Adak ile tanışıklığımız İstanbul hayatımın 4'te3'üne kapsayacak kadar eskiye dayanıyor.
Sanırsam Kendisi için bir
LADEP mülakatı için geldiği
İSAM'dan hayatına giren bir amorti ikramiye kuponu gibiyim Adak için.:) Atsan atılmaz satsan satılmaz derecesinde:)
İlim aşkıyla gelip ilk karşısında beni bulmanın senin ilim hayatına nasıl bir etki yaptığımı şimdi yavaş yavaş anlayabiliyorum.
Profesör Adak'tan, Big Boss Adak yoluna kıvrılmanın da bir öyküsü aslında.
(Nasıl adak acitasyon dozunda mı? :))
Hayatın nelere gebe olduğunu görebilmek için en değerli varlıklarımızı feda etmek gerekiyor.
Hayat o kadar çok şeye gebe ki...
Bu kadar saçmaladıktan sonra sonra gelelim mevzumuza.
Ne zamandır aklımdaydı Beyoğluna-İstiklale çıkmak, Uzun zamandır gidememiştim, gitmeyi istiyordum.
Çekiyor mekenlar sizi.:)
Bu sefer karar vermiştim gidecektim.
Yunus Emreyi aziz bir yol arkadaşım yapıp yollanmıştık.
Henüz yolumuzun başında tabanlarımızı eskitip, yeni bir pabuç almak gibi ne kadar kararlı olduğumuzu göstermiştik; Her şey Beyoğlu-İstiklal'e çıkabilmek içindi.:)
Altı üstü iki kitap alacaktık sırf bunun içindi tüm bu enerjimiz ve isteğimiz.
Biri Beyoğlu tünelinin ucundaki kitapçıdan diğeri finükülerin çıkışında ki kitapçıya uğrayabilmek içindi tüm çekilen bunca zahmet.
İstiklalde adımlarken bir hayırsızı hatırlamıştık ikimizde.
Adak adındaki Fatih'i.
Birimizin yeni ortağı, diğerimizin eski ortağı olan Adak'ı.
O Vefasız her gün vefa semtinin kıyısından geçip gittiği halde aramasa da, biz üzerimize düşmeyenleri de yapacak kadar vazife düşkünü insanlar olarak o görevi de yapalım deyip aramıştık çok sevgili Adak'ımızı...
üç beş kelamdan sonra Adak yanımıza gelebilmek için söz vermeye çalışıyordu, ortak bir noktada buluşalım diye.Ama gene bir şeyler eksik kalıyor, Yunus'a veda edip ben yalnız bir şekilde Adak'ımızın mekanına yollanıyordum.
Süleymaniye'nin yokuşundan
DEM'e uzanan yolları dönerken maziye dair kafamda canlanan hayallerin sevimliliği adımladığım kaldırımların altında kaybolurken ben hala benden önce buraları adımlamış olan onu hatırlayabiliyordum.
DEM merkezinde Adak ile düne bugüne, isam'a, yeşil çay'a, ve de hepsinden öte artık hepimizin ablası olan ablamıza dair muhabbeti bitirdikten sonra Adak çırağı olduğu grafiker ablasından günün yemesi gereken laf sokuşturmalarını yedikten sonra büyük patron Hulusi hocanın ayarlayacağız Fatih sözünü bir milyonuncu kezden üç dört haneli geride bir sayıdan hemen önceki kezki duyuşuna bir tane daha eklemeden önce benim lisansı bitirmeden yüksek lisansa yaptığımı ve bu nasıl oluyor sorusuna gezip dolaştığım, arada okur gibi yaptığım, aynı hocadan tam 8 defa kalmak gibi başarması çok güç rekorlara imza atmış geçmiş üniversite yıllarımdan bahsederek kafası zaten bomba olmuş hocayı bir TNT daha atıp sıvışabilmenin mutluluğunu yaşıyorduk.
Metro+Marmaray gibi istanbulun büyük nimetlerini kullanıp Üsküdar sahile çıktığımız zaman zil çalan karınlarımızı doyurabilmek için Adak'ın favori mekanlarından Adil kebapın önünde buluvermiştik zaten kendimiz.