Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Matematiksel olarak hâlâ şansımız var; hayatım futbol bahadır bozkurt


Matematiksel olarak hâlâ şansımız var; hayatım futbol

Futbolu sevmişimdir, hayatımda hiç bir saçma şeyi bu kadar sevdiğimi de bilmiyorum ve hala da seviyorum. Sanırım futbolun basitliği, sadeliği ve herkes için olması bunda büyük etken. Ayrıca kazanmak ve kaybetmenin çok olağan olduğu bir oyun olmasıda bundan olsa gerek.
Ama modern çağda futbolun işine teknoloji ve sayısal verilerin devreye girmesiyle futbola dari çok fazla yeni şeyler ortaya çıkıyor. bunlardan birisi de istatiksel futbol ile mantaliteyi birleştiren sistem ortaya çıkaran Danimarka Ekibi FC Midtjylland takımına dair Hayatımfutbol sitesinde bahadır bozkurtun kaleme almış olduğu yazıyı da paylaşayım istedim.
Futbolun içerisindeki birçok kişinin ortak kanısı, istatistiklerin tam olarak futbolu etkisi altına alamayacağıdır. Peki ya yanılıyorsak? Bugüne kadar rakamları doğru okumadıysak? İşte Danimarka’nın küçük bir şehrinde bunun için küçük bir laboratuvar kuruldu: FC Midtjylland Rasmus Ankersen’e emanet
Yazar: Bahadır Bozkurt

“Bir kartalın pençelerinden kayan kaplumbağanın kafanıza düşerek ölümünüze neden olması ihtimali 2 milyar 500 milyonda bir.”
Murat Menteş – Dublörün Dileması
Bir antropolog yazar ve bir bahisçi bir gün futbol takımına sahip olsa ne olur? Hiç düşündünüz mü? Hatta o yazarın eski bir futbolcu olduğunu, bahisçinin Oxford’da eğitim almış bir matematikçi olduğunu varsayalım. Futbolcu yazarımız altyapısında oynadığı takımın başkanı olsun, profesyonel matematik dehası bahisçimizin ise kazandığı servetle çocukluk takımını satın aldığını düşleyelim. Hatta bir adım daha öteye geçip onlarla tanışalım; Midtjylland başkanı Rasmus Ankersen (eski futbolcu ve antropolog yazar) ile Brentford FC’nin ve Midtjylland’in sahibi Matthew Benham (bahis uzmanı).
Matthew Benham
Matthew Benham
Ankersen ve Benham ortaklığı
Rasmus Ankersen birçok genç gibi futbola gönül verip Midtjylland takımının altyapısında oynayan, profesyonel olmayı düşleyen genç bir yetenektir. Geçirdiği ağır sakatlıkların ardından bu hayaline son vermek zorunda kalır. Futbola gönülden bağlı olan bu genç adam uzun bir dünya seyahatine çıktıktan sonra tekrar ülkesine döndüğünde futboldan kopamayacağına karar verir. Alt kategorilerde hocalık yapmaya başlayan  Ankersen, kısa sürede Midtjylland’ın U17 takımının yardımcı antrenörü olur. Bu takımda, şimdilerde  West Ham United forması giyen Winston Reid ve Lille forması giyen Simon Kjaer gibi Danimarka’nın önemli gençlerine mental destek vererek, kariyerlerine yön veren isimlerden biridir. Futbolun psikolojik  yönüne önem veren Rasmus Ankersen mental yönden oyuncularını geliştirmek için sayısız kitap okumaya başlar. Okuduklarını insanlarla paylaşmak isteyen Ankersen “DNA of Winner” ( Kazanın DNA’sı) isimli bir kitap yazarak yazarlığa ilk adımı atar.  Kitap, ülkedeki tüm sporcuların dikkatini çekmeyi başarır.  Midtylland’daki görevini bırakan Ankersen, Kopenhag’a taşınır ve burada farklı sporcularla çalışma imkânına erişir. Ankersen  farklı spor disiplinlerinden edindiği deneyimlerle “Leadership DNA” (Liderliğin DNA’sı) ve “The Gold Mine Effect” (Altın Madeni Etkisi) adlı kitapları yazarak spor dünyasına katkılar vermeye devam eder. Özellikle “The Gold Mine Effect” kitabı tüm dünyada dikkat çeken bir fenomen yazar olmasına katkıda bulunur. Kitabını İngilizce yayınlamak adına Londra’da kendine yayınevi aramaya başlar.
Matthew Benham ise futbol tutkusunu matematik dehasıyla birleştiren ünlü bir bahisçidir. Oxford Üniversitesi’nde eğitim gören Yetenekli Bay Benham kazandığı paralarla bahis ve analiz siteleri kurar. Bu sektörde servetini oluşturan İngiliz iş adamı, 2006 senesinde Londra’da çocukken taraftarı olduğu Brentford FC’nin sahibi olur. Takımını 2. Lig’den Championship’e yükselten Benham, global anlamda da bir atılım planlar.  Benham’ın aklında, Afrika’da veya Amerika kıtasındaki akademilere yatırımcı olmak ya da Avrupa kulüplerinden bir tanesine ortak olmak vardır. İngiltere’de futbolculara çalışma izni zor alındığı için bu yolu tercih etmektedir. Amacı bu akademilerde gördüğü ve uygulayacağı sistemin tutması durumunda, Brentford’a bu modeli uygulayarak takımı Premier League’e çıkarmanın yolunu bulmaktır. Benham, Belçika’da takım aradığı sırada Rasmus Ankersen’in kitabı bir İngiliz yayınevi tarafından basılır. Kitabının tanıtımı için Londra’da kalan Ankersen, Benham’la tanışma fırsatı bulur. Ankersen, futboldaki olasılıkları hesaplayarak büyük bir servet edinen Benham’ın teklifi üzerine kendisine  danışmanlık yapmaya başlar. Avrupa’da  yeni bir kulüp almayı hedeflediğini açıklayan Benham’a, Ankersen’in önerdiği ekip ise 1999 yılında kurulan Danimarka’nın küçük ekibi Midtjylland olur. Danimarka’daki çalışma ortamının uygun olacağına karar veren ikiliden Benham 2014/15 sezonu başlamadan takımı satın alır, Ankersen ise başkan olarak takıma atanır.
ankersen 1
Altın madenlerinde arananlar
Peki; Ankersen, Benham’ın ve tüm spor dünyasının dikkatini çeken kitaplarında ne anlatıyordu? Profesyonel futbolcu kariyerini sonlandırdıktan sonra, çeşitli spor dallarında başarılı olan ülkelere yolculuk yapan Ankersen bazı sorulara cevap arar. Dünyanın en iyi golf oyuncularını yetiştiren Güney Kore’de ailelerin baskın olduğunu gözlemler. Güney Koreli ailelerin spor mottosu birçok ülkeden daha farklıdır. Çocuklarının sevdiği sporu yapmasını önemsemeyen Güney Koreli aileler, çocuklarının yönlendirdikleri spor dallarında başarılı oldukça oyunu seveceğini düşünürler. Etiyopya’da okula koşarak giden çocukların doğuştan maratoncu olduğunu, Hollandalı futbolcuların 28 yaşına geldiğinde futbol için 10.000 saat harcarken, Brezilyalı bir çocuğun bu zaman dilimine henüz 14 yaşındayken ulaştığını fark eder ve bu yüzden bu ülkelerin çocuklarının diğer ülkelere nazaran daha başarılı olduğunun altını çizer. Elbette fizyolojik farklılar da bu başarının etkenleri arasında önemli bir olguyu oluştursa da, çalışma disiplininin performans üstündeki etkisinin ne kadar büyük olduğu ortaya çıkar. Danimarkalı yazarın tüm bunları araştırmasının nedeni ise yeni yetenekleri keşfederken potansiyellerini önceden sezme isteğidir. Ankersen bunu şöyle açıklıyor; 2005 Atina Olimpiyatlarında Asafa Powell sprinter olarak 100 metre koşusunda dünya rekoru kırdığında bu spor dalıyla ilgilenen bir çok otorite şok olmuştur. Kırılan rekordan daha çok, rekoru kıran kişinin ta kendisi, yani Asafa Powell ismi onları şaşırtmıştır. Olimpiyatlardan üç sene önce Asafa Powell ülkesi Jamaika’nın Kingston kentinde sprinter olarak girdiği seçmelerde çok yavaş olduğu gerekçesiyle antrenman yapabileceği kolejlere seçilememiştir. Tıpkı Powell gibi “El Fenomeno” Ronaldo, “Majesteleri” Michael Jordan gibi sporcular genç yaşta çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalır. Flamengo kulübü genç  oyuncusu Ronaldo’nun 1 dolarlık otobüs biletini karşılamamış, Michael Jordan’ın da lise takımında iyi bir oyuncu olmayacağı düşünülerek takımlarıyla ilişkisi kesilmiştir. Aradan geçen yıllar sonunda hepsi süper star statüsüne erişen yıldızların bu hikâyesine alaycı bir şekilde bakılsa da, Ankersen dönem şartları içerisinde bu yeteneklerin gerçekten ıskalanabileceğinin altını çiziyor. Gençlerle çalışanların ve eğitmenlerin potansiyel ile performans arasındaki farkı iyi kavranması gerekliliği vurgulayan Ankersen, potansiyeli iki ayrı gruba ayırıyor. Birinci grup “bağıran yetenekler.” Bu grup sporcular için verdiği örnek Jamaikalı atlet Usain Bolt. Bolt’un 9 yaşındayken bile kendi yaş grubundaki çocuklardan çok daha hızlı olduğunu belirten Ankersen, bu yeteneğin keşfedilmesinin oldukça kolay olduğunu, böyle yetenekleri görmemek için kör olmak gerektiğini söylüyor. Asıl sorun Ankersen’in ikinci grupta topladığı “sessiz yetenekler”. Powell gibi; çalışarak potansiyelini ortaya çıkartacak sporcular için ilk zamanlarında gösterdikleri performans göz ardı edilebilir. Ankersen’in bu yetenekleri ayrıştırırken de üç farklı kriter kullanılması “doğru yeteneğin” tespitinde önem taşımaktadır. Bu kriterleri ise kısaca şöyle açıklayabiliriz:
Birinci başlık olarak keşfettiğin “büyük yetenek” ihtiyacın olan “doğru yetenek” olmayabilir. Amerikan Futbol Ligi (NFL)’in her yaz 300 kolej oyuncusunu denediği yaz kamplarında öğrenciler fiziksel futbol yeteneklerini ölçümlemenin yanı sıra zekâ testine de tabi tutulmaktadır. Testin amacı oyuncuların ne kadar pratik düşünebildiğini ölçümlemektir. Ankersen yaptığı araştırmalarda bu testten kötü sonuç alan  iki ismin (Terry Bradshaw ve Dan Marino) NFL’in efsaneleri arasına girerken,  bu testlerde başarılı olan isimlerin ise vasat oyuncular olabileceğini gözlemliyor. Danimarkalı yazarın bu noktada uyarısı ise yanlış kriterler koymanız halinde bekleyen en büyük tehlikenin;  metotlarınızdan dolayı doğru yeteneği ıskalamanız!
İkinci kriteri ise Ankersen; “Ölçümlediğiniz sonuç ile elde edilecek sonuç her zaman örtüşmeyebilir”diyerek açıklıyor. Bu örnekte, 15 yaşında iki koşucudan bir tanesi 10.2 saniyede, diğerinin ise 10.6 saniyede parkuru tamamladığını varsayalım. Ankersen bu iki koşucuya bahis yapacak olsanız paranızı 10.2 saniyede koşana yatırırken, bir sonraki bahis açısından atlanan noktanın buraya nasıl geldikleri konusu olduğunu belirtiyor. Hızlı koşan sporcunun profesyonel koçlar ve spor merkezlerinde çalıştığını varsayarsak kendi kendine çalışan ve daha yavaş olan diğer koşucunun bu çalışma şartlarını elde ettiğinde daha iyi bir hale gelmesi mümkündür. Çünkü bu sporcunun saf yeteneği henüz işlenmemiştir. Burada, sporuların geçmişleri ve o performansa nasıl geldikleri incelenerek potansiyel gözlenebilir. Performans ve potansiyel bu verilerle birbirinden ayırılabilir ve sessiz yetenekler keşfedilebilir.
Ankersen’in son öğüdü de şudur; “Sporcuların sahip oldukları sertifikaların/ ödüllerin gözünüzde karakterinin önüne geçmesine izin vermeyin.” Ankersen’in elde edilen başarıyı merak ettiği duraklardan bir tanesi de Jamaika’nın başkenti Kingston’dır. Olimpiyatlarda kısa mesafe koşu alanında madalyaları süpürenlerin bu şehirden çıkması bu seyahatin en büyük nedenidir. Nasıl başardılar, nasıl başarıyorlar sorusuna cevap aramaktadır. Ankersen uçağa bindiğinde modern spor salonları, teknolojik aletler  görebileceğini hayal eder. Şampiyonları yetiştiren isim Stephen Francis’in yanına gittiğinde tam bir hayal kırıklığına uğrar. Harabe bir spor salonu, paslanmış halterler ve hayatında hiç koşmamış, koca gövdeli, istatistik eğitimi almış bir adamla karşılaşır. Francis’in yetenek keşfetmekte, ilk temel taşının bu virane olduğunun ve bu ortamı değiştirmeye niyeti olmadığının farkına varır. Francis atletlere rahat bir ortam hazırlarsa disiplinden kopacaklarına emindir. Ankersen’in burada edindiği ilk izlenim, başarının sırrının spor salonlarının iyi olmasına bağlı olmadığıdır. Ayrıca, Francis’in atletlerin aldığı sonuçları kağıt üstünde değerlendirmediğini, alınan sonuçlarla beraber sporcunun mental olarak nerede olduğunu görmek için onlarla yaptığı mülakatların önemli yer tuttuğunu belirtir. Ankersen, başarının zihinsel ve bedensel olarak sürekli çalışan sporcular arasından çıktığını öğrendiğini görmüştür.
ankersen 4
Şimdi Midtjylland zamanı
Midtjylland ekibinde göreve başlayan ikili, Oakland Athletic’s beyzbol kulübünde kurduğu sistemle önce Amerikan Beyzbol Ligi’ne ardından birçok spor dalına ilham kaynağı olan “Moneyball” ‘un fikir babası Billy Beane’nin izlerini takip etmeye başlarlar. Billy Beane küçük bütçeli takımların, büyük bütçeli takımlara karşı verdiği savaşta “değer görmeyen” istatistikleri ön plana çıkaran büyük bir yetenektir. Beane’nin özellikle yıldız oyuncularını kaybeden ekibine yaptığı oyuncu seçimleri ikilinin Midtjylland kulübünü bir laboratuvara çevirmesinde etkin olur. Rasmus Ankersen’in defansif bir orta saha için yaptığı araştırmalarda NBA oyuncularından Shawn Battie’nin etkisi de büyüktür. Shawn Battie istatiksel olarak kağıt üzerinde bir star olarak gözükmese de yaptığı savunma ile takımına büyük katkılar sunan bir oyuncudur. Kobe Braynt gibi bir süper starı bile illallah ettiren savunması Ankersen için bir ilham kaynağıdır. Sayı atarak pozitif bir katkı yapmak yerine rakibin en iyi oyuncusunu durdurarak rakip takıma negatif bir etki yapan oyuncunun varlığı aynı etkiyi yaratabilir. Yaptığı araştırmalar sonucunda Ankersen Temmuz 2014’te Gruther Fürth’ün kapısını Finlandiyalı orta saha oyuncusu Tim Saparv için çalar. Tim Saparv, kağıt üzerinde çok etkin bir isim olmasa da sezgileri kuvvetli olduğu için pozisyonları başlamadan süzebiliyor, bunun için de maç içerisinde çok koşmasına gerek kalmıyordu.  300 bin euro karşılığında transfer ettiği Saparv, Ankersen’in sistemi doğrultusunda Midtjylland için biçilmiş kaftandır.  Şimdi bu bilgiler ışığında Billy Beane’in doğru oyuncu seçimi konusunda sözlerine tekrar göz atabiliriz: “Gördüklerime istatistiklerden daha fazla güvenmem gerektiği fikrine kanmıyorum. Çünkü şapkasından tavşan çıkaran sihirbazlar gördüm ve aslında tavşanın o şapkanın içinde olmadığını biliyorum!”
Midtjylland’ın “scouting” olarak bilinen oyuncu taramasına getirdiği yenilikler de ilk sezon itibariyle dikkat çeker. Rasmus Ankersen, scoutların artık canlı bir maç izleyerek oyuncu seçmesinin pek faydalı bir yöntem olmadığını belirterek, bunun yerine video analizlerinin daha verimli sonuçlar ortaya çıkardığı kanısındadır. Ankersen’in scoutlardan istediği başka bir özellik de futbolcuların psikolojik ve kişilik açısından takıma uygun olup olmadığının tespit edilmesidir. “İzlediğimiz oyuncuların zaten iyi oyuncular olduğunu biliyoruz, scoutların bu oyuncuları teknik açıdan değil mental açıdan değerlendirmesini istiyorum” diyerek klasik yöntemin dışarı çıktıklarını belirtmektedir. Takımın analistleri sadece oyuncu seçimlerinde bu yöntemini kullanmadılar. Taktiksel açıdan başka ligleri ve rakip takımları analiz ederek, takımın oyun yapısına da etki ettiler. Midtjylland şu anda Avrupa Ligleri içerisinde duran toplardan en fazla gol bulan ekiplerden bir tanesi. Duran top organizasyonlarında, özellikle ceza sahası içerisine etkili ortalar yaparak ve gol bularak emeklerinin karşılığını aldılar. Ankersen ve ekibi bunun bir tesadüf olmadığını belirtir. Yaptıkları araştırmalarda Premier League ekiplerinin attıkları gollerin %77’sinin ceza sahası yayından 6 pasa kadar olan bölge içerisinde olduğunu gözlemlerler. Bu istatistiksel bilgiyi kullanabilmek adına Ankersen yine başka bir spor dalından ilham alır. Her gün antrenman yapan golfçüler, duran top konusunda Danimarkalıya fikir verir. Bu modeli futbolda uygulamak isteyen Ankersen bir frikik uzmanını çalışma ekibine dahil eder ve takımın duran top kullanan iki oyuncusunu çalıştırmaya başlar. Frikik çalışmalarının ilk başlarda istenilen sonucu vermediğini gözlemleyen teknik ekip, alan paylaşımı üzerinde çalışmaya başlar. Teknik heyet haftalık toplantılarında bu konu üzerinde kafa yormaya devam ederken, Ankersen eski bir Amerikan futbolu oyuncusunu fikir vermesi için kulübe davet eder. Yapılan antrenmanlar ve beyin fırtınaları sonucunda duran toplar Midtylland ekibinin en önemli silahlarından bir tanesi olur. Ekip şu anda Atletico Madrid’den sonra Avrupa kıtasında duran toplardan en çok gol bulan ikinci takım olmayı başarır.
Midtjylland Teknik Direktörü Glenn Riddersholm de böyle bir takım sahibi ve başkanla çalışmaktan oldukça memnun. Geliştirdikleri başka bir sistem sayesinde maçların devre arasında Riddersholm’un cep telefonuna oynadıkları maçların bazı kilit dataları SMS olarak geliyor. Bu dataları değerlendiren teknik heyet maçın geri kalan kısmı için taktiklerini belirliyorlar.  Bu takıma karşı koymanın en iyi yolu stadyuma bir jammer koymak olabilir. Muhtemelen soyunma odalarında krampondan çok tablet, tozluktan çok cep telefonu bulunuyordur. Taktik tahtası algoritmalardan görünmüyor olabilir mi?
ankersen 2
Sistem doğruyu söyleyecek
Ankersen emin adımlarla şampiyonluğa ilerlemelerine karşın henüz diğer takımlara karşı belirgin bir fark koyamadıklarını belirtiyor. Oluşan puan farkı için rakiplerine karşı birkaç maçta daha şanlı olduklarını  ya da  başka bir deyişle; birkaç maçta rakiplerinin kendilerine oranla daha şansız olduğunun söylemekten kaçınmıyor. Ankersen’e göre lider olarak ligde ilerlemek veya ligi kazanmak başarılı olduklarının bir kanıtı değil. Ortaya koydukları model zaman içerisinde onlara iyi olup olmadıklarını gösterecek. Tıpkı ilham kaynakları olan Moneyball filminde Billy Beane rolündeki Brad Pitt’in tiradı gibi:  “Uzun zamandır bu sporun içindeyim. Şunu bil; amacım rekor kırmak falan değil. Amacım şampiyonluk değil. İşte insanlar bu yüzden kırılıyor. Finalin son maçını kazanamadıktan sonra bizi silerler. Bu adamları bilirim. Kafalarından neler geçtiğini bilirim. Bir kalemde silerler bizi. Bugüne kadar başardıklarımızın hiçbir önemi kalmaz. Başka takımlar Dünya Serisi’ni kazanınca tebrik ederler. Şampanya içer, şampiyonluk yüzüklerini takarlar. Ama biz kazanırsak, bu bütçeyle, bu takımla kazanırsak; oyunu değiştiririz. Benim istediğim bu. Bir anlamı olsun istiyorum.”
Midtjylland tarihinde ilk şampiyonluğuna adım adım ilerlerken, Ankersen bir sonraki adımda UEFA Şampiyonlar Ligi’ne ya da Avrupa Ligi’ne düzenli olarak katılmak istediklerini belirtiyor. Uyguladıkları sistemin içerisindeki aksaklıkları gidermek adına tüm ekip var gücüyle data toplamaya ve analizler yapmaya devam ediyor. Kulübün başkanı, sistemlerinin mükemmel olmadığını fakat bu modelin eksiklerine rağmen iyi bir sistem olduğunu düşünüyor. Birçok kulüpten farklı bir modeli benimsedikleri bir gerçek.  Bu çalışmaların başarıya ulaşması durumunda dünya futbol sistemini değiştirebilir. Midtjylland’ın yanı sıra Brentford FC kulübü de Premier League’e yükselmek adına hafta sonu ilk maçı 2-1 kaybettiği Championship yarı final rövanş maçında Middlesbrough ile karşı karşıya gelecek. Belki de Billy Beane’in Oakland Athletics’i gibi hep finallerde kaybedecekler, fakat Ankersen ve Benham’ın bildikleri tek bir şey var; hayatını bu oyuna veren insanlara, oyunun inanamayacakları kadar çok bilinmeyen yönleri olduğunu gösterebilirler. Ve bu yolda yalnız değiller; ilham perisi Billy Beane de bu sezon Hollanda ekiplerinden AZ Alkmaar’ın danışmanı olarak göreve başladı.

kayak: hayatimfutbol.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder