelmiş; Babanızada selamlarımı iletiniz lütfen çayı tercihi gayet yerinde ;
iki gündür sofralarımı neşelendiriyor. Allah senden razı olsun inşallah seni tez zamanda sevdiğine kavuştursun:D şayet yoksa bile sana sevebileceğin bir nisa versin diyorum ve sözlerime son veriyorum...

son duam Ya rabbi her şey için Elhamdülillah.


27 Nisan 2014 Pazar

Ablalarının hediyesiz bırakmadığı şanslı çocuk.


Ablalarının hediyesiz bırakmadığı şanslı çocuk.

Bu hafta hayatımda ki en bereketli haftalardan birisi olduğu artık su geçirmez ve yadsınamaz bir gerçek... 
İnsan bir hafta içerisinde 3 defa hediye alır mı? derseniz alıyormuş...

Hemde insanın en değer verdiği iki ablasından aynı hafta içerisinde iki hediye birden alması ayrı bir tevafuk; Ya Rabbi senin nimetlerin ne kadar eşsiz ki aciz bir kuluna dahi böyle güzellikleri yaşatıyorsun.

Bu sefer ki hediyem taaa ankaralardan çıkıp gelen ve bana büyük bir süpriz ve yaşatan Ayşe Ablamdan geldi...
Bu hafta aldığım her hediyenin özel bir değeri var kuşkusuz ve en önemlisi de her birisinin farklı niteliklerde olması da ayrı bir tevafuk... 

Yunus Emre neredesin gene kulakların çınlasın;sana ne zaman bir şey desem o dileğim ya da arzum gerçekleşiyor; keramet sende mi yoksa emin değilim ama sana da gittikçe borçlanıyorum.
Not: abla geçen cuma beni aradığınızda; yemekhanede karşımda Yunus Emre diye bir kardeşim oturuyordu.O esnada ona da sizden bahsetmiştim; bakın tevafuğa...

Ayşe ablam ankara da tefsir dalında doktora çalışmasına devam eden değerli bir ablamız.
kendisi aynı zamanda benim imam hatip lisesinden üst dönemlerimdendir; imam hatiplerin 28 şubatta yaşamış olduğu bütün sıkıntıları göğüslemiş ve sebat etmiş ender şahsiyetlerden birisidir...
Benim imam hatipte tanıdığım örnek abla şahsiyetlerden birisidir. Allah inşallah hep hayır üzere eylesin ve yaşantınızla nice güzel örneklere sebep teşkil edecek bir ömür nasip eylesin size... 

Kendisiyle bayağı uzun süredir görüşmek nasip olmamıştı; kısmet bugüneymiş...
Ablamızın Kuramer(Kuran araştırmalar merkezi)'in düzenlediği Din Dili Çalıştay'ı sebebiyle yolu istanbul'a düşmesi gerekiyormuş görüşebilmek için... 

Ablamızın hoş bir sohbeti ve inanılmaz bereketli bir feyzi vardır ama bu sefer gevezeliğim üzerinde olacak çok fazla istifade edemedim; neredeyse hep benim fuzuli konuşmalarımı dinlemek zorunda kaldı kendisinden bu konuda bu ufak kardeşine anlayış gösterdiği için gerçekten en derin kalbi hislerimle minnettarım;
inşallah bir daha ki sefere istifade etmek isterim...
Ablamın benim fikir dünyama katkı yapan kişiler listesinde en üsst sıralarda yer aldığını da unutmadan ekleyeyim;

özellikle de bana önereceğiniz kitap tavsiyelerinizin bende hala özel ve ayrıcalıklı bir yeri olduğunu bilmenizi isterim.


Ablayı elhamdülillah iyi gördüm; Allah daim sağlık ve afiyet versin inşallah kendisine;
Çalışmalarında muvaffakiyetini ilelebet hayırlı kılsın inşallah... 

Gelelim hediye mevzuuuna;
Ayşe abla ile ne zaman görüşsem ablam saolsun beni hediyesiz bırakmıyor; bu seferde kıymetli ablacığım geleneğini bozmadı...
yalnız zamanlama biraz süpriz olduğu için bende mukabelede bulunmak isterdim ama elimden fazlası gelmedi; biraz beceriksiz ellerimle ufak tefek bir şeyler yapmaya çalıştım; (bura da ufak bir gerçek hikaye var abla) inşallah beğenmişinizdir...
  
Saolsun ablamız büyük bir incelik göstererek henüz daha yeni almış olduğu ve yolda okumak için niyetlendiği aşağıda resmini paylaştığım bu kitabını bana hediye etme zerafetini ve fedakarlığını gösterdi...

Ya ben bu noktaya bitiyorum; 
ben hiç bir zaman kendi kitabımı bir kimseye hediye etme becerisine sahip olamadım; imzamı ya da mührümü attığım her eseri sanki bedenimden bir uzuvvv gibi hissediyorum; o kitabı hediye et deseler sanki uzvumdan kesip verecekmiş gibi geliyor;ol sebep bugüne kadar hiç kimseye şahsi kütüphanemden bir eseri çıkarıp vermişliğim vaki olmamıştır; olacak gibi de hiç durmuyor... Gidip ayrıca alırım ama diğer türlü asla... bilmiyorum iyi mi kötü mü yapıyorum ama çok iyi bir huyyy olmasa gerek o yüzden ablacığım benim için bu hediye daha bir eşsiz oldu...

Değerli ablama bu değerli hediyesinden dolayı teşekkür ediyorum; 
ve sanırım bir başka tevafuk da Ablamın bu hediyesi kütüphanemde ki 1100. kitap olarak kayıtlara düşerek bu yıl hedeflediğim çıtayı yakalamamı kendisinin bu güzel hediyesi sayesinde sağlamış oldum...
Eyvallah ...

Yazımı geçen emine ablaya yaptığım dua ile bitirmek istiyorum çünkü bir hafta içinde kabul olan bir duaydı..
bu arada ayşe ablacığım; emine ablamda kendisi saolsun burada sizin yerinizi tutmaz (kızmayın emine abla; biliyorum bir sopanız var:D) ama  beni her zaman koruyup kollayan ve derdimi dinleyen bir ablamızdır...

Ablaların her zaman küçük kardeşlerine böyle hediyeleeer aldığı bir dünya temennisiyle...







26 Nisan 2014 Cumartesi

Seher Vaktinde Sultanahmet Camii


Sultan Ahmet Camiine ait 25.04.2014 tarihinde sabah namazı esnasında çekilmiş görüntüler.
Bir camiinin seher vaktinde ki ihtişamına en güzel örneklerden...  




Kedi jab taak hai jan-yun


Yurdumuzun önünde bir kedimiz var miskin mi miskin, sevimli mi sevimli, sıradan mı sıradan bir kedi...
Ama biz on çok seviyoruz...
hayattaki tek derdi yatmak haline gelmiş bir canlıya örnek olarak  gösterebileceğimiz bir
mahluk; ki ne mahluk...
kendisiyle
neredeyse her gün konuştuğumuz ve hatta bazen dertleştiğimiz ve bizi çok iyi dinleyen bir canlı...

İnsan yurtta kalınca bazı şeyler gerçekten çok güzel oluyor... Tabi 153 kişilik yurdumuzun bir güzelliği de her gün kapımızda tüneyen bir kediye sahip olmamız.


Yurdumuzun kapısına kapılanalı beri sanırım 2 ay ancak oluyor ya da biraz geçti... Resmen birbirimizi kanıksadığımız bir canlı haline geldi...
onu görmeden bir günü bitirmeyi ya da güne başladığımı uzun zamandır hatırlamıyorum...
çünkü her gün kapımızın önündeki tütün koltuğunda tünemekle meşgul...

diyebilirsiniz tünemek kuşlara ve tavuklara mahsus değil midir?
bizde öyle biliyorduk ama buna istisnalarda çıkabiliyormuş...

bu arada aklınıza mutlaka takılmıştır; tütün koltuğu ne demek diye?
sizi daha fazla meraklandırmadan açıklayayım, aşağıda ki resimlerde göreceğiniz sırt tarafı kırılmış koltuk ama sıradan bir koltuk değildir... bu koltuk bizim yurdumuzun en çok kullanılan amme mallarının başında gelmektedir...
Her gün ve özellikle akşam ve geceleyin rahat rahat ciğerlerini zehirleyerek havalandırmak isteyen arkadaşlarımız, yurtta bizim gibi mübarek tütünden uzak duran  arkadaşlarına saygılarından dolayı!!!(:D) mecburen sigaralarını dışarıda tellendirmektedirler.

Bu tellendirmeler aslında ne hikayelere gebedir bir bilseniz; 5dk tellendirmeye çıkılıpta bir anda 8-10 bazen 15 kişiye kadar çıkılan ve bazen saatlerce sürebilen sohbetlerin tadı bir başka oluyor; hayatında ağzına tek dal dahi almamış birisi olarak şayet sigara olmasaydı bu muhabbetlerin olabilmesi acaba ne ile mümkün olur du diye düşünüyor değilimmm.... 

bir gün hiç unutmuyorum; bizim tütün üreticilerine en büyük desteği sağlamada en önde giden ilahiyatçılardan bir arkadaş efkarlı efkarlı oturuyordu; gay hele deyip yanına bizde otumuştuk; tabii bizii de al dı bir efkar o kadar dumanı yiyince, açtık telefondan bir ali kınık dinliyoruz,(desende bir demesende bir de olabilir yada yaktı beni olabilir şu anda tam emin değilim),, usta da helal olsun sazı iyi çalıyor bir anda etrafımıza yurtta ne kadar efkarlanmaya bahane arayan millet varsa damlamaya başlamasınlar mı...

Hediye almaya deva ediyoruz...


Bu aralar hediye üstüne hediye alıyorum ve elhamdülillah bütün hediyelerim hep tatlı oluyor...
Bu sefer ki hediyelerim Almanyadan (von Deutschland)
Çikolatalar için çok teşekkür ederim Burhan kardeşim...

Ich danke für chockolade bruder Burhan..





22 Nisan 2014 Salı

İnsanın ablasından hediye almasının keyfi

İnsanın Ablasından Hediye Almasının Keyfi

Bu yazı Ablası olan şanslı insanlara bir nazire olması hasebiyle yazılmıştır.

Aslında çok şanslı bir insan sayılırım ya da dünyada milyonlarca insanın sahip olmayacağı nimetlere sahibim. Evin ilk çocuğuyum, hem anne hem de baba tarafından ilk torunum, benden önce kimse yok, yani rakipsiz doğmuşum...

ama bir eksikliğim var...

Çok fazla faydasını gördüm, ne de olsa ilksiniz...
Bir abim ya da ablam olması gibi bir duyguyu yaşama şansım olmadı, tercih edermiydiniz derseniz, abimin olmasını kesinlikle tercih etmezdim ama bir ablam olmasını ister miydim, orada biraz daha duruyorum. abi de ki gibi direkt reddedemiyorum.

Abla; 
Sanırım küçük kardeşler ablalarını her zaman bir başka seviyor...
 abi olarak kıskanmamak elde eğil

Bu hikayenin konusu ise yukarı da yazdığı gibi bir ablamız:D
öz ablam tabi ki değil amma velakin
benim ablam yerinde...
İki ablacığım var,
Bir tanesinin İsmi Emine
Bu ablam biraz inatçı bir abla (çok kızma ama biraz öylesin abla)
bazen korkmuyor değilim senden
sinirlendiğin zaman bana bir bakışın var abla
yüzüne söyleyemiyorum ama
ben bayağı korkuyorum...:D
(insanın ablasından korkması güzel bir şeymiş:D)

kendisi saolsun bir çok derdimi ve tasamı dinlemiş ve benden yardımını esirgememiştir,
en zor zamanlarımı geçirdiğim anlarda derdimi dinleyen nadir insanlardan olmuş, (özellikle bu sert geçen kış ve okul mevsiminde Emine ablamın desteğini hiç bir zaman unutamayacağım)

kızmıyorsun değil mi abla bu satırları okurken:D

ama ben sana biraz kızıyorum abla
bazen bu ufak kardeşin size çam sakızı çoban armağanı bir şeyler veriyor, sizin beni bir dövmediğiniz kalıyor..

aslında ablam iki artı üç eşittir beş tane..
ama ilk ikisinin yeri çok ayrı..

Şuan ankarada bulunan ve benim fikri alt yapıma çok büyük emeği geçmiş Ayşe ablamdan sonra en çok istifade ettiğim ablam sizsiniz...
tabi Ayşe ablamın yeri başka onu söylemeden geçemeyeceğim...
ama kıskanmazsınız her halde
ben her iki ablamıda Allah rızazsı için seviyorum ve onlar gibi ablalarım olduğu için çok şanslıyım
bu arada dua edin Emine abla inşallah mayıs ayında Ayşe ablamı görmek için ankaraya yolum düşecek gibi
hem ona sizden de bahsederim:D 

Ablamın bana yaptıklarını yazmak istesem sanırım bu sayfa
biraz kifayetsiz kalır...

en önemlisi de huysuz gevezeliklerime hiç sıkılmadan tahammül ettiği için buradan bir kez daha müteşekkirim kendisine...

İnsanın ablasının olma keyfini yaşaması, hani küçükken başımızın okşanması gibi çocuksu duyguyu yaşatan bir durum gibi...
  o yüzden yaşanması lazım ben size buradan destan da döşesem boş...

Emine Ablacığım saolsun geçen memleketine gittiğinde zahmet edip ufak bir tatlı getirmiş, bursa yöresine has adını bilmiyorum ama ben tatlı tahinli pide koydum:D
 bana biraz sıkılarak tatlıyı verişi var dı ki; kusura bakma talha biraz acele oldu, inşallah başka sefere daha güzelini alacağım... (ila ahiril mukabele:D )
 felan deyişi var dı ki mahcup bir şekilde acaba kabul etmem diye felan mı!
insan ablasından bir hediye alır da hiç kabul etmemezlik olurmu ya...
hemde bir tatlı hediyesi olacak.
aaa
hiç yakışmaz dı şayet o tatlıyı kabul etmeseydim

hem tatlı tercihinizi gayet güzel buldum ve büyük bir sevaba girdiniz,
ben tahini, hele de tahinli pekmezi çok severim, lisede bile annem sabahları yolluk ya da beslenme için hazırladığı yarım ekmeğimin arasına neredeyse:D her hafta tahinli pekmez sürerdi....
insan yurtta kalınca bazı nimetlerden mahrum olabiliyor ya da imkanlar elvermiyor
ulaşamıyor...
belki de aylardır tahin yiyemiyordum sayenizde tahin yemiş oldum,
(maalesef bizim yurtta hiç tahin çıkmamaktadır.)

Tatlıyı nasıl yedik dersen abla hiç sorma o gün odamız da iğne atsan yere düşmez di , o na rağmen hiç adetim olmamasına rağmen ezen okununca ikindiyi bile kıldım, acaba millet gider de tatlıyı tek başıma mideye indirebilir miyim diye..
maalesef odada ki 8 şahıstan sadece 3 tanesi yedi bu numarayı kalan 5 kişiyle beraber bölüşmek zorunda kaldım... haa o na rağmen ilk tatlının tam yarısını ben yedim., sonuçta bu tatlıyı abla bana almış bu benim hakkım, abla odada ki havamı görmeliyzdiniz ama, hepsi beni kıskandılar çünkü bu hıyarların hiç birisini ablası yok... 
ama aynı numarayı tatlının tadına bakanlar ikincisinde yutmadı ve hepimize kardeş payı yaptık... 1,5 dilim düştü...  

farkındayım gene gevezeliğim üzerimde...
ama bilirim ki sen bu ufak kardeşine(boyum sizden olsada:D) tahammül gösterirsin...

ablacığım tatlınız için çok teşekkür ederim... kesenize bereket
beni  düşünüp de böyle bir şey aldığınız için çok teşekkür ederim...
afiyetle yedik elhamdülillah...

abla buna mukabelede bulunmak boynuma farz oldu bunu unutmayın yalını:z .:dD

keşke ablam bana hep böyle tatlı hediyeler alsa duasını yaparak yazıma son verirken
ablacığım
Allah her daim en Büyük yar ve yardımcınız olsun :


Biraz canınızı çektirmek için tatlımı yemeden önce bir kaç fotoğrafını çekmiştim...

burada tatlıya saldırmadan önceki son hali

21 Nisan 2014 Pazartesi

Yeni MİT kanun teklifi tüm metin

          
          MİT kanunu açıkçası çok içime sinmedi, REİS bugün sen varken bile hala sikinti çekebiliyoruz, yarın neler yaşarız bilemiyorum... Her yere bizden adam gelmek zorunda değil sadece işini yapması gereken kimseler, yapmadıkları zaman bir adaletin bundan dolayı ona hesap soracağını bilmeleri ve adaletinde hesap sorabilmesi yeterli olacağı kanaatindeyim...

DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bentler eklenmiş ve ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Devletin güvenliği ile ilgili" ibaresi "Devletin güvenliği ile ilgili, sınır ötesi görevler hariç olmak üzere," şeklinde değiştirilmiştir.
"h. Dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulunca verilen her türlü görevi yerine getirmek.
i. Dış istihbarat, milli savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek ve analiz etmek.
j. İstihbarat kapasitesini, niteliğini ve etkinliğini artırmak amacıyla, yabancı istihbarat teşkilatlarının kullandığı usul, yöntem, imkan ve kabiliyetleri ile teknolojik gelişmeleri takip etmek, uygun görülenleri temin etmek, kullanmak veya uygulamak."
MADDE 2- 2937 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
"Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yukarıda belirtilen görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyonu sağlamak, istihbarat çalışmalarının yöneltilmesinde temel görüşleri oluşturmak ve uygulamayı belirlemek üzere, Başbakanın başkanlığında Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK) kurulmuştur.

16 Nisan 2014 Çarşamba

MTG ahlatt42 bileklikleri referanslar

Biliyorsunuz MTG groups of company olarak bileklik üretimine girmiştik şimdide referanslarımızı sizinle paylaşmak istiyoruz ki ürünlerimizin kalitesi ve nasıl nitelikli kullanıcıların bu ürünlerimizi tercih ettiğini bilmenizi istedik...






MTGAhlatt42 Makrome bileklikler, ve bir bileklik üretim hikayesi

Bileklik ve ben, hemde makromeden bileklik bundan tam 1 ay önce söyleseydiniz gülerdim... Şuan gülmüyorum gayet ciddiyim...
Kolunda saat takmayalı bile neredeyse 4-5 yıl olmuş birisi için bileklik kelimesinin ne ifade edeceğini sorarsanız şahsım sadece gereksiz ve lüzumsuz bir ayrıntı diye cevaplaya cağımdan hiç kuşkum yoktu.
Bugünde çok farklı bir cevap vereceğimi düşünmüyorum, ama başkalarının kollarına süs vb nesneleri takmaktan aldığı heyecan ve zevki sanki biraz görmenin ötesinde hisseder gibi oldum. çok değil 1 aylık bir mesele...

ilkokul el işi derslerinde dahi hayatında sadece 1 defa elime makrome almış birisiyim. bütün el işi ve resim derslerim neredeyse istisnasız karnemde ortalamanın altında düşük notlu olarak yer almaktan gocunmadılar bende bundan dolayı zerre gram üzüldüğümü hatırlamıyorum. Bu derslerde yaptığım iki şey vardı. Ya anneme evde yaptırıp düşük bir notla geçmek ya da hoca kabul ettiği müddetçe 5 yıl boyunca sayısız defa söküp söküp dokuduğum kilim dokuma tezgahımdı (taa dayımın imam hatipten kalma tezgahıydı). Bu sayede el işi derslerinden yırta biliyordum ya da çok düşük not almaktan kurtuluyordum.   

