Karadavi: Kudüs için ölüme hazırız
İslam dünyasının tanınmış alimlerinden Yusuf el Karadavi, "Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız" dedi.
Salih Saygılı / TİMETURK
İslam dünyasının tanınmış alimlerinden ve Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Yusuf el Karadavi, "Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız" dedi. Nida yayınları arasında çıkan "Her Müslümanın Ortak Davası: Kudüs" ve "Filistin Hakkında Fetvalar" adlı kitabıyla Karadavi, tüm Müslümanları Filistin ve Kudüs davasına sahip çıkmaya davet etti. Karadavi'nin "Kudüs" adlı kitabının tavsiyeler bölümünde şu konulara yer verdi;
İslam dünyasının tanınmış alimlerinden ve Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Yusuf el Karadavi, "Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız" dedi. Nida yayınları arasında çıkan "Her Müslümanın Ortak Davası: Kudüs" ve "Filistin Hakkında Fetvalar" adlı kitabıyla Karadavi, tüm Müslümanları Filistin ve Kudüs davasına sahip çıkmaya davet etti. Karadavi'nin "Kudüs" adlı kitabının tavsiyeler bölümünde şu konulara yer verdi;
Tavsiyeler
Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kendimizi, vatanımızı ve kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız. Çünkü bu durumda savaşımız Allah yolunda olacaktır. Bu, iman ehlinin sonsuza dek değişmeyen tavrıdır: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfir olanlar ise tağut yolunda savaşırlar.” (Nisa, 4/76)
Hendek savaşında olduğu gibi karşılaştığımız düşmanlarla savaşmadan ayrılırsak Kur’an’ın yorumu şöyle olacaktır: “Müminlerin savaşmasına hacet bırakmadı.” (Ahzab, 33/25) Kur’anımız bize, zorunlu olarak savaşa meylettikten sonra şunu söylüyor: “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et.” (Enfal, 8/61)
Fakat İsrail bir gün olsun barışa meyletmedi. Çünkü barış, onun tabiatına terstir. Kan, şiddet, işgal ve düşmanlıktan beslenenler nasıl barışa meyledebilir? Bugün İsrail, Kudüs’ü Müslüman ve Hıristiyan halkından soyutlayıp buraya batıdan ve doğudan getirdiği Yahudileri yerleştirmek için çabalamaktadır.
Bu nedenle topraklarımızı gasp edenlerle barışmak dinî, ahlakî, hukukî ve örfî açıdan reddedilmiştir. Zîra demir ancak demirle körelir! Zorla gasp edilen ise ancak zorla geri alınabilir! Bunların ışığında şu tavsiyelerde bulunuyoruz:
1. Daha sonra ‘İntifada’ ismini alan ‘Cami Devrimi’ tekrar canlandırılmalıdır. Çünkü bu hareket İsrail’i, Filistin‘in özgürlüğü için çalışanları tanımaya ve onlarla görüşme masasına oturmaya zorlamıştır. Temennimiz, bu hareketin, olduğundan daha güçlü, Arapların, Müslümanların, dünyadaki tüm hür ve şerefli insanların, yöneticileri ve halkıyla bütün Filistinlerin desteğini almış bir şekilde dönmesidir.
İsrail, dünyanın en büyük teröristidir. İsrail, bir devlet terörü ve bir terör devletinden ibarettir. Zulmü ve işkenceyi, evleri yıkmayı ve insan haklarını çiğnemeyi meşrulaştıran bir devlettir.
Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kendimizi, vatanımızı ve kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız. Çünkü bu durumda savaşımız Allah yolunda olacaktır. Bu, iman ehlinin sonsuza dek değişmeyen tavrıdır: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfir olanlar ise tağut yolunda savaşırlar.” (Nisa, 4/76)
Hendek savaşında olduğu gibi karşılaştığımız düşmanlarla savaşmadan ayrılırsak Kur’an’ın yorumu şöyle olacaktır: “Müminlerin savaşmasına hacet bırakmadı.” (Ahzab, 33/25) Kur’anımız bize, zorunlu olarak savaşa meylettikten sonra şunu söylüyor: “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et.” (Enfal, 8/61)
Fakat İsrail bir gün olsun barışa meyletmedi. Çünkü barış, onun tabiatına terstir. Kan, şiddet, işgal ve düşmanlıktan beslenenler nasıl barışa meyledebilir? Bugün İsrail, Kudüs’ü Müslüman ve Hıristiyan halkından soyutlayıp buraya batıdan ve doğudan getirdiği Yahudileri yerleştirmek için çabalamaktadır.
Bu nedenle topraklarımızı gasp edenlerle barışmak dinî, ahlakî, hukukî ve örfî açıdan reddedilmiştir. Zîra demir ancak demirle körelir! Zorla gasp edilen ise ancak zorla geri alınabilir! Bunların ışığında şu tavsiyelerde bulunuyoruz:
1. Daha sonra ‘İntifada’ ismini alan ‘Cami Devrimi’ tekrar canlandırılmalıdır. Çünkü bu hareket İsrail’i, Filistin‘in özgürlüğü için çalışanları tanımaya ve onlarla görüşme masasına oturmaya zorlamıştır. Temennimiz, bu hareketin, olduğundan daha güçlü, Arapların, Müslümanların, dünyadaki tüm hür ve şerefli insanların, yöneticileri ve halkıyla bütün Filistinlerin desteğini almış bir şekilde dönmesidir.
İsrail, dünyanın en büyük teröristidir. İsrail, bir devlet terörü ve bir terör devletinden ibarettir. Zulmü ve işkenceyi, evleri yıkmayı ve insan haklarını çiğnemeyi meşrulaştıran bir devlettir.
Filistin halkının önünde bulunan tek yol ‘direniş’tir. Her halkın en doğal haklarından birisi de gâsıp işgalcilere karşı var gücüyle mücadele etmesidir. Eğer onların “Savaşıyorum o halde varım!” diyen Menahem Begin’leri varsa bizim de “Mücadele ediyorum o halde varım” diyen Ahmed Yasin’imiz var. Ahmed Yasin’in hakkı Menahem Begin’in bâtılına mutlaka galip gelecektir!
2. İsraille siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel başta olmak üzere tüm alanlarda her türlü ‘normalleştirme’ fikri reddedilmelidir. Müslümanların İsraille diplomatik ve iktisadî ilişkiler yapmaları, ülkelerinde İsrail’i temsil eden büro ve temsilcilikler açmaları; Mescid-i Aksâ’da namaz kılmak için de olsa İsrail’e gitmeleri asla caiz değildir. Müslümanlar ancak Yahudilerin boyunduruğundan kurtulması durumunda Mescid-i Aksâ’yı ziyaret edip içinde namaz kılabilirler.
Ne suretle olursa olsun Arap ve İslâmî aklın zedelenmesine asla izin vermemeliyiz. Arap ve İslâm kültürünü istilâ etmeye çalışan ‘yeni İsrailiyat’a karşı var gücümüzle direnmeliyiz. Kimliğimize de sıkıca tutunarak onu bütün şaibelerden uzak tutmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder