M.Nedim Hazar
Koyunun karnındaki
Haberi okuyunca tebessüm ettim. Şöyleydi: “Kastamo-nu’nun
Bozkurt ilçesinde pazardan satın alınan kurbanlık dananın sırtında,
Arapça Allah yazdığını cami imamı fark etti.”
Tabii uzun sürmedi haberin sosyal medyaya düşmesi.
Kiminin imanını ziyadeleştirdi bu haber, kiminin dudağını büktü,
alayını artırdı.Kurbanlıktaki Allah yazısını fark eden İmam Doğannar,
Bozkurt ilçesinde pazardan satın alınan kurbanlık dananın sırtında,
Arapça Allah yazdığını cami imamı fark etti.”
Tabii uzun sürmedi haberin sosyal medyaya düşmesi.
Kiminin imanını ziyadeleştirdi bu haber, kiminin dudağını büktü,
alayını artırdı.Kurbanlıktaki Allah yazısını fark eden İmam Doğannar,
‘’Cenab-ı Allah her şeyde varlığını hissettirdiği gibi kurbanlıkta da
varlığını hissettiriyor. Bu kurbanlığımızda Allahu Teala,
Arapça çok açık bir şekilde kendi ismini yaratmış. Kurbanlıklar
arasında çok nadir görünen bir durum.” diyor ve şöyle ekliyordu:
”Bu kurbanlığımızın başka özelliği ise Allah yazısının her iki tarafta
da olmasıdır.’’ Kurbanlık satıcısının ‘’Üzerindeki Allah yazısını
fark etseydik bu kurbanlığı satmazdım.’’ demesini pek anlayamasam da
, bu hadise aklıma yıllar öncesinde Zafer dergisinde yayımlanan
bir haberi getirdi. Bir bal peteğinin üzerinde ‘Allah’ lafz-ı celili vardı.
Büyük olay olmuştu. Sonra bolca gördük benzer şeyleri, domateste,
patateste, ağaç gövdesinde vs.
Kanaatimce, her ne kadar samimi olduklarına gönülden inansam da,
mesele ‘Rabb’ini bilmek’ meselesidir. İnsanoğlu, yaratıcı ile arasına
mesafe koydukça ve kendini kaptırdıkça masivaya, bu tür şeyler
ona çok enteresan geliyor ve esas mucizeleri ıskalayıp,
böylesi boş ve hoş şeyleri abartıyor.
Bediüzzaman Hazretleri, Asa-yı Musa isimli eserinde,
Kastamonu’da yanına gelen lise talebelerinin şikayetinden bahseder.
Öğrenciler, ‘Öğretmenlerimiz bize dini anlatmıyor,
hatta tam tersini yapıyor.’ diye şikayet etmektedir.
Büyük alim şu enfes cümleyi söylüyor: “Sizin okuduğunuz fenlerden
her fen, kendi lisan-ı mahsusiyle mütemadiyen Allah’tan bahsedip
Hâlık’ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.”
Sonra mikro âlemden makroya muazzam betimlemelerle evrendeki
her şeyin nasıl ‘Eser sahibi’ni anlattığını ifade ediyor.
Kurbanlık koyunun karnındaki Allah yazısını görüp,
imanı ziyadeleşen insan, koyunun iç âlemine bakmayı unutmasa
, belki binlerce kez hayrete düşecek, milyonlarca kez
hamd ve sena edecek! Misal, bir küçükbaş hayvanın içindeki
damar ve sinir ağının uzunluğu 70 bin kilometreden uzunmuş.
Yaratılan her canlı gibi, kurbanlık koyun da her yönüyle
Yaratıcı’yı haykırırken, derisindeki bir lekeye bakarak
“cûş-u hurûş’a gelmek bana ilginç geliyor. Koyunun sadece
derisi değil, içi dışı, kaşı gözü; her şeyi ayrı bir imza, ayrı bir esma…
Şöyle buyuruyor kutsal kitabımız: “Deveye bakmazlar mı,
nasıl yaratılmıştır! Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmişlerdir! Yeryüzüne bakmazlar mı,
nasıl yayılmıştır! Öğüt ver, sen ancak öğüt verirsin!” Gaşiye /(17-21)
Sadece hayvanda, bitkide, dağda bayırda değil üstelik bu imza.
Her yerde. Gözümüzü açıp bakmamız yeter.
Başımızı semaya kaldırmak kâfi. Yanlış söyledim, gözü açmaya
bile gerek yok. Merhum şair; “Ne yalanlarda var, ne hakikatta
/ Gözümü yumdukça gördüğüm nakış/ Boşuna gezmişim,
yok tabiatta/ İçimdeki kadar iniş ve çıkış.” diyor.
Hayret edilecek milyarlarca şey var iken, bunları unutup,
sıradanlaştırma nankörlüğüne saplanıp, bir tosunun karnındaki
yazıyla tekrar hayret makamına dönmek de az şey değil ama
Niyazi Mısri’nin beliğ ifadesiyle: “Arife eşyada esmâ görünür/
Cümle esmada müsemma görünür.” de önemli bir hatırlatmadır.
