Aslında her şey bu fotoğrafta ki bakışların sahibi herifle başladı.
Ben ne güzel Diplomatika ve Paleografya sınavından çıkıp Meram-Tıp(1) otobüsüme binip Alaaddine doğru geleyordum. Yolda mehmet'e de burada olduğu için ona da bir haber salmıştım "çık gel çarşıya biraz oturalım" diye. O da eyvallah hacı gelecem az sonra demiş mevzu kapanmıştı.
Neyse Ahmet'in her zamanki mekanlarından en müstesna yeri olan Mevlana Çay ocağında buluştuk.
Gerçi genelde hep çoğunlukla neredeyse istisnasız son zamanlarda bildim bileli orada buluşuyoruz.
Neden çünkü çay ocağı yazmasına rağmen ortam çok süper, istediğimiz gibi yayılabiliyoruz, oturabiliyoruz, uyuyabiliyoruz, namaz kılabiliyoruz, yanımızda belediyenin ücretsiz helasını akşam 21:30'a kadar kullanabiliyoruz, karnımız acıkınca zebzeli tostlardan ya da dışardan getirdiğimiz döner poaça, ev yapımı kekleri çıkartıp yiyebiliyoruz... bir kafede asla böyle rahat olamazsın ve de bulamazsın.. Bazı kış günleri öğlen 12'de gelip akşam 10'a(22.00) kadar oturduğumuz koltuktan kalkmadan kalakaldığımız vakitlerde pek çoktur burada.
Sanırım biz burada(Mevlana çay ocağı) buluşmayı seviyoruz..
buluşunca ne mi yapıyoruz.
Ahmet çay cigara, face, twitter, arada yüzüme bakar.
Ben hep sorarım abi doğal ot çayların dan var mı diye!
Halbusem bilirim ki hep ada çayı vardır, arada ıhlamur da kaynar onun dışında hepsi toz'dur, içersen.
bende içmeyince akşama kadar lak lak lak lak.
birde ahmet'in akıllı telefon mecrası ile benim ne zaman facebook'a gireceğim hakkında konuşulur, gün zaten akşam olur, gece başlar, muhabbet aynı yirde gezer durur.
İşte dünde o günlerden birisi gibi başlamıştı.
yukarda bahsettiğim gibi ahmet hepimizden önce mekana gelmiş, zaten orada bir grup her zaman hazır ve nazır olarak bulunmaktadır. Merkez ihl'nin msraihl'nin konyada kalan, ya da ne zaman tatilde bir fırsatta konya ya gelen tayfasının buluşma mekanlarındandır.
bende geldim, arkadan bir kaç yarım saat geçince kaynarcada gelince.
bizim ekip'in büyük kısmı tamam oldu.
Msraihl 2008 11/A'nın kapıdan sınıfa girince sol köşede, kapıya yüzünü dönünce sağ köşede
kalan, oturan birbirinden tipitip 5 üyesi mevcuttur.
Bu üyelerden en arka ikilide okulla çok muhteşem bir bağ kurduğunu inandığımız Suat ve yarar ikilisi onların önünde, Ahmet ve Kaynarca, onların önünde boş bir oturak daha da önünde ben yalnız ve müstesna benim önümde de bir zamanlar aöf sınavına kadar kalan arkadaki sıranın masası olmak üzere iki masadan oluşan ve sınıfın en acayip topluluğunu oluşturan arada namazlarını sekteye uğratsa da hepsi ilahiyat okumuş, y. lisans yapmakta olan inançlı müslüman topluluğundan bir kesit.
hatta muhteşem bir taplo, inanın Michelangelo Merisi da Caravaggio gelse bundan daha müthiş betimlenecek sınıf ahalisini çok zor bulurdu. ama toprağı bol olasıca yaklaşık 400 yıl önce ölünce bugünleri görememiş.
Hasılı kelam öğlen 4 gibi başlayan muhabbetimiz yaklaşık 4 saat boyunca hiç sekteye uğratmadan masamızın iki üç defa dolup boşaltacak şekilde bitti. Bu arada masaya kimler gelip geçmedi ki, konya dikap 4'ten mücahit, çay ocağının eski gediklilerinden Nurullah, bizim 3-5 dönem alt dönemlerimizden m.emin, isimlerini bilmediğim niceleri ve de masaya kafasını uzatıp geri çekilen onlarcası.
Her neyse bir günü daha ikindiden alıp yatsı sonuna kadar getirdikten sonra artık kahvaltıyla duran midemizi yediğimiz tostların kandıramadığını fark edince dışarıya çıkma vaktimizin geldiğini anladık.
Ahmetin adaşım olan biladeri gelmeden önceki planımız, soslu döner yemek üzerineydi.
Lakin ahmet'in bilader elinde araç anahtarıyla çıkıp gelince bize buralar dar gelir deyip yollandık hemen.
Yolda mekan seçmekte o kadar zorlandık ki anlatamam, 10-15 dk araba içinde şunu yiyelim, yok bunu yiyelim, oraya değil, buraya gidelim anlatamam...
Her neyse en sonunda şöför bey bizi Cemo'nun önüne atıverdi.
neyse çıktık mekan girdik, ama girer girmez golü yedik.
tam bahçeden girdik iç kapıya gireceğiz, yaz bahçesinde bir yaşlı hacıemmi oturuyor
dedi ki:
gençler nere gidersiniz, içeri dolu, seğirtin şöyle.
baktık şöyle hakkaten dolu bizde iki nefeslenelim hazar birileri boşaltınca biz de yerine geçeriz dedik.
neyse biz bekleyelim dedik. bekliyoruz, arada bir içeri bakıyoruz, hiç kimse kalkmıyor. en son üçümüzünde tepesi attı, kalkın gidelim dedik çıktık.
biz çıkınca arkamızdan birisi yetişti beyefendi buyrun yemek yediniz mi dedi:
lafı yapıştırdık, yer yokmuş dediniz bizde gidiyoruz.
Olur mu efendim biz size hemen bir masa ayarlarız diyordu ki.
Biz çoktan arabaya atlayıvermiştik. Başladık bir muhabbete daha nere gidelim ne yiyelim.
Paranın gözü kör olsun, altı üstü bir yemek yiyeceğiz, cebimizde para biraz şişkince duruyor herhalde, mekan beğenmiyoruz. beğendiğimiz mekanları da şoföre beğendiremiyoruz.
En son lanet olsun misali Asya lahmacun un orada durduk, artık midemizden iyice sesler çıkmaya başlamıştı.
Her neyse arabayı park edip içeriye girdikten sonra ilk golü yedik.
Adamların kapıda beyefendi hayırdır niye geldiniz tarzı bir karşılayışları vardı ki sormayın,
neyse geçtik oturduk içeri, geldi menüler, baktık seçtik birer yemek,
şef garson geldi dedi ki: efendim o yemekleri yemek için bir yarım saat beklersiniz, hazır değiller.
bizim zaten açlıktan nefesimiz kokmuş vaziyetteyiz, adamın elindeki menülere usta ver bakalım biz bir daha bakalım diye geri istedik, garson bayağı sinir oldu, ama sabretti, biz de ona sabrettik.
sonunda ben lahmacuna bizimkiler "adana"ya talim mecburiyetinde kaldık.
menüyü seçince teklifsizce bir salata ikramı oldu meğerse hesaba ekstradanmış arkasına ezme dışında her şeye benzeyen bir kaç garnitür gelse de ses etmedik.En azından maydanozları güzeldi, limonları ise boşa gitmesin diye sıyırmak zorunda kaldık, o kadar.
siparişlerden sonra gelen lahmacun neredeyse kutuplardan gelmiş gibi soğuk, adana ise yanında pirinç pilavıyla gelecek kadar şuursuz bir haldeydi.
Tatlı bir muhabbetin ama bereketsiz geçen bir yemeğin ardından kalkmak zorunda kaldık.
Hesabı ise artık devlet babanın milli eğitim kollarına atılmış Kaynarca'ya yıkıp çıktık dışarıya.
Hikaye de aslında tam burada başladı. ahmetin muhteşem bakışlarını görünce aldım elime makinayı takır tukur çekmeye başladım.
biz ahmeti çekeriz de o bizi çekemez mi, biz mehmetle böylece sırıtmış olduk.
girişte ki garsonlarım selamsızlığı ve üzerine menü kazığının ardından içime oturan hıncı bir yerlerden çıkartmam gerekiyordu. Makine elimde sağı solu çekiyorum, ahmet bir yandan kaynarca öte yandan ne yapayıyorsun len sen diyorlar,
diyorum mekanı çekiyorum, hakkında berbat yorum yazabilmek için delil topluyorum.
Hasılı kelam, yemeği yiyip, mekanı terk edip çıkıyoruz. yemekten o kadar memnun kalmışız ki, çıkışta halimize kılığımıza bakmadan baş köşeye park ettiğimiz arabaya iki paspas çeken görevliye bile bi 5 kağıt bahşiş uzatıyoruz.
en son asya lahmacuna dair bir tek bu kare aklımda kalıyor
Tekrar çarşıdayız, bir şeyler yapalım diyoruz, bu ikilinin aklında kurban bayramından kalan playstation(pleysteyşın) husumeti var. o zaman ahmet kaynaraca bayağı vurmuştu, mehmet aylardır, okul çıkışı tüm vaktini ps3 oynayarak bugüne hazırlanıyorumuş, oynayıncaya kadar haberdar değildik.
Hasılı kelam Kaynarca ahmeti dağıttı 1,5 satte 5 kere yendi sadece bir defa yenildi,
o değilde koskoca barcelona rezil rüsva oldu ama bir barcelonayı bırakamadı.
çıktık ps3 salonundan mehmet diyor; hadi biraz yürüyelim,
ahmet cevap veriyor, bir elinde sigara, siz yürüyün ben cigarayla yürümem öyle daha çok zarar oluyormuş diyor.
biz dumur oluyoruz,
olum 10 senedir içiyonda şimdi mi aklına geldi zararı karı diyoruz,
ahmet yok öyle değil diyor
yürürken daha fazla zarar diyor,
bak diyor şimdi x zarar ya, yürüken ciğerlerim bronşlarım açılıyor, o zaman bütün vücüdüm zehir soluyor oluyor sana 3x zarar.
biz artık pes ediyoruz bu matematik hesabından sonra, ahmet'in cigarasının bitmesini bekliyoruz.
sonrasında
kazım karabekir'in zafer ucuna kadar gidip hemen geri dönüyoruz.
arkasına bu beyefendiler çaysıyorlar
çay ocağı arıyoruz gecenin 11'inde
o satte orada çay ocağı da yok, kahvede yok.
mecburen İstanbul pastahanesine giriyoruz.
benim çocukluğumun geçtiği mekan, ilkokul bitince neredeyse iki defa ancak uğramışım,
yıllar sonra içeriye giriyorum.
çaysayan herifler içeriye girince bir anda tatlısıyorlar, ahmet söylüyor bir fıstıklı baklava, kaynarca salepte karar kılıyor, ben sütlü tatlıdan vazgeçmeyip keşkül alıyorum, gelecek hesabı düşünmeden, üstüne ahmet birde ince belli bardakta çay.
başlıyoruz yemeğe, içmeğe.
muhabbet mekandan açılıyor, ahmet diyor:
buralar bize göre değil, artık kaynarca gider böyle yerlere,
hem işi var hem eşi olacak...
biz hala fakir öğrenci ayaklarındayız.
mehmet diyor: yok ya bende sevmiyorum, böyle yerlerde duramıyorum diyor.
bende tasdikliyorum,
kahvehanedan daha güzel bir mekan var mı len dünyada diyoruz.
ardından ahmet hizmet sektörüne iyi bir kalaylıyor, bende içimden helal be ahmet diyorum.
çaylarda bitiyor tatlıda salepde.
önümüzde hiç menü yok, hesaptan hal bizar duruyoruz.
artık kalkalım bu mekan bizi sıktı diye kalkıyoruz.
Ahmet diyor, getirdin bizi buraya hesap senin diyor,
kasaya yaklaşıyorum, uzun zamandır mekana oturmamışım ki yaptığım hesap kasadan dönüyor,
20 tl uzatıp üzerine 2-3 tl bozuk para alma hesabı yaparken, hesap bir anda fırlıyor...
ben hemen içmediğimiz suları hesaptan düşürtüyorum.
25 Tl'ye fit oluyoruz.
4 dilim baklava, bir keşkül, bir salep ve bir bardak çay'a 25 Tl, vay be...
bizim mevlana çay ocağında sabahtan akşama 3 kişinin 1 günlük 3 öğün de dahil yemek ve de akşama kadar burnundan gelinceye kadar içilen çaylar dahil ancak tutacak meblağı yarım saatte sıvıyoruz...
Adaletin bu mu dünya...
neyse artık çıkıyoruz, evli evüne köylü köyüne, bir gün benim hala y. lisans sınavlarım var, ahmet'in english kursu, mehmetin konyada görülecek mekanları var.
sondan bir önceki gıcıklık hakkımı da kullanıp ahmet-kaynarca ikilisinin fotoğrafını çekip yollanıyoruz... bütün bir günü beraber geçiren ahmet, kaynarca ve talha'nın hikayesi..
son gıcıklık hakkım ahmet beni eve bırakırken 50 tl uzatıp ardında 40 tl bekler iken beklediği paranın üzerine sınıf muhasebecisi ve tahsildarı olduğum için kasaya 10 tl yerine 25 tl alarak 2,5 aylık aidat borcunu bir anda kesiveriyorum.
ahmet gaza basarken sesi yankılanıyor:
Talhaaa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder