Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

31 Temmuz 2014 Perşembe

Gençlik ve Spor Bakanlığı Kastamonu Yolkonak Doğa Kampı


Gençlik ve Spor Bakanlığı Kastamonu Yolkonak Doğa Kampı

Kastamonu merkeze 10 km uzaklıkta ve Kastamonu Havalimanının tam karşısında bulunmaktadır.
Kamp Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, bu yıl GSB'ye devredilmiştir.
Kampta 31 çiftli Bungalov ev bulunmaktadır. Toplam kapasitesi 225 kişiliktir.
bungalov evler 4'er kişilik olup, banyo ve tuvaleti içindedir. ayrıca hem banyoda hem odanın içinde kalorifer tesisatı bulunmaktadır. bu özelliği sayesinde kışında kullanılabilecektir.
odada kişi başı 1'er dolap ve 1'er sandalye ile 1 adet masa bulunmaktadır.

Fotoğraflar Temmuz 2014 tarihinde kampta görev yaptığım esnada çekilmiştir.
Kampın şuanda kaba inşaatı ve kalacak yerlerin inşaatı bitmiş bulunmaktadır. Fakat çevre düzenlemesi ve aktivite sahaları ile yemekhanenin yapımı henüz tamamlanmamıştır. 1 ay içerisinde bütün inşaat çalışmalarının (ağustos sonu) tamamlanacağı belirtilmiştir.
Kampın alan itibariyle çok geniş bir sahaya sahip olması büyük avantaj; her ne kadar biz tam faaliyetle kullanamasak da, bizden sonra kalacak ve özellikle seneye ki kampçılar için gerçekten güzel bir mekan olacağı kesin.

Bungalov evlerin iç görünüşü; ranza ve dolaplar

Masa ve sandalyeler  

Banyo ve lavabonun görünüşü 

Bungalov evlerin görünüşü 

Bungalov evin ön cepheden görünüşü 

Kampın orta alanı ve aynı zamanda dağcılık pistinin inşa edielceği alan. 

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Gazze, melekler şehrisin sen Mustafa Ulusoy

Yazar Mustafa Ulusoy'un İsrail'in Gazzede yaptıkları karşısında vicdanından dökülen haykırışı...

Sen, o ince çizgide duran bir şehirsin Gazze.
Herkesin kolay kolay başaramadığı, ya bir tarafa ya diğer tarafa kaydığı bir noktada, milim eğilmeden dimdik duruyorsun.
Sen, derin acılara gark olurken, hüzün bağrını delik deşik ederken, isyana düşmeyen mümtaz bir şehirsin.

Bilirsin ki Gazze, insanı zehirleyen acılar değildir.
Yine bilirsin ki güzel kent.
Bağrında sızısı eksik olmayan yaralı kent.
Bilirsin ki, İsrail'in bombaları da seni zehirleyemez.
İsrail'in bombaları senin evlatlarını sadece öldürebilir adı gibi kendi de güzel kent.
İnsanı zehirleyen, ne zehirli gazlardır, ne mermiler, ne namluların ucundan çıkan o koyu is ve sis.
İnsanın ruhunu zehirleyen isyandır.
Tevekkülsüzlüktür.

Kaderi senin kaderini andıran Adam var ya Gazze, hani şu Zamanın Bedii.
Hani der ya o:  ''İman, Şems-i Ezelî’den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve şua’dır ki…..İnsanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviyye husûle gelir ki, insan, o kuvvetle her musibete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir.''
Sanki senin de bir kalbin var da imanla dolu Gazze.
İşte bu yüzdendir ki sen  isyansız bir şehirsin ve tertemizsin.
Evlatların zalimlerin kurşunlarıyla bir bir ölürken, senin gözlerinden akan yaşta Kevser kokusu var.
Mahallelerini döven, evlerini yıkan, taş üstünde taş bırakmayan sahra topları, senin imanına, inancına, tevekkül ve teslimiyetine zerre kadar zarar veremiyor.
Senin hüznün başkalarının hüznüne benzemiyor işte bu yüzden Gazze.
Sen isyansız, tertemiz bir hüzünden müteşekkil nadide bir şehirsin.

Bilirsin ki, dünya fanidir Gazze.
Bilirsin ki, dünyanın acılı şehri olarak sen de fanisin.
Zalimler de fani.
Kainatta fani.
Gazze, senin ve evlatlarının acıları da geçici ve fani.
Şu ayeti de biliyor olmalısın: ''Kullu şey’in hâlikun illâ vechehu.''
Her şey helak olur, gider, kaybolur  Gazze.
O'na bakan veçhi dışında.
Senin de güzel şehir, O'na bakan bir yüzün var.
Sen de tecelli eden Sonsuz İsimler var.
İşte, onlar baki kalacak Rabbin güzel kenti.

Her şey ölüyor, her şey gün gelecek ölecek.
Her nefis ölümü tadacak.
Senin evlatların ölmüyor Gazze.
Senin evlatların şehadet mertebesine yükseliyor.
Senin evlatlarının ölümü başka ölümlere de benzemiyor.
Herhangi bir savaşta ölür gibi ölmüyorlar.
Alçakça bir savaşla ölüyorlar.
Senin ölen evlatlarının çoğu asker bile değil Gazze.
Çocuklar, yaşlılar ve kadınlar.
Masum evlatların ahiret alemlerine zalimlerin kurşunlarıyla gidiyor.
Zalimler, senin evlatlarını ebedi ahiret alemlerine taşıyorlar sırtlarında.
Zerre kadar haberleri yok bu aptalların bundan Gazze.
Baksana, Allah'ın işine akıl sır ermiyor.
Senin masum evlatlarına inkar ehli zalimleri hizmetkar yapıyor.

27 Temmuz 2014 Pazar

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Kastamonuda sürgünde iken İkamet ettiği Ev

Bediüzzaman Hazretlerinin 1936-1943 yılları arasında mecburi sürgünde kaldığı evdir.
Ev 1990 yılların ortalarında Abdullah Yeğin Abi'nin girişimleriyle Hizmet Vakfı tarafından yeniden restore edilmiştir.
Fotoğraflar 25.07.2014 tarihinde çekilmiştir.

Bu evin 1940'lı yıllara ait bir fotoğrafı

Üstad'ın evinin dışarıdan görünüşü

Evin salonundan bir görünüş

Üstad hazretlerinin yattığı odadan bir görünüş ve temsili yatağı, ayrıca dolapta üstadın kullandığı malzemelerden bir kaç orjinal parça eşya ve diğer eşyalarından fotoğraflar ile ilk yazılan risalei nurlardan kesitler var.

dün evin karşısında olan karakolun yerinde bugün yeller esiyor.
(ufak bir espiri: karakolun yerine devlet hala endişemi yaşıyor bilinmez ama mobese yerleştirmesi insanı güldürmüyor değil:D )

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Gülen Cemaati’ni bitirmek Mücahit bilici Taraf gazetesi

gündem yoğun, hem cumhurbaşkanlığı seçimi var, hemde başbakan Erdoğan'ın bir siyasi lider olarak inatla ve kararlılıkla sürdürdüğü cemaate yönelik tasfiye planı var. bütün bunlar olurken gözden kaçan noktalar için Mücahit Bilici Bey'in yorumlarını bir müslüman olarak göz ardı etmemeliyiz şeklinde düşünüyorum.
bu yüzden mücahit bilicinin 26.07.2014 tarihli yazısını yeniden paylaşmak istedim.

yazıyı orjinalinden okumak için tıklayınız.


Gülen Cemaati’ni bitirmek

Şahsi birkaç dostluğum hariç Cemaat’ten hayatımdasadece zarar gördüm. 90’ların sonu, 2000’lerin başında Cemaat’in şimdi sıradanlaşmış eleştirisini yaptığım için sansüre uğradım. O zamanki kimi yazılarımı kitaplaştırmak isteyen yayınevleri (bana özgü olmayan, her eleştiriye uygulanan) yayın-dağıtım şirketinin tehdidi nedeniyle basmak istedikleri kitabımı basamadılar. Sözlerimden zerre taviz vermedim. Şimdi cemaatsavar kaplan kesilseler de o yayıncılardan bazıları vaktiyle Cemaat korkusundan süt dökmüş kedi gibiydiler. Cemaat eleştirilerimin başında iktidar ve devlet merkezli olması ve Türk milliyetçiliği geliyordu. Cemaat her zaman yalakalığı dürüst eleştiriye tercih etti. Kendisinden başkasını düşünmedi. Sadece kendi davasına ihlas ile gömüldü. Gücü ve iktidarı araç olarak kullandığı için adalet’ten çok siyaset’e yakın düştü. Tedbir kültürü, otoriter ortamda hizmet ve siyaset yapmanın bir sonucuydu. Şimdi hükümetin devralıp daha az Türk daha çok Müslüman ettiği milliyetçi-mukaddesatçı söylem de yıllarca Cemaat’in elindeydi. Bugün hükümet, dün Cemaat’in sahip olduğu kibirle hareket ediyor. Ve Cemaat’i yapmakla suçladığı yanlışları Cemaat’e karşı işliyor.

Evet, bugün yaşanan krizin temelinde Müslüman’ın Müslüman’ın bencilliğiyle karşılaşmasıvar. O hiç anlayamadığımız diğer Müslüman ülkelerdeki Şii-Sünni çatışmaları, Sünni geleneğin hatırlamak bile istemediği sahabeler arası savaşlar hep böyle farklı içtihatların politizasyonu ile ortaya çıkan trajik durumlardı. Farkında değiliz, bugün onlardan biri yaşanıyor. “Mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesi” ile intikam alınmaya çalışılıyor.

Cemaat’e yönelik tasfiye ve tutuklamaların artacağı yazılıyor. Doğrusu Cemaat, yollarını ayırdığı AK Parti aleyhinde (hangi sebeple olursa olsun) elindeki bürokratik inisiyatifi kullandığı için bunun bir siyasi bedelinin olması normaldir. Fakat siyasi hesaplaşmanın, kimi kadro tasfiyelerinin ötesinde Cemaat’i topyekûn yok etmeyi amaçlayan bir hâle bürünmesi ne demokrasiyle ne de İslam’la bağdaşır. Gülen Cemaati’nin siyasetini ve kimiaraçlarını yanlış bulabilirsiniz ancak Cemaat’in amacı konusunda ortaya atılan itham ve iftiraların hakikatle ve insafla alakası bulunmuyor. Siyasi düşmanınızı aynı zamanda dinin düşmanı gibi göstermek, size ihanet etmiş bir siyasi aktörü vatana ve İslam’a ihanet eden bir aktör gibi sunmak insafsız bir sığ siyasettir.

Gülen Cemaati’nin itici çok tarafı vardır. Ama Allah için bu cemaat İslam’a çok hizmet etmiş, yüzbinlerce gencin imanının kurtulmasına vesile olmuştur. Cemaat’in amacının iyi olduğunu nereden biliyorsun diye sorabilirsiniz. Elcevap: Bir ağaç verdiği meyvelerinden tanınır. Gülen Cemaati’ndeki insanları komitecilikle, bencillikle, yanlış siyasetle suçlayabilirsiniz ama onları vatan haini hele hele dine ihanet eden tipler gibi gösteremezsiniz. Bunu vicdanlar kabul etmez. Gülen Cemaati’ndeki insanlar maneviyat noktasında takva insanlardır.

15 Temmuz 2014 Salı

Ömür yiyen tramvay Bir Konya Tramvay Hikayesi

Bir Tramvay hikayesi

Kurstan çıkmışım, mübarek ramazan günü, oruçluyum.
saat güneşin en tepede olduğu vakti 1,5 saat kadar geride bırakmış ama hala tepede sanki mübarek
kurstan tramvay durağı yürümeyle 12-15 dk arasında bir mesafe var.
sorun değil alışkınım yürümeye yürüyorum zaten.

hava sıcak, oruç vuruyor.
güneş yakıyor.
kafamda konya belediyesinden eşantiyon bir şapka, biraz gölgeliyor ama yeterli değil.
güneşin kendisini direkt olmasa da sanki içimde hissediyorum.
(nasıl oluyor bilmiyorum ama öyle bir his işte.)

yürüdük, yürüdük vardık sonunda durağa, önce ilk durağımız selçuk üniversitesi.
biraz işimiz var, yollandık o tarafa yarım saat-45 dk varmadan hamd olsun bitirdik işimizi yenide duraktayız. 
tramvay otogara kadar çalışmıyor, otobüslerle aktarma yapıyoruz, buna da şükür.
eski körüklü man otobüslerden birisi yanaşıyor, kampüs durağına, klimalı klimasız hiç ayırt etmeden atlıyorum. ayakta duracak halim neredeyse kalmamış.
biniyorum ama içimden geçmiyor değil, şöyle bir klimalı otobüs olsaydı ne iyi olurdu diye.
bugün hep mahcup olmak kaderim olmuş zaten.
sabah kursta tekne arkadaşım öğretmen hanım, kendisine daha önce hatırlattığım hususları bir bir bana hatırlatıyor.
Saolsun eski körüklü de tekne arkadaşım öğretmen hanımdan geri kalmıyor, beni mahcup etmede.
Şoför bey bir gaza basıyor, ama pir basıyor derler ya o misal,
duraklarda da kimseler yok, kim ne etsin o sıcak vakitte.

körüklünün bütün camlar açık, birde üstüne yukarıda ki havalandırmaları da açık,
gaza bastıkça hava her yandan giriyor,
mübarek nasıl esiyor, estir Allah'ım
Hak etmesek de sen lütüfkarsın.
mahcubum, biraz önce klimalı otobüs istediğime,
klimalı otobüste yok böyle bir hava,
nasıl ama anlatılmaz, sizinde binmeniz lazım.
arak tarafta üniversitenin türkçe kursundan çıkmış 10-15 yabancı öğrenci ingilizce o kadar sesli konuşuyorlar ki insanın rahatsız olmaması elde değil, yarı anlıyor yarı anlamıyorum.
ama umurumda bile değil.     
o kadar yorgunum.
kafam öne düşüyor bir kaç dakika sonra.
bir uyanıyorum.
türmak durağındayız, 40-50 saniye sonra otogara varacağız.
daha demin akıllanmamışım;
gene bir dua, bir istek
"klimalı yeni tramvaylardan
gelsin Allah'ım"

hiç akıllanmıyorum galiba

ibret de almıyorum, bugün iki defa mahcup olduk, üçüncüsü de akıllanmayınca şart olmuş ne bilelim. 

otobüsten bütün kuvvetimi toplayıp olanca hızımla iniyorum, gelecek tramvayın duracağı istikamette kapıya yakın bir yerde durayım ki 
erkenden binip oturayım istiyorum;
bencilliğim tavan yapmış.

tramvay geliyor;
ama eskilerden,
olsun kliması var idare edecek cinsten.

geliyor, tam önümde durmasa da başkası oturmadan bir koltuk kapacak kadar
hızlı davranıp bir yere atıyorum kendimi.
başım hemen öne düşüyor,
hala yorgunum 15-20 dk lık klimalı yolculuk bile yetmemiş.

