Sayfalar

Sayfalar

18 Aralık 2015 Cuma

Ender Doğan - Derd Elinden Türküsü "Alvarlı Efe Hazretleri"

Ender Doğan - Derd Elinden - Alvarlı Efe Hazretleri
Ender Doğan'ın İrfan Türküleri albümünde yer alan sözleri Alvarlı Efe Hazretlerine, bestesi ise Urfa yöresine hemhal olmuş güzel bir Türkü.
Rabbin takdirinin "bu yangından çıkamam" denilen her yangının ötesinde olduğuna dair irfani bir hikmeti var.


Ender Doğan - Derd Elinden

Derd elinden ah-u zâr ettin gönül
Akibet terk-i diyar ettin gönül
Ol kadar yandın yakıldın rûz-ü şeb
Zülf-i yâri müşg-i bâr ettin gönül

Gün-be-gün odlara saldın sen beni
Hiç rahat ettirmedin cân-ü teni
Derd-i dilber mi zebûn etti seni
Alemi başıma dar ettin gönül

Ağlamaktan özge kârım kalmadı
Elde ise ihtiyarım kalmadı
Âr u varım yâr-i garım kalmadı
Lutfi'yi sen târ-u mâr ettin gönül

Söz: Alvarlı Efe Hz.

14 Aralık 2015 Pazartesi

Bağlarbaşının güzelliği ve İstanbul

 Bağlarbaşının güzelliği ve İstanbul

İstanbula ilk adımını bağlarbaşından atmış bir genç olmanın ne gibi avantajlar getirdiğini henüz üniversitedeki ilk yıllarımda öğrenemiyordum.
Sadece üsküdardan çıkan tüm otobüslerin bizim duraktan, kadıköyden ümraniyeye giden onlarca otobüsün yürümelik mesafede geçmesinin benim için en büyük kolaylık olduğu düşüncesi birazda bahtsızca kafamda yer ediyordu.
Zamanın her şeye tek çare olduğu hayatımızda bir şeyleri feda ederek yaşadığım yerin güzelliğini keşfedebiliyordum.

Önceleri 20 dk'lık üsküdar 30 dk'lık salacak yürüyüşlerini zamanla bir yarım saate çamlıca adımlamaları. Olmadı bi yarım saate Karacaahmet'ten hareme uzanışlar daha olmadı bir boğaz köprüsü ve beylerbeyine uzanışları takip ededursun. En sona saklanan güzellik ise bambaşka oluyordu.
Bir tevafuk ve bir devanın peşinde keşfedilen Nakkaş tepenin sırtları

10 Aralık 2015 Perşembe

Küçüksu Kasrı Gezi Planı



Gezinin Amacı:
Osmanlı İstanbul’unun önde gelen mesire yerlerinden biri olan Küçüksu Çayırı’nı ve çayırın öne çıkan yapılarından birisi olan Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi’ni, yanındaki küçük namazgâhı, daha sonraki dönemde inşa edilen Küçüksu Kasrı’nı ve yakın zamanda ihya edilen Mihrişah Valide Sultan Camii’ni ziyaret etmek.
                     
Neden Küçüksu?
Küçüksu Çayırı nefs-i İstanbul’a yakın sayılabilecek mesire alanlarından birisi olması ve latif tabiatı hasebiyle rağbet gören eğlence yerlerden birisi olmuştur. Küçüksu deresi ile Göksu deresi çevresinde oluşmuş doğal ve hoş bir gezinti yeridir. Arkasında uzanan tepeler ve önündeki boğaz ile pek havadar bir noktadadır. Ayrıca Rumeli Hisarı’nın karşısındadır ve birçok kıymetli sahilsaraya nâzırdır. Bu özellikleri ile Küçüksu, Boğaziçi’nin en önemli noktalarından bir tanesidir.
 Yanındaki ufak namazgâhı ile çayırda boy gösteren Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi de müstesna bir su eseridir. Bu çeşmenin önemi, burayı resmeden gravürlerin hemen hepsinde ön plana çıkarılmış olmasından da bellidir. Bu çeşme, III Selim’in Suzidilara peşrevinin adeta tahaccür ile tecessüm etmiş halidir.
Küçüksu Kasrı ise çeşmenin hemen yanı başına kondurulmuştur. Küçüksu deresinin denize döküldüğü yerde inşa edilen bu kâgir yapı daha sonraki dönemlerde çayırın kendisinden daha fazla bilinir olmuştur. Ayrıca kasrın deniz tarafındaki müstesna süslemeler, içerideki duvar ve tavan süslemeleri, ahşap zem in desenleri, şömineler, orijinal mobilyalar ve özellikle II. Abdülhamid’in elinden çıkma ahşap oyma masa ve Sultan Abdulaziz’in bilek güreşi masası mutlaka görülmesi gereken eserlerdendir.

