Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

17 Aralık 2010 Cuma

Dr. Ayşegül İlhan Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri

Başörtüsü kullanan kadınların sayısı artıyor mu yoksa azalıyor mu, başörtüsü Anayasa değişikliği kapsamına alınsın mı alınmasın mı tartışmaları sürerken, önemli bir eksiklik göz ardı ediliyor. İmam Hatip Liseleri Mezunları Mensupları Derneği (ÖNDER), “Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri” başlığıyla hazırladığı raporda bu konuyu enine boyuna işliyor. Viyana’da tıp eğitimini tamamlayan Dr. Ayşegül İlhan tarafından hazırlanan raporda, Avrupa ülkeleri, ABD ve Türkiye uygulaması karşılaştırmalı olarak veriliyor.

Dindar insanlar daha hızlı iyileşiyor

Hastaların dinî hizmet alabilmesi, Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi (1981), Amsterdam Avrupa Hasta Hakları Bildirgesi (1994), Dünya Hekimler Birliği Bali Bildirgesi (1995) gibi metinlerde bir hak olarak garanti altına alınıyor. Hastanelerde ‘ruhi bakım’ veya ‘din hizmeti’ alan hastalar da diğerlerine göre daha kısa bir sürede iyileşiyor. 2000 yılında ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 79’u dini ve ruhani inancın hastalıkları iyileştireceğini düşünüyor. 1992 Gallup araştırmasına göre, halkın yüzde 66’sı ruhi inanç ve değerleri temsil eden bir danışmanı tercih ediyor, yüzde 81’i ise kendi değer ve inançlarının tedavi sürecinde yer alması gerektiğini belirtiyor. Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yürütülen bir araştırmada da kalça kırığı bulunan yaşlı kadınlardan dinî inanç ve pratiği bulunanların diğerlerine oranla daha hızlı iyileştiği tespit edilmiş. 44 ortopedik hasta üzerinde yapılan araştırmada, papazların ziyaret ettiği hastaların iki gün erken taburcu oldukları, yüzde 66’sının daha az ağrı kesici istediği, yüzde 66’sının ise daha az hemşirelerle görüşme yaptığı belirlenmiş.



Seküler kaygılar da var!

Hastanelerdeki din hizmetleri, Avrupa ülkeleri ve ABD’de tam gün ve yarı zamanlı çalışanlarla gerçekleştiriliyor. Din görevlileri, hastanelerin etik kurullarının bir üyesi olarak görev yapıyor. ABD etik kurullarında 3 bin, İngiltere etik kurullarında ise 500 din görevlisi hizmet veriyor. Görevlilerin bağlı olduğu dinî grubun ilahiyat eğitimini almış olması şartı koşuluyor. Yarım gün çalışan görevlilerin ise, bağlı olduğu inanışın kabul edeceği belli bir dinî eğitime sahip olmaları gerekiyor. Türkiye’de ‘laiklik’ gerekçesiyle iptal edilen uygulamanın, dinî yanı dışında seküler yanı da bulunuyor. Din hizmetlerini sadece din açısından ele almanın doğru olmayacağı, hastane açısından ekonomik bir fayda sağlayacağı ve hasta maliyetlerini düşürdüğü yönünde tartışmalar ve araştırmalar yapılıyor. Bu araştırmalarda, dinî bakımın müşteri memnuniyeti sağlayacağı, hastaneye olan talebi artıracağı ve dolayısıyla bu açıdan da ekonomik çıkara yol açacağı üzerinde durularak, işin ‘dünyevi’ boyutları da gündeme getiriliyor.

Ankara Tabip Odası’nın yürütmeyi durdurma talebiyle açtığı dava sonucunda Danıştay’ın verdiği karar üzerine 1996 yılı Ağustos ayında hastanelerdeki din hizmetlerine son verildi. Bu tarihten itibaren de herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Devlet hastaneleri ve özel hastaneler bu konuda mevcut durumla ilgili görüş bildirmekten kaçınırken, din hizmetine yönelik olarak da sadece ibadet yeri noktasında birer mescitleri bulunuyor. Daha fazlasının yapılması ise, yasalarda gerçekleştirilecek yeni bir düzenlemeye kalıyor.




ABD’DE 108 HASTAYA 1 DİN GÖREVLİSİ DÜŞÜYOR

Yüz ve üzeri yatak kapasiteli hastanelerde tam gün çalışan din görevlileri bulunuyor.

Hastanede din görevlisi olabilmek için en az fakülte veya papaz okulu mezunu olma şartı aranıyor.

Din görevlileri, sağlık ekibinin bir parçası olarak kabul ediliyor.

Görevliler sadece hastalarla değil, aynı zamanda onların aileleri, arkadaş ve diğer sosyal çevreleri ile de ilgileniyor.

Ölen hastaların yakınlarına başsağlığı dilemek ve onlarla ilgilenmek de bu görevlilerin hizmet alanı içinde kabul ediliyor.

Bunların yanı sıra ağır bir stres altında olan hastane personeli ile ilgilenmek de bu uzmanlara düşüyor.

Halen ABD etik kurullarında 3000, İngiltere etik kurullarında 500’den fazla tam mesai çalışan din görevlisi bulunuyor.

ABD’de yapılmış bir bilimsel çalışmaya göre, her 108 hastaya 1 din görevlisi düşüyor.

Tam mesaiyle çalışan din görevlilerinin yanında yarım mesai (part-time) olarak çalışanlar da var ki, bunların sayıları İngiltere’de yaklaşık 4500 (66 Yahudi ve 25 imam olmak üzere) olarak tahmin ediliyor.

Boşluk bir an önce doldurulmalı

Diyanet İşleri Başkanlığı: Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanı Mehmet Kapukaya’nın, Diyanet Dergisi ekim sayısındaki “Cami dışı hizmetlerde din görevlileri” başlıklı yazısında kurumun görüşleri şu şekilde dile getiriliyor: “1995 yılının başlangıcında ülkemizde hastanelerde yatarak tedavi gören hastalara kısa süreli de olsa din hizmeti verilmeye başlanmış; ancak yasal boşluk sebebiyle bu uygulama uzun sürmemiştir. Bu boşluğun bir an önce doldurulması iyi olacaktır. Avrupa ülkelerinde bu hizmet yerel din görevlileri tarafından yerine getirilmekte ve buralarda hastalara din ve moral hizmetinin sunulması tabii bir hak olarak görülmektedir. Bu arada kamuoyu desteğine de ihtiyaç duyulduğu göz ardı edilmemelidir. Hastanelerde yatan hastaların büyük ekseriyetinin, bu hizmetten memnun kalacakları aşikârdır. Din görevlisinin ölümü hatırlattığı ve hastaya negatif moral verdiği tezinin hastalarca kabul gören bir tez olmadığına inanıyoruz.”

Tedavide motivasyonu artırır

Mustafa Ulusoy (Psikiyatrist): Hasta olmak, insan olmanın temel nosyonu olan acizliği yaşamak demektir. İnsanın ağzının tadı kaçmıştır. Bedensel olarak güçsüzdür. Kırık döküktür. Kronik-müzmin bir hastalığı da varsa bilinmezliklerle örtülü bir süreç vardır önünde. Hasta olmak demek teselliye muhtaç olmak demektir. Yaratıcı’nın, ‘Bir hastayı ziyarete geldiğinizde ben oradaydım’ dediği nadir durumlardan biridir. İnsan kalbi Yaratıcı’nın rahmeti ve şefkatiyle teselli bulabilir. Allah’ın ayetlerinden teselli edici bir söz, hadislerden hastalığın hikmetlerinden birkaç sözle kim bilir birçok kalp ne kadar teselli bulur soğuk hastane odalarında. Ayrıca hastalığı Allah’ın bir nimeti gibi görmek tedavi motivasyonunu da artırabilir. Birçok tıbbî hastalığı olan kişi hastalığını “inkâr” eder, etmek ister. Hastalık sahibi olma gerçekliğini kabul etmek istemeyen birçok hasta vardır. Bu, tedavi sürecini oldukça bozan bir durumdur. Dinî telkinlerde özellikle dikkat edilmesi gereken şey ise, Allah’ın gazap yönünün değil rahmet yönünün vurgulanmasıdır. Bu konuda muhteşem bir eser olan “Hastalar Risalesi” buna iyi bir örnektir.

Talep olduğunda, din görevlisi çağırıyoruz

Rüya Saitali (Medical Park): Biz akreditasyon gereği, her türlü dinî inancın, (Hıristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik) kutsal kitaplarını bulunduruyoruz. Hastanede iki ibadethanemiz var. Bizim terminal dediğimiz son dönemdeki hastalar için de istedikleri zaman din görevlisi getirtiyoruz. Bu hizmeti verebilecek birini çağırıyoruz. Hastanemizde sürekli bulundurulan bir din görevlisi yok, bu verimli de değil. Camilerle ve kiliselerle görüşüp din görevlisi istiyoruz. Hasta ya da yakınının talepleri olduğunda bu gerçekleşiyor.

Dinî telkin hastadan esirgenmesin

Yusuf Ziyaeddin Sula (ÖNDER Başkanı): Türkiye’de öncelikle 1995 yılındaki denemenin yeniden başlatılması, daha doğrusu Danıştay tarafından yapılan engellenmenin kaldırılması lazım. Bir uygulama için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Hem Hıristiyan dünyası hem Müslüman dünyasındaki örnekler incelenebilir. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı devreye sokularak bir çalışma başlatılabilir. Öncelikle özel hastanelerden başlanmalıdır, çünkü onlar daha pratik yapacaklardır. Bir de işin ticari tarafı var. Bu hizmeti verdiklerinde daha fazla hasta çekme imkanları bulacaklar. Bir defa laiklik paranoyasından kurtulup konuya hak ve hürriyetler noktasında bakmak lazım. İnsanların en fazla ihtiyacı olduğu durumlarda bu desteği esirgememek lazım. Dinî telkin aldıklarında hastaların hayat kaliteleri yükseliyor ve hastanedeki hayat daha yaşanabilir bir hal alıyor. Bu rahatlık hastane yönetimini, doktorları ve hemşireleri de rahatlatıyor.

Kaynak: zaman


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder