Sayfalar

Sayfalar

31 Ocak 2015 Cumartesi

Konya Osmanlı Döner mekan değerlendirme

Konya Osmanlı Döner

Bir Döner Ustasının Konya'da neredeyse 30 yıllık bir döner lezzet geleneği. Uzun zaman Konya Lezzet adıyla hizmet verdikten sonra şimdi de Osmanlı Döner adıyla devam ediyor. Yıllardır çok sade ama güzel bir döner hizmeti veriyor. Mekan ve menü çok sade; yalnızca Tavuk döner dürüm ve tavuk porsiyon mevcut. Bu sadeliğini güzel lezzeti ile kapatıyor. Dürümde kullandığı pide ekmekleri ve derisiz tavuk döner lezzetinin yanına o çok çok acı biberleri ile muhteşem bir döner tadı sunuyor.
Bu kadar sadeliğe rağmen lezzet yıllardır Konyalıları kendine çekmeyi başarıyor olsa gerek.
Mekanda self-servis uygulanıyor. Dönerin içine domates ve soğan isteğe bağlı olarak koyuluyor. Lezzet ve fiyat oranı ve tadıyla vazgeçilmez. 
Döner dürüm 2 Tl
Duble Dürüm 4Tl
Döner Porsiyon 6 Tl
Ayran 0,75 krş


30 Ocak 2015 Cuma

Malatya Antakya Katık Döner mekan değerlendirme


Malatya da dürüm ayran yenilebilecek güzel bir mekan ama gece 10 dan sonra çok fazla servise dikkat etmiyorlar. Personel kibar, lezzet ise gece yenen bir döner için fena değildi.Fakat diğer katıklar çok cezbetmiyor. tavuk dürüm+ayran 5 TL


MTG Ocak 2015'de gördü


29 Ocak 2015 Perşembe

Harput Balak Gazi Tesisleri mekan değerlendirme

Harput Balak Gazi Tesisleri Mekan Değerlendirme

Harput'ta kışın açık olup da önerilen bir kaç mekandan birisi. Ama övüldüğü kadar bir yer değil. Bir kere yerel yemekler yok, sadece önceden haber verilmesi durumda hazırlanıyormuş. Çalışanların müşterileri ile ilişkileri berbat seviyesinde. Çünkü her müşteriye aynı güler yüzü göstermiyorlar. Garnitürler lezzetsiz. Ama ana yemekleri güzeldi.  Bu kadar güzel bir manzaraya sahip olmasına rağmen içerik ve personel yönünden vasatın bile altında bulunması bu mekan için eksi puanı hak ediyor. 


iç mekan fena değil, manzara zaten dediğimiz gibi çok güzel, hemde bayağı güzel.
Hem Elazığ'ı görüyorsunuz hem ovayı, hem de Keban barajını
Bunlar mekanı cezbettiren özellikleri,
ama yukarıda bahsettiğimiz gibi hizmet maalesef berbat sayılabilir.
Öncelikle müşterilerin bir çoğuyla bırakın yeteri kadarı neredeyse hiç ilgilenilmiyor.
Çalışanların bu iş görmezlik hali mekanı biraz da bakımsız bırakmış.
İşletmenin ilk yapması gereken çalışanlar noktasında ve hizmet servisini acilen düzenlemesi lazım.

Bahsettiğim gibi manzara hakikaten çok güzel, diğer taraftan foto çekemedim ama mekanın her bir tarafının manzarası gerçekten güzel.
Yemek için olmasa bile çay vb. içebilirsiniz.
Tabi biraz tuzluca olduğunu da unutmadan

27 Ocak 2015 Salı

ahmet, kaynarca ve talha bir sömestir akşam otururlarken

Aslında her şey bu fotoğrafta ki bakışların sahibi herifle başladı.

Ben ne güzel Diplomatika ve Paleografya sınavından çıkıp Meram-Tıp(1) otobüsüme binip Alaaddine doğru geleyordum. Yolda mehmet'e de burada olduğu için ona da bir haber salmıştım "çık gel çarşıya biraz oturalım" diye. O da eyvallah hacı gelecem az sonra demiş mevzu kapanmıştı.
Neyse Ahmet'in her zamanki mekanlarından en müstesna yeri olan Mevlana Çay ocağında buluştuk.
Gerçi genelde hep çoğunlukla neredeyse istisnasız son zamanlarda bildim bileli orada buluşuyoruz.

Neden çünkü çay ocağı yazmasına rağmen ortam çok süper, istediğimiz gibi yayılabiliyoruz, oturabiliyoruz, uyuyabiliyoruz, namaz kılabiliyoruz, yanımızda belediyenin ücretsiz helasını akşam 21:30'a kadar kullanabiliyoruz, karnımız acıkınca zebzeli tostlardan ya da dışardan getirdiğimiz döner poaça, ev yapımı kekleri çıkartıp yiyebiliyoruz... bir kafede asla böyle rahat olamazsın ve de bulamazsın.. Bazı kış günleri öğlen 12'de gelip akşam 10'a(22.00) kadar oturduğumuz koltuktan kalkmadan kalakaldığımız vakitlerde pek çoktur burada.
Sanırım biz burada(Mevlana çay ocağı) buluşmayı seviyoruz..
buluşunca ne mi yapıyoruz.

Ahmet çay cigara, face, twitter, arada yüzüme bakar.
Ben hep sorarım abi doğal ot çayların dan var mı diye!
Halbusem bilirim ki hep ada çayı vardır, arada ıhlamur da kaynar onun dışında hepsi toz'dur, içersen.
bende içmeyince akşama kadar lak lak lak lak.
birde ahmet'in akıllı telefon mecrası ile benim ne zaman facebook'a gireceğim hakkında konuşulur, gün zaten akşam olur, gece başlar, muhabbet aynı yirde gezer durur.

İşte dünde o günlerden birisi gibi başlamıştı.

yukarda bahsettiğim gibi ahmet hepimizden önce mekana gelmiş, zaten orada bir grup her zaman hazır ve nazır olarak bulunmaktadır. Merkez ihl'nin msraihl'nin konyada kalan, ya da ne zaman tatilde bir fırsatta konya ya gelen tayfasının buluşma mekanlarındandır.

bende geldim, arkadan bir kaç yarım saat geçince kaynarcada gelince.
bizim ekip'in büyük kısmı tamam oldu.
Msraihl 2008 11/A'nın kapıdan sınıfa girince sol köşede, kapıya yüzünü dönünce sağ köşede 
kalan, oturan birbirinden tipitip 5 üyesi mevcuttur.

Bu üyelerden en arka ikilide okulla çok muhteşem bir bağ kurduğunu inandığımız Suat ve yarar ikilisi onların önünde, Ahmet ve Kaynarca, onların önünde boş bir oturak daha da önünde ben yalnız ve müstesna benim önümde de bir zamanlar aöf sınavına kadar kalan arkadaki sıranın masası olmak üzere iki masadan oluşan ve sınıfın en acayip topluluğunu oluşturan arada namazlarını sekteye uğratsa da hepsi ilahiyat okumuş, y. lisans yapmakta olan inançlı müslüman topluluğundan bir kesit.
hatta muhteşem bir taplo, inanın Michelangelo Merisi da Caravaggio  gelse bundan daha müthiş betimlenecek sınıf ahalisini çok zor bulurdu. ama toprağı bol olasıca yaklaşık 400 yıl önce ölünce bugünleri görememiş.

Hasılı kelam öğlen 4 gibi başlayan muhabbetimiz yaklaşık 4 saat  boyunca hiç sekteye uğratmadan masamızın iki üç defa dolup boşaltacak şekilde bitti. Bu arada masaya kimler gelip geçmedi ki, konya dikap 4'ten mücahit, çay ocağının eski gediklilerinden Nurullah, bizim 3-5 dönem alt dönemlerimizden m.emin, isimlerini bilmediğim niceleri ve de masaya kafasını uzatıp geri çekilen onlarcası.
Her neyse bir günü daha ikindiden alıp yatsı sonuna kadar getirdikten sonra artık kahvaltıyla duran midemizi yediğimiz tostların kandıramadığını fark edince dışarıya çıkma vaktimizin geldiğini anladık. 
Ahmetin adaşım olan biladeri gelmeden önceki planımız, soslu döner yemek üzerineydi.
Lakin ahmet'in bilader elinde araç anahtarıyla çıkıp gelince bize buralar dar gelir deyip yollandık hemen.
Yolda mekan seçmekte o kadar zorlandık ki anlatamam, 10-15 dk araba içinde şunu yiyelim, yok bunu yiyelim, oraya değil, buraya gidelim anlatamam...
Her neyse en sonunda şöför bey bizi Cemo'nun önüne atıverdi.
neyse çıktık mekan girdik, ama girer girmez golü yedik.
tam bahçeden girdik iç kapıya gireceğiz, yaz bahçesinde bir yaşlı hacıemmi oturuyor
dedi ki:
gençler nere gidersiniz, içeri dolu, seğirtin şöyle.
baktık şöyle hakkaten dolu bizde iki nefeslenelim hazar birileri boşaltınca biz de yerine geçeriz dedik.
neyse biz bekleyelim dedik. bekliyoruz, arada bir içeri bakıyoruz, hiç kimse kalkmıyor. en son üçümüzünde tepesi attı, kalkın gidelim dedik çıktık.
biz çıkınca arkamızdan birisi yetişti beyefendi buyrun yemek yediniz mi dedi:
lafı yapıştırdık, yer yokmuş dediniz bizde gidiyoruz.
Olur mu efendim biz size hemen bir masa ayarlarız diyordu ki.

Biz çoktan arabaya atlayıvermiştik. Başladık bir muhabbete daha nere gidelim ne yiyelim.
Paranın gözü kör olsun, altı üstü bir yemek yiyeceğiz, cebimizde para biraz şişkince duruyor herhalde, mekan beğenmiyoruz. beğendiğimiz mekanları da şoföre beğendiremiyoruz.

24 Ocak 2015 Cumartesi

Amir Azimi Ft. Ebiraam - Chera english lyrics and persian lyrics ve bir rap hikayesi




Amir Azimi İranlı genç müzisyenlerden birisi (1987 doğumlu)ve hala İran'da yaşamaya devam eden başarılı bir sanatçı.
İran Ulusal(senfoni) Orkestrasında görevi var. 
Ebiraam'i ise söylediği raplardan tanıyorum, onun dışında çok fazla bir bilgim yok, ama rap müziği biraz olsun dinlemeye başladıysam bunda iki kişinin büyük etkisi vardır. Birisi Ebiraam diğeri nasıl alıştım bilmiyorum ama Massaka olmuş. Çok dinlemem hatta nadir dinlerim, dinlediğimde bunlar işte. buna nasıl alıştım derseniz, sanırsam ya bizim ahmet'e rap dinlerken çık kızıyordum oradan kınadığım başıma gelmiş olsa yahut almancası çok hoşuma gittiği için ondan olsa gerekkk...

aşağıdaki parçayı uzun zamandır ara ara dinlerim, farsça manasını okulda ki afgan arkadaşlardan çıkartmıştım. ingilizcecisini ise uzun uğraşlar sonunda bulabildim, yazım ve gramer hataları var ise tek müsebbi benimdir.
Türkçesini ise yakın zamanda ekleyebilir miyim bilmiyorum ama eklemeye gayret edeceğim,

Amir Azimi& Ebiraam - Chera

when lost day reason I again remember you
I feels my heart shake again for you
Lend my heart understand a past time know is gone
so many time she gone whos I want
last Memorys again come to my mine
I can't let you go because I gave my heart to you
maybe I see you again
so where are you? I can't live without you


وقتی روزای رفته تورو یادم میاره
حس می کنم می لرزه دل واسه تو دوباره

کاشکی دلم می فهمید گذشته ها گذشته
اون که دلم می خواستش خیلی وقته رفته 

خاطره های رفته باز میاد به یادم
نمی تونم بگذرم از تو آخه دل به تو دادم

شاید یه بار ببینمت تورو دوباره
آخه کجایی دل دیگه طاقت نداره

(hey) for days I waste my time
and I feels you help me
to do lot of sad in my heart
how can I say my sad story to others
a day you were all my life
now I dont like stay with you
because she remember when she stol my heart
I said please
forever stay with me
and never let we forget all memorys
and she accept
so you talk with me why I now so said
why now my life like a die dream
why should I have the torment and pain
why I have a lot of question without answer
who you made for me
I'm here so alone when your gone

Gün akşamlıdır Hüsrev Hatemi Fotoğraflarla bir kitap paylaşımı


Bu sefer bir değişiklik yapalım istedim.
Okuduğum kitap hakkında yazmaktansa, direkt sizlere, olduğu gibi sunmak istedim.
Hüsrev Hateminin dergah yayınlarından tam 21 yıl önce 1994 Ağustos'un da çıkmış bir şiir kitabını paylaşayım istedim.

Benim favori şiirlerim içinden
"Bedahşan ili ve Yüreğim" ve "Sırtlanlar Seranadı"

en sevdiğim dizeler ise:
düşler bile  düz, macerasız
duygular nehri mecrasız
yürek vadisi nehirsiz
zehirsiz ve panzehirsiz.

oldu, bakalım siz hangi şiiri yada mısraları seveceksiniz.










21 Ocak 2015 Çarşamba

Ebrulu Defterler


Ebru ile meşgul olmayı seviyorum. Bu artık bir hayat felsefesi oldu bende.
Tekne başına geçtiğim zaman içimde ki hafifliği ifade etmem çok zor. Ebru yaptıkça daha çok bağlanıyorum. Elimde fırça ile tekneye yönelmek bambaşka bir şey.

Bazen ebruyu sadece Tekne de kullanmaya biliyorum.
Daha önce yaptığım gibi Eşarp üzerinde bir kaç deneme ya da Ayraç üzerinde de denemiştim.
sonuçlar fena değildi. Ama Ebru'yu bazen asli kullanımından uzaklaştırmaya kalbim tam mutmain olmuyor...

Bu sefer ki çalışmamız ise Ebru'nun tarihte ilk kez kullanılma sebebi olan kitaplar için yan kağıdı rolüne benzer şekilde kullandık.
Daha önceki çalışmalarda genelde baş rolde olmama rağmen bu sefer fikirden tutun, işin yapım aşamasına kadar sadece getir götür işleri ve bağlantı sağlama gibi tabiri caizse tüm amele işleri yaptım. İşlerin tüm sanatsal yönleri diğer paydaşlar tarafından yapıldı.

Ebrulu defter fikrini ilk ortaya atan Seher Hocam olmuştu. Her ne kadar geleneksel Ebru'dan bir gram bile şaşma taraftarı değilsem de, Bazen bende uçup kaçabiliyorum. bir gün ben kafam Ebru'yu asli vazifesi dışında da değerlendirme tilkiliği peşinde koşarken Seher Hocam dedi ki: "Talha neden ebrudan defter yapmıyorsun" demişti.
Bana acayip bir fikir gelmişti, ama nasıl yapılacağı konusunda en ufak bir fikir bile yoktu.
Lakin nasibimiz varmış ki Mevlam karşılaştırdı, olmaz denileni.

İlk başta bir Ciltçi'ye ihtiyacımız vardı. İSAM'dan Murat abi derhal imdadımıza yetişiverdi, kendisine 5-6 ebru karşılığında anlaşıvermiş, en büyük meseleyi bir bakıma çözmüştük.

Aslında en ciddi meseleyi çözmüşken daha büyük bir problemle karşılaşacağımızı tahmin etmemiştim ama gel gör ki denizi geçip dere de boğulmak'da varmış.
Eslemden rica etmiştim bana güzel bir defter ver, diye.
Meğerse Eslem Hanım'dan tüm dünyaları istemişiz haberimiz yok.
İnsan bir defteri tam 20 günde seçemez mi ya. (bu ya'nın hikayesini ilerleyen satırlarda anlatacağım)
Tam 18 gün Eslem Hanım'ın defter getirmesini bekliyoruz.
Getirse de bizim defterleri de topluca verelim diye.
bekle bekle gelen giden yok,
Eslem'i yolda ne zaman görsem soruyorum.
"Wo ist deine Notizbuch?"
Defterin nerede?
cevap:
"Unuttum Talha Abi" "ya".
Hep "ya" lı kelimeler, ama defter ortada yok.
ertesi gün
sadece tek bir kelime soruyorum:
"Eslem!"
"Abi bugün alacağım, kursta sana teslim ederim"
o gün de bir kar yağmaz mı, İstanbul kar kış altında, dışarı çıkılacak hava değil
Eslem için bir bahane daha.
Eslem kursa gelir:
"Abi dışarısı çok soğuktu, çıkamadım"
bu sefer haklı, dışarısı hakikaten çok soğuk.
ama ortada hala defter yok!!!
O değil okul bitecek Tatile gireceğiz, defter işi ikinci yarıya kalacak.
Eslem çok rahat: " olsun abi ikinci dönem yaparız."
Dilimde tüy bitti ama bu kız bir defteri alamadı.
En son baktım bizim defter işi yaş.
gittim kırtasiye'ye,
aldım 2 tane daha defter.
Fiyatına miyatına bakmadım,
direkt aldım, "ben nasıl olsa bunların parasını Eslem'den alırım" dedim.
Şimdi fark ettim ki biraz pahalı almışım ama N'apalım,
dilimde tüy mü bitmedi,
kulaklarımda "ya"lar mı çınlamadı ama hala defter yoktu.
en son aldım artık


Defter işini de büyük bir hengame ile atlattıktan sonra geldik fasılamıza: Ebrulardan güzel olanları seçme işine geldik. 

19 Ocak 2015 Pazartesi

Mücahit Bilici Hegemonya ve müsbet hareket Said nursi'de müspet hareket


Taraf yazarı Mücahit Bilici bugünkü "Hegemonya ve müsbet hareket" başlıklı yazısında "Dünyayı değiştirmek için tahripkâr olmayan iktisatlı bir yöntem var mı?" sorusuna cevap aradı. 
Said Nursi'nin verdiği son dersin "Müspet Hareket" prensibi olduğunu hatırlatan Bilici; dünyayı değiştirmek, iktidar ve muhalefet açısından müspet hareket modelini inceledi.
Mücahit Bilici'nin yazısında ilgili bölüm şöyle:
resim risalehaber'den alınmıştır. yazıyı taraf gazetesinde ki orjinalden okumak için tıklayınız.

Tanıl BoraBirikim’deki haftalık bir yazısında hegemonya kavramı çerçevesinde siyasi iktidarın kendisine itiraz edenleri hep kendi gündemiyle meşgul ederek, menfiliğe esir edişini farketmek gerektiğini hatırlatan isabetli bir eleştiriyi dile getirdi. Akif Emre de geçenlerde bir gazete yazısında “inşa edici olmak, dayatılan zihin haritasından, örgütlü, sistematik ilişkiler ağından uzakta durmayı yeğlemektir” derken benzer bir kaygıyı daha farklı bir düzlem için dillendirmiş oldu. Güncel ifadesiyle soru siyasi veya kültürel iktidarlarla olan ilişkilerde sağlıklı bir muhalefet dili yahut dönüştürme üslubu nasıl olmalıdır sorusudur. Ancak daha kalıcı ifadesiyle soru şudur:Dünyayı değiştirmek için tahripkâr olmayan iktisatlı bir yöntem var mı? Bu soru kişisel dünyalarımız için olduğu gibi bütün bir dünya için de sorulabilir.
Dünyayı değiştirme kaygısının diyalektiklik gelgitine ziyadesiyle teslim olduğu bir dünyada hegemonik olana itiraz bile sadece bir karşı-hegemonya olarak tasavvur ediliyor. Ama bu ne kadar doğru?Başkasının yanlış şarkısına bağırarak itiraz etmek yerine kendi türküsünü çağırmak, kendi şiirini mırıldanmak elbette mümkün. Öteki ile ilişkisini düşmanlık olarak kuran tüm yaklaşımlar menfi bir tarza mahkûm kalırlar. Karikatür krizinden, etnik ve dinî milliyetçiliğe, yerel iktidarlara muhalefettenküresel kapitalizme karşı direnişe kadar pek çok konuda bu problemi görüyoruz. Muhalefetinle bilegüçlünün elinde oyuncak olmamanın bir yolu var mıdır?

Said Nursi vefatından önceki son dersinde hayatı boyunca takip ettiği “müsbet hareket” prensibini hatırlatır ve “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfi hareket değildir” der. Peki, müsbet hareket ne demektir?
Müsbet hareket, bir ortamın dönüştürülmesine ilişkin bir ilkedir. Bu ilkenin özü kendi doğrusunun inşasıyla meşgul olmaktır. Hiç yanlış yapmadan ve yanlışla meşgul olmadan sadece doğruyu yapmaktır. Kötünün yıkımından çok iyinin inşasıyla kendini doldurmaktır. Yani karanlığa küfretmek yerine aydınlık için bir mum yakmaktır. Müsbet hareket, sabitleyen, üreten, ortaya koyan bir yapmadır. Bir yerine getirmedir. Menfi hareket ise bir mevcudu yerinden etmek, sürgüne göndermek veya ortadan kaldırmak için çalışan bir bozma veya yıkmadır.
Bozma ve yıkma, bozacağı ve yıkacağı şeye bağımlı; yapma ve inşa ise bağımsızdır. Müsbet hareketmuhabbet (biriktirme, yapıştırma) dilini kullanır, menfi hareket ise adavet (dağıtma, silme). Ötekinin yanlışına öfke –ki menfi bir konumlanmadır– reaktiftir ve ümitsizlik üretir. Kendi doğrusunun muhabbetiyle hareket etmek ise başkasının gündem ve hamlelerine bağımlılıktan sizi azad eder. Hatta düşmanlık yapan muhatabın vicdanıyla da bir koalisyon kurduğu için yanlışla olan savaşını, kendini zafer gururuna, karşı tarafı da yenilgi zilletine uğratmadan kazanır.
Müsbet hareket bir karşıtlık üzerinden kurulmadığı için gerçek anlamda bir alternatif üretir. Karşıtlık bile karşı olunana bir merkezilik kazandırmaktadır. Hegemonyanın en önemli başarısı düşmanını bile kendisiyle meşgul etmesidir ki bu siyasi iktidarlar için böyle olduğu gibi medyanın gündem belirleyiciliği için de böyledir. (Yani bir fikre katılmasan bile onunla zihnen meşgul olmaya mecbur kalıyorsun).

Pegasus Havayolları TC-AAO Uçağı


Pegasus Havayollarının ilk defa denk geldiğim isimsiz TC-AAO kuyruk kodlu Beoeing 707-800 uçağı.
18.01.2015 tarihinde Elazığ - İstanbul Sabiha Gökçen seferini gerçekleştirmiştir.
Bir sivil havalimanında olmanın keyfini doya doya fotoğraf çekerek giderdiğim bir sefer oldu.
Uçağa en son binen iki kişi den biri de olmam hasebiyle, uçağın etrafını neredeyse 300 derece dolaşarak, onlarca kare aldım.
Tam 20 resim var bu uçağa ait.
Resimlerin hepsi Elazığ havalananında çekilmiştir.





Pegasus Havayolları Damla Uçağı


Pegasus Havayollarının "Damla" isimli ve TC-AAY kuyruk kodlu Beoeing 707-800 uçağı.
16.01.2015 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen- Elazığ seferini gerçekleştirmiştir.
ilk 6 resim İSG de son resim ise Elazığ havalimanında çekilmiştir.


2014-2015 Atib burs sonuçları açıklandı



Avusturya Diyanet İşleri başkanlığı ATİB'in 2014-2015 burs başvuru sonuçları açıklanmıştır.

Burs sonuçlarına bu adresten ulaşabilirsiniz.

 http://e-services.atib.at/burs/form14/php/login.php

Aashiqui 2 Piya Aaye Na türkçe alt yazılı


Piya Aaye Na - Bu aşk geri gelmeyecek

Bazı şarkılar varki hint dünyasından, filmi bile izlemeden müzikleriyle beğeni kazanırsınız.
Bu parçada onlardan birisi.
Her ne kadar Aashiqui 2 filmini aşırı romantik havada bulduğum için her seferinde sıkılıp izlemekten vazgeçsemde, parçalarını hala dinliyorum.
Güzel yapmış adamlar...



Senin Hatan 
Kalbim
Neden Ona güvendin
Verdiği tüm sözler yalandı
Kimin ardından buraya geldin
Bu aşk geri gelmeyecek

16 Ocak 2015 Cuma

Hüsrev Hatemi Kişver takdim özet ve değerlendirme yazısı


Bir şiir kitabı nasıl değerlendirilir ki, inanın bilmiyorum. yada ne yazılır çok emin değilim,
sadece size çok güzel gelen şiirler paylaşılabilir diye aklıma geliyor.
Ve de benim sevmediğim şiirleri başkalarının sevebilme ihtimaline karşılık, bir değerlendirme yapmaktansa sadece kitabın içinden sevdiğim şiirlerden bir kaç tanesini paylaşayım istedim.
belki böylesi daha sağlıklı olmuş olabilir.
 Fena bir kitap değil, Hüsrev bey'in ilk gençlik yıllarına ait şiirlerini derlediği bir eser.
Okunabilir, özellikle de şiir sevenler güzel tatlar bulacaktır diye düşünüyorum.
ol seep bende 3 tane şiiri paylaşayım istedim, biraz merakınızı kamçılar gidip okursunuz diye.



 her elif deyince içim bazen çok fazla cız ediyor, 
aklıma hep bir silüet ve Hz Şemsin bir bey'ti geliveriyor
"Şeyhlikten vazgeç 
Elif'le tanış yeniden"

13 Ocak 2015 Salı

Heinrich Böll Ve O Hiç Bir Şey Demedi takdim özet ve değerlendirme yazısı


Heinrich Böll - Ve O Hiç Bir Şey Demedi

4-5 gündür her sabah iskandinav bölgesinden yazarların eserlerini okuyorum ve üzerimde XIX.yüzyılın naif bir tabiatçılığı sinmiş bulunmaktaydı.
Birden XX.yüzyıl alman edebiyatına ve sert bir realizme dönünce zihnim bayağı ters tepti.
Heinrich Böll ile ilk defa karşılaşıyorum. "ve o hiç bir şey demedi" gibi çok sıradan bir cümle gibi duran ama insanı bayağı düşündürten bir başlıkla giriş yapınca bayağı duraksadım.
Kitap ikinci dünya savaşının hemen akabinde Alaman toplumuna göz attırıyor.

Savaş sonrası yenik bir devletin insanlarının yaşamış olduğu ruh hali ve içtimai hayat olduğu gibi verilmiş.

Frea ve Kaete üzerinden savaşın ve yenilginin en bariz hissedildiği yoksul kesimin yaşantısı aktarılmış. Yoksulluğun yanı sıra ruhi bunalım ve inancın dünya üzerinde en zayıf olduğu tarihlerde ki kopuşlarda eserin temellerinden biri.
sanırım yazarın dünyevi görüşü biraz inançsızlığa kaydığından olsa gerek.

Hayat acımasız, kilise içi boş ama gürültülü laflarla hayatın tam ortasında görünüyor gibi yapıyor,
gençliğini çoktan yitirmiş bir kadın ve bakmakta olduğu 3 çocuğu,
perde gerisinde sorumsuz görünen bir koca tipi olarak Fred
ama onunda içerisinde fırtınaların koptuğu dumanlı bir hayat



11 Ocak 2015 Pazar

Knut Hamsun Pan takdim özet ve değerlendirme yazısı


Knut Hamsun - Pan

Tam 3 yıl sonra yeniden okudum. Kolay kolay okumam bir eseri yeniden, dün akşam niyeyse içime esti yeniden çıkardım raftan.
Sabah onca işimin arasında bir kez daha oturdum okudum.

Kitap aralarına daldıkça, satırlar bir kez daha gözlerimin önünde canlanmaya başlıyor.
Bilmiyorum sizde de olur mu bir kitabı ikinci kez okuduğunuz takdirde bir cümle önceden hafızanız maziden bir ışık yakarak bir sonraki cümleyi henüz gözleriniz görmeden sizin zihninize seriverir.
İlginç bir duygudur.
Enteresan bir yarış yaparsın,
zihninizle kaybedeceğinizi bildiğiniz halde bir yarışa girersiniz.
Kaybetmenin bile zevki vardır, yeter ki kaybedilene değsin

Bu aralar farkındayım çok fazla iskandinav ağırlıklı yazarlar okuyorum.
Neden olduğuna çok fazla karar veremedim ama içimden bir his beni kütüphanede hep 830'lu raflara çağırıyor, bende reddedemiyor muyum yoksa reddetmiyor muyum, bu isteğimin ardından çekilip gidiyorum.
çok gevezelik yaptım, okumadan önceki halimize dair
birazda okuduklarımdan bahsedelim.

Esere gelirsek.
Biraz huysuz bir tip var, serbest yaşamaya alışkın, ya da serbest olmak istiyor.
Kısıtlamalar çok kabul etmiyor.
Biraz da gururu çok fazla.
Henüz genç sayılabilecek dönemleri 30'unda bir teğmen.

Bir aşk macerası diyebiliriz.
Biraz bizim kültüre çok uyan türden değil.
hafif meşrep türden lakin, aşk gerçek.
Biraz kıskançlık isteği bayağı yoruyor.
Okuyucuyu bile yoruyor okurken.

Tabiat müthiş bir güzellikte aktarılıyor.
Çok ince ruh tahlilleri yok onun yerine insan için bir sadelik hakim.
Çetrefilli ve girift bir yapı gibi aktarılan baş kahramanımız Edvarda aslında bir doymak bilmeyen mit gibi. 

Hasılı kelam bedbahtsızlıkları ve gereksiz gururları yüzünden kavuşamayan iki gencin hikayesi.

Okuduktan sonra Teğmen Glahn'a tekrar üzüldüğüm bir öykü,
ve bir kez daha sormadan edemiyorum
ya sen olsaydın teğmen Glahn yerine neylerdin acep?


M.T.G. tarafından Ocak 2015 de okumuş ve son derece kişisel hassasiyetleri göz önünde bulundurarak subjektif bir değerleme değerlendirilmiştir puanı 10/7

10 Ocak 2015 Cumartesi

Orhan Gencebay Aklım Takıldı


Şunu fark ettim ki uzun zamandır blogda hoşuma giden bir müziği sadece yayınlamamışım, sanırım bunda uzun zamandır hint kliplerinde iyi parçalar ile karşılaşmadığımdan olsa gerek
yahut ruh halime denk getiremeyişimdende olabilir.
bu seferki müziğimiz yerli olsun istedim.
aranırken orhan gencebay'ın nağmeleri içinden şu satırlar çok dikkatimi çekti ol sebep bende ekleyeyim istedim
Beni sevmeye mecbur değilsin 
Sen bir gerçeksin yalan değilsin
 Belki bir aşkla kalan değilsin 
Gururum coştu aklım takıldı 
Orhan USTA seslendiriyor
Aklım Takıldı

Dün gece hep seni seni düşündüm 
Söylediklerine aklım takıldı 
Uykumda bir sağa bir sola döndüm 
Alaycı gülüşe aklım takıldı 
Yüzünde şüpheli bir anlam vardı
 Bana ne dediysen sanki yalandı
 İçimi tarifsiz bir korku sardı 
Aşkımı düşündüm aklım takıldı 
Açık konuş benle doğruyu söyle 
Nedir bu tavırlar bu gidiş böyle 

Knut Hamsun Sonbahar Yıldızları Altında takdim özet ve değerlendirme yazısı


Knut Hamsun Sonbahar Yıldızları Altında

Knut Hamsun ile tanışıklığım taa imam hatip lisesinde ki ergen yıllarımda okuduğum "Açlık" kitabının üzerinde bıraktığı eşsiz tesir ile başlamıştır.
Uzun yıllar sonra önce "Victoria" ardından "Dünya Nimetleri" ile devam eden bağımız "Sonbahar Yıldızları altında" ile devam etmekte.

Artık genç olmayan ihtiyarlığa ise henüz girmemiş biraz geçkince bir insanın göçebe hayat öyküsü diyebiliriz.
Yazarın kendi hayat öyküsündeki gibi inzivai ve doğada yaşama peşinde koşturmaca ile geçen içine umutsuz bir aşkın soğuk yüzünün de karıştığı bir öykü...

Medeniyetten kaçarak yıldızlı gökyüzünün henüz kaybolmadığı XIX. yüzyıl Norveç kıyılarındaki hayata karışmasının aktarıldığı bir eser.
Daha önce yazar ile hoşbeşi olanlar için buram buram Knut Hamsun kokan bir hikaye

Bol bol natüralizm ve bir ruhun yavaş yavaş yalnızlığa gömülüşüne dair canlı bir aktarımı keşfedebilirsiniz.


M.T.G. tarafından Ocak 2015 de okumuş ve son derece kişisel hassasiyetleri göz önünde bulundurarak subjektif bir değerleme değerlendirilmiştir puanı 10/6