bekliyorum, bekliyoruz tramvayda ki tüm yolcular gibi.
Şoförümüz çok iyi niyetli bir vatman gibi gözüküyor,
tramvay hala hareket etmedi.
bizden sonra 3. otobüste yanaştı, onların aktarma yolcuları bile bindiler.
saniyeler dakikaları kovalıyorlar.
süre geçiyor.
tramvay hala olduğu yerde duruyor,
yanımda ki bayan sanırsam yabancı; çünkü elinde tekerlekli valizi var, pencereyi açıp açamayacağımı soruyor,
-iyice bunalmış içerisi-
ben
diyorum:
klimalı bu tramvaylar, hareket edince çalışacak,

al sana bir bereket daha, tramvay hala çalışmıyor,
önümde oturan daha fazla dayanamıyor,
kalkıyor açıyor pencereyi,
yanımda ki bayan dan bir nida :
"Hay Allah Razı olsun"

Vatmanın sesi duyuluyor:
"Güç ünitesinden kaynaklı bir sorun nedeniyle biraz bekleme yapacağız."
hayatımda ilk defa bir tramvay'ın içindeyken bozulduğunu görüyorum.

Boynuzun Kulağı geçmesi, Hocasını Geçen Talebe örneği Ebru Sanatı, Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebru

Ebruyla 1,5 yıldır hemhalim.
Çok değil, neredeyse bu tür sanat dallarında hiç yetenekli bir insan değilim sadece 
azmim ve çalışmam sayesinde Allah lutfediyor bir şeyler üretebiliyorum.
ama çok çalışmam gerekiyor...
herkes 2 yaparsa benim 5 yapmama gerekiyor ki olması gerekene ulaşabileyim.
bundan gocunmuyorum, ya da şikayet etmiyorum,
her şeyi bir an önce elde etmek gibi bir derdim yok,
sabırla ilerleyip, hocalarımın yolunda adımlamak istiyorum;
ömrüm yettiği sürece...


İlk Ebru'mu Kadriye Hocam sayesinde KOMEK'de bundan 5 sene önce öğrenmiştim.
Nasip değilmiş bir zaman, yaklaşık 3,5-4 sene daha beklemem gerekecekmiş.
İstanbul'da Seher Aşıcı Hocam ile tanışmamız ve Ebru'ya devam etmemiz gerekiyormuş.
Kendisinden Allah razı olsun, beni 1,5 yıldır bütün yeteneksizliğime ve beceriksizliğime rağmen hala öğrencisi olarak tutabiliyor.

bugünkü hikayemiz ise Konya'dan:
Ramazan ayı ve yaz tatili, memleketteyiz;
boş durmak istemiyoruz;
yeniden öd kokularının arasında 5 sene önce geldiğimiz Komek'te Vira bismillah diyoruz.
Bu sefer biraz daha şanslıyım, geçen sefer(5 sene önce)  Komek'e gittiğimde ve kursu bitirdiğimde devam eden öğrencilerin (ki tek erkek ben kalmıştım, bu bile büyük başarıydı) en sonuncusu olmama rağmen, bu sefer kursa herkesin önünde bir seviyede başlamam, ve şahsıma ayrı bir tekne açılması sanırım Seher Hocamın üzerimdeki emekleri sayesinde olmuştur.

Kursa devam ettiğim ikinci haftasından itibaren, bu seferki Ebru Hocam yanıma daha önceden Battal'ın öd kokusunu yutmuş 2 tane arkadaşı yanıma çırak olarak verdi.
Ben biraz daha uzun süre geçirmiş çırak onlarda çırak; lakin biraz gururlanmadım değil.
Gerçi KEL'in ilacı olsa başına sürer derler ama,

Her iki öğrencimde sanırım bayan olmalarından gerek gayet yetenekli ve el becerileri mevcut;
tabi birde şu handikapı yaşıyoruz; ikisi de benden çok olmasa da burun farklarıyla büyükler...
Hoca olarak ben  tıfıl kalıyorum.
üç hafta boyunca saolsun bütün itirazlarım ve kaprislerimi çektiler; hala çekiyorlar,
yada
biraz bir şey bildiğime saygı duyarak sinelerine de çekiyor olabilirler.

