Sayfalar

Sayfalar

30 Mayıs 2014 Cuma

Bertolt Brech Yıkanmak İstemeyen Çocuk türkçe


Yıkanmak İstemeyen Çocuk

Bir zamanlar bir çocuk vardı
Hiç yıkanmak istemeyen
Ve yıkadıkları zaman onu
Yüzünü küllerle kirleten

Kaiser çıkıp geldi, seslendi
Yukarı, taa yedinci kata
Bir havlu aradı nası
Temizlensin diye bir güzel kerata

Hiç paçavra yoktu etrafta
Tüm ziyaret güme giti
Kaiser kalmadı daha fazla
Çocuk ne beklesindi?

-Bertolt Brecht- 

Saygı duruşu yerine Fatiha okudular

İstanbul U19 2. Lig ekiplerinden Ortaköyspor'un futbolcuları futbol sahalarında az görülen bir harekete imza attılar. Genç oyuncular, önceki gün vefat eden hocaları Ali Çoban için saygı duruşu sırasında ellerini semaya açıp Fatiha okudular.



Önceki gün hayata gözlerini yuman ve dün toprağa verilen Galatasarayı'ın unutulmaz oyuncularından Ali Çoban'ın 2011'de çalıştırdığı Ortaköyspor'un futbolcuları, rahmetli antrenörlerini sevgilerini dua ederek gösterdiler.
Futbol Federasyonu'nun talimatıyla, dün oynanan amatör maçlarda Ali Çoban için saygı duruşunda bulunuldu. Çilekli Stadı'ndaki Ortaköyspor-Üçyüzlü Esengücü karşılaşmasının hakemi Oktay Önge de maçtan önce merhum Ali Çoban için spor severleri ve futbolcuları saygı duruşuna davet etti. Ortaköyspor'un futbolcuları da santra yarım dairesinde toplanıp vefat eden eski teknik direktörleri için dua ettiler.
Öte yandan Ortaköyspor, karşılaşmadan 8-1 galip ayrıldı.

kaynak: yenişafak
fotoğraf: erhan harput

27 Mayıs 2014 Salı

Pastoral Senfoni Andre Gide takdim ve özet yazısı


Pastoral Senfoni


Kitabın arka kapağı dini bütün bir papazın himayesine aldığı kör ve yetim bir kızın terbiyesiyle uğraşırken
farkına varmadan yaşamış olduğu sevgi buhranı ve çektiği günahın acısından söz etmektedir.


Rahip Efendinin evine getirdiği ufak yavru kör olmasının yanı sıra ilgisiz de bırakılınca gelişimini ya da hayatını idame ettirecek karın doyurma melekesi dışında hiç bir şeyi idrak edemeyecek seviyede bir insan yavrusu hüviviyetindedir.

Üstlenmiş olduğu misyonun etkisiyle kendisine bir görev addeden papazımız, bu ama genç kız ile ilgilenmeye ve yetiştirmeye çalışır. Boş ama parlak bir dimağ yahut bu dünyanın hiç bir kötülüğünden haberdar olmamış ya da kötülük tanımlamasının dahi var olduğunu bilmeyecek kadar bihaber bir insan evladıdır; GERTRUDE. 

Bu kadar nadide şartların getirmiş olduğu mümkinat ama kızın henüz emekleme seviyesinden birazıcık ilgilenme ile direkt koşmaya varacak bir terakki ile taçlanmıştır.

İnsanoğlunun terakkisi aynı zamanda, sahip olduğu bütün ruhi hislerinin de gelişmesiyle orantılıdır. İlgiler hiç bir zaman karşılıksız kalmamaktadır. 
Kör genç kız Gertrude'nin hayatı seslerden ve dokunmalardan tanıması, sahip olduğu insani hissiyatına engel olmamaktadır.

İncelenen Hayatlar Stephen Grosz takdim ve özet yazısı


İncelenen Hayatlar  Stephen Grosz
Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz


Star Gazetesi Açık görüş ekinde Murat Güzel'in tanımıyla keşfettiğim bir kitap. Aslında biraz psikoloji merakım mevcuttu ama Stephen Grosz'u hiç duymamıştım.
Tanıtım yazısından soraki hafta kitabı temin edip okumam sadece 7-8 günlük bir süreye sığdı, ama bu yazıyı yazabilmek için 1 aylık süre geçmesi gerekirmiş.


Kitap içerik olarak Stephen Grosz'un kendi hastaları üzerinden gözlemlediği problemler ve bunun neticesinde yazarımızın kendi çözüm yolları üzerinden bize aktarılan problemler ve çözümlenmesi niteliğinde bir kitap olmuş.

Yazar arka kapağında kendi ifadesiyle 'Bu kitap değişimi konu alıyor. Değişimle kayıp hissi birbirine bağlı olduğundan-yitirmeden değişim de olmaz, bu kitap yitimden de söz ediyor '

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Abla duasında olmak

İnsanın ablası olması bir başka güzel
Ablasının duasında olması bambaşka bir güzellik

şükrü nasıl eda edilir bilemiyorum.

Anne baba duasından sonra

Abla duası her halde en makbullerden olsa gerek 

Ablamın duasında olmanın mutluluğu ve bereketi
her daim üzerimde dolaşıyor

siz hiç hissettiniz mi?
ablanızın duasında olduğunuzu

Ey ablası olduğu hale duasında bulunamayan bedbaht kardeşler
umarım çok geç olmadan
varırsınız bu büyük eksikliğinizin farkına 

bir gün daha geç kalmayın...

Teşekkür ediyorum Ayşe ablacığım o güzel dualarınız için.
her daim sizin gibi mukabelede bulunamıyorum,
gerçi bulunsam da
sizin dualarınızın bereketine ve feyzine yetişir mi bilmiyorum
ama 

Sizin de vaktiniz mübarek olsun, Yaradan güzel yazılar yazsın yolunuza. Allah her daim razı olduğu işlerle meşgul olan kişilerden elesin sizi, sizin gibi mukabelede bulunup bende dualarınıza aminler ekliyorum
selam ve hürmetlerimle...

Bertolt Brecht Zavallı B.B.'e dair


Zavallı B.B.'e Dair

Ben Bertolt Brecht, Kara Ormanlardan
Anam getirmiş beni kentlere erkenden
Henüz düşmüşken ana rahmine. İçimdeki orman ayazı
Dinmeyecek yaşamım sona ermeden

Beton kentlerde evimdeyim. Taa baştan beri
Son Duaya donanmış her şeyiyle
Kağıtları tütünü, branddisiyle
Güvensiz ve aylak ve sonuçta hoşnut

Dostça davranırım insanlara. Ve ben
Kaba bir şapka giyerim, ayrımsanmamak için
                                                    diğerlerinden
Ne garip kokulu hayvanlar derim
Düşünürüm sonra. Ben de öyleyim nasıl olsa, rahatsız
                                                                olmak neden?

Sabahları boş sallanan koltuklarım da
Çene çalarım oturup bir kaç kadınla
Derim ki, ilgisiz bakışlarımla süzerek onları:
"Asla güvenemeyeceğiniz bir adam oturuyor
                                                     karşınızda."

Akşama doğru toplarım bir takım adamları
"Bayım" diye hitap ederiz birbirimize
Masamın üzerine dayanır ayakları
"iyi olacak, düzelecek işler" derler. Ve ben sormam
                                                            ne zaman.

Sabaha karşı loş ışıklar altında durur çam 
                                                          ağaçları
Ve cayırtıya başlar kuşlar, ağaçların asalakları
İşte o saatler ben kentte dikip başımı bardağımı
İzmaritimi bir yana atıp, huzursuz uykuma dalarım.

Geçici bir kuşaktık, geldik ve yerleştik
Evlere: Topumuzun sonsuza dek yıkılmaz sandığı
Bu yüzden diktik Manhattan  Adasında ki heyulaları
Ve incecik antenleri, gölgelerinde Atlantiğin
                                                         çoşkulandığı

Bu kentlerde arta kalan tek bir şey olacak: İçlerinden
                                                               esen rüzgar
Obur hoşnut, apartmanları yalayıp yumaktan
Anladık ki geçiciyiz, bizim değil buralar
Ve bizden sonra bir şey kalmayacak anılmaya değer

Yakınlarda bir zaman depremler başladığında
Umarım üzülmem, sigaramdan bir nefes olsun çekmeyi
                                                       unutacak kadar
Ben Bertolt Brecht, çok eskilerden aşina bana bu beton 
                                                                  yığınlar
Sürüklenip gelmişim Kara Ormanlar'dan anamın 
                                                       karnından

Ben Bertolt Breht, Kara Ormanlar'dan
Anam getirmiş beni kentlere erkenden
Henüz düşmüşken ana rahmine. İçimde ki orman ayazı
Dinmeyecek yaşamım sona ermeden

-Bertolt Bercht-

25 Mayıs 2014 Pazar

Bertolt Brecht Ayartılmaya karşı türkçe

Komünist ve sosyalist bir şair bertolt brecht, aşağıda ki şiir öcelikle bir müslüman olarak asla kabul edemeyeceğim bir kaç imge barındırıyor. 
Dinle arası hiç iyi olmamış brecht'in bu şiirini de zaten katolik kilisesine karşı yazdığını okumuştum.
Ahiret kavramını reddettiği zamanlarda yazmıştır bu şiirini.
Yalınız bu şiiri okuduğum zaman son mısraya kadar beni düşündürtmüştür. son mısra dışında güzel bir şiir, hem bende diyalektik yapıp son mısrayı reddederek, kavramlara brecht'ten farklı manalar yükleyerek okumak istiyorum...

Ayartılmaya karşı

İzin vermeyin onlara, ayartmasınlar sizi
Geri dönüş yok.
Gün eşikte, gitti gidecek
Gece rüzgarı şimdiden ürpertiyor içinizi
Yarın gelmeyecek

İzin vermeyin onlara kandırmasınlar sizi
Küçük bir şeydir yaşam
Doymaz bir iştahla yutun onu
Açlığını yatıştırmaya bir şey kalmayacak sonraya  
Çünkü bırakırsanız geçip gidecek

İzin vermeyin onlara oyalamasınlar sizi
Küçük bir şeydir yaşam
Doymaz bir iştahla yutun onu
Açlığını yatıştırmaya bir şey kalmayacak sonraya
Çünkü bırakırsanız geçip gidecek

İzin vermeyin onlara oyalamasınlar sizi
Çok az bir zamanımız var
Ancak ölüme özgüdür çürümek
Yaşamdır en yüce şey
O da sizi daha fazla beklemeyecek

İzin vermeyin onlara, ayartmasınlar sizi
Tüketmeyin boş şeylerle varlığınızı
Hem neden korkacaksınız ki?
Herhangi bir hayvan gibi öleceksiniz siz de
Ondan ötesi olmayacak

-Bertolt Brecht- 

Bertolt Brecht Der Flug der Lindberghs türkçe Lindberghlerin Uçuşu

Bertolt Brecht'in Der flug der lindberghs adlı yapıtından ufak bir alıntı...

Lindberghlerin Uçuşu - Der Flug der Lindberghs

Terk et yerini
Kazanıldı zaferler
            Bozgunlar kazanıldı:
Artık terk et yerini

Dal tekrar derinlere
fatih
Şenlikler başlar kavganın 
bittiği yerde
Kalma artık orada
Bozgunun çığlıklarını bekle
en yüksek oldukları
yerde:
Derinlerde
Terk et eski yerini

Kes sesini hatip
Levhalardan silindi adın.
Emirlerine de
Uyulmuyor artık.
Bırak
Yeni isimler yazılsın levhalara
ve
Yeni emirlere uyulsun
(Artık emir vermeyen sen,
Sakın kalkışma itaatsizliğe!)
Terk et eski yerini

Gücün yetmiyordu
Üstelik hazır değildin de
Şimdi deneyimlisin
ve gücün de yerinde
Artık başlayabilirsin:
Terk et yerini

Sen, bakanlıklar yönetmiş
olan
Sobanı kürekle
Sen, yemeğe zaman bulamamış
Bir çorba pişir kendine
Sen, hakkında çok yazılmış
Çalış ABC'ye
Bir an önce başlayın
Geçin yeni yerinize

Kaçmaz yenilmiş olan
Bilgelikten
Sık dişini ve bat!
Kork! Haydi bat!

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Kabhi Alvida Naa Kehna Asla Elveda Deme hint film değerlendirmesi

Kabhi Alvida Naa Kehna - (Asla Elveda Deme) film değerlendirmesi


Bu tür filmleri yazıp yazma noktasında hala tereddütteyim. 
Filmimizin adı Kabhi Alvida Naa Kehna, Türkçesi ise Asla elveda deme, Almancası Sag niemals leb wohl. 
Film içerik yönünden modern hayatın çok önemli bir sorununa göz atmış ama kullanmış olduğu yöntemler bu modern hayatın olumsuzluklarını eleştirirken övmeyi de ihmal etmemesi bir zıtlık teşkil ediyordu.

Filmin yazarı ve başrol oyunus Shahruk Khan- DEV SARAN adından eski bir futbolcuyu canlandırıyor. Bir kaza sonrası futbol hayatı bitmiş ve hayata neredeyse küsmek üzere olan bir tip.

Dev Saran (Shahruk Khan)

Shahruk Khan'a ise filmin başıyla beraber bir ajansıta kariyerine başlayarak en tepe noktasına yükselen RİYA rolüyle Prey Zinta eşlik ediyor.

Riya(Prety Zinta)


Diğer oyuncularımız ise tek tek gelirsek, benim nedendir bilmiyorum ama fena bir gıcık kaptığım MAYA rolüyle (Rani Mukerji) .

MAYA - Rani Mukerji

Ve yanın kocası rolünde oynayan RİŞİ Talwar'ı ise (Abhishek Bachchan)canlandırıyor.

Rişi Talwar- Abhishek Bachcan

Filmin baş ası ise usta oyuncu Amitabh Bachchan Samarjit Talwar rolünde karşımızda.


Filmde Dev ve Riya'nın evliliği sorunlu gitmektedir. Geçirdiği kaza sonrası işsiz kalan Dev, karısının kazandığı parayla geçinmesini ve kendini işe yaramaz görmesi nedeniyle boş bir insan rolünde ve tek yaptığı çocukları arunju kendi tipine göre yetiştirebilmek için zorlayan bir baba...  

Asabi, sinirli ve huysuz bir karakter olduğu gibi evliliğini de günden güne bitirmek için büyük çaba sarf ettirmeye zorlayan, tabirimi hoş görün ama tam bir kalas hüviviyetinde bir tip diyelim...

Rişi ve Maya'ya gelirsek; Maya küçükken tüm ailesini kaybetmiş ve Rişi ile babası Sam'ın yanında büyümüştür.
Rişinin ona küçüklükten beri aşık olması ve ısrarlarına dayanamaması üzerine büyük bir fedakarlık yaparak bu evlilik teklifini kabul etmiştir.
Bu evlilik sizinde tahmin edeceğiniz gibi tek taraflı yürümektedir. Maya evinin kadını olmuş ama asla bir eş olamaz.
Rişinin de onu anlayamaması gibi garip bir kuruntuda eklenmiş filme; ama senaryo burada günümüze tam oturmakta,

Pof. Dr. Mustafa Öztürk Söyleşiler Polemikler imzalı kitap ve değerlendirme

Adana Çukurova ilahiyatın renkli ve tanınmış simalarından bir isim, Mustafa Öztürk Hoca. Alanı tefsir olmasına rağmen, birkaç yıldır yüzüne başta tv'ler olmak üzere sempozyum konferans vb nedeniyle çok sık rastlamaktayız. 

Mustafa Hocayı tanımama rağmen yakın zaman kadar hiç bir eserini elime alıp okumuşluğum vaki değildi. Taa ki Ankarada doktora yapan Ayşe Ablamın, hocanın özellikle son kitabı olan Söyleşiler ve Polemikler kitabını tavsiyesi ve biraz da hocayı daha yakından tanıma merakı beni hocayla tanışıklığa itti.
Hocanın kitabını aldıktan sadece 1 hafta sonra hoca ile yüz yüze tanışıklık ve kitabını imzalatmak da benim için ilaveten bir kazanç olmuştu. 

Esere gelirsek, Hoca başlıkta ayırdığı gibi iki kısıma bölmüş. 1. kısım tefsir üzerine hocanın ilmi düzeyde ve genel bakışını yansıtan söyleşilerden oluşmaktadır.
2. kısım ise hocanın güncel gündeme dair yazı ve denemelerinden müteşekkil durmaktadır.



İlk kısımda eserden aklımda en çok kalan, hocanın Kuran'ı anlamak nedir ve ve ne olmalı sorusuna verdiği cevap olmuştur.
Bu konuda hoca ön sözde şöyle değinmektedir: "Kuran'ı anlamak! Eğer anlamaktan maksat iyi bir müslüman, erdemli bir insan olmaksa, Kuran'da bugüne kadar anlaşılmayan veya halihazırda izaha muhtaç olan tek bir ayet bile yoktur. Dolayısıyla Kuran'ı anlamak için sürekli olarak meal, tefsir okuma ihtiyacı da yoktur."
dedikten bir kaç satır sonra da şöyle devam etmektedir;
"asıl gayemiz ve niyetimiz iyi bir Müslüman, fazilet sahibi bir şahsiyet olmaksa şayet, bu gaye ve niyeti gerçekleştirme noktasında Kuran'ı anlamak ya da bugüne kadar anlayamamış olmak gibi bir problemimiz yoktur. Zira Kuran bizden önceki Müslüman nesiller tarafından yeterince anlaşılıp açıklanmış, hatta Kuran'dan ne anlamamız ve almamız gerektiği bazı klasik metinlerde öz ve özet olarak sıralanmıştır."
daha da devamında;
"Kuran'ı anlamak adına Müslümanlığı yeniden keşfetmeye girişmek nafile bir iştir" dedikten sonra tefsir ve meal okuyucusuna ufak bir tavsiye de bulunmaktadır.
Bu noktada ihl mezunu ve bir ara ilahiyat kapısından geçmiş şahsım adına hayatımda sadece 3 defa meal bitirdiğimi ve hiç bir tefsiri neredeyse okumadığımı varsayarsak şahsım adıma ibretlik bir çok nokta mevcuttur,
zaten mustafa hocada ilerleyen satırlarda menim minvalimdeki insanlara bayağı giydirmeler de bulunmuş, bunların bir kısmını "büyüğümüzdür ne diyek" diyerek sineye çeksem de... kolay olmadı...

"Biz Müslümanlar, en ilkeli ahlak hocamız olan vicdanımızın sesine kulak vermedikçe, neye nasıl inanırsak inanalım, hangi inancı Kuran'ın hakemliğine arz edip sahih ve sağlıklı bir kalıba sokarsak sokalım, adam olma yolunda bir arpa boyu mesafe almamız pek mümkün değildir. Bu sebeple de adamlık yolunda sahih bir niyet ve sağlam bir azim bulunmadıkça, sonsuza dek Kuran, meal, tefsir okunsa da hemen hiç bir işe yaramaz, onca okuma hiç bir yaraya merhem olmaz."

Ön sözün girişinden sonra hoca en çok Türkiye'de ki meal furyasını eleştirmiş hele son 10-15 yılda "her cemaatin kendine ait bir meali olmalı" düşüncesine ise bayağı sinirlendiğini yazılarında ki öfkeli kelimelerden anlamaktayız.

22 Mayıs 2014 Perşembe

eşşsiz bir tad olarak güllü çay lezzeti

Hiç Güllü çay içtiniz mi?

ben güllü çay'ın olduğunu dahi geçen çarşamba'ya(14.05.2014) kadar duymamıştım ...

bir dosttan unutulmaz bir hatıra olarak öğrenmem gerekecekmiş meğer!
unutulmaz bir hatıra ve unutulamayacak bir tad...


Hayyam hocamın bir çay davetinin bu kadar kalıcı bir tad bırakacağını asla bilemezdim.

Hayyam hocamın ilk başta ikram ettiği ıhlamurları isam'ın bahçesinde oturmuş keyifle yudum yudum tadarken,
bana teklif edilen bir lezzet...

ilk duyduğumda şaşırmadım diyemem..
o ne dedim;
 gül ve çay..

hayyam hocam azerbaycana has tadı olduğunu söylediği zaman kafamdaki son şüphe kırıntısı da yok olmuştu...
Gerçi kafamda o son kırıntı kalsa dahi sırf hayyam hocamın hatırına dahi o tadı denemekte tereddüt etmeyeceğim bir başka husustu.

Hayyam, kamelyamızın hemen yanı başında duran güllerden bir nefeste iki adet kapıp gelerek hemencecik yanımda bitiverdi.
bir de baktım ıhlamurumun içinde güller açmış...   



Ama ne güller..

(gerçi kabul ediyorum çok mor'a benzemiyor, biraz renk körü farzedin)

Çay'ın lezzetini nasıl tarif etsem diye düşünüyorum...
ilk içtiğinizde ağzınızda değişen bir şey çok fazla yok gözüküyor, normal bir taddan biraz farklı geliyor o kadar...

ama iş bu kadarla bitmiyor asıl lezzet bundan sonra başlıyor.
Boğazınıza inmeye başladığı zaman sımsıcak bir gül tadı resmen sizi yakıp sanki sarhoş ediyor... 
boğazınızda o kadar güzel bir tat bırakıyor ki,
boğazınızı yakan tatlımsı bir gülll...
eşşsiz bir şey ya...

20 Mayıs 2014 Salı

Yedi Hilal üniversite gençliği alev alan ateş söner mi hiç özgürlük türküsü marşı

Yedi Hilal Üniversite gençliğini 19.05.2014 tarihinde Sakarya da Poyrazlar gölü kıyısında düzenlemiş olduğu piknikte söylenen marşlardan birisi olan özgürlük türküsü ya da alev alan ateş söner mi hiç  yahut dağlardayız biz ovalardayız adlı parçanın toplu olarak söylenmesi.







alev alan ateş soner mi hiç,

özgürlük türküleri söner mi hiç.
özgürlük türküleri biter mi hiç.
göge savrulan yumruklar,
zalim gitmedikce iner mi hiç.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

yedi hilal üniversite gençliği yalla irhal ya beşşar ya sisi

Yedi Hilal Üniversite gençliğini 19.05.2014 tarihinde Sakarya da Poyrazlar gölü kıyısında düzenlemiş olduğu piknikte, Beşşar esad'ın ve mısırli darbeci sisi'nin zulümlerine karşı söylenmiş, türkiyeli gençlerden bir haykırıştır.



18 Mayıs 2014 Pazar

Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar Doğu Akdenizde Savaş Diplomasi ve Korsanlık – Nicolas Vatin özet

Osmanlı Tarihi dersi için hazırlanmış bir ödevdir. Ödev içeriği Nicolas Vatin'in Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar: Doğu Akdeniz'de Savaş, Dİplomasi ve Korsanlık Kitabı için hazırlanmış bir bireysel yorum içerikli ve de bütün bölümlerden hususi olarak bahsedildiği uzun bir kitap tanıtım ve incelemesidir.

Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar: Doğu Akdeniz’de Savaş, Diplomasi ve Korsanlık – Nicolas Vatin
( Kitap İnceleme Ders Ödevi)


Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar: Doğu Akdeniz’de Savaş, Diplomasi ve Korsanlık
  “Yazar Nicolas Vatin bu eseri kalem almasının nedenini Doğu Akdeniz’de önemli bir yeri olan Rodos Şövalyelerinin tarihini efsanelerden arındırmaya ve belgesel bir zeminde oturtmaya girişmiştir.”
Coğrafya ve İnsan Unsuruna Toplu bir Bakış
    Yazar bu bölümde “Hospitaller” şövalyeleri tarikatının Rodos’a geliş sürecini anlatmıştır. Ardından Rodos’un coğrafi ve fiziki yapısını bize göstermiştir. Rodos ile 12 adanın Anadolu ile olan bağı ve fetih öncesi buradaki yaşam hakkında bize kesitler sunmaktadır. Son olarak bu bölgede Rodos Şövalyelerinin askeri bakımdan nasıl konumlandıklarını anlatmaktadır.  
    “Rodos Toplumu” başlıklı bölümde ise Rodos ve civarında şövalyelerin egemenliği altındaki bölgelerde yaşayan halkların sosyal durumlarıyla ilgili bilgiler verilmektedir. Ayrıca şövalyelerin hangi milletlerden oluştuğu ve idari yapıyı nasıl seçtiğine dair bilgilerde mevcuttur. Adada ki şövalyeler İtalya, Almanya, İngiltere, Fransa, Auvergne(Fransanın güneyinde bir bölge), Provence(Marsilya yakınlarında bir bölge), Kastilya (Portekiz), Aragon(Katalonya) milletlerinden oluşmakta ve her milletin başında bir amiral/baş balyos/ şansölye ve büyük komodor gibi adlar verilen liderler mevcuttur. Bir dini tarikat olduğu için adada ki dini masrafların tüm gruplar tarafından ortak karşılandığı bilgiside metnin son bölümlerinde verilmektedir.
 Yazar birinci bölümde “Ekonomiye Toplu Bakış” adlı bölümde Rodos’un etrafındaki adaların tarım için verimli arazilerin mevcut olduğunu ama etraflarında her daim tehlikenin mevcut olması ve düşmanlardan gelecek baskın tehditlerine karşı tetikte olunması nedeniyle yeterince gelişmediğini öne sürmüştür. Bundan dolayı bu bölgede ki ekonominin ana damarını ticaretin oluşturduğunu ve bunun aynı zamanda bir canlılık ve süreklilik arz ettiğini söyler. Bu ticaret Rodos ve çevresini daima dışa bağımlı bir hale de getirmiştir.
  “Rodos’un Gereksinimlerinin karşılanması” bölümünde Rodos ve çevresi için en hayati nesne olan gıda ihtiyacının ve Rodosluların baskın ve savunma için levazımat ve materyallerin nasıl ve nerelerden temin edildiği açıklanmıştır.  Burada yazara ilginç gelen nokta ise, Rodosluların dibinde Anadolu, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır dururken, ispanya ve İtalya’dan tahıl ithal etmesidir. Askeri levazımat ve gemi temin noktasında ise Rodos tamamen ithal edici konumdadır ve her türlü askeri malzeme ve gereçler Batı’dan gelmektedir.

Annales Ekolü/Okulu özet değerlendirme ödev metni

Sosyolojide yöntem sorunu dersi için 2014 bahar döneminde hazırlanmış ve deerste sunum yapılması için hazırlanmış ve ağırlıklı olarak Peter Burke'nin kitabından yararlanılmış Annales okulu/ekolü hakkında kısa ve özet bir bilgi çalışmasıdır.



Annales Ekolü/Okulu
1929 yılında Lucien Febvre ve Marc Bloch tarafından Fransa da kurulmuş olan Annales dergisi etrafında ortaya çıkmış olan ekoldür. Bu derginin amacı standart tarihi dergilerin aksine, diğer coğrafya, ekonomi, siyaset vb. bilimleri de kullanarak disiplinlerarası bir yöntem düşüncesi geliştirmektir istemişlerdir.[1]
Tarihçi olarak bu dergiyi kurmalarında diğer disiplinlerden neler öğrenebileceklerinin farkına varmayı amaçlamışlardır. “Bloch ve Febvre, sosyal bilimcilerin öncelikle çağdaş sorunlarla ilgilendiklerini belirtmekle birlikte, tarihçilerin kaynaklarına hangi sorunlarla yaklaşacaklarını ancak toplumsal bilginin diğer alanlarıyla uğraşan meslektaşlarının yardımıyla kavrayabileceklerini savunmuşlardır.[2]

Kurucular
Annales hareketinin ilk kurucuları 16.yy uzmanı Lucien Febvre ile Ortaçağ uzmanı Marc Bloch’dur. L. Febvre, Ecole Normale Superior’a 1897 yılında kaydolmuştur. “Bu okul o yıllarda Paris üniversitesinden ayrı küçük ama düşünsel etki gücü geniş olan bir kolejdir. Her sene 40 kadar öğrenci kabul eder ve bunları standart üniversite eğitimi yerine, seminer tarzında; bir öğretim üyesinin önderliğinde bir konuyu incelemek veya tartışmak için genellikle ileri düzeydeki öğrencilerden oluşan gruplara verilen metod ile işlemektedir.” L. Febvre’nin burada ilerdeki bilimsel çalışma hayatına etki edecek 5 önemli isimden ders alma imkanı bulmuştur. Felsefeci Henri Bergson, coğrafyacı Paul Vidal de La Blache, Felsefeci-antropolog Lucien Lewy-Bruhl, Snat Tarihçisi Emile Male ve Emile Durkheim’in öğrencisi olan dilbilimci Antoine Meillet idi. Özellikle Meillet’e hayranlığını, Febvre devamlı dile getirecektir. Kendisi ayrıca sol çizgide çıkarılan ekonomik ve toplumsal kurumlar hakkında incelemeler açısından çok zengin bir çalışma olarak nitelendirdiği “Historie Socialiste de la revolution Française’in (1901-03) etkisinden de söz etmektedir.”[3]
Marc Bloch’da Ecole Normale Superior’a girmiştir. Babası bu okulda eski çağ tarih kürsüsü olan bir araştırmacıdır. Marc bloch Ecole’de kendisine en çok etki eden kişinin Emile Durkheim olduğunu söylemiş ve özellikle onun çıkarmış olduğu “Anne sociologique” dergisinin kendisinde tesirinin büyük olduğunu ifade etmiştir. M. Bloch burada çağdaş siyasete ilgi duymasına rağmen orta Çağ tarihi üzerine uzmanlaşmayı tercih etmiştir.[4]
                                                          
Marc Bloch ve L. Febvre aynı okulda okumalarına rağmen Febvre, Bloch’dan 8 yaş büyüktür. İkili 1920 yılında Strasbourg üniversitesinde ki görevlerine başlayıncaya kadar ortak bir birliktelikleri olmamıştır. “M. Bloch’ün coğrafyaya ilgisi, Febvre’ün ise sosyolojiye olan merakı daha güçlüdür. Bununla birlikte ikisi de disiplinlerarası ve sorun odaklı bir düşünme tarzına sahiptiler. Bütün bunlar Strasbourg üniversitesinde hoca olmalarıyla aralarındaki bağın daha da güçlü bir şekilde oluşmasıyla sonuçlanacaktı.[5]
 “Bloch ile febvre’in her ün bir araya geldikleri 1920-1933 arasındaki Strasbourg dönemi Annales hareketinin filizlenmesi ve doğmasına yol açacaktır. Bu ikilinin çevresinde son derece canlı bir disiplinlerarası grubun yer alması, ayrıca onların bir araya gelmesine vesile olan Strasbourg kentinin Almanlardan daha yeni geri alınmasından dolayı ve de Strasbourg üniversitesinin yeni oluşturulmakta olması, ortamın da düşünsel yeniliğe elverişli olması sayesinde disipliner sınırların aşılarak fikir alışverişinin yapılmasını kolaylaştırıyordu.[6]
Avrupa da Annales Öncesi Tarih Yazımı

“Heredotus ve Thukydides’in çağından beri Batı’da tarih çeşitli janrlar içerisinde- manastır vakayınameleri, siyasi anılar, antika meraklısı denemeler vb.- yazıldı. Gelgelelim büyük adamların –şeflerin ve kralların- yaptıkları büyük işlerin öyküsü olarak sunulan siyasi ve askeri olayların anlatısı uzun bir süre tarih yazımının başat biçimi oldu. Bu başat biçim ilk ciddi itirazlarla Aydınlanma döneminde karşılaştı.[7]

“PİAGET’NİN AHLAKİ GELİŞİM EVRELERİNİ TESPİT ETMEYE YÖNELİK HAZIRLADIĞI HİKÂYELER” İLE 6-13 YAŞ ARASINDA ÇOCUKLARDA AHLAKİ GELİŞİM TESPİT ÇALIŞMASI



“PİAGET’NİN AHLAKİ GELİŞİM EVRELERİNİ TESPİT ETMEYE YÖNELİK HAZIRLADIĞI HİKÂYELER” İLE 6-13 YAŞ ARASINDA ÇOCUKLARDA AHLAKİ GELİŞİM TESPİT ÇALIŞMASI
( Ahlak Psikolojisi Final Ders Ödevi)


1 ) - Erkek –  9 Yaşında –  3. Sınıf
Hikâye 1
1- “Ali, odasında iken annesi onu yemeğe çağırır, fakat Ali annesinin çağırdığı odadan içeri girerken kapının arkasındaki sandalyede içinde on beş bardak bulunan tepsiyi devirir ve bardaklar kırılır.”
2- “Mehmet, annesi evde yokken kavanozdan şeker almak ister ve rafa uzanır ancak kavanozu yere düşürür ve kırılır”.

Soru 1: Hangi çocuk daha suçludur? Hangi çocuk daha yaramazdır? Neden?
Soru 2: Sence ceza verilmeli mi? Nasıl bir ceza verilmeli?
1 -  Ali suçludur çünkü 15 tane bardak kırıyor.
Mehmet’e normal, Ali’ye fazla ceza verilmeli.
Ali den bardakların parasını alalım; Mehmet’ten hem şekerin’ hem de şekerliğin parasını alalım.

Henüz Dışa bağımlı dönemi yaşamaktadır, olaylarda niyeti görememekte sadece sonuca göre değerlendirmektedir. Ceza değerlendirmesini ise sadece maddi olgulara göre vermiştir.

Hikâye 2
1- “Emre isminde küçük bir çocuk, babasının masasının üzerinde unuttuğu dolma kalemi ile oynamaya başlar. O sırada da masa örtüsünü küçük bir damla mürekkeple lekeler.”

2- “Can isminde başka bir çocuk, babasının masanın üzerinde bıraktığı dolma kalemin bittiğini görür. Babasına yardımcı olmak için kaleme mürekkep doldurmak isterken, mürekkep şişesine eli çarpar, masa örtüsü üzerinde kocaman bir leke oluşur.”
Soru 1: Hangi çocuk daha suçludur? Hangi çocuk daha yaramazdır? Neden?
Soru 2: Sence ceza verilmeli mi? Nasıl bir ceza verilmeli?
2 -  Emre yaramazdır, çünkü kalemle izinsiz oynamıştır.
Can da yaramazlık yapmıştır ama babasına yardım etmek istiyor.
Can’a da Emre’ye de ceza verilmelidir.
Can’ın cezası döktüğü mürekkepleri temizlemesi;
Emre den ise döktüğü mürekkeplerin parasını isteyelim.

Burada niyet görülmüş ve ona göre özerk dönem yaklaştığının ilk işaretleri sezilmiştir. Cezalar ise orantılıdır.


Hikâye 3
1- “Ali çok fakir ve küçük olan bir arkadaşı ile karşılaşır. Bu arkadaşı ona evde yiyecek bir şey olmadığı için o gün hiçbir şey yemediğini söyler. Sonra Ali bir fırına girer, parası yoktur ve fırıncının arkasını dönmesini bekler, bir ekmek çalarak kaçar. Ekmeği arkadaşına verir.”
2- “Ayşe dükkâna girer, tezgâhın üzerinde çok güzel bir kurdele görür ve kurdelenin elbisesinin üzerinde çok güzel duracağını düşünür. Böylece dükkân sahibesi arkasını dönünce onu alarak kaçar.

Soru 1: Hangi çocuk daha suçludur? Hangi çocuk daha yaramazdır? Neden?
Soru 2: Sence ceza verilmeli mi? Nasıl bir ceza verilmeli?
3 -  Ayşe daha suçludur çünkü kendini beğendirmek için hırsızlık yapıyor.
Ali de suçludur ama o arkadaşına yardım etmek için hırsızlık yapıyor.
Ali’ye biraz kızalım; Ayşe’ye çok kızalım ve 5 tane kurdele parası isteyelim.

Burada da niyet görülmüş ve ona göre ceza muamelesi verilmesi istenmiştir. Burada bağımlı dönemden çıkılmaya başlandığının işaretleri daha somuttur.

Genel Değerlendirme:
Bağımlı dönemden genel itibariyle çıkmaya başlanmıştır. Ama henüz bu devre tam olarak atlatılamamıştır. Özerk dönem’in ilk safhalarında bulunmaktadır. Cezalar ise olaylar ile orantılı ve bağım dönem ile özerk dönem arasındaki çocukların algılayışlarına göre verilmesi muhtemelen cezalardandır.










12 Mayıs 2014 Pazartesi

Almanya da yeni camiler Münih Belediyesinden Cami için arsa

Münih Belediyesinden cami yapın teklifi

Münih Belediyesi, iki arsayı cami yapımı için teklif etti

Münih Belediyesi, Kent yönetimindeki tüm partilerin desteğini alan Münih İslam Forum (MİF) adlı kuruluşa iki arsayı cami yapımı için teklif etti. Forum Başkanı Benjamin İdriz belediyenin teklif ettiği iki arsadan Dachauer Caddesi 110 numaradaki 3 bin 270 metrekarelik alanı cami yapımı için kararlaştırdıklarını açıkladı.

'MÜSLÜMANLARIN DESTEĞİNİ BEKLİYORUZ'
Şehir merkezindeki yeni arsaya içinde cami, kültür merkezi ve değişik sosyal tesislerin bulunacağı bir külliye inşa edeceklerini söyleyen Benjamin İdriz 'Fark gözetmeden tüm insanlarımıza açık olacak bu caminin yapımına 2016 yılında başlamayı umuyoruz. Tabii ki bu dev proje için Müslümanların desteğini bekliyoruz. Hayırsever insanlarımız bağış yaparak bu kutsal yapıya katkıda bulunabilirler' dedi. 
Diyanet Türk İslam Merkezi DİTİM Eski Başkanı Recep Dereli ise tüm Türklerin yeni cami projesine sahip çıkmasını isterken 'Bu caminin mevcut kitlelerin ibadet ettiği yerlere etkisi olmayacaktır, aksine güzel Münih şehrimizin ihtiyacını giderecek bir cami projesi olacaktır' diye konuştu.
kaynak:risalehaber

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Bir günden izlenimler İsmet Özel und Melih Altınok

08.05.2014 - istanbul- bağlarbaşı;

hayatımda bu kadar zıtlığı bir anda telakki edebileceğim günler çok sayılıdır...
Bir Liberal aydın dediğimiz zattan İktidar'a yönelik takdirler ve daha özgür yaşadığımız söylevini dinlemek
hemen ardından bir yemek molası verip
Müslüman bir Aydından (haklı bir eleştiri) müslümanca yaşamadığımızı ve yönetilmediğimiz eleştirisini dinlemek...



 

Bu kadar geniş bir fikriyatı dinleyebilecek bir irade ve beyne sahip olabilirim ama hazmedecek kadar geniş bir hafsalam hala mevcut değil..

ilkleri başarmayı çok severim ama bunun siyasi noktada bir amel açacağı noktada bulunuyor ise hala tereddüdümü giderebileceğimi düşünmüyorum...

geçirdiğim o gün ün önemi çok fazla idi. bir ilim yuvası diye adlandırılan! üniversitemiz ve bulunduğu mekana kurulduğu günden beri sanırım bu kadar politik bir gösteriye sahip olmamıştır. (gerçi bu olayın politikliği bile sınırlıydı ama bazıları için bu bile fazlaymış demek ki.)Bunu ise sadece bireysel istek ile değil resmen tepeden inme bir hareket ile bir iktidar partisinin gücünü kullanarak yapmış olmamdan dolayı biraz pişmanlık duymuyor değilim ama bunu hak edenler in daha farklı bir şeyleri düşünme zamanları çoktan geldiğini görmeleri için bazen kendi kişisel sınırlarımı zorlamam ve değerlerimi kenara bırakmam gerekebiliyormuş.


                                   

gelelim program değerlendirmelerine ilk başta melih altınok ile başlayalım.
Melih bey taraftan ve tv lerden tanıyordum çok fazla tanıdığım ve ya takip ettiğim birisi değildi ama tv den aşina bir şahıs.
ilk program önerisi geldiğinde açıkcası bizim okulda yapabileceğimiz bir organizasyon olabileceğini çok düşünmedim, idari olarak izin alabileceğimiz neredeyse 0'dı. ama Allahın hikmetine bakın öğrencisinin akademik olmayan taleplerini çok fazla dikkate almayan üniversitemiz, iktidar partisinden gelen 2 telefon ile siyasi bir organizasyon için kerhen izin vermek zorunda kaldığı için açıkcası okulda kendi adımın yanına aldığım eksi hanemi kabartan bir olay daha eklendi diye düşünmeden edemedim...
malum aram bu sıralar hiç göze batmadığım için sıfırın biraz altında eksi felandı...

her ne ise danışmandan sağlık spor daire başkanından dekandan rektörden sadece 1 gün içerisinde izin koparıp peogram startını verdik hemde programa sadece 48 saatten daha az kalmasına rağmen.
Allahın izniyle atlattık, ama bayağı ders almalıyım diye düşünmeden edemiyorum.

program için okulumuzdaki siyasi yapıyı fikir yönünden 3 aşağı 5 yukarı biliyoruz 
ama hareket yönünden
ne ile karşılaşacağımız noktasında 4. yılını mayıs ayı ile geride bırakan üniversitemizde bu güne kadar tek bir siyasi faaliyet olmadığı için açıkcası pek değil neredeyse hiç bir fikre sahip olamıyorduk.
toplam mevcudumuzun 650 olduğu ve bununda 200 e yakının uluslararası yabancı öğrencilerden oluştuğunu düşünürseniz durumun son hali size biraz daha net olarak gözükebilir sanırım.

29 mayıs tayfası ile akşamlardan bir akşam

Yurtta kalanlar bilirler ya da hatırlarlar, bazen çat kapınız vurulur ve içeriye elinde poşetle birileri çıkıp gelir ve genelde bu en münasebetsiz zamanlara denk gelmek gibi kötü bir huyu olsa da işin sonucunda o gecenin muhabbeti sanırım bir ömür boy anılardan çıkmayacak bir tatlı hatıra oluşturmaktadır.
29.04.2014 tarihinde tam yatacağım esnada saat 23:20 sularında çat kapımı vurup gelen ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar süren çiğ köfte servisi...
normalde saat 21:00 sularında sonra ağzıma meyve ve sıvı içecekler dışında mümkün mertebe yiyecek tüketmeyen ben bile o saatte, ikram edilen 1 dürüm çiğ köfte'yi yedim...

odanın dağınıklığı 10 metre karelik yerde tam 10 kişi bulunmamızdan dolayıdır... 

2,5 kg çip köfteyi yarım saatte silip süpüren muhteşem yiyici ekibi izninizle sizinle tanıştırmak istiyorum..
fotoğraf karesindekil yiyici ekiptekiler
fotoğrafları çeken ben
m. cesur
a.rıdvan
tosun
mücahit
halil ibrahim
bosni enes
yunus emre
furkan
ve odada olmasına rağmen hiç bir kareye girmemeyi başaran tosunun öz,  bizimde öz dayımız kadar dayımız olan DAYI
...