9 Aralık 2015 Çarşamba

Erzurum Ye Gör Cağ Kebabı mekan değerlendirme

Erzurum Ye Gör Cağ Kebabı mekan değerlendirme 

Lezzetli Cağ kebapları ama biraz pahalı..
Ekim ayında yaptığımız doğu Anadolu ziyaretimizin ilk durağı Erzurumdu.
Şehri gezerken uğradığımız mekanların en başatında olmasada midemizinde hatrını yapmak için gidilen yerler oluyor.
bunlardan biriside tavsiye üzerine uğradığımız Ye Gör Cağ Kebap salonu oluyordu.
İlk defa Cağ kebabı yediğim yerdi. Mekan hoşuma gitti güzel bir havası var, hizmet ve ilgi yeterli. Kebap beklentilerimi karşıladı 5 şiş doyurucu hatta fazlasıyla doyurucu oldu. Yanındaki garnitürde sofrayı zenginleştiriyor ve yemenizi daha zevkli hale getiriyor.
Ağzınızın tadını kaçıran tek şey ise fiyatları.Bir şiş 7,5 tl.
Ama Erzurum'a kadar gitmişseniz bir defalık da olsa değer.

8 Aralık 2015 Salı

Battal ve İri Neftli Ebrularım 20

Battal ve İri Neftli Ebrularım 20

Aralık ayının ilk haftası Maşallah bayağı bereketli geçti, 3 gün içerisinde nereden baksak 70'e yakın Battal ve zemin ebrusu yaptık. Bunlardan zeminler hariç  diğerlerinin görselleri buradalar.
Bu haftayı bayağı sevdim, Özellikle gri zeminler(henüz fotoğraflayamadım, burada yoklar) ve üst üstünde aynı tonları kullandığım ebrular bana ayrı bir sevinç ve neşe verdi.
Ayrıca bol iri taneli neftleri de cilt çalışmalarım için 3-5 tane araya kaynatıverdik.



7 Aralık 2015 Pazartesi

Albrecht Goes - Tedirgin Gece Takdim Özet ve Değerlendirme Yazısı

Albrecht Goes - Tedirgin Gece Takdim Özet ve Değerlendirme Yazısı

Albrecht Goes, Tedirgin Gece, Varlık Yayınları, İstanbul 1954.
Savaş dönemlerinde yazılmış kitapları okumayı nedendir bilinmez ama çocukluğumdan beri seviyorum. Ayrı bir ruhu var sanki, okudukça insanlığı ve insanlığımı yeniden hatırlamam vesile kitaplar olarak görüyorum.

Albrecht Goes'le ilk tanışıklığımız. İkinci Cihan Harbi esnasından Alman Ordusunda görev yapmış bir Rahip Subay. Savaşı kabul etmemiş ve harp esnasında dahi insan kalabilmek için uğraş vermiş bir kalemşör olarak tanıtılıyor, her ne kadar bir subay olsa da.

Kitabın özeti, idama mahkum edilmiş bir alman askerinin son 24 saatlik dilimi ve rahip efendinin öncesindeki psikolojisi üzerinde durulmuş.
"Baranowski" adındaki bir idamlık asker.
Hayata geriden başlayıp çok kestirmeden de veda etmek zorunda kalan, kimsenin tenezzül etmeyeceği derecede kimsesiz bir zavallı.
Garip ve ihtişamsız ama bir o kadar da içten bir öykü.

Çift Katlı Ebrularım 19

Çift Katlı Ebrularım 19

Gene çift katlı ebrular ile karşınızdayız. Kasım ayı içerisinde yaptığımız, yada kıyamadığımız birazcık kötü ebruları kuruttuktan sonra bir kat daha ebru alarak oluşturduğumuz Çift katlı ebrularımız.






6 Aralık 2015 Pazar

Ağrı Tutak Soğukpınar Köyü ve bir günlük bölge izlenimleri

Ağrı Tutak Soğukpınar Köyü ve İlkokulu ve Camii

Ekim ayının ortasında gerçekleştirdiğimiz Ağrı-Erzurum gezimiz esnasında, çok saygıdeğer ihl devremizin görev yaptığı Ağrı Tutak ilçesinin Soğukpınar köyüne de günübirlik bir ziyaret esnasında makinemizin karelerine ve zihnimize giren bir kaç ufak değerlendirme.

Kaderde Soğukpınar ilede tanışmak varmış. İlk adını İHL devremiz atandığında duyuvermiştik.
Küçücük dünyamızın daha önce hiç duymadığı ama hayatın bizsiz de aktığı bir ufak dünya daha eklenivermişti. 

Her sabah Tutak ilçesinde anlaşılmayan ama arada zihne kazınabilen kürtçe müzikler eşliğinde yaklaşık yarım saat süren servis yolculuğu sonrası varabiliyorsunuz Soğukpınar köyüne.
Köyün girişinde bir dere var, köyü ikiye bölüyor ama derenin öte yakasında kalan evler köyün asıl yerleşim yerini oluşturuyor. 
Köy yaklaşık 100 haneden oluşuyor 700 civarı bir nüfus mevcut, diye hatırımda kalmış.
Bir camiisi ve bir okulu ve eski sağlık ocağı olup şimdilik taziye evi olarak kullanılan müştemilatlar mevcut kamu binası olarak.

Köyde ki resmi tek görevliler öğretmenler. Büyük çoğunluğu kadrolu ve en fazla 2 yıllık öğretmenler. Neredeyse hepsinin meslekteki ilk yılları ve de ilk görev yerleri...
Görevlerini seviyorlar, gayret mevcut, ama gene de eksik olan bir şeyler mevcut. Bunun kendilerininde farkında olduğunu yada bir zaman sonra olacaklarını düşünüyorum. Cevabını hayatın ve zamanın vereceği bir yanıt olacak.

İmam köy halkı tarafından tutulmuş bir "Mele". Cuma hutbesinin kürtçe verildiği ve Cumanın farzından sonra Öğlenin farzının da cemaatle kılındığı bir küçük camiisi mevcut.

Anlayacağınız köyde pek devlete ve otoriteye dair bir iz de yok. Ve de hizmet de yok tabiiki.

Buralarda zamanında birilerini ocutmak ve rahatsız etmek için kullanılmış bu tür ayrıntıların verdiği zulümleride unutmamak gerekiyor ki insanların tepkilerini bir nebze de olsa hissetmek lazım.

Bayrak bir değer ama, değerlerin aşındırıldığı bir çağda yaşıyoruk artık! Bazı şeylerin yeniden ölçüp-biçilip yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Ortak yaşam isteniyorsa her iki tarafında durup düşünmesi ve geçmişin hatalarından ders alarak ama geleceğe taşımadan bir vasat yolun tutturulması lazım.
Kardeşlik hamurunun omurgası Ümmet söylemini işlevini ümmet ne demek lan derecesine bihaber nesillerin yetişmesi için 90 yıl büyük çaba gösteren devlete bu noktada halktan daha fazla iş düşüyor.
İlk adımı, günahın büyüğüne sahip olanların başlaması gerekiyor...

son olarak da, gözlemlediğim kadarıyla bölgede bulunan ama herkesin içinde yer almadığı lakin bir çoklarının peşine kaldığı ideolojik örgüt takıntılılara; 
onlara diyebileceğim hiç bir şey yok. Allah'ın insaf ve izanını eksik ettiği (ideolojik takılan) insanlara diyebileceğim hiç bir şey yok. Yaptıklarına laf söyleyerek sözün gücünü de tüketmek istemiyorum.

Cuma sonrası köyün çamurlu yollarında adımlarken, köprü üzerinde muhtar ve cemaatten bir kaç kişiyle de karşılaşma fırsatı buluyorduk. Bir yabancıya gösterilen ilginin ve hoşamedinin içten yapıldığı ama el olduğunuzu tüm bakışlardan hissettiğiniz anlardı. 
Tarih eğitiminin getirdiği merakla köyün geçmişine dair sualleri muhtar ve köylülere yöneltiyorduk. Lakin 3 nesil öncesinin burada yaşayıp yaşamadığını dair hiç kimsenin bugüne kadar alakasını çekmediğini anladığım sığ bir konuşma ile merakım akim kalıyordu.
Merak ve İlgi bazen yerini faydaya ve hayat meşgalesine terk edince insan yaşadığı yerlerde tıpkı ömürlük misafir gibi davranabiliyordu
 Onun dışında köyün masum güzelleri çocuklar dışında kimseyle muhattap olmadan geri dönerek bir Soğukpınar macerasını tamamlıyorduk.

Biz geri dönerken, herkesler orada bir ömrün sayılı günlerinden düşecek kısmını bir an önce doldurmanın telaşı içerisinde hayatlarına devam ediyorlardı...

İhl den devre Hocamız, okulu için herşeyi yapıyor, tıpkı okulda bulunan öğretmenlerin bir çoğu gibi.
Ama genede eline yakışıyor:):):)
soğukpınar köprüsü üzerinden bir soğukpınar hatırası!

2 Aralık 2015 Çarşamba

68 yıllık yalnızlık ve hasretin ardından ilk okuyucu olmak

68 yıllık yalnızlık ve hasretin ardından ilk okuyucu olmak


Kitaplar ne için vardır? Sadece okunmak için midir? bu sorunun cevabının bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum...
Ama okunmayan bir kitabında büyük bir acı çekip çekmediğini de düşünmeden edemiyorum

Bir şey üretiliyor, yazılıyorsa, inşa ediliyorsa, bir hizmet sunmak içindir. Onun dışında kalması demek asli vazifesinden koparılmış demektir. Biraz da eziyet denilebilir.

5 yıldır bulunduğum İsam'da yaklaşık 3,5 yıldır bir şey keşfettim. 100.000'lerce kitabın ve onlarca koleksiyonun arasında basıldığı ilk günden beri neredeyse -tozu silinmek dışında- yıllardır hiç ele alınmamış, iki kapağının arası açılmamış, sayfalarının arasında gezilmemiş onlarca kitap keşfettim.

Benim için hem çok acayip bir duyguydu hemde heyecan verici bir tattı. Ama aynı zamanda bir kitap için gerçekten büyük bir hüzün olsa gerek...

Bir kitap düşünün 1946 yılında basılmış, matbaadan çıktıktan sonra bir sahibe satılmış ama onu alan sahip tarafından bir defa bile iki kapağının arası aralanıp "merhaba" dahi denmemiş bir kitap...
Onlarca yılın yalnızlığını düşünmek dahi elem veriyor. Bir insan için yalnızlık ve tecritlik tasavvurunu bile saatlerden, günlerden haftalara veyahut aylara çıkarırken bile ruhu ürpertiyle titreten bir kaygı kaplatırken, yılların telaffuzu ile bu kaygının korkuya dönüşmemesi için hiç bir beşeri güç mani olamazken onlarca yıl ve neredeyse 3 çeyrek asırlık bir yalnızlık ve tecritliğin ne olduğunu aktarabilmenin hissi kabil olabileceğini hafsalam almıyor, alamıyor...

İnsanın en kadim ve kutsal dostu olan bir kitabın, bu ezaya maruz kalması ise daha büyük bir acı. Okunmayan, okunmamış ve onlarca ve hatta yüzlerce yıl beklemek zorunda kalmış bir kitap...

Böyle kitapları keşfediyorum artık, bulunduğu yerden alıyorum ve onlarla hemhal olmaya başlıyorum.
Önce güzelce tutuyorum, rengini kaybetmeye yüz tutmuş kapağındaki birikmiş tozları yavaşça üflüyorum. Nerdeyse yarım asırlık tozlar bunlar.
Her ne kadar o tozların bir kısmı bana dönse de onlarca yılın tozunu yutmuş bir azize ve eski dostun yanında birazcık toz yutmadan şikayet etmeyi kendime yediremiyorum bile... 

Her zaman bir defa okşuyorum kapağını ve ardından bir gizemin içine dalmanın merakıyla iki kapağının arasını açıyorum büyük bir özveri ve saygıyla...


Çok değil bir kaç sayfa sonra sizi, yitik hazinenin incileri karşılamaya başlıyor...
Sayfaların dönmeye başlamasıyla birlikte, eski kitap kokusu denilen, sadece kitap dostlarına tüten dünyanın en eşsiz kokularından bir tanesini solumaya başlıyorsunuz.
Eski dostun bu size ilk merhabası da denilebilir...

Battal ve Zemin Ebrularım 18

Battal ve Zemin Ebrularım 18

Kasım ayının son haftasında yaptığımız ebru çalışmalarından gene bir kesitle karşınızdayız.
Gene eli ayağı düzgün teknik olarak çok güzel diyebileceğimizi bir çalışmamız maalesef ki olmadı.
Bu aralar nedendir bilmiyorum ama battal atışlarım çok dengesiz ve güzel bir ürün ortaya çıkaramıyorum. Kasım ayında aşağı yukarı 250 den biraz fazla ebru yapmışım (haftada 3 gün yaklaşık 4-5 er saat tekne açıyorum bunlardan ikisinde tek başıma oluyorum) lakin biraz umutsuz vakaa konumundayız.
Tek tesellimiz elimde yığınla cilt malzemesi çıkmış olması ve ebruları asli vazifesi olan defter ve kitaplarda değerlendirebiliyor olmamız. Hiç yoktan orada biraz görsel güzellik katıyorlar:)

Konu başlığında bulunan ebru ise Gonyalı hemşehrim Ali'nin ayar yaparken ortaya çıkardığı ilginç ama görsel olarak güzel bir şey çıktığı için bu haftada farklılık olsun istedik...





1 Aralık 2015 Salı

Mustafa Kutlu Hesap Günü Takdim Özet ve Değerlendirme Yazısı


Ömür kısa, meşgaleler ise bitip tükenmez bir yol sanki...
Ama derin bir farkla, gerçeği unutturabilecek seraba sahip bir yol.
Bu dünya hayatının oyun ve oynaş olduğunu bildiği halde devam eden biz insanların öyküsünü yazmış Mustafa Kutlu.

Hep devam edecekmiş gibi zannettiğimiz ama ansızın kopuveren bir ömürlük hikaye olmuş, Paşazade Bedir'in öyküsü.

Kendi toplumuna yabancılaşmış ama tamamende kopamamış, arada gelgitler yaşayan, kalben tasdik eden lakin idrakine söz geçirmekte tereddüt edip tasdikini kuvvetlendirecek davranışlarda sürekliliği ve vasata ulaşamamış acıklı bir Paşazede Bedir Efendinin 
bir çoğumuzun hayatlarından çeşitli kesitler bulabileceği, aslında hepimizin ömründen bir parça bulunan kısacık ömrümüzün yazıya dökülmüş hülasası.