Hasılı kelam bundan 25-26 gün önce bu makrome den bileklik yapma işini öğrendim, durduk yere başıma iş mi aldım emin değilim ama şu an için benim bayağı hoşuma gidiyor. İlk ürün testlerinin deneylerinin sonuçlarının üniversiteli kız kardeşimde  ve halamın henüz ilkokula bile gitmeyen küçük kızında olumlu sonuçlandığını görünce kendimde bir yetenek olmasa bile bu işi yapabileceğime karar verdim ve sermaye ve emeğimi ortaya koyarak bu işe Bismillah demiş bulunuyorum.

bugüne kadar yaklaşık 60 civarında üreteyim yaptım, özellikle ilk üretimlerimin hepsi ki aşağı yukarı 25-30 bileklik yapıyor, tanıtım olsun ve piyasada tutundurma yapsın diye ücretsiz dağıttım:D:D:D. Faydasını da çok fena gördüm ailemdeki kız çocukların üçte ikisinin kolunda ve erkelerin dörtte birinin kolunda (tabi en azından ben odayı terk etmeden önce kollarında duruyordu) benim yaptığım bileklikler dolaşıyordu... Tabi bunda insanın 13-14'er kız ve erkek yeğeninin olması pazarlama fırsatı için büyük bir fırsat olduğu gibi angarya ve eleş çalışmanında ne kadar uzun süreceğini göstermesi açısından önemliydi.

Tabii ticarette insanın sadece akrabalarıyla iş yaparak tutunabilmesi çok zor bir şey, o yüzden Konya'dan İstanbul'a geldiğim ilk günden itibaren çalışmalara çok hız verdim ve yeni ürünler ortaya koydum. Benim için kolay olmadı tabi yaklaşık 10 gündür toplam 23 adet sınavla boğuşuyorum. henüz tamamlanmamış 6 sınavım var ve ben bir tanesine en az 13-14 dakika uğraştığım bilekliklerden 30 adet sergilemek için 10 adette İstanbul da ki tutundurma faaliyetleri için gene ücretsiz imalat yapmak zorunda kaldım. Allahtan kendimi geliştirmekte çok başarılıyım. ilk başlarda bir bilekliği üretmem 20 dakikamı alıyordu şimdi 12 dakikaya kadar düşürdüm. Epeyce gelişme var bende sanırım üzerimdeki kara bulutları atıyorum
.
Yalnız burada tek bir sıkıntı var Konya da iken yaptığım bileklikleri alan tüm kızlar ikinci üçüncü hatta dördüncüsünü isteyecek kadar ürünlerime olağan üstü bir talepte bulunuyorlardı. Ama İstanbul da ürün tutundurma kapsamında dağıttığım tüm bileklikleri erkeklere verdiğimi ve bunlardan henüz hiç birinin ikincisini istemediğini fark ettim. Daha kötüsü de var, konya da iken bileklik hediye ettiğim kızlar beni ikinci defa gördüklerinde kollarını gösterip ürünlerimi çok büyük bir beğeni ile taktıklarını gösteriyorlardı. burada ise bileklik hediye ettiğim hiç bir erkeğin kolunda ikinci defa göremedim sadece arkadaşın birisi cebinde unutmuş ertesi günde yanında getirmişti. Sanırım büyük bir pazarlama hatası yapıyorum. Bir an önce müşteri potansiyelimi değiştirmem gerekiyor. Yoksa çektiğim onca emek ve çaba hüsranla sonuçlanacak ve ürünlerim elde patlayacak...

Sanırım bu üzerimde ki bereketsizliğin sebebini buldum, tabi üretimi hangi aralıklarda yaptığımı da sorabilirsiniz... ilk başta yurtta ki odamda yapıyordum ki o gün odama 1 saat içerisinde 15-20 arkadaşın damlamasıyla beraber bu kadar yoğun ilgi ve teveccüh altında çalışamaya cağıma karar vererek yurt odasında ki üretimimi minimum düzeye çektim. Normalde odamızın kapısında zincirlikuyu metrobüs aktarma istasyonu yazmaktadır.(inanmazsınız diye resminide koydum.) 
odamıza gelip giden arkadaşlar saolsun bizi akşam 22:00'a kadar hiç yalnız bırakmazlar. tek farkımız geçrek metroüs durağından akşam 22:00 ila sabah 06:30 arasında kapalı olduğumuzdandır. Aslında ter gerçek benim o saatler arasında uyurken arkadaşların odaya girememeleri ama o başka bir yazı konusu ..

 Onun dışında engin bilgime daha nice bilgiler katabilmek mecburi gönüllü olarak katıldığım, iki hafta boyunca gittiğim konferans ve seminer dizileri de çok verimli geçti. özellikle geçen haftaki seminer dizileri bir harikaydı her bölümde hem semineri dinleyip hemde bileklik örerek 6 bileklikle bir seminer tamamladığım zamanlar oldu. Hem semineri kaçırmamış olup, bilgimi derinleştirdim hemde üretim bandını hiç azaltmamış oldum.

onun dışında son üretim mekanım ise kütüphane idi. Kütüphaneyi son amaç dışı kullanımım aynı masanın üzerinde 2 saat boyunca deliksiz uyku geçirmek için kullanmıştım, şimdiki kullanım amacım ise bileklik örmek için oldu. Ama itiraf edeyim; kütüphanede bir günde hiç ikiden fazla bileklik örmemiştim. sadece uykum geldiğinde uykumu dağıtmak ve yeniden derse konsantre olabilmek için bu amaçla kullanıyordum.

Ne olduysa bir hafta boyunca benim yanımda oturan herifin kendisiyle çok samimiyizdir, düşünün aynı cemaate mensubuz, aynı okulda okuyoruz, aynı islamcılara takılır gibi yapıyoruz, aynı yurttayız, aynı yemek masasını paylaşmak gibi çok sayıda fantezimiz de mevcut sadece oturup beraber hint filmi izleyemiyoruz. Her neyse bu arkadaş bir sabah gecikti... ve yanıma sarımtırak beyaz tenli, kahverengi gözlü (aslında biraz renk körüyüm çok seçemiyorum daha öncede simsiyah parlıyor dediğim bir gözün bal sarısı olduğu sahibi tarafından hatırlatılınca kendimden biraz şüphelenmiştim şüphelerim maalesef bazen haklı çıkıyor, konumuzdan fazla sapmamak için bu mevzuyu da burada kısa kesiyorum), saçları açık siyah sarımsı- koyu siyah karışımı kahverengimsi renkte normalden biraz daha güzelce bir bayanın oturmasıyla başladı ...

Evladım neden zamanında gelmiyorsun da beni böyle etkileyici insanların yanında oturtuyorsun diye arkadaşıma tabiiki hiç kızmadım...

Her neyse ben böyle gene çalışıyordum sınav dönemi nede olsa tabii, biraz canım sıkılınca da çıkartıyordum çantamdan yada cebimden(cebim 2 hafta boyunca rengarenk iplerle doluydu) örülmeye hazır bilekliği mi çıkarıp bir güzel örüyordum. O günde aynısını yaptım tek fark o gün fazladan canım mı sıkıldı yoksa sınav mı çok basit diye önemsemedim, 4-5 bileklik örmüşüm. Ben ilk başlarda fark etmemiştim, yanımda oturan bayan ben bileklik örerken bana bakıp bakıp duruyormuş... Ben ise onu malum şu sıralar siyasete çokca bulaşmış ve hala ardını nasıl toparlayacağını bulamayan cemaatin yayınlarının hazırladığı kpss eğitim bilimlerine çalışıyor diye düşünüyordum. Bu ablamızın beni böyle süzdüğünü nereden bileyim... Gerçi benden çok elime bakıyordu ama ...
hasılı kelam ablamaız benim elime ben ona bir süre baksak da sonuç değişmedi. O anda işletmeci zekam nereye kayboldu hala bilemiyorum, insan o kızın halini gördükten sonra elinde yaptığı bilekliği ona hediye etmez mi!!! buyrun efendim galiba çok hoşunuza gitti, sizin olsun göz hakkıdır felan filan diye...
zaten son bir haftadır okulda ve kütüphanede insanlar beni görünce devamlı tebessüm ediyorlardı, tamam bayağı geniş bir çevrem vardı ama bu kadar çoğaldığını ben bile fark edememiştim, merak ediyordum ben bu insanlarla ne zaman ve nasıl tanıştım diye meğerse nedenini sonradan çaktım, bunlarla ben anket yapmışım... Tabi hiç tanımadığını bir insan size gelip "affetmek deyince aklınıza ne geliyor diye sorsa" siz de onu bir kaç gün sonra aynı mekana görseniz aklınıza demek ki affetmek geliyor ki devamlı gülümsüyorsunuz...

neyse dönelim mevzumuza bu bayana biz bilekliği vermediğimiz günden beri bir hafta geçti, inanın tek bir siftah bile yapamadım. yapıyorum yapıyorum elimde kalıyor bileklikler. Ablanın herhalde nazarımı tuttu içinde mi kaldı bilmiyorum ama benim işler fena kesatlaştı. Sen gel bir haftada 10 bileklik sat, sonraki hata bu sayı birden bire 0,00 a düşsün olacak şey mi yahu!
O abla yada bayanı 1 haftadır göremiyorum henüz kpss de olmadığına göre atanıp başka diyarlara da gitmiş olamaz mutlaka buralara gelecektir, gelir gelmez kendisine bir tane lacivert ve kahverengiden yapılmış bir tane bileklik hediye edeceğim, ki o içinden tutması geçsin benim işlerimde düzelsin diye..

bilirsiniz genelde garanti iş ve delilli işler yapmayı çok severim hele üniversitem! bunu en iyi bilen ve beni takdir eden kurumların başında gelmektedir, o yüzden size kanıtlamak için aşağıya elimdeki tüm bileklik stoklarımın fotoğraflarını da yerleştirdim ki anlattıklarımın hayal fantazisi değil bir gerçek hayat dramı olduğunu görün diye.  

Buyurunuz efendim, ürün çeşitlerimiz aşağıda çeşitli renklerde mevcuttur inşallah yakında daha farklı modellerle de karşınızda olacağız. şimdilik size bir e-mail telefonum olanlar için ise bir sms kadar yakınız. 
hatta hiç çekinmeden saat 22:30 ila 05:30 arasında arayabilirsiniz, keine problem....

MTGAHLATT42 Bileklikler


tek renk bileklikler 1

 tek renk bileklikler 2

beyaz renk bileklikler 1

beyaz renk bileklikler 2

Lacivert renk bileklikler 1 

14 Nisan 2014 Pazartesi

Affetmek ile ilgili yaralanılacak kaynaklar

Affetme kavramı üzerinde ilmi açıdan  ve özellikle pozitif psikoloji bağlamında yararlanılabilecek kaynakların bir özet dökümüdür.



İlk olarak Marmara İlahiyat Fakültesinde Ali Ayten Hocanın din ve pozitif psikoloji kapsamında affetme çalışması
Ayten, Ali, Affedicilik ve Din: Affetme Eğilimi ve Dindarlıkla İlişkisi Üzerine Bir Amprik Araştırma, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi: 37/2, 2009

Hacettep Üniversitesinden Yrd Doç. Dr. Aslı Bugay  hocanın doktora tezi
Doktora, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, 2010, Ankara, Türkiye
Tez başlığı: Kendini Affetmeyi Yordayan Sosyo-Bilişsel, Duygusal, Davranışsal Faktörlerin
 İncelenmesi (Investigation of Social-cognitive, Emotional and Behavioral Variables as
 Predictors of Self-forgiveness) (Danışmanı: Prof. Dr. Ayhan Demir)

Hacettepe Üniversitesi Affetmeyi Geliştirme Gurubunun kurucuları olan Yrd. Doç. Dr Aslı Bugay ve Aykut Demir in ortaklaşa yazdıkları makaleler ve Sempozyum bildirimleri:  

(Aslı Bugay ve Aykut Demir )Bugay, A. & Demir, A. (2012). Affetme Arttırılabilinir mi? : Affetmeyi Geliştirme Grubu [Can
 be forgiveness increased?: Forgiveness Enrichment Group. ]. Türk Psikolojik Danışma ve
 Rehberlik Dergisi, 4(37), 96-106.

(Aslı Bugay ve Aykut Demir )Bugay, A. & Demir, A (2010). Hataya iliskin özelliklerin başkasını affetmeyi yordaması [The 
features of transgression as predictors of forgiveness of others] Türk Psikolojik Danışma 
ve Rehberlik Dergisi, 4(35), 8-17

(Aslı Bugay ve Aykut Demir )Bugay, A. & Demir, A (2011). Yaşam doyumu ile affetme arasındaki ilişkide ruminasyon 
eğiliminin aracı rolü. XI. Ulusal Psikolojik Danışma ve Rehberlik Kongresi, İzmir, 3-5
 Ekim, sf.65.

(Aslı Bugay ve Aykut Demir )Bugay, A. & Demir, A (2010). Hataya iliskin özelliklerin başkasını affetmeyi yordaması [The
features of transgression as predictors of forgiveness of others] Türk Psikolojik Danışma
ve Rehberlik Dergisi, 4(35), 8-17

Kitap olarak

1- Amerikalı Uzman Psikiyatrist Edward Hallowal in dilimizede çevrilmiş "Affetmek Üzerine" adlı eseri



Not: liste ye yeni kaynaklara ulaştıkça güncellenecektir.

AFFETME “pozitif psikoloji bağlamında affetme eylemi

2013/2014 eğitim yılı bahar döneminde aldığım Ahlak psikolojisi dersinde  "Affetme" eylemini pozitif  psikoloji bağlamında ele alarak yaptığım bir ödevi paylaşıyorum.  Ödev içerik bakımında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Ayten hocanın yaptığı çalışmalardan ve özellikle Uzman Psikiyatr Edward M. Hallowal un dilimize "Affetmek Üzerine" diye çevrilen kitabı üzerinden gidilerek ele alınmıştır. Bunun nedeni dilimizde özellikle "affetme kavramı" daha çok ilahiyat alanında ele alınmıştır; burada insan ilişkilerinden ziyade Kul ve Yaratıcı arasındaki  ilişki noktası üzerinde durularak, Cenab-ı Allahın rahmet ve merhamet sıfatlarının tecellisi üzerinden çalışmalar üretilmiştir. Onun dışında ise gene ilahiyat ve eğitim bilimlerinde Değerler eğitimi kapsamında alt başlık olarak kısıtlı ve sınırlı sayıda araştırma ve incelemeye konu edinilmiştir. Psikoloji ve bir insan davranışı bağlamında ise bu durum şuan için çok iç açıcı gözükmemektedir. türkçe olarak yapılmış bilimsel araştırma sayısı bir elin parmaklarını henüz geçebilmiştir. (tabi her şeyi sadece pozitivist temelli bir bilim kafasıyla açıklamak gibi bir düşünce yada fikriyatımız kesinlikle yoktur.) Bu kapsamda özellikle Hacettep üniversitesinde kurulan Affetmeyi geliştirme grubu şu an için en önemli çalışmaları yürüten bilimsel ekip olarak dikkat çekmektedir. "Affetme Arttırılabilinir mi?" "Hataya iliskin özelliklerin başkasını affetmeyi yordaması" gibi makaleler bize yardımcı olmaktadır.
Onun dışında da Marmara İlahiyat Din psikolojisi bölümünden Ali Ayten hocanın affetme ve dindarlık eğilim araştırmaları da ilgililer için kaynak olarak kullanılabilmektedir.
Bu çalışmamızda Öncelik pozitif psikoloji bağlamında olduğu için dinsel içerikler göz ardı edilmese de, Yaratıcı kul ekseninden ziyade kulların birbirleriyle ilişkiler dikkate alındığı için çok fazla atıf yapılmamıştır. Bir lisans öğrencisi tarafından ödev maksadıyla hazırlanmış bir çalışma olduğunu ve kişisel görüş ve değerlendirmelerden ziyade bolca alıntılar ile bir derleme çalışmasının yapıldığı da unutulmamalıdır. Çalışmada kullanılan alıntı ve dipnotlar kaynak gösterilerek alıntılanmıştır. Buna rağmen gözden kaçan bir durumun olma ihtimali her zaman için mevcut olabileceğini de unutulmamasını rica ederiz. Yapılan bu çalışmayı bir sonraki özellikle daha basit yapılacak ödev ve araştırmalara bir fikir vermesi amacıyla yayınlıyoruz. Ödevden her türlü alıntı yapmak serbesttir. Yapılan alıntılarda kaynaklarında göz ardı edilmemesi alıntı yapacak kişi için bir fikri mülkiyet hakkı doğurmaması için önemlidir.

M.T.G. Nisan 2014


AFFETME
“pozitif psikoloji bağlamında affetme eylemi”
( Ahlak Psikolojisi Ders Ödevi)


İstanbul, 2014

   Affetmek dilimize ’afv’ kökünden Arapçadan geçmiş bir kelimedir. Afv kelimesi; birinin suçunu bağışlama, özür dileme, görevden alma[1], mazur tutma, istismar etme[2] gibi anlamalara gelmektedir.
  Afv kelimesinden türeyen “affetmek” ise sonuç itibariyle bir ceza gerektiren, suç, kusur kabahat veya günah için ceza vermekten vazgeçmek, bağışlamak, kendisine karşı kötü kırıcı veya kaba davranışı olmamış saymak, özrünü kabul etmemek, mazur görmek[3], vazifesine son vermek, azletmek[4] anlamlarına gelmektedir.
  Terim olarak ise; ahlaki bir erdem. İnsani bir incelik, insanın iç dünyasında “sürekli salınım halindeki gönül sarkacı”nın yakalamaya uğraştığı “denge ve kıvam” hali. Belki de hayat denen, uzun, karmaşık temellerden biri. Olup biteni, farklı bir şekilde kavramam ve karşılama biçimidir.[5]  
Sözlüklerde affetme ile ilgili, “affedilme” ”affedilmek” ”affetme” ”affetmek” ”affetmemek” “affettirme” ”affettirmek” ”affeyleme” ”affeylemek” ”affolunma” ”affolunmak” ”af” ”afv” ”aff” ”affediliş” ”affetmez” ”afüv”  gibi ikisi olumsuz on beşi olumlu manada on yedi sözlük ve terim anlamı mevcuttur.
  Bir tek kökten bile bu kadar farklı terim manaları taşıyan ama neredeyse hepsi aynı minvalde ve büyük bir çoğunlukla olumlu yönde birleşen bu kelimenin türemiş olması af(afv) ve affetme kavramının insanoğlu için ne kadar büyük bir önem arz ettiğinin bir göstergesidir.
Süreç olarak ‘Affetme’
  Affetme aslında insanın kendisine dolaylı ya da direkt olarak maruz kaldığı bir haksızlık, eza, cefa veya adaletsiz bir davranışa karşılık, bulamış olduğu olumlu muamele halidir.”Gerçek bir affetme, gönüllüdür, koşulsuzdur ve aktif bir süreçtir. Bütün bir affettirme hem affedeni hem de affedileni dönüştürebilir[6]
   “Affetme suçluya karşı kurbanın (kendisine karşı suç işlenen) düşünce, duygu ve davranışlarıyla gerçekleşen digergam dönüşüme verilen bir isimdir. Affetmeyi redderek bunda ısrar etme durumu ise kin gütmedir. Affetmek suçu görmezden meydana gelmek ya da suça bahane bulmak anlamına gelmez. Suçlunun yaptığı bir şeyden suçlu olması, belki olayların daha farklı gelişmiş olmasını dileme, en azından suçlunun yaptığı şeyi bir daha tekrarlamayacağı konusunda iyimser olunması manasına gelir. Affetme, suçlunun sorumluluğunda kurtuluş anlamına gelmez. Affetme, manevi anlamda kırgınlık yaşayan kimsenin, bu kırgınlığı ve kızgınlığından suçlu lehine vazgeçmesidir[7].”
  “Ancak affetme, sadece “affediyorum” sözünden ibaret değildir. Bireyin davranışlarına, hayat tarzına ve başkalarıyla olan ilişkilerine yansıyan bir yönü vardır.[8]” Affetme kurbanın suçluyu affetmediği gibi onunla olan ilişkisine de bunu yansıtarak göstermesidir. Aksi hale affetme süreci tam olarak gerçekleşmemiş olacaktır[9].
 
Affetmeye neden ihtiyaç duyarız ve Ne için gereklidir?
     İnsan davranışları içerisinde yaparken en çok zorlandığı davranışlardan birisidir; affetmek. “Affetmek çok ender başvurduğumuz bir çaredir.[10]
  Aslında Affetmek kendimize sunduğumuz bir armağandır.[11] Boşu boşuna acı çekmememize engel olacak bir gönül eylemidir. ”Mantık olarak, büyük suçların bağışlanmasının neredeyse olanaksız olduğu sonucuna varabilirsiniz, özellikle de eğer yaşamınızın en güzel dönemi başka birisinin yaptığı bir hatayla mahvolmuşsa. Ama affetmek asla olanaksız değildir.[12]”Affetmeyi başarabilirse bundan en karlı çıkacak kişinin yine kendisi olacaktır. Tabi hala haklı olmayı geri kalan her şeye tercih edecek insanlar haricinde.
  Affetmek için ne gerekir? “Dış işleri bakanının diplomatik yetenekleri mi? Yukarıdan bir mucize mi? Ya da affetmek, suç gerçekten ağır olduğunda ortalardan kayıp mı oluyor? Üzücü hataları affetmek, dünyanın hala inandığı gibi yüzeysel ve eğitimsiz duygusallara özgü saf bir eylem mi?”[13]
  Affetmek insanı özgürleştirir, insanı aşağı çeken öfke ve dargınlıktan kurtularak beyninde ki kin ve öfkeye ait olan kelepçelerden kurtulabilirsiniz.[14]
  Affetmek ruhumuzu canlandırır. Kendimizi daha mutlu hissetmemizi sağlar ve düşüncelerimizi aydınlatır. Adımlarımız hafifler ve günlerinizi şikayetlerin gölgesinde geçirmekten kurtulursunuz.[15]

12 Nisan 2014 Cumartesi

Konya Ecdad Parkı Tanıtım Videosu

Selçuklu ve Osmanlı Döneminden Örnekler Yer Alacak
             Konya Büyükşehir Belediyesi, Selçuklu’ya başkentlik yapmış, Osmanlı’nın da önemli merkezleri arasında yer alan Konya’da Ecdad Parkı yapıyor. Selçuklu ve Osmanlı döneminden örneklerin yer alacağı park, 110 bin metrekarelik bir alanı kaplayacak.

Konya Büyükşehir Belediyesi, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden örneklerin içinde yer alacağı Ecdad Parkı’nın yapımına başladı.


Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Selçuklu İlçesi’nde yapımına başlanan Ecdad Parkı’nın toplam 110 bin metrekarelik bir alana sahip olduğunu dile getirdi.


Selçuklu’ya başkentlik yapmış, Osmanlı’nın da önemli merkezleri arasında yer alan Konya’da yapımına başlanan Ecdad Parkı’nın ecdad hatırasının yaşatılmasının yanında şehrin yeşil dokusuna da katkı sağlayacağını ifade etti.
                               
Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden örneklerin yer alacağı parkın yapım süresinin 1 yıl olduğunu kaydeden Başkan Akyürek, yapım maliyetinin ise yaklaşık 20 milyon lira olduğunu söyledi.






Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımına başlanan Ecdad Parkı’nda; 11 adet Osmanlı kameriyesi, 4 adet 2. Mahmut Dönemi kameriyesi,
10 adet Selçuklu kameriyesi, surlar içinde tarihi liman, Osmanlı Sokağı, Namazgah Çeşmesi, seyir kulesi, kule kafe, değirmen, deniz feneri, Osmanlı kahvehanesi, boğaz yalısı, 12 bin 500 metrekarelik gölet, Selçuklu giriş tagı, Osmanlı otağı amfi, cami, Mehteran binası, desenli bahçe, Hasbahçe, Selçuklu Hanı restoran, sosyal donatılar bulunacak             .

Konya İslam Kültür Merkezi

Konya'da 'İslam Kültür Merkezi' çalışmaları başladı

Konya Büyükşehir Belediyesi, İslam Kültür Merkezi’nin inşa çalışmaları için harekete geçti.

Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, seçim öncesinde, gerçekleştirdiği yatırımlar ve yeni dönem projeleri ile ilgili bilgilendirme toplantısı düzenlemiş, Konya’yı geçmişi kadar görkemli bir geleceğe hazırlamak için çalıştıklarını, bu hedef doğrultusunda bugüne kadar belediye tarihinin en önemli yatırımlarına imza attıklarını söylemişti. Toplantıda Konya’nın gelişimi ve yeni dönem projelerini anlatan Başkan Akyürek, inşa edecekleri İslam Kültür Merkezi hakkında da bilgi vermişti. İslam Kültür Merkezi’nin inşa çalışmaları Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire başkanlığı tarafından başlatıldı
BÜYÜK BİR KOMPLEKS HAYATA GEÇRİLECEK
Mevlana Kültür Vadisi Projesi kapsamında dünyanın aynı anda yapılan en büyük restorasyon çalışmasını sürdüren Konya Büyükşehir Belediyesi, bir kültür caddesi olacak Kışla Caddesi’nde iz bırakacak önemli yatırımları da hayata geçirecek. Bu kapsamda, Kışla Caddesi’ne yapılacak önemli yatırımlardan biri de İslam Kültür Merkezi olacak. Merkezin içinde Mevlevihane, Panorama Mevlana, semahane ve dünyadaki önemli mevlevihanelerin minyatürleri bulanacak. İslam Araştırmaları Merkezi, Mevlana Araştırmaları Merkezi, kütüphanesi ve aşeviyle büyük bir kompleks hayata geçirilecek.

SİYERİ NEBİ KÜLLİYESİ DE YER ALACAK
Komplekste ayrıca, Siyeri Nebi Külliyesi yer alacak. Burada Peygamber Efendimizin hayatı, farklı bir şekilde, hadis-i şeriflerle, ayeti kerimelerle, görsel unsurlarla desteklenerek anlatılacak. Siyer-i Nebi Külliyesi’ne girenler Peygamber Efendimiz’in doğumdan vefatına kadarki süreci adeta yaşayacaklar.  Merkezin inşaat yapım ihalesinin 28 Nisan 2014 günü saat 11’de yapılacağı öğrenildi. Proje kapsamında toplam 5 bin 93 metrekare alanda Mevlevihane, 4 bin 460 metrekare alanda da panorama (sergi salonu) yapılacak. İslam Kültür Merkezi, Karatay ilçesi Çayır Mahallesi’nde yapılacak ve yer tesliminden 210 gün sonra bitirilmesi istenecek. İhaleyi alan firmaya yer teslimi, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren 10 gün içinde yapılacak ve işe başlanacak.
                                 
kaynak: memleket gazetesi /özge demirtaş

DON Hint filmi değerlendirme yazısı

DON Bir Shahrukh Khan aksiyon filmi.



Shahrukh Khan’ı genelde gündelik hayatın içerisinde ki rollerde görmeye alışkınız, bu bende kendisine ve filmlerine karşı daha fazla ilgi uyandırıyor, ya da en azından benim şahsımda diyelim.
   
DON filminde Shahrukh Khan bir uyuşturucu baronunun işlerini yürüten sağ kol vazifesinde ama işleri sadece kendi bildiği gibi yürüten ve bu yolda krallığa kadar gitmeyi göze almış hırslı ve ihtiraslı bir tiplemeyi canlandırıyor.

   Film Asya suç ve uyuşturucu dünyası üzerinden ilerliyor. Devletlerarası sosyal mesaj vermeden ilerlemesi işin başka güzel bir boyutu Ama toplum için yapılan işin kötü olduğunu her fırsatta seyirciye fısıldamaktan ve haykırmaktan geri kalmıyorlar.

Hikayemiz DON’un bir polis baskınında yaralanması ve ortadan kaybolması ve de bir polis müdürünün işe el atıp yaralı DON’u ele geçirip biraz Hollywood varı olmuş ama, 

DON’un tıpa tıp benzeri sıradan bir Hintli vatandaşı olan VİJAY'ın DON'u yerine geçirip bu suç örgütünü çökertme macerası ile hızlı bir gerilime ve maceraya doğru bizi sürüklüyor.
SAHTE DON VİJAY
 Polis müdürünün o kadar gayretkeş çalışmaları ve gerçek DON’un yerini alan sahte DON’un olaylara müdahalesi ile filmin nasıl savrulduğunu izlemeniz lazım.
  Filmde oyunculuklar gayet başarılı, Shahrukh Khan rolünün hakkını bir kraldan farksız şekilde veriyor. Polis müdürümüz “Desilva” rolünde ki ”Boman Irani ise filmde ki ikinci sırayı kimseye kaptırmıyor. Bayan oyunculara gelirsek oda arkadaşlarımın ifadeleriyle “bu filmde ki kızlar o kadar da güzel değilmiş abi ya!” sözü film için ilk eksi puanını almasına neden oluyor.
 Roma rolünde ki “Priyanka Chopra” rolünün hakkını vermiş,
ya da en azından hiç sırıtmıyor. Ama filmin içerik itibariyle ahlaki olmayan bir dünya tasviri ve de ol sebep canlandırması sebebiyle, kılık ve kıyafet seçiminde özellikle bayan oyuncuların her zaman bir tarafları açık mı olması gerekiyordu sorusunu sormadan geçemeyeceğim.

Şahsen 4 erkek beraber izlediğim bu filmi ailemle oturup asla izleyemem. En azından annem benim böyle filmler izlediğimi örse neler saydıracağını tahmin bile edemem.
Filmin diğer eksileri ise seçilen şarkılar ve klipler olmuş. Hayatım da ikinci defa bir hint filmini izledikten sonra herhangi bir şarkısı aklımda kalmamış oluyordu.
 Klipler ise özellikle ilk 5 şarkıda ki 3 klipte kareografilerin tamamen kadın bedeni üzerine oturtulması, izleme tahammül sınırlarını çok zorladığı için direkt geçmek zorunda kaldım. Ne şarkıların kulağa hoş gelen bir tınısı vardı ne de klipte ki dansların.
 (çok alakalı olmuş değil mi!!!)

  Hint filmlerinde ki yerel danslar kadın bedeni üzerinden pazarlanmadığı müddetçe her zaman ilgimi çekmiştir. Adamlara çok uyumlu çalışıyor ve göze seyir zevki veren işler ortaya koyuyorlar. Ama iş ne zaman kadınların bedenleri ve erkeklerin hayal dünyasını iğfal noktasına gitmeye başlarsa o zaman canım sıkılıyor. Bu sıkıntıyı DDLJ filminde ve Jab Tak hai Jan kliplerinin bir çoğunda, özellikle “mashallah” adlı parçada çok fazla yaşadım. Parça çok güzel yada en azından kulağa hoş gelen nağmeler var, ama klipte müzikten başka her şey ön planda tutulmuş