Derindusunce.org da yer alan zorunlu askerlikle ilgili mehmet yılmaz ın yazmış olduğu ve şu sıralar en çok okunan ve yorumlanan yazısını sizlerle paylaşıyoruz. yazıyı orjinalinden okuyup yorum yapmak için sayfanın sonundaki bağlantıya tıklayınız.
Genel seçimlere kadar hem yeterince vakit var hem de gündem hükümete baskı yapmak için müsait: Tek tip askerlik projeleri tökezledi, yeni bir anayasa gündemde, terörün askerî önlemlerle çözülmeyeceğini herkes anladı. Hangi partiye oy verdiğinizi, referandumu filan bir kenara bırakın, zorunlu askerlik yükünden kurtulmak istiyorsanız bunu konuşmanın tam zamanı.
Elbette Türkiye yabancı bir ordunun saldırısına uğrasa “bırak ya, sen mi kurtaracaksın memleketi” demenin alemi yok, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden herkes vatanı savunmalıdır. Ama mesele bu değil. Mesele yeteneğine, zekâsına, fiziksel ve psikolojik direncine bakmadan belli bir yaşa gelen bütün erkeklerin askere alınması. Böylesine adeta sokaktan toplanmışbir grup insana en önemli şeyi emanet ediyoruz: Vatanımızın güvenliğini, hayatımızı, sevdiklerimizin hayatını…
Zorunlu askerlik hizmeti aslında askerlik mesleğine yapılmış bir hakarettir. Neden? Mühendis olmak için 4 sene okumak gerekiyor. Herkes polis, manken ya da basketbolcu olamaz Bir seçme var başta. Herkes bu meslekleri yapamıyor. Seçildiniz, yetmiyor, yıllar süren eğitimi var. Ama asker? Sanki çok önemsiz ve kolay bir meslek. Herkes asker olabiliyor. Uzun-kısa, akıllı-aptal, çevik-hantal, istekli-isteksiz fark etmez.
Herkes asker olamaz!
Kimi insanlar acil durumlara çabuk ayak uydururlar. Korkmazlar, paniğe kapılmazlar. Çabuk ve doğru karar verirler. Tartışacak vakit olmayan bir durumda da her şeyi bilmeden, anlamadan emirlere uyarak ekipteki disiplini korurlar. Bir ambülans içindeki hemşireler, yangına giden itfaiyeciler ve savaş alanındaki askerler böyle davranmalıdır.
Başka bazı meslekler vardır, uzun uzun düşünmeyi tartışmayı, plan ve hesap yapmayı gerektirir. Bu ikinci grup mesleğe uygun olan insanları ne kadar eğitirseniz eğitin iyi bir asker yapamazsınız.
Bizim ülkemizi ise zorla asker yapılmış insanlar savunuyor. Hem de 40 günde eğitilmiş, tek mermi atmadan asker(!) olmuşlar. Gerçekte diş doktoru, öğretmen, tesisatçı çaycı veya simitçi olan insanlara bir üniforma giydiriyorsunuz ve hop 600.000 asker! “Dünyanın en büyük ordusu” diye övünüyoruz ama dinozorlar da çok büyüktü, unutmayalım, artık soyları tükendi. Çünkü uyum sağlama kabiliyeti büyüklükten, kaba kuvvetten üstündür.
İstemeden asker olunmaz!
Anneniz ameliyat masasında, doktor yanınıza yaklaşıyor, maskesinin arkasından boğuk bir sesle “beyefendi beni zorla doktor yaptılar, aslında bu işten nefret ediyorum, okulda okumadım doğru dürüst, zaten beni kan tutar” diyor. Kâbusu düşünebiliyor musunuz?
Türkiye yabancı bir ordunun saldırısına uğramış olsa nasıl bir ordu tarafından savunulmak istersiniz? Eviniz, işyeriniz, hayatınız ve ülkenizin bağımsızlığı söz konusu. Anneniz için tecrübeli ve mesleğini seven bir doktor isteyen siz ülkeniz için tecrübeli ve askerliği seven bir ordu istemiyor musunuz?
Gençliğimde balıkçılık yapmıştım. Şimdi bir insanın sandalda ayakta duruşundan anlarım denizci olup olmadığını. Sizin mesleğinizde böyle değil midir? “Adamın eline yakışmadı bu iş” derler. Doğrudur. Bir kaportacının çekici nasıl tuttuğunu gördünüz mü? Arabanın sağlam tarafını okşayarak zihnine kaydeder, sonra gider vuruk tarafını tamir eder.
Bende balıkçılık bitti. 10 seneyi aşkın bir süredir bilgisayar mühendisiyim. Danışmanlık yapıyorum. Kimi zaman muhataplarımız dergilerden kaptıkları bir kaç teknik kelimeyi peşpeşe dizip olduklarından daha bilgili görünmeye çalışır.Meslekten olmayan biri böyle ukalalık yaptığında bir kaç dakika sürmez anlaşılması.
Şimdi bir düşünün, 40 günlük eğitimle dağlara yolladığımız gencecik çocuklar acaba 10 senedir Hakkâri’de, Şırnak’ta pusu kuran, roket atan, mayın döşeyen bir eşkıyanın gözünde nasıl görünüyor?
Kurbanlık koyun gibi sıranın size ve evlatlarınıza gelmesini beklemeyin artık. Zorunlu askerliğin kaldırılması ve yerine adam gibi %100 profesyonel bir ordunun kurulması vakti geldi artık. Başta Türkiye’nin güvenliği için atılması gereken bir adım bu. “Ben ne yapabilirim ki?” demeyin. Mail ile dostlarınıza ulaştırın bu sayfayı. FaceBook’ta, sözlüklerde, sitenizde paylaşın. Tanıdığınız gazetecilere, milletvekillerine, derneklere… Bu konu açık açık tartışılmalı. Ülkemizin savunmasını ve evlatlarımızın hayatını garantiye almak bizim hem hakkımız hem de ödevimiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder