Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

8 Nisan 2014 Salı

Bu yollar Uzar - Memduh Şevket Esendal

geçen baharda Memduh Şevket Esendal külliyatını alıp okumak istemiştim, sağ olsun Bilgi yayınları tüm eserleri sırasıyla basmış tavsiye edilir alınız okuyunuz, başladım ve ilk 4 kitaptan sonra biraz sıkınca bu ay başında tekrar oturdum kaldığım kitaptan devam ediyordum.  Serinin 4. kitabı "Otlakçı'yı" geçen mayısta okumuşum nereden baksanız 1 senedir açıp bakmamışım; her neyse  5. kitabı olan "Sahan Külbastı" yı kaldığım yerden devam ettirirken bir hikaye acayip derecede dikkatimi çekti, daha doğrusu ilk başta son paragrafa gelinceye kadar önemsenecek bir şey olduğunu düşünmemiştim o son cümleleri okuyunca kafama dank etti, gayet ilginç bir hikaye ile karşı karşıya olduğumun.
Hikayeyi ardından tekrar okudum ve gülmekten yıkıldım, tabi bu gülüşler, bekarlığın getirdiği rahatlıktan olsa gerek...
sözü fazla uzatmadan hikaye ye geçiyorum  

Bu Yollar Uzar
Postacı Hayri; 26 yaşında bir delikanlı. Belediye kâtibine bir kağıt götürmüştü, dönerken kasabın çırağına rasgeldi. Çırak onu görünce durdu: Hayri’ye:
-          Kuzu ciğer istemişsin, dedi, usta ayırdı. Eve götürdüm, kimse yoktu. İstersen şimdi al, istersen dükkandadır, eve giderken alırsın!
“Evde kimse yoktu” sözü kulağını tırmaladı.
-          Kapıyı vurdun mu? Diye sordu.
-          Vurdum. Evde adam olsaydı duyardı. Komşular duydular.
-          Koy dükkana, ben uğrar alırım.
Yürüdü, postaneye gitti. Yüreğinde bir sıkıntı, bir ateş. Altı aylık evlidir. Karısını gözünden kıskanıyor. Adamın aklına en olmayacak şeyler gelir!...
  Postanede duramadı, Arkadaşına:
-          Recep, dedi, sen buradan ayrılma. Beni yukarıdan sorarlarsa, belediye ye gitti, de. Ben eve kadar bir gideyim. Şimdi gelirim.
 Kasaptan ciğeri aldı, bir solukta eve.
Yukarı mahallede oturuyorlardı. Evinin kapısına varınca cebinde anahtarını aradı. Elleri titriyor “Elbet bir şey var ki, ellerim böyle titriyor.” diye düşünüyordu.
   Kapıyı açtı. Hiç ses yok.
  Kapının sağ yanında her gün oturdukları odaya baktı. Yok. Kapının arkasında, çiviye asılmış bir erkek ceketi ile pantolon var. Buz gibi oldu. “Bunlar kimin” diye düşündü. Kendisinin!... Kıskançlık gözlerini bürümüş, görüyor da tanımıyor.
   Yattıkları odanın kapısını açarken içeride karısını bir yabancı ile görecekmiş gibi geliyordu. Orası da boş.
   Nereye gitti? Komşulara gitmez. Hırsız korkusu ile evi boş bırakmaz. Bırakacak olsa bile haber verir. Onu nerede aramalı? 
   Ciğeri mutfakta bırakıp kaynatasının evine gidecekti. Ara kapıyı açıp bahçe üstüne, camekânlı sofaya çıktı. Kulağına kadın sesleri geldi. Bahçe büyük, ağaçlarda kapıyor, kimler olduğu görülmüyor. Eğildi, ağaçların altına baktı. Karşı duvarın dibinde birkaç kadın var. Kendi kız kardeşini tanıdı.
   Elinde ciğerle bahçeye çıktı. Komşu kızları, hasım kızları toplanmışlar; çocuklukları akıllarına gelmiş olsa gerek, köşe kapmaca oynuyorlar. Bağrışıp gülüşüyorlar.
   Biraz yaklaşınca karısı onu gördü. Koştu, ciğeri elinden aldı, mutfağa girdi, oradan da sabunla el havlusu getirdi.

Mustafa Akyol Nur ve Topuz, Kopenhag Kriterleri yerine Bediüzzaman kriterleri


star gazetesi yazarı Mustafa Akyol'un 07.04.2014 tarihinde Bediüzzaman ve siyaset noktasında özellikle AB kopenghang kriterleri üzerinden temel hak ve kriterlere yönelik getirmiş olduğu yeni bir yorumla ile yer alan köşe yazısı...
Nur ve Topuz
Geçen hafta sonu Risale-i Nur Enstitüsü’nün organize ettiği 9. Risale-i Nur Kongresi’ne katıldım. Büyük alim, mütefekkir ve dava adamı Bediüzzaman Said Nursi’nin bugüne bakan teşhislerini bir kez daha öğrendim, hatırladım, düşündüm.

Evvela, bu ve benzeri çalışmaları istikrarla, titizlikle, ihlasla sürdüren enstitüyü ve onu destekleyenYeni Asya camiasını tebrik etmek isterim. Şu günlerde Bediüzzaman’ı yeniden hatırlayanlar, ona referans verenler çoğaldı. Bu, tabii ki, iyi bir gelişme benim gözümde. Ama bu hatırlamalarda siyasi ihtiyaç ve seçicilik eğilimi ağır basabiliyor bazen. Buna mukabil, daha tarafsız ve siyaseten kaygısız Bediüzzaman okumaları da lazım ki, ben her yeni Risale-i Nur kongresinde buluyorum bunu.
Peki ama Bediüzzaman niçin önemli?
Kuşkusuz, evvela, modern dünyanın sekülerist felsefelerine karşı imanı ve İslam hakikatlerini ustaca savunduğu için. Ancak, bunun da ötesinde, çağımızın demokrasi, hürriyet, modern devlet gibi kavramlarıyla yüzleştiği ve bunlara dair özgün bir yorum getirdiği için.
Nedir bu özgün yorum?
İslam’a hizmeti, devlet gücüyle değil, sivil alanda yapmayı hedefleyen, devletten sadece “hürriyet” isteyen bir yaklaşım.
Örneğin şöyle diyor Bediüzzaman:
Biz Nur talebeleri, kat’iyyen siyasetle iştigal etmeyiz. Bizim yegâne emelimiz, memlekette din hürriyetinin hakiki surette temini, din ve din ehline... tazyikin tamamen bertaraf olmasıdır.” (Tarihçe-i Hayat, s. 553)
Bu, dikkat ederseniz, devlet gücünü ele geçirmek ve sonra da onu din hayrına kullanmak isteyen “siyasal İslamcılık” yaklaşımdan farklı. Aynı sonuca daha örtülü bir yolla varmayı ifade eden “bürokratik İslamcılık”tan da farklı...
Peki nedir bu farkın sebebi?  Bediüzzaman, ceberrut Tek Parti rejiminin ağır saldırısı karşısında mecburen sivil alana çekilmiş, popüler tabirle “takiyye” yapmış olabilir mi?  
Bence hayır. Çünkü Risale-i Nur külliyatına baktığımızda, Bediüzzaman’ın devlet gücünden konjonktürel değil ilkesel sebeplerle istiğna ettiğini görüyoruz.
Üstad’ın farklı risalelerinde kullandığı “topuz” ve “nur” sembolizminde görüyoruz bunu örneğin. Bu konuyu yazılarında çok iyi analiz eden Prof. Ahmet Battal’ın ifadesiyle, “topuz”, “devlet eliyle ve resmî ve cebrî yolla” yapılan din hizmeti anlamına geliyor. “Nur” ise, sivil hareketlerle hizmet etmek demek.
Peki bunların her ikisi bir arada olsa fena mı olur?
Bediüzzaman’a göre fena olur ve oluyor. Çünkü “topuz”un din adına ele alınması, din konusunda “mütehayyir” (şaşkın) olanları büsbütün itiyor:

David Cameron “BEN VARKEN HELAL ETİ KİMSE YASAKLAYAMAZ”

Ben Varken Helal Eti Kimse Yasaklayamaz”

ilaclar
“BEN VARKEN HELAL ETİ KİMSE YASAKLAYAMAZ”
İngiltere Başbakanı bir ödül töreninde Müslüman halkı için bu sözü verdi
İkili tanıma anlaşması yaptığımız İngiltere Helal Sertifikalama kurumu Halal Food Authority’nin bildirdiği haberi yayınlıyoruz
12. Müslüman Haber ödülleri 31 Mart 2014 tarihinde sahiplerini buldu. Londra Grosvenor House’da gerçekleşen etkinliğe İngiltere Başbakanı David Cameron’da katıldı.Cameron, ödül töreninde helal et uygulamalarının başkanlığı süresince bir sınırlamaya uğramayacağını belirtti.
Aynı zamanda geçen ay Israil’e gerçekleştirdiği ziyarette, Musevi inancına mensup kimselerin kesim yöntemi olan koşer etinin de herhangi bir sınırlandırmaya gidilmeyeceğini belirtmişti.
Bu açıklamaların Danimarka’daki sersemletmesiz kesimin yasaklanması ve Britanya Veteriner Birliği başkanı John Blackwell’in dini kesimlerin hayvanlara gereksiz zararlar verdiği yönündeki yorumlarından sonra gelmesi dikkat çekti.
kaynak:gimdes

Tövbe Duasının Efendisi

Şeddâd b. Evs radiyallâhu anh’ten gelen rivayete göre Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem:
“Sana «Seyyidü’l-istiğfar: Tövbe Duasının Efendisi» olan duayı öğreteyim mi?”
diyerek kendisine aşağıdaki duayı okumasını tavsiye etmiştir:

اللَّهُمَّ أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ وَأَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ

(Allâhümme ente rabbî, lâ ilâhe illâ ente, halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tu, eûzü bike min şerri mâ sana’tu, ebûu leke biniğmetike aleyye ve ebûu bizenbî fağfirlî feinnehu lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente.)
(Allah’ım sensin benim Rabbim, senden başka gerçek ilah yok. Beni sen yarattın, ben senin kulunum. Ben gücüm yettiğince sana verdiğim sözüm ve senin vaadin üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. İşte verdiğin nimetlerle senin huzurundayım, günahlarımla huzurundayım. Beni affet, çünkü günahları ancak sen affedersin.) 

Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem ona bu duayı öğrettikten sonra şöyle buyurmuştur:
“Sizden her kim bunu (kalben tasdik ederek) akşamleyin söyler ve sabaha
varmadan ölürse Cennet ehlinden olur. Yine kim bunu sabah söyler ve
akşama varmadan ölürse yine o kimse cennet ehlinden olur.” 
Buhari, el-Câmiu’s-Sahih, VIII, 83 (6306)