salih tuna nın 20,10,2011 tarihli yenişafak gazetesinde çıkan köşe yazısıdır.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan bir abimiz "Biz dindarlar, Kürtlerin ıstırabını hissetmedik" şeklinde "özeleştirisini" verince "bereketli" bir tartışma başladı.
Mamafih, Akif Beki dostumuz kimi "hatırlatmalarda" bulunmakla mezkur "bereketi" az kalsın tarumar edecekti.
Neyse ki, Cengiz Çandar ve Ruşen Çakır imdada yetişti.
Biri "Dindarların bam teli"ni yazarken diğeri de "Kürt Hareketini" anlamaya koyuldu.
Zaten bu iki güzide şahsiyet böylesi konuları hiçbir zaman ıskalamamıştı.
Mesela...
Cengiz Çandar 11 Eylül saldırılarının ardından kaleme aldığı bir yazıda, "Türkiye'nin İslami düşüncesi, kendisini 'selefi' köklerden ayıkladığı ve 'referans kaynakları'nı Seyyid Kutub ve Mevdudi gibilerinden ayırdığı vakit, Türkiye'nin de, İslam Dünyası'nın da önünü açabilecek. 11 Eylül'ü bunun da 'miladı' olarak değerlendirmek mümkün..." demişti.
Üstelik o vakitler "Biz dindarlar, emperyalistlerin ıstırabını hissetmedik" yollu "özeleştiri" veren herhangi bir "abi" de yoktu.
Demek ki Cengiz Çandar'ımız durumdan vazife çıkarma yeteneğini devreye sokmuştu.
Bugünlerde "Kürt Hareketi"ni fehmetmeye çalışan Ruşen Çakır da vaktiyle İslamcıları anlamak için az emek sarf etmemişti.
Yıllar yılı "dindarların" mahallesinde dolaşıp durdu.
Edindiği "malumatı" ortalıyor, "Bu yıl hac mevsimi kurban bayramına rastlıyordu..." şeklinde enteresan tespitlerde bulunan dönemin Nokta dergisi de "voleyi" vuruyordu.
Belki bir Oliver Roy bir Gilles Kepel olamadı ama 28 Şubat sürecinde "mürteci" bilirkişiliğini Faik Bulut'a nal toplatacak kadar konuşturdu.
Gelgelelim, Çandar da Çakır da hep yanlış anlaşılmıştı.
E haliyle bundan da şekvacı oldular.
Cengiz Çandar, Bağdat'ın bombalanmasını seyretme iştiyakını eleştiren "dindarların" kendisini anlayabilecek seviyeleri olmadığını söyledi.
"Amerika'nın bölgeye getireceği demokrasiye ya boyun eğecek ya da öldürüleceksiniz..." yollu uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi.
Ruşen Çakır hiçbir zaman bu kadar "dobra" olmadı. Her zaman biraz daha nazik, biraz daha "incelikli" olmaya özen gösterdi. O kadar ki, bu halini fehmetmekte güçlük çekenler ona rahatlıkla "sinsi" diyebilirdi.
Birkaç gün evvel şöyle yazmıştı: "Dün nasıl bir gazeteci olarak İslami hareketi anlama çalışmam birçokları tarafından "İslamcı olmak" ya da en azından "İslamcıların ekmeğine yağ sürmek" olarak görüldüyse günümüzde de Kürt hareketini anlama çabalarımın birtakım karaçalmalarla engellenmek istendiğinin farkındayım..."
"İslami hareketi anlama" çalışmasını "İslamcı olmak" yahut "İslamcıların ekmeğine yağ sürmek" olarak gören o "birçokları" kimlerdi, doğrusu bilemiyorum.
Benim bildiğim, Sayın Çakır'ın "İslami hareketi anlama" çalışmalarının, vesayet rejiminin medyası tarafından "İslamcılar iktidara gelince bizi kıtır kıtır kesecekler!.." şeklindeki tezvirata meze yapıldığıydı.
Aslında "Kürt hareketini anlama çalışmalarını" engellemek isteyenlerin olduğunu da hiç sanmıyorum.
"Düne" vurgu yapmak için "bugünü" uyduruyor sadece.
İslami hareketten geldiğine inandığı AK Partili çevrelere "Dün sizin için 'İslamcı olmak' gibi her türlü yaftayı göze aldım..." demeye çalışıyor, hepsi bundan ibaret.
Gördüğünüz gibi "incelikli" olmak zor zanaat.
Her iki aydınımız da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndaki o abimizin mezkur "özeleştirisine" bayılmış.
Cengiz Çandar dünkü yazısında "İslami hareket, 'milliyetçilikle' arasındaki sınırları net biçimde hiçbir zaman belirleyemedi..." diyor.
Her türlü milliyetçiliği yerle yeksan eden Seyyid Kutubları, Mevdudileri terörizmin kaynağı gibi gösteren bir insan evladının bunu söyleyebilmesi için çok enteresan "sınırlara" riayet etmesi gerekir.
Ruşen Çakır da "Kürtlerin dinen caiz olan haklarına" dindarların kulak kapadıklarını söylüyor.
Hem her fırsatta "İslami hareketi anlamak" için yıllarımı verdim demeye getir, hem de İslam'ın sürgit dolaşımda olan ıstılahlarından "caiz"i bilme!
"Kürtlerin dinen caiz olan hakları" ne demek?
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin "Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz" sözündeki (döneme mütenasip) maslahat ve feraseti kimi abilerimiz bile anlamaktan acizken bu kafanın helalle caizin farkını anlamasını bekleyemeyiz.
Şu kadarını söyleyelim ama:
Anadilde konuşmak ana sütü kadar helaldir.
Allah'ın yarattığı kullarına yaratılıştan verdiği haklara hiçbir kul "cevaz" verme hakkına sahip değildir.
(Bitmedi, devam edeceğiz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder