Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

6 Mart 2010 Cumartesi

Kullanılan, kullanılacak, kullanılmış gazeteciler

Ergun babahan'ın 06.03.2010 tarhinde yayınlanan yazısını size sunuyoruz..Yazının asıl konusu oktay ekşi gibi darbeci yalakalığı tescilli bunak..Ama bu yazı sadece oktay ekşiye değil,,,Ertuğrul özkök,,Yılmaz özdil,, M. yılmaz,, ilhan selçuk gibi darbe yalakalarının hakkında da bilgi veriyor..

"Sizi Ergun Babahan ın yazısı ile başbaşa bırakıyoruz"


1998 yılındaki Andıç’ı çıkardım. ‘Kullanılacak Yöntem’ bölümünde, böyle aşağılık iftiraların nasıl gerçekleşeceği açıkça anlatılmış. Basından ‘seçilen birine’ sahte ifadeler aktarılacak...

O da bunu yazacak.”

Mehmet Altan, soyadı gibi ekşi suratlı adamı böyle rezil etmişti.

Çünkü olay aynen böyle gerçekleştirildi ve Oktay Ekşi, emir-komuta zinciri içinde o meşhur “Alçakları tanıyalım” yazısını yazdı.

Şak emredilince tak yazan bir başyazar.

İşte o kullanışlı gazeteci şimdi bana saldıran.

27 Mayıs’ta da kullanıldı, 28 Şubat’da,12 Eylül’de de, ıslak
imzada da...

Adam 100 yaşına geldi kullanılmaktan yorulmadı.

Kullanılan da aynı,
kullanılan da...

Haklısın sen ajan değilsin.

Özür diliyorum ama senden değil.

Ajan provokatör gazeteci-
lerden.

Çünkü o iş zeka ve kıvraklık ister sende ise ikisi de yok.

Sen kullanılmaya elverişli, ulak gazetecisin.

Anlama kapasiten kısıtlı olduğu için sana darbeci ve ulak sıfatını uygun gördüğümü bile anlamamışsın.

Sen kullanılan bir kalemsin, askerin uşağısın.

Ya asker, ya patron bir şeyler hazırlar, sen de bir gün “Alçakları tanıyalım” yazarsın, bir gün Petrol Ofisi’nin vergi meselelerini.

Senin gibi bir Doğan Grubu’nun her gazetesine lazım aslında.

Siyasete müdahale belgesine sahip çıkarsın, darbeye de.

17 Eylül 1980 günü, “Türkiye tam bir onarım yönetimi altına girmiş bulunmaktadır. Bu yönetim, özgürlükçü demokratik sisteme ve Atatürk ilkelerine bağlı olanları tatmin edecek bir tutum içindedir” diyerek darbe şakşakçılığı yapan bu adam, asker emriyle bir konsey kurmuş ve kendini ebedi şef ilan etmiştir.

Kimsenin takmadığı abuk subuk kararlar alıp sağa sola gönderiyor.

Kenan Evren’in suda çekmiş modeli, çünkü boyu 1 metre 50 santim galiba.

Elinde kalem habire iktidarı, Meclis’i tehdit etmekten başka bir şey bilmeyen Ekşi, iki de bir ‘’Sonunuz Menderes gibi olur’’ tehditleri savurmaya bayılıyor.

Çok hoşuna gider değil mi?

Yine koşarak kurucu Meclise
girersin.

Sonra da hiç utanmadan milletvekili emekli maaşı alır, kırmızı pasaport ve VİP salonlarını kullanmaya devam edersin.

Eli kanlı darbecilerin kurduğu bir Meclis’te hizmet etmiş olmanın utancını bile yaşamazsın.

Şimdi yaptığın gibi.

Bana bak pırasa bıyıklı adam.

“Doğduğun yere kadar kovalayacağım” diyerek anama dil
uzatmışsın.

İzmir’de Eşrefpaşa’da büyüdüm, sokak dilini ve sana nasıl cevap verileceğini iyi bilirim ama terbiyem Basın Konseyi Başkanı seviyesine inmeye elvermiyor.

Yalnız bir daha anneme laf edersen seni doğduğuna pişman ederim.

Bu sözünü yaşın itibariyle bunamana veya terbiye özrüne
bağlıyorum.

Mahkemeye gidelim ama önce zihni melekelerine hakim olduğunu kanıtlaman gerekecek.

Çünkü anladığım zihni melekelerin Hürriyet’te başyazar olmaya yetebilir ama hukuki ehliyete yetmeyebilir.

Not: yazarın yazısındaki 2. kısma katiyyen katılmadğımızın altını çizeriz

Yüreğimizen tınılar

Hayal meyal hatırlarım evde dinlenilen Itri ve Dede Efendi'yi. Daha sonra kasetçalar çıktı piyasaya, biz teyp dedik ona. Evimizde o zamanlar bizim bant dediğimiz kasetler türedi. Samime Sanay, Muazzez Abacı, Emel Sayın, Bülent Ersoy ve Burhan Çaçan ilk hatırladıklarım. Özellikle Samime Sanay'ı severek dinlerdim. Daha sonra Fadime Güneş diye bir türkücünün bandı geldi eve. Komşu kadınlar bizim eve gelip o bandı teybe koyar dinleyip dinleyip ağlarlardı. Kadın yanık yanık türkü söylerdi. Meşhur bir türküsü vardı, "evladım diyerek yanar yüreğim", komşu kadınlar en çok bu türküde ağlarlardı.

90'ların başında, evde kaset sayısı artmaya başladı. Müziklerin tarzı değiştiği gibi bant yerine kaset demeye başladık, ancak kasetçalara hala teyp diyorduk. "Diriliş Muştuları" kaseti dinlemeye başladık. "Bayramsa bayramınız mübarek olsun" ve "Başını örtmüşsün hanım olmuşsun" ezgileri ile uyumaya başladık. Daha sonra "Kalksam ve Dirilsem" geldi eve. Eşref Ziya Terzi, Hakan Aykut ve Taner Yüncüoğlu solo albümüydü. "Bağdat", kanayan bir yaraydı. Bütün ezgileri ezberlemiştik. Ağlar, Dillerimi Bağlayansın, Kalksam ve Dirilsem, Nereye, Bağdat, Gel Arkadaş, Seriyyem...

Uyan Artık kasedi vardı bir yerlerde, "uyan ağır uykudan" diyordu. Daha sonra "Diriliş Muştuları"nın diğer serisi geldi eve. Ama en çok sevdiğimiz kaset "Bir Güneş Doğuyor" idi. Abdülbaki Kömür, Adil Avaz, Eşref Ziya Terzi, Ömer Karaoğlu, Taner Yüncüoğlu, Hakan Aykut, Aykut Kuşkaya, Mesut Çakmak, Selçuk Küpçük, Orhan Çakmak, Grup Genç, Grup Kıvılcım, Grup Kardelen, Grup Yeniçağ, Mustafa Cihat...

"Umut Sancı"mız olmuştu beklentilerimiz, "Gökyüzü Depremleri" vardı bir yerlerde ve "Gül Bahçesinde İbrahim" diyorduk. "Özgürlüğün Gölgesinde" "Hasret Güllerimiz" olmuştu. Bir taraftan "Sen Ağlama" derken diğer taraftan "Olmadı Dost" diyorduk. "Her şeye rağmen" "Ve Hüzün Mısralarımız" oldu. "Gampare" ile hüzünlendik. "Endülüsten Kudüse" selam eyledik. "İzler" yüreğimizdeki izleri yansıtıyordu. Klasiklerimiz oldu velhasıl. Adı için yaşayanlar, doğ ey güneş diyenler ve birileri elbette "bilemezler" diyecekti.

"Yansın içim yansın alev alev, yansın derim çöl kumları gibi" diyenler vardı, diğer tarafta "Kan Toprağa Düşünce" vardı. Kan toprağa düşmüştü bile. Selçuk Küpçük ise İstanbul (Mona Roza)'yı bir başka söylüyordu. Eşref Ziya Terzi'nin "Ağlama Karanfil"i yüreğimizdeydi ve hala yüreğimizde. Ve Taner Yüncüoğlu ile hiçbir şeye "Aldırma"dık.

Ömer Karaoğlu'nun yeri ise hep bir başka oldu yüreğimizde. Adı olmadı bu sevdanın. Olamazdı da. "Kuşlar" olmuştu özgürlüğümüz...

Kuşlar
Sizin kadar hür olmaktı hayalim
Kuşlar
Sizin kadar hür olmaktı hayalim

Güneşin doğduğu yerden güneşle birlikte doğmak
Kafdağının arkasındaki Zümrüd-ü Anka olmak
Kanat açmak gökyüzüne
Sevdaların ülkesine
Kuşlar

********

Şüphesiz bizde kalan izler vardı ve onlar bizim yüreğimizdeki tınılardı...