Ezcümle; küçücük atom çekirdeğinden devasa nebulalara kadar
cümle âlem O’nu anlatıp, O’nun imzasını taşırken,
bizim ufak tefek şeylere takılıp asıl görmemiz gerekeni göremememiz ancak insanoğlunun gafletiyle izah edilebilecek bir durum olsa gerek.
Ve bu gaflet neticesinde bize sermaye olarak verilen bir ömrü
heder etmemiz...
Diyeceğim o ki, ben de kurbanlıklar görüyorum, hepsinde Allah yazısı var.
Huzur dolu bir bayram temennisiyle...
varlığını hissettiriyor. Bu kurbanlığımızda Allahu Teala,
Arapça çok açık bir şekilde kendi ismini yaratmış. Kurbanlıklar
arasında çok nadir görünen bir durum.” diyor ve şöyle ekliyordu:
”Bu kurbanlığımızın başka özelliği ise Allah yazısının her iki tarafta
da olmasıdır.’’ Kurbanlık satıcısının ‘’Üzerindeki Allah yazısını
fark etseydik bu kurbanlığı satmazdım.’’ demesini pek anlayamasam da
, bu hadise aklıma yıllar öncesinde Zafer dergisinde yayımlanan
bir haberi getirdi. Bir bal peteğinin üzerinde ‘Allah’ lafz-ı celili vardı.
Büyük olay olmuştu. Sonra bolca gördük benzer şeyleri, domateste,
patateste, ağaç gövdesinde vs.
Kanaatimce, her ne kadar samimi olduklarına gönülden inansam da,
mesele ‘Rabb’ini bilmek’ meselesidir. İnsanoğlu, yaratıcı ile arasına
mesafe koydukça ve kendini kaptırdıkça masivaya, bu tür şeyler
ona çok enteresan geliyor ve esas mucizeleri ıskalayıp,
böylesi boş ve hoş şeyleri abartıyor.
Bediüzzaman Hazretleri, Asa-yı Musa isimli eserinde,
Kastamonu’da yanına gelen lise talebelerinin şikayetinden bahseder.
Öğrenciler, ‘Öğretmenlerimiz bize dini anlatmıyor,
hatta tam tersini yapıyor.’ diye şikayet etmektedir.
Büyük alim şu enfes cümleyi söylüyor: “Sizin okuduğunuz fenlerden
her fen, kendi lisan-ı mahsusiyle mütemadiyen Allah’tan bahsedip
Hâlık’ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz.”
Sonra mikro âlemden makroya muazzam betimlemelerle evrendeki
her şeyin nasıl ‘Eser sahibi’ni anlattığını ifade ediyor.
Kurbanlık koyunun karnındaki Allah yazısını görüp,
imanı ziyadeleşen insan, koyunun iç âlemine bakmayı unutmasa
, belki binlerce kez hayrete düşecek, milyonlarca kez
hamd ve sena edecek! Misal, bir küçükbaş hayvanın içindeki
damar ve sinir ağının uzunluğu 70 bin kilometreden uzunmuş.
Yaratılan her canlı gibi, kurbanlık koyun da her yönüyle
Yaratıcı’yı haykırırken, derisindeki bir lekeye bakarak
“cûş-u hurûş’a gelmek bana ilginç geliyor. Koyunun sadece
derisi değil, içi dışı, kaşı gözü; her şeyi ayrı bir imza, ayrı bir esma…
Şöyle buyuruyor kutsal kitabımız: “Deveye bakmazlar mı,
nasıl yaratılmıştır! Göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltilmiştir!
Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikilmişlerdir! Yeryüzüne bakmazlar mı,
nasıl yayılmıştır! Öğüt ver, sen ancak öğüt verirsin!” Gaşiye /(17-21)
Sadece hayvanda, bitkide, dağda bayırda değil üstelik bu imza.
Her yerde. Gözümüzü açıp bakmamız yeter.
Başımızı semaya kaldırmak kâfi. Yanlış söyledim, gözü açmaya
bile gerek yok. Merhum şair; “Ne yalanlarda var, ne hakikatta
/ Gözümü yumdukça gördüğüm nakış/ Boşuna gezmişim,
yok tabiatta/ İçimdeki kadar iniş ve çıkış.” diyor.
Hayret edilecek milyarlarca şey var iken, bunları unutup,
sıradanlaştırma nankörlüğüne saplanıp, bir tosunun karnındaki
yazıyla tekrar hayret makamına dönmek de az şey değil ama
Niyazi Mısri’nin beliğ ifadesiyle: “Arife eşyada esmâ görünür/
Cümle esmada müsemma görünür.” de önemli bir hatırlatmadır.
Ezcümle; küçücük atom çekirdeğinden devasa nebulalara kadar
cümle âlem O’nu anlatıp, O’nun imzasını taşırken,
bizim ufak tefek şeylere takılıp asıl görmemiz gerekeni göremememiz ancak insanoğlunun gafletiyle izah edilebilecek bir durum olsa gerek.
Ve bu gaflet neticesinde bize sermaye olarak verilen bir ömrü
heder etmemiz...
Diyeceğim o ki, ben de kurbanlıklar görüyorum, hepsinde Allah yazısı var.
Huzur dolu bir bayram temennisiyle...
25 Ekim 2012, Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder