68 yıllık yalnızlık ve hasretin ardından ilk okuyucu olmak
Kitaplar ne için vardır? Sadece okunmak için midir? bu sorunun cevabının bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum...
Ama okunmayan bir kitabında büyük bir acı çekip çekmediğini de düşünmeden edemiyorum
Bir şey üretiliyor, yazılıyorsa, inşa ediliyorsa, bir hizmet sunmak içindir. Onun dışında kalması demek asli vazifesinden koparılmış demektir. Biraz da eziyet denilebilir.
5 yıldır bulunduğum İsam'da yaklaşık 3,5 yıldır bir şey keşfettim. 100.000'lerce kitabın ve onlarca koleksiyonun arasında basıldığı ilk günden beri neredeyse -tozu silinmek dışında- yıllardır hiç ele alınmamış, iki kapağının arası açılmamış, sayfalarının arasında gezilmemiş onlarca kitap keşfettim.
Benim için hem çok acayip bir duyguydu hemde heyecan verici bir tattı. Ama aynı zamanda bir kitap için gerçekten büyük bir hüzün olsa gerek...
Bir kitap düşünün 1946 yılında basılmış, matbaadan çıktıktan sonra bir sahibe satılmış ama onu alan sahip tarafından bir defa bile iki kapağının arası aralanıp "merhaba" dahi denmemiş bir kitap...
Onlarca yılın yalnızlığını düşünmek dahi elem veriyor. Bir insan için yalnızlık ve tecritlik tasavvurunu bile saatlerden, günlerden haftalara veyahut aylara çıkarırken bile ruhu ürpertiyle titreten bir kaygı kaplatırken, yılların telaffuzu ile bu kaygının korkuya dönüşmemesi için hiç bir beşeri güç mani olamazken onlarca yıl ve neredeyse 3 çeyrek asırlık bir yalnızlık ve tecritliğin ne olduğunu aktarabilmenin hissi kabil olabileceğini hafsalam almıyor, alamıyor...
İnsanın en kadim ve kutsal dostu olan bir kitabın, bu ezaya maruz kalması ise daha büyük bir acı. Okunmayan, okunmamış ve onlarca ve hatta yüzlerce yıl beklemek zorunda kalmış bir kitap...
Böyle kitapları keşfediyorum artık, bulunduğu yerden alıyorum ve onlarla hemhal olmaya başlıyorum.
Önce güzelce tutuyorum, rengini kaybetmeye yüz tutmuş kapağındaki birikmiş tozları yavaşça üflüyorum. Nerdeyse yarım asırlık tozlar bunlar.
Her ne kadar o tozların bir kısmı bana dönse de onlarca yılın tozunu yutmuş bir azize ve eski dostun yanında birazcık toz yutmadan şikayet etmeyi kendime yediremiyorum bile...
Her zaman bir defa okşuyorum kapağını ve ardından bir gizemin içine dalmanın merakıyla iki kapağının arasını açıyorum büyük bir özveri ve saygıyla...
Çok değil bir kaç sayfa sonra sizi, yitik hazinenin incileri karşılamaya başlıyor...
Sayfaların dönmeye başlamasıyla birlikte, eski kitap kokusu denilen, sadece kitap dostlarına tüten dünyanın en eşsiz kokularından bir tanesini solumaya başlıyorsunuz.
Eski dostun bu size ilk merhabası da denilebilir...
Sararmış ve birbirine kenetlenmekten artık ayrılamaz olmuş sayfalar ile karşılaşıyorsunuz. bu kucaklaşma öyle bir birleşmeye dönüşmüş ki, dünyanın hiç bir kuvveti onları incitmeden bu hali ortadan kaldıra bilsin.
İncitmemek gerekdir böyle bir an ile karşılaştığınız zaman bu eskimeyen dostunuzu.
Birazda şöyle düşünün, yüzüne bakılmamış bir aşığın sahip olduğu aşkın tesiriyle kendi içinde yanarak vücudunun birbirine kaynaması.
Bundan sonrası mühimdir, o aşığı incitmeden tedavi etmek gerektir. Ki bunun da tek dermanı vardır. Gene bu aşığın kendi kanı ve vücudundan bir parça olan başka bir kağıt ile usul usul, çok derinden gelen hışırtı sesleriyle yavaşça bu kenetlenmeyi ayırmaya çalışacaksınız.
Bu esnada acele yok, her sayfayı teker teker aralayacak sınız, birden fazla sayfayı aynı anda aralayalım yada hemencecik yapayım olup bitsin derseniz, elinize yaralı, bereli, sağı solu incinmiş bir kitap geçecektir. Ol sebep sakin olmak zorundasınız. Siz yeter ki bunları yapın, aşığa diliyle hitap edin bakayım, nasıl da açılıveriyor o sanki bir daha hiç açılmayacakmış gibi kenetlenmiş sayfalar. . .
Sonrası mı, hiç keşfedilmemiş bir dünya sizi bekliyor, daha ne beklemektesiniz, dalıverin o cihana ilk adımları sizbırakıverin ilk düşen göz nuru sizinkiler olsun, bundan daha güzel biten bir kavuşma hikayesi var mıdır? Hele söyleyin bakalım! ...
Not: Bu kitap (Eugene Scribe - Bir Bardak Su ) M.T.G. tarafından Kasım 2014 de okumuş olup, bir kitabın basıldıktan sonra aradan onlarca yıl geçmesine rağmen ilk okuyucu olması hasebiyle çok özel ve hususi hislerin de tesiriyle yazılmış bir son derece subjektif bir değerlendirmeyi içermektedir. Herkeslerin başına böyle hislerin gelmesi ümidi ve duasıyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder