Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

26 Ağustos 2010 Perşembe

Mala Hayati. İlk ve son Bayan Müslüman amirali



16 yy da Banda Açe yaşamış olup.Açeli sultanlardan birisinin kızıdır. İslam dünyasının ilk ve son bayan amiralidir.Kendisi gibi amiral olan kocasının Portekizlerle yapılan bir savaşta şehit düşmesi sonucu, kocaları şehit düşmüş banda açe li kadınları örgütleyerek kadınlardan oluşan milis bir denizci kuvveti kurmuştur. Bu kuvvet zamanla (sadece kadınlardan oluşan) 2000  kişiye  kadar ulaşmıştır ,bu kadınlar ordusu Inong Bale olarak adlandırılmış olup. Ordu, kocalarını Portekiz savaşlarında yitiren kadınlardan oluşuyor. Kendisini küçümseyen portekizlilere karşı Malaka boğazında yapılan bir çatışma,  da 2 portekiz gemisini batırarak ne kadar büyük bir güce ulaştığını portekizlilere göstermiştir.. kendisinin mezarı malaka boğazına nazır bir tepede banda açede bulunmaktadır

Kuzey Yıldızı Programı TRT

(Güney Asya ve Uzak Doğu’da Türk İzleri)


Türklerin alt kıta halklarının geçmişindeki yüzlerce yıllık derinliklere gömülen hatıralarını ve Türklere mal edilen büyük komploları  ekranlara getirecek olan; son yılların en iddialı  belgeseli başlıyor
Kuzey Yıldızı  belgeseli bu akşam TRT 1’de yayına başlıyor. 13 bölümden oluşan program, haftada dört akşam (Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri) saat 22.30’da yayınlanacak.  
Tarih, anlamak ve anlatmak gibi bir sorumluluğun prangasında, karanlık odalardaki raflarda okunmayı bekleyen kitapları gün yüzüne çıkarıyor. Uzak, unutulmuş topraklarda bekleşen mezar taşlarına yazılan Türkçe isimler, tarihler ve hüzünlü mısralar, asırlar sonra yeniden hayat buluyor...
Dalgalarla dövülmüş okyanus kıyılarında, gürültülü otobanların geçtiği kalabalık alt kıta şehirlerinde, ormanlarla çevrili sakin kasabalarda yankılanan bir efsane başlıyor..Kuzey Yıldızı efsanesi Türklerin; Hindistan, Singapur, Malezya, Endonezya, Japonya,  Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve daha bir çok alt kıta ülkesindeki izlerini aydınlatıyor.. Bir dünya medeniyeti yaratmak uğruna sorgulamadan yollara düşen Türklerin, Anadolu’dan binlerce kilometre uzaklıktaki toprakların semalarında yankılanan selamları duyuluyor............ 
Onlar, Güney Asya ve Uzakdoğu'nun binlerce kilometrelik uçsuz bucaksız topraklarında dalgalanan bayraklara omuz verip, çağlar boyunca yankılanacak  asil bir nakarat bıraktılar.. Onlar, geride ailelerini, doğdukları toprakları ve koca bir hafızayı bırakarak, dillerini bile bilmedikleri bir toprağa bir ömür verdiler. Onlar, belki geride bıraktıkları bir çift göze sevdalı ve ürkektiler..
Belki toprak gibi akıllı.... belki gençlik gibi cesur.. belki ömürlerinde ilk defa denizi gördüler.. Ve şimdi vakur bir teslimiyetle yattıkları kabirlerinin üzerinde biten otları okşayan rüzgâr, Türklerin Güney Asya ve Uzakdoğu topraklarındaki izlerini anlatan sayfaları açıyor.. 
Kuzey Yıldızı  - Güney Asya ve Uzak Doğu’da Türk İzleri adlı belgesel projemizle Hindistan, Endonezya, Malezya, Singapur, Güney Kore, Japonya, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya kadar devam eden bir güzergahta , Türklerin geçmişe uzanan izleri sürüldü  ve aynı zamanda halen oralarda varlıklarını sürdüren Türk gruplarının tanıtımı yapıldı.

20 Ağustos 2010 Cuma

derry friends of palestine. Filistinin arkadaşı Derry

"Derry" halkına "Konya"dan selam olsun. yolunuz açık olsun. "Derry" people "Konya" Peace be upon you from. You get the road open.

Avrupada ilistine en çok destek veren ülke irlandanın "deryy" şehrinde insanlar filistin için bir şeyler yapma ihtiyacı duyuyorlar. Bizdeki insafsızlar ise hala israilden yana tavır alıyorlar.

Mazlum yanında yer alan derry halkına sonsuz şükran ve teşekkürlerimi iletirim.

kaynak: http://www.derryfriendsofpalestine.org/

DERRY ,Filistin’e bir destek de Derry’den. Uzaklardan bir dost selamı Derry.

