Aşağıda yazılan eser 08.01.2014 tarihinde Mustafa Kutlunun Dergah yayınlarından çıkan "NUR" isimli kitabı için Mehmet Talha Gürbüz tarafından kitap okunduktan sonra yaşadığı hissiyatı da içeren geniş içerikli bir takdim yazısı olarak yazılmıştır. Buradan yapılacak çıkarımlarda bunu durumu göz önünde bulundurmanızı önemle rica ederiz. metinde italik yazı ile yazılan kısımlar kitaptan direkt olarak alıntı yapılmış yerlerdir. metinden direkt aldığım yerleri özellikle belirtmek istedim ama gözden kaçan yada görmediğim noktalar var ise kusuruma bakılmasın. son olarak Yazarımız ve değerli insan Mustafa Kutlu bey'e yazmış olduğu bu eserinden dolayı bir kez daha sonsuz şükranlarımızı sunar ve Allah kaleminizin kuvvetini hiç azaltmasın duasıyla bitirmek istiyorum....
Not: metinde ki resimler kendi upload'ım olup, tarayıcıdan geçirilmiş ve öyle yüklenmiştir.
1. resim kitabın ön ve arka yüzü tek taraflı olarak tarayıcıdan geçirilmesiyle elde edilmiştir.
2.resimde ki kütüphane mührü mehmet talha gürbüz'ün kişisel kütüphanesi için kullanmış olduğu kayıt mührüdür.
3. resim ise yazarımız Mustafa Kutlu tarafından 09.01.2014 tarihinde mehmet talha gürbüz'e imzalanmıştır.
Kurtulmak
için Kurtarmak lazım deyip arayanların hikâyesi “NUR”…
Mustafa
Kutlu 8 Ocak 2014 de çıkarttığı yeni kitabı “NUR” ile tekrar karşımızda. Açıkçası biraz uzak kalmıştım Mustafa hocayı
takip etmeyeli sanırım bir beş on gün önce tekrar oturup geçmiş yazılarından
10-15 tanesini ardı ardına okumuştum ve bayağı nefes almıştım, yoğun
gündemimizden sıyrılarak hakikat gündemlerinde ve iç huzuruma hitap yazıları
için hocamıza buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
Gelelim Nur’umuza; hikâyemiz Şeyh Ebu’l Vefa
hazretlerinin zaviyesinde, camiden çıkan gencimize yaklaşıp kalbinde
biriktirdiklerine bir medet umuduyla cevap arayan bir genç mimar kızımızın
sorusuyla başlıyor. Bir arayış içinde
olan mimar kızımız sorusuna umulmadık bir cevap alır ve söyleneni de deneyince,
arayış kuşu dala dinmiştir bile…
Annesinin
sütünü bile neredeyse ememeden, annesi tarafından kendinden uzaklaştırılmış
ninesiyle büyümüş bir genç kız.”Ana
kucağı, ana kokusu duymayan çocuk ne olur. Bu dünyada garip olur”. Bir
garip NUR.
Her
iki genç içinde bir şeyler başlamıştır, garip kızımız sorusuna şartlı bir ipucu
alarak camiden ayrılıp kendi yoluna gitmiş, genç mimar Sinan ise bir yarısını
camide bırakarak.
-
Aradan ne
kadar zaman geçti? Bilmiyorum, inanın Yani nur’la cami avlusunda
karşılaştığımızdan günden bu yana ne kadar zaman geçti? Bilmiyorum dedim ya
“Ben bende değildim. Gecem-gündüzüm nur, âlem nur” diye tanımlıyor
delikanlımızı yazarımız.
Bir gam yükünün altına girmiştir, Etrafta ne aslının nede
kerem’in olmadığı bir zamanda.
Mimar
kızımız Nur ise arayıştadır, aramakla bulunmayan ama yalnız arayanların bulduğu
arayışta…
Yazarımız
iki gencimiz hakkında ufak bir girizgâhtan sonra o usta betimlemeleriyle ki
hala gözümdeki yaşayan en büyük ustadır benim için Mustafa kutlu, mimar
Sinan’ın İstanbul kadırgada yaşayan ailesinden başlayıp tüm hikâyesini
aktarıyor. Bugün İstanbul da yaşan milyonlarca insanın benzeştiği gerçek hikâyelerden
bir kesit gibi. Babası Kadırgalı Hamal Ali erken gitmiştir bu dünyadan; gerçi her
ölüm erkendir demiş yazarımız ama insanın avuntusu işte. Her şeyiyle
çocuklarına sahip çıkmaya çalışan çilekar bir anne, semtin düzeninde yer almış
ama mertliği bırakmamış bir cemil abi, üzerine titredikleri adı da kendi gibi
çiçek bir kız kardeş ama böbrek hastası, solmakta olan bir çiçek ve aileye en
son katılan fırlama topçu çetin.
Mimar
kızımız Nur’un hikâyesi biraz daha garip tıpkı kendi garipliği gibi, yanlış
anlaşılmasın bir holding patronunun kızı, nimetler el altında dolanmakta,
garipliği insanın bu dünyaya geldiği günden beri yaşamış olduğu garipliklerden
bir gariplik, herkese nasip olmayan bir garip. Ta dedesinden alır Nur’umuzun hikâyesini,
bir yükseliş hikâyesidir, yürü kulum denilen ama yürürken asıl yürüteni inkar
etmemiş ama hatırlamakta artık güçlük çeken babaların hikayesindendir. Ta büyük
dededen beri iş adamı bir sülalenin çocuğu olarak doğmuştur Nur. Babası bir
işadamı ama ne iş adam, “İş adamının ne
çocuğu olur, ne eşi. Hatta ne de evi. İş ona yeter. İşin ağına takılmıştır ve
kurtuluşu yoktur. Yalan dünya”. Anasından ise zaten biraz bahsetmiştik,
hayırsız anasından, Nur kızımızı ninesi yetiştirmiştir, bu yalan dünyada,
hakikatin ışığından bahsedip Nur’un içinin bir ömür boyu yanmasına neden olacak
kişidir.