İran Tarihi dersimizde bugün benim için büyük ilginçliklere sahne oldu...
Dersi zaten Ertuğrul İ. Ökten hoca ile işlemek başlı başına bir zevk ve istifade kaynağı iken,
arada sırada böyle heyecanlı ve ekstrem şeylerde derse güzel bir hava katıyor.
Zöhre/Zühre isminde mezhepler tarihi yada Tasavvuf tarihinde doktora yapan iranlı bir bayan araştırmacı dersimizin konuğu idi.
Dersin ilk yarısında Safevi Tarikatının anadoludaki tarikatlere etkisi üzerine bir ders işledik.
Tabi bu esnada zöhre hanım ile özellikle de hayyam ve bendeniz çok büyük tartışmalara girdik.
tasavvuf erbabı olmasamda zöhre hanımın görüşleri noktasında biraz sinirlendim ve tepki verdim.
bu kadar sorgulayıcı ve dik kafalılığım yüzümden tasavvuf erbabı olmayacağımı ya da olamayacağımı bilsemde
tasavvuf karşıtlığı olmakda bana hiç bir zaman mantıklı gelmemiştir.
birde ehli beyt sevgisi meselesi var ki, tek taraflı bir sevgiymiş gibi şia tarafından sahiplenilmesi noktasında da bayağı sert ama bir birimizi çok fazla incitmeden (çünkü biraz da olsa incitmiş olduğumuzu her üçümüzün de bakışlarındaki sertlikten az biraz görebiliyordum; kendiminkini de hissedebiliyordum.) tartışmak mecburiyetinde kaldık.
Dersin ikinci yarısı ise bu yazının yazılma sebebi olacak olan benim için de ilk defa deneyimlediğim çok ilginç bir anıya şahit oldu.
daha önce duyduğum ama hiç bir zaman görmediğim yada yaşayamadığım bir olay gerçekleşti.
Dersin başında ertuğrul hocamız "Tefe'ül nedir" diye sormuştu...
bana çok tanıdık gelen bir kelimeydi ama çıkaramamıştım...
sınıfımız sessizliği ve meraklı gözlerin etrafta dolaşmaları ise zaten bir bilinmezliğin işaretiydi
sonradan kafamda dank eden iki husus "risale-i nur dan ve ihl yıllarında aldığım kısa süreli farsça dersleri esnasında yebi şelda bahsinden" bu mevzuyu hatırlardım.
tefe'ül; fal bakma anlamları olduğu gibi hayra yorma anlamına gelip,
eski zamanlarda hayra isnat etme yönetimi olarak kullanılan bir metod olduğu aklımda kalmış idi.
şebi yelda bahsi ise aralık ayının en uzun gecelerinde özellikle acem/iran/horasan bölgesinde insanların bu uzun kış gecelerinde toplanırlar iken Hafız'ın, Molla Camii'nin Şeyh Sadinin gülistanı Mesneviyi şerif ve Hatta Kuran-ı Kerim'i de alırlar yapacakları yada düşünmekte oldukları mevzulara birer hayr isnat etmek, gönüllerini ferahlatmak için ya da günümüzdeki gibi fal bakmak için de kullanılan; kitabı alıp rast gele bir sayfasını açıp okuyup oradan bir mana çıkarmak amacıyla yapılmaktadır.
ol sebep hafız divanını ana dilinde okuyan birisi var iken
hemde hatırıma gelen yukarıda ki sebeplerden dolayı bu güzelliği hiç kaçırmak istemedim.
sırf bu sebeplerden tüm sınıfın tefe'ül'ü fal niyetine saymalarına aldırış etmeden
Hayyam'ın "fal haramdır, gaybdan haber vermek ne demek, yaptığınız iş doğru değildir"
sözlerine ve benim nasıl böyle bi iş yapabildiğime dair inanılmaz derecede bakışlarına rağmen
istemiştim
tefe'ül ün bana yapılması isteğimi herkesin mütereddüt olduğu bir esnada söylediğim gibi ikinci ve üçüncü defa yeniden seslice tekrarladım.
sınıfında benim gönüllüce ortaya atılmam hasebiyle hem merak mucibince
hem de bilinmeyen bir belirsizliğe karşı ortaya atılmış bir gönüllü var iken
tedbir eyleyelüm
görelim bakalım ne olacak
halli tavrıyla adımı zikretmeleri
ve de ertuğrul hocamızın da benim hem ilk başta gönüllü olarak atılmamdan
ve ardından istekli istekli bir kaç defa daha tekrarlamamdan dolayı bu
işi benim üzerimde denemekte hiç tereddüt etmemiş gibiydi.
bende hiç şikayetçi değildim haddi zatında.