İrlandalı “Rachel Corrie” adlı botun da Gazze’ye doğru ilerleyen gemilerden biri olduğu düşünülürse, İrlandalıların desteği burada kalmıyor. Bugün Avrupa’da İskandinav ülkeleri ile birlikte halk tabanında Gazze ve Filistin davasına en büyük destek İrlanda adası ve Büyük Britanya’dan geliyor. İrlanda adasının kuzeyinde, Kuzey İrlanda’da da aktivistler boş durmuyor: Bölgenin ikinci büyük kenti Derry’de oldukça yeni ve bir o kadar da aktif ve umutlu bir Filistin aktivisti grup var.
Kendi pek ufak: Derry
derryli dostlar
(+)
Kuzey İrlanda’nın kuzeybatısında bulunan Derry, Kuzey İrlanda’nın ikinci büyük kenti. Tüm İrlanda adasında ise “büyüklük”te dördüncü geliyor. Fakat İrlanda adasının kendisinin küçük olmasından dolayı, aslında kentin nüfusu yaklaşık olarak 83 bin kişi civarında; çevre kasabaları da kattığınızda bile nüfusu 237 binlerde kalıyor; yani nüfus bakımından Bolu’dan küçük.
2009’un tohumu 2010’da filizlendi
Özellikle 2009’daki Gazze savaşı sonrasında tüm Avrupa kıtası ve Birleşik Krallık’ta Filistin’e olan duyarlılık arttı. İsrail’in tüm yalanları daha bir barizleşti ve o zamana kadar medyanın da sansürleriyle İsrail’in yaptıklarını birinci elden görme fırsatı bulmayan batılılar sosyal medya ağları ve internet haberciliğinin de etkisiyle, gerçek İsrail’i gördü. Bu da tüm Avrupa’daki bilinci ve Filistin aktivizmini arttırdı.
Derry’liler 2009’da atılan bu tohumu, Gazze savaşının yıl dönümü sayılabilecek Ocak ayında, 2010 yılında filizlendirdiler: “Filistin’in Derry[li] Dostları” (“Derry Friends of Palestine”) ortaya çıktı.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Danıştay ne işe yarar..... Devleti zarara uğratmak için mi çalışır.

Önce İhl ve meslek sitelerine dayayan danıştay şimdide devleti zarara uğratma çabası içinde...

Bu ülke danıştay sayıştay anayasa mahkemesi ve hsyk gibi kurumlara sahip olduğu müddetçe. Ufacık bir azınlık ve soysuz insanlar topluluğu danıştay sayıştay ile bu ülkeye çok dayayıp sayacaklar.....

REFERANDUMDA HALA "hayır" DİYECEK İnsanlara yazıklar olsun diyorum.... Hala mı hözünüz kör kulaklarınız sağır işitme zorluğumu çekiyorsunuz yoksa kalbiniz kararmış.... yoksa millet ve ülke düşmanı mı oldunuz...

Danıştayın millete nasıl dayadığını öğrenmek istiyorsanız haberimiz aşağıda:

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK), 2006 yılında 28 akaryakıt şirketine kestiği ve kamuoyunda büyük tartışmalara neden olan 1.6 milyar liralık cezada yargı süreci tamamlandı. Danıştay’ın kararları doğrultusunda ceza, 4 yıl sonra 1.6 milyar liradan 125 milyon liraya düştü. EPDK şimdi, yeni tarifeden cezaları keserek şirketlere tebliğ edecek.
EPDK, 2006 yılında akaryakıt dağıtım şirketlerinin lisansı olmayan bayilere akaryakıt verdiklerini tespit ederek, şirketlere, lisansı olmayan bayilere akaryakıt vermemeleri konusunda defalarca uyarıda bulundu. Ancak bu uyarılara rağmen, akaryakıt dağıtım şirketlerinin lisansı olmayan bayilere akaryakıt verdiklerini belirlendi. Bunun üzerine 28 akaryakıt dağıtım şirketine, akaryakıt verilen bayi sayısına göre değişmekle birlikte, toplam 1 milyar 660 milyon liralık ceza kesti.
DÖRT YILDIR BEKLİYORDU
Cezaların akaryakıt şirketlerine tebliğ edilmesinin ardından şirketler, yürütmenin durdurulması için Danıştay’a dava açtılar. Danıştay 13. Dairesi, yürütmeyi durdurma talebini reddetti. Bu kararın ardından dava İdari Dava Daireleri Kurulu’na geldi. Kurul da, cezaların yanlış maddeden kesildiği yönünde karar aldı. Bu karar üzerine, konu tekrar 13. Daire’ye geldi. 13. Daire de aynı yönde karar aldı. Bu süreçte, EPDK ve şirketlerin kararlara itiraz etmeleri sonucu, cezalarla ilgili hukuk süreci tam dört yıl sürdü. Cezada dava süreci nihayet tamamlandı. Şirketlerle ilgili alınan kararlar, hem şirketlere hem de EPDK’ya tebliğ edilmeye başlandı.
Cezalar yeniden hesaplanacak
Danıştay’ın, cezanın yanlış maddeden kesildiğine ilişkin kararı doğrultusunda EPDK, cezaları Danıştay’ın belirttiği maddeden yeniden kesecek. Bu kapsamda, cezalar eski cezanın yaklaşık yüzde 7’si oranına geriliyor. Daha önce aralarında Shell ve BP gibi devlerin yer aldığı 28 şirkete kesilen toplam 1.6 milyar liralık ceza da 125 milyon liraya geriliyor. Örneğin, en yüksek cezayı alan Petrol Ofisi ve Erk’in cezası 600 milyondan 40 milyon liraya düşecek.

kaynak: ekotrent

Kendi askerini şehit ettirmek


Ergun Babahan'dan müthiş bir yazı; yıllarca bu milleti hem sömürüp hem eziyet eden zihniyete karşı yazılan en büyük yazılardan birisi. Yorumsuz olarak sizlerle...

Lafı eveleyip gevelemeyelim. Ortadaki bilgiler, Silahlı Kuvvetler’in, en azından bir bölümünün, uzun yıllardır, planlı şekilde kendi askerini öldürttüğünü gösteriyor.
“Koskoca” paşalar ağzını açmıyorsa, bu iddiaların en azından ciddiye alındığı veya yalanlamadığını gösteriyor.
O zaman soru şu:
Asker kendi askerini niye öldürtüyor?
Ve bu gerçeği medyanın ağırlıklı bir bölümü neden görmüyor?
Bu rejimle ve işbirliği olduğunu gösteriyor.
Ve de bu iğrenç bir durum.
Çünkü hakkını savunma imkanından yoksun çocukların evladı ölüyor.
Nasıl mı?
Cevap basit.
Baskınların tümü önceden istihbarat bilgisi olarak gelmiş.
Hantepe’de 30 merkezden naklen izlenmiş.
Ama bu merkezlerin tamamı Genelkurmay Başkanlığı’na ait.
Lafı kısa keselim, oradaki askerler ölsün diye kimse kılını kımıldatmamış.
Yani, PKK ile işbirliği yapılmış.
İktidarın kim olduğu önemli değil.
Elbette, AK Parti’nin iktidar olması artı bir motivasyon.
Ama Bask modelinden bahseden Tansu Çiller ve “Avrupa Birliği yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz dahil, herkesin bu dersi aldığı kesin.
Önceki iktidarların koşullar elvermediği ve medyadan destek bulmadığı için üstüne gidemediği bir gerçek. Bugün tablo farklı.
Demokrat medya da, iktidar da sorunun üstüne gidiyor.
Daha önemlisi, halka “gerçek korku imparatorluğu”nun ne olduğunu gösteriyor.
Korku imparatorluğu, “bölücü”, “düşman” gösterdiğin elemanlarla işbirliği yapıp kendi askerini öldürtmektir.
Eğer yalansa, bir general çıksın bu iddialar yalan desin.
Yoksa bu halk, çocuklarını ölüme gönderen komutanlara emanet etmez.
Bunun işaretleri giderek artıyor.
Ne diyelim, “Hepizin katilsiniz” diye bağıralım mı?
Bu etiketi üstlenmek istemiyorsanız bir açıklama yapın.
Yoksa mezara gittikten sonra bile suçlama üzerinizde kalacak.
En azından ben bunun için elimden geleni yapacağım.
Gençlere tek tavsiyem var, Genelkurmay bir açıklama yapana kadar askere gitmeyin, yoksa tabutla geri dönme ihtimaliniz yüksek.
Ama hiçbir şey puştça bir tuzakta öldürülmenize yolaçmamalı.
Anne-babalar, siz de oğullarınızın hesabını sorun.
General dediğiniz, sizin benim gibi insan.
Ve de omuzundaki yıldızlar, oğlunuzu ölüme göndermek için yeterli bir neden değil.

star : ergun babahan

Önce iftarını açtı, sonra Barca'yı yıktı!

Önce iftarını açtı, sonra Barca'yı yıktı!

Barcelona'ya attığı iki golle takımı Sevilla'nın kupayı kazanmasında büyük rol oynayan Kanoute, oruç tutarak güçlendiğini kaydetti...


Önce iftarını yaptı, sonra Barça'yı yıktı
İspanya Süper Kupa finalinde Barcelona'ya attığı iki golle takımı Sevilla'nın kupayı kazanmasında büyük rol oynayan Oumar Kanoute, Ramazan ayında oruç tutarak, daha çok güçlendiğini söyledi.
Sevilla'nın Müslüman golcüsü çarpıcı açıklamalar yaptı. Şu ana kadar çalıştığı her teknik adamın oruç tutmasına saygı gösterdiğini anlatan Kanoute, "İspanya iklimi çok sıcak ve bu nedenle yaz aylarında oruç tutmak gerçekten çok zor. Fakat Allah'a şükürler olsun, ben orucumu tutabiliyorum. İman sahibi olmam, iyi bir futbolcu olmamı sağlıyor, futbol da beni daha sağlıklı yapıyor. İslam'ı bilen insanlar şunu da çok iyi bilirler ki; Ramazan ayında oruç tutmakla, insan güçsüzleşmez, zayıflamaz." dedi.


Malili golcü, "Bir futbolcu olarak ibadetlerini nasıl yerine getiriyorsun?" sorusuna ise şu cevabı verdi: "Futbolcu olmam, benim ibadetlerimi aksatmama bir engel değil. Örneğin idman varken tesislerde, maç günleri ise soyunma odalarında namazımı kılıyorum."
sabah.com.tr

17 Ağustos 2010 Salı

Pakistanlı kardeşlerimiz Yardım Bekliyor. Pakistanın "Beşte Biri "su altında

 Kurtuluş savaşında bizi yalnız bırakamayan Pakistanlı kardeşlerimiz zor günler geçiriyorlar.
Allah Rızası için elimizden geleni esirgemeyelim.
Yardımlarımızı ihh , cansuyu ve kızılay ile ulaştırabilirsiniz.


 İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Pakistan'ın beşte birinin sular altında olduğunu belirterek, acilen yardım elinin uzatılması çağrısında bulundu.

hsanoğlu, AA'ya verdiği özel demeçte, Pakistan'dan kendilerine ulaşan son bilgileri aktardı. Pakistan halkının büyük bir perişanlık içinde bulunduğunu kaydeden İhsanoğlu, "Maalesef İslam dünyası bugünlerde çok büyük acı çekmektedir" dedi.
Pakistan'ın çok büyük bir felaketle karşı karşıya olduğunu kaydeden İhsanoğlu, "Pakistan nüfusunun 10'da biri, 20 milyon insan sel felaketi karşısında evinden, yurdundan, toprağından uzak, perişan bir vaziyettedir" diye konuştu.
Ülke topraklarının beşte birinin sular altında olduğunu ifade eden İKT Genel Sekreteri, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir tarafta terör felaketi, bir tarafta sel felaketi. Pakistan tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıya gelmiştir. Ülkemizle, İslam dünyasının bütünüyle çok yakın ilişkisi ve sıcak münasebeti olan bu ülkeye yakın olmamız ve yardım elimizi uzatmamız, her şeyden önce insanlık vazifemiz, Müslümanlık vazifemizdir.
Özellikle bu Ramazan ayında hızlı bir şekilde yardım elimizi uzatmamız gerekiyor. İKT olarak Pakistan Başbakanının açıklamalarının ardından bütün İslam dünyasına hemen yardım konusunda açıklamalar yaptık. Şu ana kadar 250 milyon dolarlık bir yardım yapıldı. Bu yardımların yüzde 60'ı İslam dünyasından gelmiştir. Suudi Arabistan 100 milyon dolarlık bir yardım ile en büyük paya ulaşmıştır. Ayrıca İslam ülkelerinde, Kuveyt'te BAE'de, Arap ülkelerinde televizyonlarda yardım toplama kampanyaları başlamıştır. İlk etapta sadece Suudi Arabistan'da 15 milyon dolarlık bir yardım toplanmıştır. Bütün bunlar İslam dünyasında büyük bir ilginin ve hayırsever bir varlığın bulunduğunu gösteriyor. Biz özellikle halkımızın büyük bir kampanya içinde olduğunu da biliyoruz. Kızılayın, diğer sivil toplum örgütlerinin orada bulunduğunu biliyoruz."
-DAİMİ TEMSİLCİLER TOPLANIYOR-
İKT Genel Sekreteri, İKT üyesi ülkelerin daimi temsilcilerinin Çarşamba günü toplanacağını belirterek, "Bu, tabii ki felaketin boyutları karşısında bütün dünya, BM camiası da sıkıntı içerisinde. Buna mukabele etmek kolay değildir. Bize ulaşan bilgilere göre İslam dünyasından gelen yardımların yerlerine ulaştırılmasında büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bunun için 57 üye ülke daimi temsilcilerini topluyoruz ve bu toplantıda nasıl daha fazla yardım edebiliriz, neler yapılabilir, yardımlar yerlerine nasıl ulaştırılabilir, bütün bunları müzakere edeceğiz" dedi.
Pakistan'da gelecek hafta İslam ülkelerindeki Kızılay teşkilatları ve sivil toplum kuruluşlarının acil bir toplantıya çağrıldığını kaydeden İhsanoğlu, "İslam dünyasının felaketler karşısında ciddi dersler çıkarması gerektiğini" belirtti.
"Şunu vurgulamak istiyorum: İKT 1 Ocak 2005'ten itibaren bu tip olaylarla yakından ilgilenmeye başlamıştır. Maalesef bundan önce teşkilatımız bu işlerle pek ilgili değildi. Tsunami felaketi bize çok şey öğretti. Ve İslam dünyasında büyük bir varlığın olduğunu gösterdi. Ancak esas hedefimiz bu potansiyeli ortaya çıkarmaktır" diyen İhsanoğlu, bir acil yardım fonunun kurulması gereğine işaret ederken, şunları söyledi:
"Bu son hadise şunu göstermiştir. Acil yardım fonuna ihtiyaç vardır, veya acil mukabele mekanizmalarına ihtiyaç vardır. Bunları yapmak siyasi iradelerin aynı noktada buluşmasıyla mümkündür. Bunu gerçekleştirmek için siyasi karar almamız gerekir. Biz bugünden itibaren önümüzdeki sene Mısır'da, İKT zirvesinde böyle bir karar çıkarmaya çalışacağız. Eminim ki acil yardım fonunun kurulması İslam dünyasının acılarını dindirmeye gayret edecek ve daha iyi imkanlar sunmaya çalışacaktır."





Kaynak: haber7

Biz gönüllüyüz.

İnternette bir vasıta ile öğrenmiş olduğum GONULLULER.İNFO  adresine girdikten sadece 8-10 gün sonra 15.08.2010 Tarihinde TRT Haberin öğlen kuşağında TRT belgesel Ekibinin Gönüllüler ile Nijer Seyehatinda yapmış oldukları programı izledim. Ramazanda olduğumuz oruçlu bulunduğumuz halde nijerdeki insanları görünce müslümanlığımdan utandım.... burada senede sadece 1 ay, en fazla 15 saat oruç tutarken ,bin nazla davranan ben orada insanların yılın 365 günü açlık ve susuzluk çektiklerini görünce yerin dibine geçtim... insanlığımdan utandım.
biraz merhemet  sahiplerini bu hafta trt haberde 14:15 de ikinci bölüü ile nijeri izlemeye davet diyorum....


bende gönüllü olmak istiyorum diyorsanız..

Neden Gönüllüyüz

Bir çok insanın hayatı  boyunca “milet” isimli tahıl dışında ikinci bir ürünün tadını bile bilmeden bu dünyadan göç ettiği, bazı yerlerde 300.000 kişiye bir doktorun düştüğü Afrika’da, 50 dolarlık bir katarakt  ameliyatıyla görebilecekken 20 yıldır dünyayı karanlık gören, metrelerce uzaktaki kuyulardan su taşıyan insanlar hep hüzünlendirdi bizleri.       Gönüllüler.info
Gönüllü hareketimize, Afrika’nın en fakir 3 ülkesinden biri olan Nijer’den  başladık. Şimdiye kadar 8 kez gittik Nijer’e. Doktorlarımız şifa, bizler de çare olmaya. İlk 8 seyahatte 16.000 hastaya dokundu doktorlarımız, 800’ü aşkın hasta ameliyatlarla sağlığına kavuştu, 1200’ü dünyayı görmeye başladı, 1500’ünün artık dişleri ağrımıyor. 35.000’ne yakın kişi artık su için uzaklara gitmiyor, 12.000 kişi bu yıl kıtlıktan etkilenmeyecek, 25.000 kişi verdiğimiz keçilerle artık bir başkasına muhtaç olmadan yaşayacak.  Gönüllüler.info
Sabrı, azla yetinmeyi, yoklukta  mutlu olabilmeyi, kendine ait olmayana el uzatmamayı, kısacası  yokluğa  şükretmeyi  öğretti bizlere  Nijer’liler. Ne biz onlara doyduk, ne onlar bize.  Gönüllüler.info
Vermek için her gittiğinizde bir şeyler alıp geliyorsanız, vazgeçilmez oluveriyor birden. Afrika bir okul, imkanı olan her kardeşimiz bir kez ziyaret etmeli, dokunmalı bu insanlara ve döndükten sonra bir daha gözden geçirmeli birçok şeyi.
Siz de bu insanlar için birşeyler yapmayı aklınızdan geçiriyorsanız, gelin bizim gibi GÖNÜLLÜ olun, bizlere katılın. Ülkemizin yoksulu, yetimiyle, Dünya’nın çaresiziyle birlikte olalım. Siz de bizimle gelin, kendiniz gelemeseniz de, sizin katkılarınızı Afrika’ya ulaştırmak için biz GÖNÜLLÜ’yüz. Seve seve...
Kafile ve Organizasyon  Başkanı

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Kitaplara da darbe yapılır. Bir başka Halide Edip Portresi


Halide Edip’in “Türk’ün Ateşle İmtihanı” Kitabına Yapılan Darbe: İngilizce’sinde Başka, Türkçe’sinde Başka M. Kemal Portresi



Ahmet Doğan İlbey  

“Atatürk Cumhuriyeti”nden itibaren ilkokuldan üniversitelere kadar Türkçe ve Okuma kitaplarında en çok okutulan ünlü kadın yazar Halide Edip Adıvar’ın birçok romanını bilmeyen yoktur. “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adlı kitabındaki M. Kemal Paşa eksenli Millî Mücadele dönemine ait metinleri mecburen herkes okumuştur. Türkiye’de bugüne kadar okutulan bu şöhretli kitapta abartılarak yüceltilen M. Kemal’in tip tahlili ve tasvirlerinin birçok kısmı meğerse okuduğumuz gibi değilmiş. 1962’de 27 Mayıs darbecilerinin zorlamasıyla İngilizce baskısındaki Mustafa Kemal’e dair eleştirilerin ve tip tahlilinin, Türkçe baskısı yapılırken tamamıyla çıkarıldığını “Tarih-Lenk” kitabı belgelerle ispat ediyor. Çeviriyi yapan Vedat Günyol da konuyla ilgili soru üzerine değişikliğin yapıldığını söylüyor (Tarih-Lenk, Y. Hakan Erdem, s. 199, Doğan Kitapçılık,İst. 2008).

Halide Edip’in 1928’de İngiltere’de ikamet ettiği sırada İngilizce olarak yazdığı ve yayımladığı “The Türkish Ordeal” adlı bu kitabı aslından çevirerek okuduğunu belirten tarihçi Y. Hakan Erdem, kitabın birçok kısmının değiştirildiğini, hattâ bugüne kadar Türkiye’de okutulan kitaba hiç alınmayarak atlanan paragraflar bulunduğunu, bu paragrafların da çoğunun M. Kemal’le ilgili değerlendirmeler olduğunu ispat ediyor (a.g.e., s. 197).

        Haysiyetli tarihçinin hakikatleri fâş eden satırlarını okuyalım:

“H. Edip Adıvar’ın 1928’de İngilizce olarak yazdığı ve yayımladığı bir metnin tam otuz dört yıl sonra Türkçe’de göründüğü haline eğilmek istiyorum. The Türkish Ordeal’ın nasıl Türk’ün Ateşle İmtihanı haline geldiğini tüm veçheleriyle incelemek gibi bir iddiam yok. Halide Edip, 1962 yılında Türkçeedisyona yazdığı çapraşık ifadeli kısa önsözde Türk’ün Ateşle İmtihanı’nın ve Türkçe’den önce İngilizce’de çıkan diğer metinlerinin tercüme olmadıklarını söyler: ‘Bunların hiçbiri tercüme değildir, fakat bazı yerleri biraz  kısa, bazı yerleri biraz uzun olmakla beraber, öz itibariyle aynıdır.’ Yazarın açık beyanına göre, Türkçe edisyonun, İngilizce edisyonun harfiyen bir çevirisi olmadığını, daha ziyade bir uyarlama karakteri taşıdığını fakat iki metnin ‘öz itibariyle aynı’ olduğunu düşünmek durumundayız. Metinleri karşılaştırdığımızda ise meselenin hiç de Halide Edip tarafından yumuşatılarak sunulduğu gibi olmadığını anlıyoruz”(a.g.e., s. 184).

Dogma hâline getirilmiş Kemalist tarih görüşünün atraksiyonlarını ve M. Kemal’i alâkasızca yüceltmesini aynı kitaptan okumaya devam ediyoruz:

“The Turkish Ordeal ve Türkçe’deki adıyla Türk’ün Ateşle İmtihanı’nın siyasî duruş olarak pek fazla örtüşmediğini bilenler epeydir biliyordu. 1962’de Halide Edip’in İngilizce metni olan The Turkish Ordeal’ı Türkçe’ye Türk’ün Ateşle İmtihanı olarak çevrildiğinde Halide Edip’in kendisi, M. Kemal ve rejiminin eleştirilerinin çoğunu dışarıda bırakmıştı. Böylece (kitabın) İngilizce aslı, cumhuriyetin kuruluşuna ilişkin Kemalist mitleri sorgularken, otuz küsur yıl sonra çıkan Türkçe version yani Türk’ün Ateşle İmtihanı, aksine bunları onaylamaktaydı” (a.g.e., s.185-186).

Erdem’in şu sarsıcı satırlarına dikkat kesilmek lâzım:
“Dahası, İngilizce adıyla çıkan kitap büyük boyda, ince puntolu ve 407 sayfalık bir kitap (...) Türk’ün Ateşle İmtihanı’nın ise daha küçük boyda, daha büyük puntolu ve 312 sayfalık bir kitap alması bile, bu Türkçe metnin başına vahim şeyler geldiğini gösteriyordu” ( a.g.e., s. 197).
    
M. Kemal, Vahdettin’in Mutlakiyetçi Bir Rejim Başlatmasını ve Kendisinin Harbiye Nazırı Yapılmasını İstiyor

Kemalist resmî ideolojiye uygun olarak Türkiye’deki okullarda bunca zaman herkesin okuduğu “Türk’ün Ateşle İmtihanı” kitabının 15. sayfasındaki şu cümlelerin aslı böyle değilmiş: “Bu devrede Padişah, Meclisi kapatmayı düşünüyordu. Mustafa Kemâl paşayı elde ederek parlamentoyu kapatmak ve ardından bir mutlakiyet kurmak istiyordu.”

Resmî tarih birçok konuda aynen böyle çarpıtarak, M. Kemal’i Vahdettin karşısında mecburen ve emirle görevlendirilen masum ve edilgen bir pozisyona sokuyor. Oysa gerçek hiç de öyle değil. İngilizce yazılan orijinal kitabın 12. sayfasında ise yukarıdaki cümleler aynen şöyleydi:
       
“Eklemek isterim ki Türkiye bir parlamentarizmin gereğinden fazla ileri bir hükümet şekli olduğunu düşünenlerin hepsi, aynı zamanda, bir yabancı himaye rejimi de istiyor değildi: Mustafa Kemal Paşa’nın, parlamentoyu kapatması için sultanı iknaya çalışanlardan biri olduğu söyleniyordu. Ama, o (M. Kemal), sultanın daha sonra mutlakiyetçi bir rejim başlatmasını ve içinde kendisinin bizzat harbiye nazırı olacağı bir hükümet kurmasını arzuluyordu” (a.g.e., 187).
      
Bu bahisle ilgili bugün yüzlerce kaynak ortaya çıktığı da ehlinin malûmudur.  

İstiklâl Savaşı, Süregelen Millî Hareketlerin Devamı mıdır? Yoksa 1919’da Başlayan İlk Millî Bir Hareket midir?

Ara başlığındaki bu tuhaf sorunun cevabını Tarih-Lenk kitabından faydalanarak, Halide Edip’in söz konusu kitabında değiştirilen paragraflarla bazı cümlelerin mâna ve fikir bakımından farklılıklarını göstermeye çalışacağız. Şu cümleler Türkiye’de binlerce okulda milyonlarca öğrenciye okutulan kitabın 17. sayfasında geçmektedir:

“Aynı zamanda millî bir hareket, memleketlerindeki bir Ermenistan kurulması ihtimaline karşı şarkta şiddetli surette uyanmıştı. Kâzım Karabekir Paşa, o zaman, memleketimizde tek hatırı sayılabilir Türk ordusunun başında bulunuyordu. Kendisi aynı zamanda, İtilâf Kuvvetlerinin Şarkî Anadolu’da bir Ermenistan kurmalı ihtimaline karşı halkı silahlandırıyordu. O tarihte, İzmir’de henüz Yunan ordusu yoktu” (a.g.e., s.187).

Bu cümleler, kitabın İngilizce olanında ise şöyleydi: “Bu arada, Millî Hareket, kendi topraklarında bir Ermenistan kurulması ihtimalinin bile her zaman dehşetli heyecanlara ve öfkeye yol açtığı şarkta başlamıştı. Şarktaki tek hatırı sayılır düzenli Türk kuvvetinin komutanı olarak Kâzım Karabekir Paşa, halkı askeri depolardan silahlandırıyor ve müttefiklerin Doğu Anadolu’da bir Ermenistan yaratmaya karar vermeleri durumunda etkili bir direnişe hazırlanıyordu. Henüz İzmir’de bir yunan ordusu olmadığı için Batı Anadolu’da  acil bir tehlike içinde değildi” ( a.g.e., s.188).

Bize bu imkânı sunan Tarih-Lenk kitabının haysiyetli yazarının ifadesiyle bu iki paragrafta anlamı ve niyeti değiştiren bir cümle var ki, bütünüyle önyargılı ve ideolojiktir. Türkiye’de okutulan kitapta “millî bir hareket” diye yazılmış olan ifadenin İngilizce yazılı olanında “millî hareket” olarak yazılmıştır. İkisinin arasındaki fark, kitabın yazarına ve bendenize göre de, “birincide millî herhangi bir hareket, millî hareketlerden biri, ikincide ise kesinlik ve teklik anlamı var.”

Yani İngilizce yazılmış olan kitapta Halide Edip, “millî hareket” ifadesiyle millî hareketin Osmanlı’dan bu yana sürekliliğinden, savaş ve işgallerle durdurulan millî hareket kastedilmiş olup, millî hareketin1919’dan sonra yeniden canlandırılmış olduğu mânası apaçık ortadadır. Türkçe’ye çevrilen, yani Kemalist resmî cumhuriyetin sansüründen geçtikten sonra Türkiye’de yayınlanan baskısında ise, bu iki kelimelik tarihî öneme sahip ifade “millî bir hareket” olarak değiştirilmiş ve sanki “millî” kavramı sadece 1919’dan sonraki mücadelenin ve millet kıyamının adıyla birlikte ortaya çıkmış. Esasında ayrı bir yazı mevzu olan 1920’den 1922 yılı sonuna kadar süren İstiklâl Savaşının adını da Türk tarihinde sanki ilk “millî mücadele” savaşıymış gibi zikretmek, yine Kemalist tarih anlayışının bir ürünüdür.

Kitabın Türkiye’de okutulan baskısının 17. sayfasından bir başka paragraf:

“Benim ve herkesin Mustafa Kemal Paşa hakkındaki fikrimiz bu devrede şöyle ifade edilebilir: Çanakkale’de Anafartalar kahramanı; padişahı yaveri; ve harikûlâde bir zekâ ve ihtirası olan bir insan diye tanınıyordu. Ben kendisini birkaç defa Babıâli’de görmüştüm. Şahsiyeti ve inkar edilemeyecek bir görünüşü vardı. Doğu Anadolu’ya oradaki kuvvetleri yatıştırmaya gönderdiklerini işittiğim zaman ihtirası hakkındaki fikirlere hiç inanmadım. Türkün istiklâlini koruyacak bir vaziyet aldıktan sonra, Türk milletinin kendisine en büyük mevkii vereceğini tabii görüyordum.”

Şimdi de İngilizce baskısından aynı paragrafı okuyalım:

“Bu dönemde benim Mustafa Kemal Paşa hakkındaki şahsi hissiyatım şöyle özetlenebilir: O, Çanakkale’deki Anafartalar zaferinin parlak örgütleyicisiydi; sultanın yaveriydi; olağanüstü zeki ve kurnaz olduğu kadar aşırı bir hırsı da vardı. Bir toplantı da hiç konuşmaksızın karşılaşmıştım kendisiyle. Sık sık da Bâbıâli Caddesi’nden aşağı yürürken görür ve dikkate değecek kadar güçlü bir yüzü olduğunu düşürdüm. Şahsiyet ve kapasite sahibi olduğuna şüphe yoktu. Resmen yatıştırmakla görevlendirildiği Doğu Anadolu’daki  Millî harekete katıldığını duyunca şahsi hırsı, despotizm arzuları vesaire hakkındaki muhtelif söylentilerle canımı sıkmadım. Türk geleceği hakkında berrak bir görüş sahibi olduğu sürece ve Türk davasına hizmet etmeyi becerdikçe, ben kendi hesabıma, onun hizmetleri karşılığında Türk ulusundan bir ödül olarak talep edebileceği herhangi bir makama itiraz etmezdim.” (a.g.e., s.17).    
Türkiye baskısından okuduğumuz kitabın 119 ve 120.sayfalarında yer alan başka bir anekdot: “Trenin kapısı açılınca, Mustafa Kemal Paşa yaklaştı. Bana inerken yardım etti. Bu elin çevik hareketi ve kudreti, bana Mehmet çavuşla millî mücadelenin, yolda arkadaşlık etmiş olduğum şahsiyetlerini hatırlattı. Fakat bu kudretli el şekil itibariyla ötekilerden bambaşkaydı. Anadolu’ların elleri umumiyetle kocaman, geniş ve zalimleri gırtlağından yakalamağa kadir görünür; Mustafa Kemal’in gergin derili, uzun parmaklı beyaz eli Türkün bütün hususiyetleriyle birlikte aynı zamanda hâkim bir vasfa sahipti.”

Şimdi de bu paragrafı usta tarihçimizin İngilizce baskısından yaptığı çevirisinden okuyalım: “Kompartımanımızın kapısı birden açıldı ve Mustafa Kemal Paşa’nın eli bana uzanarak basamaktan inmeme yardım etti. Eli, bu ışıkta belirgin olarak görebildiğim tek uzvuydu ve bütün vücudunun fiziki olarak en özellikli kısmı da bu eldi. Bu, çok ince parmaklı ve hiçbir şeyin karartamadığı ve kırıştırmadığı bir cilde sahip olan ensiz ve kusursuz bir eldir. Efemine değildir ama bir erkeğin eli olmasını da beklemezsiniz. Çevik ve ani hareketleri bana Mehmet Çavuş’u ve varlığından Samandıra’da haberdar olduğum şu yeni devrimci tipi hatırlattı. Bana öyle geldi ki Türkiye’de ki insan-kaplanın amansız avlanması bu elde karşılığını bulmuştur. Son derecede asabi gerilimiyle ve fırlayıp kendine zulmedeni gırtlağından tutacakmış gibi hazır oluşuyla bu el, savaşan Türk’ün iri, enli elinden farklıydı.” (a.g.e., s. 120).
       
“Müstehzi, Demagog ve Tezat Kişilikli M. Kemal”

Bu ara başlıktaki ifade, Halide Edip’in İngilizce baskısından çevrilen aşağıda sunduğumuz paragraflardan faydalanılarak yapılmıştır. Y. Hakan Erdem’e göre İngilizce baskısında geçen bazıpasajlar Türkçe baskısında hiç yer almamış. Meselâ şu ifadeler: “Müstehziliği insanı hasta etmesine karşın yalanlara şiddetle saldırmasına hayran olmamak imkânsızdı. Fakat, adam tam bir tezattır. Hemen biraz sonra, ortadan kaldırdığı yalana göre huyuna daha çok uyan bir palavrayı yerleştirmeye çalışırken görürdünüz. Herhangi bir kanaati varmış gibi durmuyordu: Ne kadar çelişik olursa olsun kendisine ve davaya bir şekilde yararı dokundukça şimdi birini, biraz sonra diğerini aynı şiddet ve enerjiyle benimserdi. Fakat onu, o günlerde çok sert de kınamak olmazdı.” (a.g.e., s. 125).

Türkçe baskısının 153.sayfasından bir anekdot: “Mustafa Kemal Paşa, fikrini yürütmek için her nevi sistemi kullanıyor, zaman zaman, bir George Washington tavrı alıyor, bazen de bir Napoleon havası yaratıyordu. Fakat ilim sahasında çok yüksek olanlar bile onun kudretine yaklaşamazlardı. İnsan tabiatının en zeki bir mümessili olan Mustafa Kemal paşa daima mevkiini muhafaza edebilirdi.”

Bu ifadeler İngilizce kitaptan yapılan çevirisinde ise şöyle: “Epeyce, fakat orta seviyede bir sahne yeteneği vardı. Kâh, ikinci bir George Washington imişcesine mükemmel bir demagog olur ve hemen sonra Napoleon’umsu bir tavır takınırdı. Bazen güçsüz ve zavallı bir korkak gibi görünür, bazen en üst seviyede güç ve cesaret gösterirdi...İnsanı, konuşmaktan başka hiçbir şey yapamayacak kadar iktidarsız adamlardan biri olmalı şeklinde bir karara ulaştıracak kadar tereddüt gösterir, birden, bir lahza içinde öyle bir karar verir ki bu onu kendi yaşamının efendisi hem de geniş çaplı bir hareketin yaşam gücü yapar.” (a.g.e., s. 153).  

Şu pasaj Türk baskısından: “Çevresinde zekâ ve ahlâki duruş açısından ondan üstün, kültür ve eğitim açısından ise kat kat daha üstün adamlar olduğunu tabii ki hep bilirdiniz. Fakat, onları incelikte veya orijinallikte geçemese de  hiçbiri onun hayatiyetiyle başa çıkamazdı. Onların ne meziyeti varsa, aşağı yukarı normal ölçüler içindeydi. Onun hayatiyeti ise değildi. Ve onu tek başına baskın  kişi yapan buydu... Onu hâlâ görebiliyordum: Odanın ortasında ayakta duruyor ve herkesi takatsiz düşürmüşken o başladığı dakikadaki kadar canlı. Ve kendimi de kendime şöyle söylerken hatırlıyorum: ‘Ne kadar şaşılacak bir adam.’ Yıkım kılığına bürünmüş bir doğa kuvveti mi acaba? İnsana ait herhangi bir şeyi var mı? Peki, ulus amacına ulaştığı zaman bu kasırga nasıl durulabilir ki?” (a.g.e., s. 159).

Y. Hakan Erdem’e göre, tuhaftır ama yukarıdaki paragraf da Halide Edip’in İngilizce yazdığı kitapta maalesef (!) yok. Kemalist tarih yalanlarının peçesini sıyırmaya niyet etmiş sayısı gayet az tarihçilerimizden dürüst akademisyen Erdem, kitabının adını boşuna “Tarih-Lenk”, yâni Topal Tarih koymamış.

Halide Edip, Kemalistler gibi Batıcı’dır; dahası Anglo-Sakson kültürü hayranıdır. Onun, 1923 sonrası cumhuriyet devrimlerine kökten değil, biçim olarak eleştirileri vardır. Bu sahanın erbabı bilir ki, Adıvar’ın fikrî ve siyasî kişiliğiyle mâzisi moda tabirle “muasır Avrupa” dan mülhem birçok mozaikten meydana gelmektedir. İstiklâl Savaşı arifesinde M. Kemal’e Amerikan mandacılığını teklif etti. Sonra Millî Mücadeleyi destekledi. İlk Meclisin ve hükümetin kurulması sırasında M. Kemal’e bazı konularda katılmadığını  söyledi. M. Kemal’in, sert bir şekilde “benim emrimi dinlemek mecburiyetindesin” demesi üzerine Ankara’yı terk etti.
1924’de kurulan Terakkiperver Fırkası’nın programının yazılmasına ciddî mânada yardım etti ve destekledi. Devrin gazetelerinde M. Kemal ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nı tenkit eden yazılar yazdı.  Zaten Millî Mücadele sırasında kırılan ip, bu tavrıyla tamamen koparak, en başta M. Kemal’in sert tepkisine sebep oldu. Aynı yıl Takrir-i Sükun Kanunu çıkar çıkmaz, hakkındaki kanaatleri sezerek,  “Yüzellilikler” listesi hazırlanmadan önce “gönüllü sürgün olarak” Avrupa’ya gitti. 1939’da ülkeye döndü. 1950’de Menderes’in Demokrat Parti’sinden milletvekili seçildi. Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu çıkaran bu partinin hükümetini meclisteki konuşmasıyla ağır bir şekilde tenkit etti.

Birçok tarihî konuyu ve hakikatleri değiştiren, M. Kemal’i mübalağa ederek olduğundan farklı gösterip naslaştıran resmî tarih, kendinden bir parça olan aydınına dahi tahammülü yoktur. Çünkü Kemalist cumhuriyet millete rağmen oluşturulmuş despot bir “tek adam”cumhuriyetidir.

kaynak: haberkultur

TARIM BAKANLIĞININ ŞOK ETTİREN ARAŞTIRMASI GİMDES’İ DOĞRULADI…

TARIM BAKANLIĞININ ŞOK ETTİREN ARAŞTIRMASI GİMDES’İ DOĞRULADI…

Helal Sertifikalı Ürünler

ÖNCÜ HELAL SERTİFİKA SAYISI 61’YE ULAŞTI….

13 Ağustos 2010 Cuma

Ahmet kaya Karwan (Kervan)


Körü körüne başkaldırı değil, hak için başkaldırı
Allah’a, iyiliğe, vicdana başkaldıranların dünyasında asıl başkaldırılacak olanlara sesini yükselten bir güzel adam geçti dünyadan. Onun başkaldırdığı “zalimlikler” benim lügatimde de “zalimlik” olarak biliniyor. Birileri “yorum farkı” yapıp başka yere çekiyorsa onların izansızlığı, vicdansızlığı olsa gerek.




dünyabizim.com

6 Ağustos 2010 Cuma

Uefa play off eşleşmeleri

Galatasaray - Karpaty (ukrayna)
Trabzonspor  - Liverpol (İngiltere)
Beşiktaş  - HJK Helsinki (Finlandiya)
Fenerbahçe  -  Paok (yunanistan)

Başta fenebahçeniz olmak üzere diğer rakiplerimize ülke puanı açısından başarılar dileriz...

fenerbahçe paok

fenerbahçemiz yunan takımı paok (panatinaykos) ile eşleşmiştir. Hayırlısıyla turu geçeriz inşaallah...

Beşiktaş Helsinki

beşiktaşa uefa avrupa liginde helsinki çıkmıştır.her ne kadar beşiktaşdan haz etmesemde ülke için turu geçerler.. 

Trabzonspor Liverpool

trabzona uefa avrupa liginde liverpoll çıkmıştır. inşallah hayırlısıyla turu geçerler.. Ama  bayağı imkansız gözüküyor...

referanduma evet diyorum

12 eylül 2010 tarihinde yapılacak darbecileri adalete teslim etme ve darbeyle hesaplaşma  referandumuna evet diyeceğimi kamouyuna bildirmekten gurur duyarım...


Zalimler için yaşasın cehennem............