Bakmayın sakin görünüşüme hoca olarak gayet gerçekçiyimdir; öğrencilerime her zaman olmadıysa direkt yüzüne karşı olmadı derim. olmamış, burada bu eksik var burada bu;
Hala bunu yapıyorsun, yapmaman gerekiyor, şunu unuttun, neden bunu buraya koymadın, bunu yapamazsın, senin seviyen henüz oraya vakıf değil vb gibi
öğretmen olan talebem uyarıyor bazen beni "hocalar öğrencilerine karşı böyle davranmaz pat diye söylenmez biraz moral verir, olmuş , daha güzel vb " felan diye.
sanırım yapım gereği bu tür ifadelere pek alışmamışım, oluncaya kadar her türlü külü yutmaya ben şahsen kendim hazırlıklıyım ve bundan da gocunmuyorum, gelen eleştiri ağırda olsa işimi iyi yapabilmek için kahır bile çekmekten çekinmiyorum. ama hocalıkta bu iş böyle olmadığını fark ediyorum, lakin ayran yiyişimi bu saatten sonra değiştirmek bana zor geliyor. o yüzden idare ediyoruz. 
öğrencilerimde sabrediyorlar:D

Talebelerimden birisi olan öğretmen hanım, benim gösterdiğim Lale usulünü baktı ki bu hocası bile 2-3 aydır çalıştığı halde yapamıyor; vazgeçti, Sümbül'e geçti. 

10 Temmuz 2014 Perşembe

Aleksandr Ostrovski "Bu Hesapta Yoktu" kitap eleştirisi takdim ve özet

Bu Hesapta Yoktu

Aleksandr Ostrovskinin kaleme aldığı ve eserin ön sözünde de belirtildiği üzere, yazarın en çarpıcı politik-satirik oyunudur.
Yegor Glumov adında genç ve zeki ama zenginlikten fakirliğe düşmüş bir delikanlının toplumdaki "budalaları pohpohlayarak" ve onlara kendini saf göstererek her dediklerine baş eğmiş gibi gözükerek, gözünde yükselmesi, bir anda mevki ve makam sahibi olmaya giderken işlerin bir anda ters yüz olmasının anlatıldığı bir tiyatro oyunudur.

Dönemin Rusya'sının tasvir edildiği ve toplumun en çok görünen yüzlerinin bir çoğunun ki; subayından aşçısına, uşağından , dindarından kendini genç zanneden kocamış süslü kadınlara ve zengin pintilerinden, rus bürokrasisinde mevki bulmuş işe yaramaz makam sahiplerine kadar bir çok kesim eserde başarıyla oynatılmış.

Yegor Glumov, serflerin(köle/köylü) özgür bırakıldığı ve bir anda Rusya'da hayatın zengininden fakirine ters yüz olduğu; bununla birlikte yeni fikirlerin, eskiye körü körüne bağlı mevki ve makam sahibi aşırı tutucular tarafından yerin dibine batırıldığı Rusya'sın da, normal yollardan, zeki bir gencin hak ettiği bir konumu elde edememesi üzerine, buna karşı bir rolle hayata tutunma çabasını anlatmaktadır.
Hayata tutunma yolu ise zamanın Rusya'sın da aptal ve budalaları ama mevki sahibi konumdakileri aldatmaktan ve hepsini aynı anda idare edecek bir oyunun oynamaktan geçmektedir.

Yegor bunu ilk başlarda çok iyi başarmış, önce zengin ama pinti amcasının gözüne ardından, makam sahibi bürokratları etkilemiş ardından tüm zengin ve sosyete yığınları yumağın arkasına takılı ip gibi gelmişlerdir.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Mustafa Kutlu Vatan Yahut İnternet Kitabı


 Mustafa Kutlunun Haziran ayının son günlerinde hatta temmuz'un ilk günlerinde çıkan Köşe yazılarından derlemelerin oluşturduğu ve modern hayat rüzgarlarına karşı kendince ve Müslümanca direnmeye dair denemelerin yer aldığı bir eser.
Henüz tamamını bitirmedim, bitirdiğim zaman inşallah kapsamlı bir takdim yazısıyla yeniden buluşma ümidiyle
inşaallah..

3 Temmuz 2014 Perşembe

Yeni Bosna İşkembecisi ve Lokantası Ulus

Yeni Bosna İşkembecisi ve Lokantası Ulus

Ankara Ulusta bulunan ve 24 saat açık olan bir lokanta. Sabah çorba içmek için Ankara da özellikle ulus tarafında meşhur bir çorbacıymış. 24 saat hizmet vermesi ve işkembe çorbası ile övülüyor. Biz ise Gar'a yakın olması sabahın erken saatlerinde çok fazla açık mekan bulamadığımız için yoldaki taksicilere sorarak  gittiğimiz bir mekan oldu. Hafif ve ılık bir Ekim sonuydu,  işkembe içmediğim için yerine, ezo gelin ve mercimek çorbasını tercih ettik. Fakat lezzet olarak fena olmasa da alışılmışa göre bayağı sulu bir çorbaydı. Duru çorba sevenler için iyi bir seçim olmayabilir. Garsonların davranışları sabahın erken saatlerinde de olsa daha güler yüzlü ve yaptığı işi hakkıyla yerine getiriyormuş gibi bir hava maalesef vermedi. Tavsiye üzerine gittiğimiz bir mekanın daha güzel olmasını açıkçası beklerdim. Çorba fiyatları 5 tl den başlıyor işkembe fiyatı sanırım 7 olması lazımdı ama tam aklımda kalmamış olabilir. Birde fiyatların güncellenmesi gerekir.

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Kenger Sakızı deneyimi

Kenger Sakızı

Kenger Sakızını ilk defa Malatya'ya gidip gelirken görmüştüm.
Ne olduğu hakkında herhangi bir bilgimin olmadığı beyaz beyaz su içinde satılan bir şey; sorduğum zaman Kenger Sakızı demişlerdi.
Ne işe yarar dediğimde şekersiz doğal sakız!!! dediler.
Bu cevabı duyunca;
Yaklaşık 4-5 yıl uzak durmuştum; taa ki geçen haftaya kadar.
Mübarek Ramazan ayı içindeyiz ve Konya'ya dönüyorum.
Otobüsümüz Darende de yolcu almak için durdu; bekliyoruz.
İçeriye bir çocuk-adını sonradan öğreneceğim Enes- girdi ve elinde kenger sakızı diyerek iki defa dolaştı ama kimse almadı.
O anda yıllardır içimde biriken merakın tavan yaptığı anlara denk geldi herhalde.
Çocuk aşağı indi ve beklemeye başlayınca bende hemen fotoğraf makinemi kapıp peşinden fırladım.
Çocuğu hemen muhabbete tuttum.
- Bu ne dedim.
Enes cevap verdi:
- Abi Kenger Sakızı.
Ben dedim:
- Ne işe yarar bu?
- Abi sakız, dedi. Aam doğal olan sakızlardan, ağzımıza atıp, çiğneriz.
-Ben dumur olmak üzereydim ki Allah'tan Ramazanın ve bütünlemelerin yorgunluğu bende hal bırakmamış-
Devam ettim:
-Fiyatı ne kadar; dedim.
-Abi tanesi 0,50 kuruş; dedi.
dedim:
-orucum iftara kadar dayanır mı?
- Dayanır abi dedi, ben sana poşete koyacağım, hiç bir şey olmaz onda, deyince
bende seslendim.
-Ver  bakalım 1 tane.
Ardından başladık muhabbete

İslam Araştırmaları Merkezi İsam kütüphanesi Resimleri


İSAM
İslam Araştırmaları Merkezi'nin bir bahar ayında (Mayıs 2014) kapalı havada çekilmiş fotoğrafları.