Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

31 Ağustos 2014 Pazar

Dino Buzzati Tatar Çölü takdim özet ve değerledirme yazısı

Tatar Çölü

Aslında oturup düzinelerce kelime ve cümle yazmamı gerektirmeyecek bir açıklama kitabın arkasında; " Tatar Çölü, hayatın anlamını ve insanın kaderine teslim olmasını sorgular" yer alıyor, ama yazdık işte...

yada biraz bu yazı yazmamam vesile oldu, sabırla okuyacağınızı ümit ediyorum

İlk başta nereden buldum bu kitabı?
Star gazetesi açık görüş ekindeki reklam ve sadece arka kapağındaki yazı cezbetmişti. doğrusu değdi...

Eskiden gazetelerin kitap eklerinde reklam kadar, özel kitap takdimleri de olurdu, güzeldi haniya, ama şimdi çok çok azaldı, özellikle kitabı okuyanların yazdığı takdimler...

Yayın evlerinin reklam/tanıtım yazıları yanında bu takdimler beni çok heyecanlandırırdı. bir kanlı canlı insan tavsiyesinden yada onda gördüğü parıltıdan esinlenerek kendi ruhundan bir şeyler kaleme katarak yazdığı metinler...

Artık öyle metinler neredeyse hiç çıkmıyor, sadece reklamlar, kitap eklerini dolduruyor,
haa arada birde röportajlar.

Sanırım günümüzde bir başkasının deneyiminden yola çıkmak pek tutmuyor olsa gerek.
Ne gerek var!
Reklamlar neyine yetmiyor!
Yetmiyor işte!!!

Gelelim kitaba



Teğmen Giovanni Drogo, akademiyi bitirince tayin olur, Bastioni Kalesine.

Kuzeyde, Tatarların sınırında bir kaledir. sınırı korumak için vücut bulmuş bir kale, tüm mevcudiyeti ötekine göre ayarlanmış bir kale. Düşman sayesinde hayatını devam ettiren bir mekan.

Teğmen Giovanni Drogo anlamaz ilk başta neden buraya gönderildiğini, görev der, üç-beş zaman yapılıp bitirilecek bir zaman parçasını oraya addedip askerliğin, kahramanlık hülyalarına devam etmesine ilk basamak olarak gördüğü bir mekan olarak görmek ister.

O kadar ki evden çıkarken annesi odasını hiç bozmayacağını ve sayılı zamanın tükeneceğini bildiği için öylece bırakacağını söyler.
Drogo da öyle düşünmektedir, "zaten insan 20'li yaşlarda hep öyle düşünmektedir çünkü"...
...

Drogo'nun Bastiani kalesine ulaştıktan sonraki ilk tepkisi geri dönme isteği olmuştur. Kale "Burada her şey bir feragati andırıyordu; ama ne uğruna, hangi gizemli şey uğruna bir feragat'ti bu"
onun içini "meçhul dünyalardan birisi olarak görünüyordu"

Kale kumandanının zoraki olamayan kısa muhabbeti onu 4 aylığına kalıp ardından dönme fikrine alıştırmıştır."İnsan neye alışmıyor du ki"
ilk geceden itibaren yalnızlık dünyasına adım atan Drogo için sorular, soruları kovalamakta hiç aceleci olmamaktadırlar.

"Asla hiç kimsenin geçmeyeceği bir boğazı korumak için yüzlerce adam'ın" bulunduğu bir kale olan Bastiani, oradakiler ise "talihleri, serüven, herkesin yaşamında en az bir kez çalan o mucize anı kuzeyden gelecekti. zamanla gitgide belirginleşen bu uzak olasılık uğruna koskoca yetişkin adamlar yaşamlarının en güzel bölümünü burada tüketiyorlardı" diye tanımlanan bir yığından bahsedilmektedir.

"Onlar, herkesin ortak yaşamına, sıradan insanların mutluluğuna, vasat bir yazgıya alışmamışlardı, birbirleriyle yan yana ya gerçekte bilincine varamadıklarından ya da sadece ruhlarının kıskanç çekingenliğiyle birer asker olduklarından hiç sözünü etmeksizin aynı umutla yaşıyorlardı"

Dorgo ilk başta bu sırrı fark etmiş ve gönül rahatlığıyla kendisinin bunun dışında olduğunu düşünüp Tanrı'ya şükretmektedir. Sonuçta 4 ay sonra çekip gideceği hastalıklı bir mekandı burası...

4 ay sonraki muayenede kapıdan buradan gitmek için giren Drogo, çıkarken alışkanlıklarını terk edemeyeceğini "gizli bir kibre tutularak" kalmayı tercih etmiştir.

"alışkanlıklarımın hepsi ona aitti ve bunları terk etmek Drogo'ya acı verecekti"
...

30 Ağustos 2014 Cumartesi

Bir çocuğun dilinden Mustafa Kutlu Uzun Hikaye anlatısı

 Burada anlatılan hikaye Mustafa Kutlu'nun Uzun Hikaye adlı 4. sınıf öğrencisi 9 yaşındaki kardeşim Yusuf Furkan tarafından okunup özetlenmesiyle meydana gelmiştir. anlatılan ifadelerin %99'u ona ait olup dil bilgisi gramer vb düzeltilmeye gidilmemiştir.(Not: zaten bende özne ve yüklem dışında hiç bir türkçe gramer kaidesini bilmiyorum:D)





Babası önceden annesini kaçırmış bir adam, 
annesini kaçırdıktan sonra bunlar vagonda yaşamaya başlamışlar.
sonra annesi hamileyken vefat ediyor,
sarhoş bir adamın kızıyla o vagonda otururlarken çok oynamışlar.
sonra büyümüş büyümüş 16 yaşına gelmiş,
unuttum birde dedesi pehlivan sülüman varmış,
babası ile dedesi gezerken, dedesi bir şadırvanda abdest alırken ölmüş ve babası yalnız kalıp, büyümüş.

Sonra babası ile bir köye gitmişler orada çalışıyormuş.
Babasına orada sosyalist lakabını takmışlar.
orada birde savcı varmış,
birde savcının kızı "ayla" varmış.
 çocuk aylayı sevmiş,

28 Ağustos 2014 Perşembe

Ahmet Davutoğlu için Şarkı yazıldı, Gündoğar Ahmet Davutoğlu Şarkısı

Konyamızın yetiştirdiği sanatçılarından olan ve İslami camianın Selçuk Küpçük'ten Hasan sandığa, İbrahim Sadri'den, Abdulbaki Kömür'e kadar pek çok sanatçının albümüne aranjör  olarak emeği geçmiş olan Mehmet Ali Gündoğar'ın Konyamızın Milletvekili ve Ak Parti yeni Genel Başkanı ve (İnşaallah) 62. Dönem Türkiye Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu için bestelemiş olduğu "Ahmet Davutoğlu" isimli şarkıyı paylaşıyoruz.


Bir Halkın dirilişi
Bir Kutlu Yürüyüş
Tek vatan tek bayrak
Güçlü bir millet güçlü bir devlet
Yeni bir Türkiye
Tek vatan tek bayrak
Güçlü bir devlet
Yeni bir Türkiye


Hep birlikte yeni bir Türkiye
Yeni bir vizyon, yeni bir felsefe 
Bu güç, bu inanç bizde varken
Bu halk Hakka inanmışken
Tek bir yürek, tek bir hedef
Hep birlikte Yeni bir Türkiye

Bizim sevdamız Büyük Türkiye
Bu yol kutlu bir yoldur, durmak yok yola devam
Yolun açık olsun Torosların oğlu
Yolun açık olsun Mevlana(ks) torunu
Yolun açık olsun Ahmet DAVUTOĞLU

söz müzik: Mehmet Ali Gündoğar

24 Ağustos 2014 Pazar

İŞİD ve Kimya yasağı Mustafa Özcan


Mustafa Özcan'ın 22.08.2014 Tarihinde Risalehaber'de çıkan İŞID'in ırakta ele geçirdiği yerlerde başlattığı felsefe ve Kimya yasağı hakkındadi bir değerlendirme yazısıdır.
yazıyı orjinalinden okumak için tıklayınız.

El Kuds el Arabi gazetesinde yayınlandığı gibi, Türk basınında da muhtasar bir haber yayınlandı. Bu habere göre, Rakka ve Deyr ez Zur’u ele geçiren IŞİD veya nevzuhur ismiyle İslam Devleti adlı sürrealist akım Rakka’daki okullarda felsefe ile birlikte  kimya derslerini de yasaklamış.   Tabii ki İbni Teymiye’nin hazır görüşlerine dayanarak!  Kimya ve ilmu’n nücüm veya ilmi heyet gibi konularda İbni Teymiye’nin bazı fikirlerini okumuştum ama derinlemesine tetkik edememiştim. Bu vesile ile Mecmuu Fetavası’nın ilgili bölümünü mükerreren okudum. Öncesinde,  El Usul el Fikriyye Lilmenahic es Selefiyye inde Şeyhü’l-islam İbni Teymiye  adlı kitapta bu hususla ilgili sadra şifa bir şey bulamamıştım.  Sadece kısa değiniler ve temaslar vardı. İbni Teymiye’nin kelam anlayışı konusunda hatırı sayılır bazı çalışmalar gözden geçirmiştim. Onun ilmin dalları ve mertebeleri konusunda bazı farklı değerlendirmeleri olduğu da biliniyor.  Kelamda olduğu gibi bu konuda da kendisine has görüş ve düşünceler taşıyor. Eş şeyh Halit Abdurrahman el Ak’ın hazırlamış olduğu ‘Selefi Yöntemde Fikri Temeller’ adlı eserde bu konuyla alakalı mufassal bir tetkik yoktu.  İnsan yaşadığı çağın çocuğudur.  
 
Zaman insanın zindanlarından birisidir. Dolayısıyla bilgisi zamanın bilgisi ve algısıyla sınırlıdır.  İbni Teymiye için de tersini söylemek zor. Dönemindeki algılar üzerine ilimler üzerinde yargılamalarda bulunmuştur. Bu tartışmaya açık yargılarından birisi kimya ilmine dair olanıdır.  IŞİD denilen sürrealist akım da bunu kopyalamıştır. Acaba onun fikirlerinden ilhamla mı bu yasağı uygulamaya koydu yoksa  kendi arzusu mu belirleyici oldu? İbni Teymiye’nin fetvalarını okuduğunuzda, kimya ilmini tahsil etmenin ve kitaplarını satmanın haram olduğuna dair açık hükümler göreceksiniz.   İbni Teymiye’nin çalışmalarını teksif ettiği belli başlı üç dört grup var. Bunlardan birisi kelamcılar ve mantıkçılardır. İkinci kademede ve seviyede reddiyelerini tahsis ettiği grup ise sufilerdir. Üçüncü olarak ilgilendiği diğer bir alan ise kelami fırkalardır.  Özellikle de  Şia ve Cehmiye bundan aslan payını alır.  Kelamcıları bir nevi Cehmiye sınıfına sokar.  Ona göre sıfatları tatil etmişlerdir. Sufilerin ise bidata battıklarını düşünür. Bununla birlikte istisna ettikleri Cüneyd, Geylani gibi zevat da vardır.  Müteşerri olmayan felsefi tasavvufa karşıdır.   
 
Gazali felsefeye karşı çıkmakla birlikte felsefeye pencere açmıştır.  Ya da felsefenin bütün kollarını reddetmemiştir. Felsefe ile tefekkürün kaynaştığı bir alan vardır. Felsefe sistematik düşüncedir ve Gazali bu düşüncede Allah ve mead konusunda filozofların vahyi göz ardı etmelerine karşı çıkar. Zira vahiy olmadan alem-i gayba yol bulunamaz.   Oradan haber akıl ile değil ihbar iledir. Akli kıyaslamalarla fasit daireye düşülür. Akıl bu alanda veri sağlamaz mevcut veriler üzerinden yola çıkarak kıyaslamalar yapar. Bu ise alem-i gaybı alem-i şahadete indirgemek veya mevcut algıya hapsetmek olur.   Bundan dolayı alem-i şahadetle alem-i gaybı karşılaştırarak karıştırmışlardır.  Burada iki varta vardır. Bunlardan birisi, alem-i gaybı reddederek alem-i şahadeti  tek gerçek olarak tanımak ve  onun ötesini reddetmektir. İkinci varta ise alem-i gaybı alem-i şahadet mertebesi ve algıları içine hapsetmektir. Bunu filozoflar yaptığı gibi bazen kelamcılar da yöntemleri gereği yaparlar.  İbni Teymiye bu saydığımız zümrelere haklı haksız sürekli olarak sataşmıştır. Bazen maksadı aştığı yerler olmaktadır.  Muhakkak, kaygılarının haklı olduğu yönler de vardır.  
 
Meseleyi  kimya konusuna getirebiliriz.  Kimyaya asrındaki algı üzerine yaklaşmıştır.  Onu bir nevi sahtecilik, kandırmaca, sihirbazlık veya simya olarak telakki etmiştir. Bu tasavvuru üzerine de hükmünü bina etmiş ve haram ilimlerden saymıştır.  Sözgelimi cam imalatını kimyevi işlem olarak saymamıştır.  Günümüzde medeniyetin en temel maddesi çelik imalatı  konusunda ne düşünürdü bilemiyoruz.  İbni Teymiye daha ziyade bitki ve madenlerin altına dönüştürülmesine kimya demekte ve bunu sahtecilik olarak vasıflandırmaktadır.  Evliyaların kerametle gümüşü altına dönüştürebileceklerini ama bunun kimyevi bir işlem olmadığını da ifade eder.  Evliyanın elinde bakırın veya gümüşün altına dönüştürülmesi ona göre Asayı Musa hükmündedir.  Kimyacıların yaptığı işlem üzerinden gümüşün altına çevrilmesi ise Firavun’un sihirbazlarının işi ve asalarıdır.  İbni Teymiye’ye göre, elementlerin özelliklerini diğerine aktararak üçüncü bir element meydana getirmek Allah’a özenmek veya kafa tutmaktır.  Ya da eşyanın asil vasıflarını bozmak doğru değildir. Allah’ı taklit etmek ancak fıtri alanda olabilir.  Kimyevi işlemlerle ve terkiplerle üçüncü cinsler üretmek ise Allah’ı taklit etmek değil ona özenmekti.   Yaratıcılık taslamaktır. Bu anlamda, ‘ mahluk mamül ve mamül mahluk olmaz’ demektedir. Buna göre kulun kudreti sadece imalatla sınırlıdır. Onun imalatı hiçbir zaman bir şeyi yoktan var edemez.  Yani mamül mahluk ve mahluk da mamül olmaz.
 

21 Ağustos 2014 Perşembe

Selçuk Üniversitesi Yakın Çağ Tarihi Yüksek Lisans Bilim Sınavı Soruları

Selçuk Üniversitesi Yakın Çağ Tarihi yüksek Lisans soruları


21.08.2014 tarihinde Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi yüksek Lisans Bilim sınavında sorulmuştur. 

Sınavda 5 soru sorulmuş olup ilk soru 40 puan değerinde 4 farklı osmanlıca metnin latinize edilmesidir.

geri kalan sorular 15'er puan değerinde olup sınavda başarılı olabilmek için en az 50 puan şartı aranmaktadır.

2. soru İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Vizontele filmini Modern Tarih yazımı usulüne göre metodoloji ve dil açısından değerlendirilmesi istenmiştir.

3. soru Şerii sicillerinde "birey" olgusunun açıklanması istenmiştir.

4. soru Senedi İttifak nedir, sonuçları nelerdir? Ayanlar açısından açıklayınız

5. soru Türkiyede ki Anayasa yapım süreçleri hakkında bahsediniz.



19 Ağustos 2014 Salı

İskandinavyadaki Mina Hindholm Yatılı ve İmam Hatip Okulu/Lisesi eğitime başladı


İskandinavya'nın ilk imam hatip okulu, Danimarka'danın Slagelse şehrinde hizmete açıldı


Ülkedeki Müslümanların çabası ile açılan okulda, 8, 9 ve 10. sınıflarında Danimarka'daki kamu okulları müfredatının yanı sıra Türkçe ve din dersleri de verilecek.
 
İskandinavya'nın ilk imam hatip okulu olarak Danimarka'da kurulan Mina Hindholm Yatılı ve İmam Hatip Okulu Danimarka, Norveç ve İsveç'ten kayıt yaptıran öğrencilerle eğitime başladı.
 
Başkent Kopenhag'a 100 kilometre mesafedeki Slagelse şehrinde kurulan Mina Hindholm Okulu'nun 8, 9 ve 10. sınıflarında Danimarka'daki kamu okulları müfredatının yanı sıra Türkçe ve din dersleri verilecek.
 
Müfredat Türk okullarına benziyor
 
İmam hatip kısmı ise Türkiye'deki imam hatip okullarında verilen Kur'an-ı Kerim, hadis, kelam gibi dersleri verecek. Belçika'dan sonra Avrupa'da ikinci imam hatip okulu olduğu belirtilen eğitim kurumunun Türkiye'de denkliği bulunuyor.
 
Yatılı Okulun Müdürü Ahmet Deniz, eğitim kurumlarıyla hür düşünen, ayakları üzerinde durabilecek şekilde kendine güveni tam ve toplum için hayırlı çocuklar yetiştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Türkiye'deki imam hatip okullarıyla aynı müfredatı bulunan okulun Danimarka'daki ilk Müslüman okulu olduğunu ifade eden Deniz, Danimarka geneli ile İsveç ve Norveç'ten kayıt yaptıran öğrencileri kabul ettiklerini söyledi.
 
Dışardan eğitim fırsatı
 
Deniz, okullarının 18-70 yaş arasındaki herkese dışarıdan eğitim imkanı tanıdığına da işaret ederek, dışarıdan eğitimin çok rağbet gördüğünü bildirdi.
 

15 Ağustos 2014 Cuma

Taraklı Park Lokantası ve Kuru Fasulyesi

Taraklı Park Lokantası
                                        
Tüm müşterilere önce ücretsiz kuru fasulye ikram eden, menüsü kuru fasulye, pilav ve ıslama köfteden oluşan küçük bir lokanta ama lezzeti neredeyse 10 numara.  Fasulyeyi beğenirseniz ardından gelen ikinci tabaktan ücret alınıyor, yanındaki çoban salata servisi ise sınırsız ve ücretsiz. 3 kişi 3 tabak fasulye, Ortaya 3 kişilik ıslama köfte ve yanında el yapımı ayran ile 45 tl ödüyorsunuz. fiyat küçük bir yerleşim yerine göre pahalı gelebilir ama yiyeceklerin lezzeti kesinlikle buna değer. Büyük şehirler de bu lezzetin yarısına bile bu fiyatın yarısını tek kişi ödüyorsunuz.

Fasulyenin lezzet sırrını sorduğumuz zaman sanırım ihlas ve besmeleyle pişirilmesinden olsa gerektir, diye cevap verdi.

Ayrıca dükkan sahibinin" insanlar artık nefislerinin kölesi olmuşlar ta Ankaradan buraya fasulye yemeye geliyorlar, hayret ediyorum, Allah Şaşırtmasın" şeklindeki muhabbetimizde bugün bile aklımdan çıkmayan sözlerden birisi olarak yer etmiş.
 Taraklıya gelip de özellikle kuru fasulyeden tatmadan dönmeyin.

MTG Ağustos 2014 Tarihinde orada bulundu 


Mann Hint filmi değerlendirme

Mann Hint filmi değerlendirme

Mann filmi hakkında söze başlarken diyeyim; ki benim izlediğim en duygusal ve senaryo oyunculuk kalitesi eşdeğer giden en iyi film olduğunu söylemeliyim.

Yazılara böyle ön yargılarla giriş yapmak iyi değildir, ama bu film için söylemeliyim.
bu yazıyı ise tam olarak 5-5,5 aydır bekletiyorum, bir türlü tamamlayamamıştım ne hikmetse.
Nasip bugüneymiş.

Öncelikle filmi şubat ayında izlediğimi elinizdeki bu yazıyı ise parça parça en az 4-5 defa da yazdığımı belirtmeliyim.

Film 1999 yılında çekilmiş, biraz eski gibi ama tam bir başyapıt olmuş.
Mann filmini aslında bilinçsizce sadece Aamir Khan olduğu için torrentten inmiş bir film gözüyle neredeyse 1 yıl boyunca baktığımı öncelikle itiraf etmeliyim.
Sonuçta elimde 200'ün üzerinde belkide 300'e yaklaşmış bir hint film kolleksiyonu olunca, insanın bazı elemeler yaparak karar almasını zorunlu kılmaktadır.

Filmi ilk başta sonra izlenecekler klasörüne gönderdiğim için oradan almam için iyi bir uyarıcı notun bulunması gerekiyordu, sonuçta film 15 yıllık ve görüntü kalitesi modern yaşama göre bayağı geride olduğu için izlemek için bir neden göremiyordum.
Elimdeki filmeri artık imdb puanına göre değil, kişisel yorumlara göre seçmeye başlamam ile Mann filminin gözüme çarpması bir oldu desem yerinde olur.

Özellikle türk izleyicisinin bu filme yaptığı "inanılmaz duygusal bir film", "ağlamaktan gözlerim şişti", "izlemeden önce bimden 1 kutu selpak alın yoksa selpak yetiştiremezsiniz" gibi yorumlar dikkatimi bayağı celbetmişti.
Tamam Aamir Khan'ın yaptığı her şeyi muhteşem kabul eden türk bacılarımız var, onların abartması olur mu olmaz mı diye düşünmedim değil ama, bir kutu selpak lafını görünce ben bile dayanamadım. 

Yurtta ki odamızda zaten alışılagelmiş olan hint filmi izleme seanslarımız zaten mevcut olduğu için, extra bir zaman ayırmama gerek yoktu. "Bu akşam hint filmi izliyormuyuz abi" ya da "beyler bu akşam hint filmi izliyoruz" sözleri, film yeterli hazırlığı oluşturmaktaydı.

29 mayıstan bir düğün daha Taraklı düğün hatırası


29 mayıs üniversitesinde düğünler bitmiyor.

Bu bereket nereden geliyor bilmiyorum, ama bereketli bir üniversite.

Bu sefer ki düğünümüz, geçen düğünümüzde bahsettiğimiz (Bir 29 mayıs düğün hatırası) Mustafa Abimizin düğününden.

Bizim için aslında çok süpriz olmuştu,
Mustafa abimizin nişanlandığı haberi gelince;
hani bu kadar erken beklemediğimiz bir haber değildi. (:D)
daha henüz 2 yıl olmuştu yurdumuza geleli ve göreve başlayalı,
henüz dün bahçede içtiğimiz ilk çayların(sanırım ben o zamanlar da çay içmiyordum, büyük bir ihtimalle ya çay ocağından kaçak bitki çayı almışımdır ya da soda) ve muhabbetin kokusu ve tadı hala gitmemişken...
ama nasip ve kısmet işi olunca akan sular akmaz olur derler ya o gibi işte.

İlk başta üzülsek de, Mustafa abimizden ayrılacağız diye

elden gelen olmayınca kabullenmek de zor olmasına rağmen, kabulleniyorsunuz.

düğün günü olarak belirlenen 04 ağustos tarihinden önce başlamıştır,
hazırlıklar.
bizi iki yıldır yalnız bırakmayan Mustafa abimizi Yalnız bırakmamak için.
bir telefon trafiği dönmektedir,
İstanbuldan, kızılcahamam'a
Konyadan, Kastamonuya kadar uzanan bir bağlantı trafiği...

Herkes bulunduğu yerden hazırlanmaktadır.

düğün mahalli
Sakarya'nın Taraklı ilçesidir.

Düğünlerde son dakika süprizleri eksik olmamaktadır.

4 kişiyle başlayan yolculuk son dakika firesiyle 3'e düşsek de,
ankarada ankaray tüneli kapatılarak, ankara metrosu saat 23:00 da kesilerek bizi yolumuzdan döndürmek için sözleşmiş gibi hareket etseler de

ezgisi misali, bütün engelleri aşarak sakarya yollarına düşülmüştür, mabedsiz şehir terk edilerek.

sabahın ilk ışıkları dahi düşmeden varılmıştır, adapazarına.
burada bile aksilikler yakamızı bırakmasa da,
kararlılığımızdan tek damla eksiltememiştir.
altı üstü bir şekerleme ile geçiştireceğimiz bir kısa anın
uzunluğu birilerine çok gelmiş olsa gerek ki
güvenliğinden otogar müdürüne, oradan TBMM, başbakanlık ve diyanet'e kadar uzanan kısa sürede geçen büyük bir hikayede atlatıldıktan sonra, ışıyan güneşin yavaş yavaş ısıtarak mızrak boyuna yaklaştığı kentte tekrar vira bismillah denilerek yola çıkılmıştır.

İyi niyetlerin bile bazen insanı nasıl yolda bıraktığına şahit olunmuş,
iyi niyetle yapılan aksül amellere karşı da
dillerden YA SABIR eksik edilmeden beklenilmiştir...
(bu arada bu sabır parçasını sabrederek sonuna kadar dinleyene helal olsun)

Sabreden dervişin sabrının ecri öteki tarafa ait olsa da bu tarafta da bir nimeti mevcuttur.

Biz de o nimete bütün bu badireleri atlatarak 3 ağustos 2014 te saat 12:45 sularında
taraklı yunus paşa camiinin önüne vararak erişilmiştir. 

12 Ağustos 2014 Salı

Bazen elden gelen sadece DUA'dır.


Bazen elden gelen sadece DUA'dır.

Dua
biz gariplerin sığınağı,
her an,
her lahza...

Çaresizliğimizin zirvesinde hissettiğimiz anlarda tek sığınağımız,

olur mu olmaz mı gitgelleri arasında
sessiz kurulan hayallerin
içten yükselen fırtınaların
sedasız nağmesine 
devadır DUA.

DUA

özlemin
ve kavuşmanın heyecanında
bile
ağızdan çıkabilen yegane sözdür,

kah
iyiliğine,
kah hasretin sona ermesine
kah da
ömrün bereketine edilen
yakarış dır DUA,

biz gariplerin sığınağı...

Mehmet Talha Gürbüz Ahlatt42 donanması

Biz özlem hikayesi bu aslında.
iki büyük hayalimden
belkide asla gerçekleşemeyecek tek hayalin yazgısı

İnsanın hayalinin yere basması gerekir mi?
tartışmalı soru,
ama hayal adı üstünde, hayal...


bir hayal kurmuştum, yıllarca üzerinde titreyerek,
bozkırın çocuğu olmama bakmadan.

demedikleri kalmamıştı hayalin kelimelere dökülmesinden,
sadece demekle kalmayıp, el de atmışlardı,
büyüktür deyip bir sızıyla gömmüştük içimize... 

ama unut demekle unutulmuyormuş,
unutulmadı da,
hala bir sızı olarak yaşıyor.
bu gemilerde bu özlemde ki sızının bir nebze dindirilmesine yarayan
bir geçici deva...



Baş kumandan gemisi Sultan Baybars

İskandinavya İmam Hatip Lisesi, Mina Hindholm Yatılı ve İmam Hatip Okulu



İskandinavya'nın İlk İmam Hatip Okulu Eğitime Başladı

İskandinavya'nın ilk imam hatip okulu olarak Danimarka'da kurulan Mina Hindholm Yatılı ve İmam Hatip Okulu eğitime başladı.


İskandinavya'nın ilk imam hatip okulu olarak Danimarka'da kurulan Mina Hindholm Yatılı ve İmam Hatip Okulu Danimarka, Norveç ve İsveç'ten kayıt yaptıran öğrencilerle eğitime başladı.
 
Başkent Kopenhag'a 100 kilometre mesafedeki Slagelse şehrinde kurulan Mina Hindholm Okulu'nun 8, 9 ve 10. sınıflarında Danimarka'daki kamu okulları müfredatının yanı sıra Türkçe ve din dersleri verilecek. İmam hatip kısmı ise Türkiye'deki imam hatip okullarında verilen Kur'an-ı Kerim, hadis, kelam gibi dersleri verecek. Belçika'dan sonra Avrupa'da ikinci imam hatip okulu olduğu belirtilen eğitim kurumunun Türkiye'de denkliği bulunuyor.
 
Yatılı Okulun Müdürü Ahmet Deniz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, eğitim kurumlarıyla hür düşünen, ayakları üzerinde durabilecek şekilde kendine güveni tam ve toplum için hayırlı çocuklar yetiştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Türkiye'deki imam hatip okullarıyla aynı müfredatı bulunan okulun Danimarka'daki ilk Müslüman okulu olduğunu ifade eden Deniz, Danimarka geneli ile İsveç ve Norveç'ten kayıt yaptıran öğrencileri kabul ettiklerini söyledi.
 
Deniz, okullarının 18-70 yaş arasındaki herkese dışarıdan eğitim imkanı tanıdığına da işaret ederek, dışarıdan eğitimin çok rağbet gördüğünü bildirdi.
 
Veliler mutlu -
 
Okul 52 öğrenciyle eğitime başladı. Okula çocuğunu kaydettiren velilerden Çiğdem Koyuncu, 8. sınıfa gidecek kızını bu okula gelmesi için kendisinin teşvik ettiğini belirtti. Kızı Rozerin'in özellikle bu okula gelmek istediğini ancak önceki okul ve arkadaşlarından ayrılmasının biraz zor olduğunu söyleyen Koyuncu, "Ayrıca yatılı olması nedeniyle biraz tereddüt etti ancak yakın bir yerde oturduğumuz için hafta sonları eve kolay gelebilecek" dedi.
 

Risale-i Nur Külliyat'ı nerelerde hangi tarihte yazılmıştır.

Bu haber Risalehaber sitesinden alıntılanmıştır, yazıyı orjinalinden okumak için tıklayınız.

Risale-i Nur Külliyat'ının tek tek yazılış tarihleri

Hangi bölüm ne zaman yazıldı?


Ortalama 6 bin sayfayı bulan Risale-i Nur Külliyatını oluşturan eserlerin yazılış tarihleri merak konusu oluyor. Bu konudaki çalışmayı Doç. Dr. Niyazi Beki yaptı. İşte telif tarihleri:
 
ESKİ SAİD DÖNEMİ ESERLERİ
 
Eserin Adı / Telif Tarihi / İlk Baskı Tarihi
 
- Divan-ı Harb-i Örfî (1909/1911)
- Hutbe-i Şâmiye (1911/1911 Ar.)
- Devâü'l-Ye's (1911/1911)
- Münâzarat (1911/1911)
- Muhâkemât (1911/1911) Badıllı, bu eserin ilk baskı tarihini 1921 olarak vermiştir. (Bkz. Tarihçe, /280); Hâlbuki bende "Konstantiniyye Matbaa-i Ebuzziya, (Osmanlıca’dan Latince’ye tıpkı basımı gerçekleştirilmiş.) 1327/1911" tarihli Muhâkemât mevcuttur. Şahiner’de de elimizdeki bu eserin kilişesi mevcuttur. (Bkz. Şahiner, s. 117),
- Reçetetü'l-Avâm (1911/1912 Ar.)
- Reçetetü'l-Havass (Saykalü'l-İslâm) (1911/1912 Ar.)
- Nutuk- 1 (1908-1909/1912)
- Teşhîsü'l-İllet (1911/1912)
- İşârâtü'l-İ'câz fî Mazanni'l-Îcâz (1914-1916/1918)
- Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı (1919/1919)
- Noktatun min Nuri Mârifetillah (Nokta) (1919/1919)
- Hakikat Çekirdekleri-1 Seçme Vecizeler (1920/1920)
- Sünûhat (1920/1920)
- Hutuvât-ı Site (1920/1920)
- Hakikat Çekirdekleri-2 (1921/1921)
- Kızıl İ'câz (1899/1921)
- Lemeât (1921/1921)
- Şuaat (1921/1921)
- Rümûz (1921/1921)
- Tulûat (1921/1921)
- İşârât (1921/1921) (Badıllı, Eski Said'in eserleri arasında bu eseri yazmamıştır. (Bkz. a.g.e., 1/354) Abdurrahman Nursî'nin yazdığı Tarihçe-i Hayatin zeylinde bu eser de yazılmıştır. (Bkz. Abdurrahman, s.680)
- Katre (1922/1922 Ar.)
- Zeylü'l-Katre(1922/1922 Ar.)
- Habbe(1922/1922 Ar.)
- Zeylü'l-Habbe (1922/1922 Ar.)
- Zerre(1922/1922 Ar.)
- Şemme(1922/1922 Ar.)
- Zeyl(1922/1922 Ar.)
- Zühre(1923/1923 Ar.)
- Zühr’enin Zeyli(1923/1923 Ar.)
- Hubab(1923/1923 Ar.)
- Zeyl’l-Hubab(1923/1923 Ar.)
 
-Lemeât, Tulûat, Sünûhat, Nokta, Kızıl İ'câz, Rumuz, İşârât, Hutuvât-ı Site, Hakikat Çekirdekleri -birinci cüz, ikinci cüz- adlı eserler, Bediüzzaman Darü’l-Hikmet'te iken kaleme almıştır. (Bkz. A. B., s.680. Adı geçen eserlerle birlikte Münâzarat, İki Mekteb-i Musibetin
Şehâdetnâmesi, Nutuklar, Makalelerve Muhâkematadlı eserler de Eski Said'in eserleri olarak Osmanlıca yazılmış olan Âsâr-ı Bedîiyye adlı mecmuada toplanmıştır.)
 

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Gençlik ve Spor Bakanlığı Samsun 19 Mayıs Gençlik Kampı

Gençlik ve Spor Bakanlığı Samsun 19 Mayıs Gençlik Kampı


Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın Samsun'un 19 Mayıs ilçesinde aynı adla yer alan Gençlik Kampıdır.
Kamp kapasitesi 180 kişi olup, otel tarzındadır. Odalar 2'şer 3'er ve 4'er kişilik olup, her odada Lcd tv, mini buzdolabı, kalorifer ve klima bulunmaktadır. 

Kampta 150 kişilik bir yemekhane, 36 kişilik kütüphane,
Yaklaşık 50 kişilik mini konferans salonu ve aktivite salonları bulunmaktadır.

Ayrıca 80 cm den başlayıp 210 cm kadar uzayan yaklaşık yüzme havuzu, ayrıca 80 cm'lik küçük havuz bulunmaktadır.
Birde kış bahçesi adı altında 80-90 metre kare arasında üzeri kapalı ama etrafı açık yemekhaneye bitişik bir mekan bulunmaktadır.
Sahile ise 7-8 metre mesafede bulunmaktadır.
Kamp alanı içinde bir adet basket sahası, dev satranç alanı, 250 kişilik mini tiyatro amfisi ve 4 farklı noktada sokak oyunları için çizilmiş oyun alanları ve kampa ait sahil de plaj futbol sahası ve plaj voleybol sahası bulunmaktadır.
Sahil düzenlemesi henüz tamamlanmadığı için plajdan denize girilmeye 2014 yaz kamp döneminde izin verilmemektedir.

Kampa ulaşım için samsun tramvay son durakta inilip, Bafra'ya sahil yolu üzerinden giden dolmuşlar ile(kırmızı renkte) ulaşılmakta olup, ücreti 2014 ağustos itibariyle 2 TL'dir.

Kamp hakkındaki değerlendirmemiz ise, bir kampa göre 5 üzerinden 5 notu almaktadır.
Tek eksik, kış için kapalı mekanların eksikliğidir.
Ayrıca sivrisineğin bol bulunması, sivrisinek sevmeyenler için büyük dezavantajdır.




10 Ağustos 2014 Pazar

Bayram Şekerleri

Bayram Şekerleri




sizler de Bayramda Şeker toplar mıydınız?

açıkcası insanın yaşı büyüyünce bazı nimetlere ulaşması güç oluyormuş,
büyüyünce fark ediliyor...

benimde büyüyünce fark ettiğim nimetlerden birisine dair bir şeyler paylaşacağım.

Bayram şekeri
hakkında:

Yaklaşık 3-4 yıldır bayram gezmelerine katılamıyordum, evde yada babaaannemgilde evi bekleme nöbetleri en büyük çocuk ve torun olarak, hizmet vazifesi bize düştüğünden mecburen bekliyorsunuz.
hal böyle olunca çeşit çeşit, rengarenk ve farklı tatlarda ki şeker ve çikolatalardan nasiplenemiyorsunuz.

bu bayram biraz tembellik yaptım hizmeti ilk gün savdıktan sonra anne ve babamın peşine en azından bir gün boyunca takılarak kapı kapı dolaştık...

misafirlikte Konya'da açık çikolata neredeyse hiç ikram edilmez, o yüzden bol bol şeker ve çikolata alabilirsiniz.

Bende ikram edilen yerlerde en az aldığım sünnet misali 3 oldu, hatta buyrun diyen hiç kimseyi kırmadım, 3'ü 4 yaptım, 4'ü 5 yaptım.
Kısacası kimseyi kırmadım.(genelde kırmam ama bazen olabiliyor)