Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

20 Eylül 2012 Perşembe

Bediüzzaman'ın öğrenimde takip ettiği metodlar


Bediüzzaman'ın öğrenimde takip ettiği metodlar

Amacımız öğrenim hayatına devam edenlere Bediüzzaman Hazretleri'nin modellenebilir yöntemlerini göstermektir



Muhlis Körpe'nin yazısı:
METODOLOJİNİN ÖNEMİ
 
İnsanlar amaçlarına ulaşmak veya bir meçhulü keşfetmek istediğinde rastgele hareket ettikleri takdirde arzularına kavuşmaktan mahrum olurlar. Hedefe ulaşmak doğru yöntemlerin rehberliğinde mümkündür. Menzile varmak doğru usuller iledir. Onun için insan isteklerine ulaşmak konusunda doğru bir yol haritasına ihtiyaç hisseder. O harita ise metodolojidir. Bundan dolayıdır ki metodoloji ilimlerin aslı olmuştur.
 
NEDEN BÖYLE BİR ARAŞTIRMA
 
Âlimler toplumun bilincidir. İnsanlar âlimleri/gerçek aydınları modelleyebildikleri ölçüde geleceği kucaklayabilirler. İrfan dünyasının yıldızları hükmünde olan âlimlerden mahrum bir topluluk yok olmaya mahkûmdur.
Amacımız Bediüzzaman Hazretleri'nin 3 ay gibi çok kısa olan fakat ciddi bir metodolojiyi barındıran tahsil hayatını gözler önüne sermektir. Böylece öğrenim hayatına devam edenlere Bediüzzaman Hazretleri'nin modellenebilir yöntemlerini göstermektir. 
 
TAHSİLDEKİ GAYESİ
 
Bediüzzaman Hazretleri'nin ilim tahsiline başlaması geçici bir hevesten kaynaklanmıyordu. Altında çok güçlü düşünceler/gerekçeler vardı. İlimle nurlanmak/aydın olmak ve yüksek ahlaka sahip olmak gibi yüce bir amaç edinmişti. O, tahsil hayatının niçinini dünyasında çözmüştü. Nasılı ise kolaydı. Bu düşüncenin oluşumunda ise çevrenin özellikle de abisinin büyük bir rolü vardı.
 
Bediüzzaman Hazretleri medreselerin çok olduğu bir çevrede yetişti. Etrafında şahit olduğu ilmi müzakereler onun ruhunda öyle bir heyecan uyandırıyordu ki dünyayı bu insanların kurtaracağını zannederdi. Hem abisinin emsallerinden farklı olarak ilim tahsilinden kaynaklanan olgun halini ve faziletini çok küçük yaşta gördü. Bu ortam ve abisinin güzel ahlakı onda ilme karşı ciddi bir şevk uyandırdı. Böylece tahsil hayatına başladı. Evet, çevrenin insan üzerindeki etkisi reddedilmez hakikatlerdendir.
Bediüzzaman Hazretleri annesinden aldığı manevi derslerin ve telkinlerin tahsil hayatının temelini oluşturduğunu ve derslerinin bu temel üzere kurulduğunu söyler. Demek öğrenim hayatında en birinci ve en esaslı ve en etkili öğretmen annelerdir.
 
ÖĞRENİMDE TAKİP ETTİĞİ METODLAR
 
O, sırat-ı müstakim üzereydi. Aşırılıklardan son derece kaçınırdı. Hatta hayatı boyunca ifrat ve tefritle mücadele etmeyi gaye edinmişti. Çünkü aşırılıkların insan yeteneklerini ifsat ettiğini söylerdi. Hakkın aşırılıklara ihtiyacı olmadığını düşünürdü.
Yanlış referanslar kullanmazdı. Çünkü ilkeler hatalı olduğu takdirde birçok yanlış sonuçlar ortaya çıkacaktı. Mesela: Kur'ân'daki hikâyeler için İsrailiyata ihtiyaç olmadığını söylerdi. Akla havale edilen konularda ise felsefenin dini prensiplere zıt meselelerine ihtiyacı yoktu. O Kur'ân'ı Kur'ân'la, sahih hadisle ve doğru tarihle tefsir ediyordu.
Mübalağadan son derece kaçınırdı. İnsanın zevk ettiği veya hoşlandığı bir şeyde mübalağa etmeye meyilli bir varlık olduğunu söylerdi. Hâlbuki O mübalağayı yaratılışa kanaat etmemekle eşleştiriyordu. İlahi hikmet ve adalet ise her şeye layık olduğu hali ve mevkii vermişti. Hakikatin mübalağaya ihtiyacı yoktu. Hakikatteki cazibeyi yeterli görürdü.
 
Hakikat ile mecazı birbirinden ayırt ederdi. Karıştırmazdı. Hâlbuki bir kısım insanlar en açık konularda bile tevile/mecaza kaçabiliyorlardı. Bunun yanı sıra mecazı da hakikat kabul edip ona göre açıklamalar yapanlar vardı. Hâlbuki her şeye hakkını vermek adaletti. Mecazı mecaz olarak anlamalı, hakikati hakikat olarak görmeliydi. Ta ki bir kısım yüksek hakikatler incitilmesin. Akla uzak görülmesin. Reddedilmesin. Mesela: Dünyayı gerçek bir öküz ve balık üzerinde farz etmek. Gerçekte yüksek bir teşbihle bazı hakikatler anlatılmak istenmiştir ki buna dair bir risaleyi Bediüzzaman Hazretleri telif etmiştir.
 
Bir şeyin etkili olması için hakikat olmasını yeterli görürdü. Hâlbuki insanlar sözlerine daha fazla muhatap bulmak ve reddedilmemesi için büyük zatlara ait olduğunu iddia etmekle etkili kılmak gibi huya sahiptirler. Bununla düşüncelerine bir asalet kazandırmak isterler. Hurafelerin bu huydan beslendiğine ve büyüdüğüne dikkat çekerdi. Mesela: Nasreddin Hoca'ya nispet edilen fıkralar veya uydurma hadisler gibi.
 
Tefekkürü meslek haline getirdi
 

Mümtaz'er Türköneden İslamcılık yorumu Risale-i Nur dışında canlılık belirtisi kaldı mı


Risale-i Nur dışında canlılık belirtisi kaldı mı?
20 Eylül 2012 Perşembe 06:34

Risale-i Nur dışında canlılık belirtisi kaldı mı?

İslamcıların geçmişte kaldıklarını ifade eden Türköne, değişime vurgu yaptı
Risale Haber-Haber Merkezi
İslamcılık ile ilgili yorumda bulunan Mümtazer Türköne, "Müsbet hareket düsturu ile keskin ideolojik tartışmaların ve kutuplaşmaların dışında kalan Risale-i Nur Geleneği dışında bir canlılık belirtisi kaldı mı?" diye sordu.
 
Zaman'daki yazısında İslamcıların geçmişte kaldıklarını ifade eden Türköne, değişime vurgu yaptı ve "İhvan-ı Müslimîn ile Risale-i Nur hareketinin mirasını bugün yan yana koyup karşılaştırmamız lâzım" dedi.
 
Türköne'nin yazısı şöyle:
 
İslâmcılar neden geri kaldılar?
 
Gelen tepkiler hayat belirtisi gösteren, yaşayan bir organizmanın tepkileri değil. Çok değerli fikir mahsulleri elbette var; ama gelen tepkilerde bugüne dair neredeyse hiçbir şey yok.
 
Ali Bulaç'ın bu tartışmayla ilgili seri halde kaleme aldığı yazıları 20 yıl, hatta 30 yıl önceki matbuattan alıp okumuş da olabilirdiniz.
 
İslâmcılık uzun iktidar yolculuğu boyunca kendi içinde bir mutasyon yaşadı, rakipleriyle etkileşime girdi ve tarihe, yani gerçeklere uyum sağladı. Ortaya bambaşka bir şey çıktı: Bugün karşımızda "devlet aklı" olarak duruyor. Çünkü devleti o yönetiyor. Onlar artık "eski" İslâmcılar. İslamcılıkta direnenler ise tarihin dışına savrulanlar. Geçmişte yapılan yolculuğu gayenin kendisi zannedenler. Yeni şeyler söyleyemeyecek kadar yaşlı olanlar, parti politikasını dar dairesinin dışında kalıp ikbal kapısını aralayamayanlar, hayatın süfli gerçekleri ile uzlaşmayı reddedip, geçmişin nostaljileri arasında kaybolmayı tercih edenler, keskin sirke misali kendi küpüne zarar verme telaşındaki marjinaller... Bugün hâlâ İslâmcılık iddiasında bulunanlar bu kategorilerden herhangi birine mensuplar.
 
Tanımlardaki belirsizliğin arkasına sığınanları açığa düşürmek için tekrarlayalım. "İslâmiyet bir hayat nizamıdır, behemehal hayatın her alanına uygulanmalıdır" diyerek çantalarında İslâm tarihi boyunca ilk defa keşfedilmiş "İslâm siyasî sistemi"ni taşıyanlardan bahsediyoruz. Bu büyük iddianın, cür'etin ve ortalığı kasıp kavuran teorilerin arkasında tarihî, içtimaî ve insanî -adını ne koyarsanız koyun- bir dram vardı. Bugün ile geçmiş arasındaki farkı kavramak için bu dramı hatırlamamız lâzım. Hayatın gerçekleri ile geçmişten ve İslâmiyet'in ihtişamından ilham alan hayaller, gayeler, emeller arasında doldurulması çok güç bir uçurum duruyordu. Müslümanlar yoksuldu, geriydi, eğitimsizdi, ilkel şartlarda yaşıyordu. Batı ise zenginliğin, ihtişamın, ileriliğin nimetlerine garkolmuştu. Yolculuğun meşakkati ile varmak istediğiniz hedef için geçmeniz gereken menziller yolcunun çenesini düşürür. İslâmcılık adını verdiğimiz, içinde siyasî-sosyal-ekonomik "sistem" arayışı olan nazariyeler işte bu uzun yolun meşakkatine katlanmak için hayalî menzillere dair uydurulmuş hikâyelerdir. "Uydurma" lafı geçmişin İslâmcılarına ağır gelebilir. İspatı: Bugün o anlı şanlı menzillerden, yani sistemlerden hiçbiri hatırlanmıyor.
 
1960'lı, 70'li hatta 80'li yılların İslâmcı metinlerini açıp okuyun. Müelliflerinin bile o metinleri yüzleri kızarmadan okuyabileceğini sanmıyorum. En ilerileri Necip Fazıl'ın, Sezai Karakoç'un kaleminden çıkanlar. Yüksek belagatin, edebî ilhamların dışında bugüne hitap eden bir düşünce bulup çıkartabilir misiniz? Hakkını verelim. O zaman çok işe yaradılar. Pusulasını kaybetmiş, bir şeyler arayan nesli "Diriliş Nesli"ne dönüştürdüler, Anadolu bozkırlarına sıkışanları "Büyük Doğu"ya taşıdılar. Peki ya bugün? O kadar emeğin, o kadar çabanın, o kadar halisane gayretin bakiyesi ne? "Müsbet hareket" düsturu ile keskin ideolojik tartışmaların ve kutuplaşmaların dışında kalan Risale-i Nur Geleneği dışında bir canlılık belirtisi kaldı mı?
 

Papa dan birlik çağrısı , Hristiyan ve Müslümanların birlik olma vakti




Hristiyan ve Müslümanların birlik olma vakti

Katoliklerin ruhani lideri Papa 16. Benediktus'un çağrısı


Katoliklerin ruhani lideri Papa 16. Benediktus, Hristiyan ve Müslümanların beraberce kararlı bir şekilde şiddete ve savaşlara karşı koyma zamanının geldiğini söyledi. 
Papa 16 Benediktus, her çarşamba günü yaptığı genel kabulünde, geçen hafta sonu gerçekleştirdiği Lübnan ziyaretine ilişkin bilgiler verdi.
Lübnan'daki Müslümanların kendisini büyük bir içtenlikle karşıladığını anlatan Papa, buluşma nedeniyle Müslüman otoritelere teşekkür ederken, 'Bana öyle geliyor ki Hristiyan ve Müslümanların beraberce kararlı bir şekilde, şiddete ve savaşlara karşı durma zamanı geldi' dedi. 
Dinler arası diyaloğun önemine değinen Papa, 'Dünya bugün artık daha açık ve güçlü bir şekilde diyalog ve işbirliğine ihtiyaç duymaktadır' dedi. 
Ruhani lider, Lübnan'ın diğer Arap ülkeleri ve dünyanın geri kalanı için örnek olarak kalmaya devam etmesi gerektiğini de belirtti. 
Yeni Şafak

9. Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali


                                       
                 9. Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali    

9. Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali  bu yıl  22 -30 Eylül Tarihleri arasında kapılarını sanatseverler için bir kez daha aralayacak.

Festivalin değişilmez ve her zaman en çok ilgi gören 2 ülkesi olan İran ve Türkiye  bu yılda sanatseverleri yalnız bırakmıyor.Bir diğer dikkat çeken konuk ise festivalin vazgeçilmez konuklarıaraına yavaş yavaş adını yazdıran hindistan

iranı bu yıl müzik yaşamında yarım asıra yaklaşan deneyimiyle Sima Bina hanımın önderliğinde 

Horasan Tasavvuf Müziği eşlik edecek.

Festivalin Kapanış Programını ise her zman olduğu gibi Sema töreni ve Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu konseri ile gerçekleştirilecek.

Festival Programı ise Şöyle

22 Eylül Horasan Tasavvuf Müziği - Sima Bina



23 Eylül Sazsız Bulgar Müziği - Le Mystere des Voix Bulgares 
(Bulgar Seslerin Gizemi)



24 EylülAfgan Klâsik Müziği - Üstad Ghulam Hussain 
(Gulâm Hüseyin)



25 EylülGregoryen İlâhîler - Schola Gregoriana Pragensis (Prag Gregoryen Okulu)



26 EylülIggawin - Coumbane mint Ely Warakane



27 EylülUygur Mugam Müziği - Sanubar Topluluğu



28 EylülÇeçen Tasavvuf Geleneği - Aznaş Topluluğu



29 EylülBauller - Purna Das Baul "Samrat"



30 Eylül Sema Töreni ve Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu

Festivalle ilgili daha fazla ayrıntılı bilgi almak ve gruplar hakkındaki bilgileri okumak için aşağıdaki adresi takip edebilirsiniz.