Entelijansiya ve Bediüzzaman
ibrahim kaygusuz beyin
risale haber de geçen 20.10.2011 tarihli Entelijansiya ve Bediüzzaman isimli yazısından alıntıdır. haberi orjinalinden okumak için
tıklayınız
Bediüzzaman hazretleri vefatına kadar sürekli olarak, vefatından sonra ise sistemli periyotlar halinde siyasi ve entelektüel tartışmaların odağına girdi.Entelektüel dolaşıma girme Bediüzzaman ve Risale-i Nur için farklı bakış açılarını beraberinde getirdi.
Medrese ehlinin Risale-i Nur’un telif ve tab süreçlerinde “karşıt” tutum takınması Bediüzzaman’ın kırgınlığını beraberinde getirmişti. Medrese menşeli Osmanlı entelijansiyasının Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a karşı rakibane yaklaşımına mukabil yeni Türkiye’nin entelektüel mimarları daha “münsif”tir. Risale-i Nur’un kendi entelektüel kitlesini piyasaya kazandırması bu zorunlu insafı beraberinde getirmiş olabilir mi?
Risale-i Nur “düzey” aşıladıkça ve bu düzey piyasaya yansıdıkça dikkatler buraya yönelmektedir. Bir şey önemlidir: konuşandan ziyade konuşulanların tartışılması faydayı sağlayacaktır, aksi takdirde şahsiyatlar hükmeder ve hakikatler tali kalır. Son bir iki haftalık Said Nursi tartışmalarında Murat Belge baltayı taşa vurdu, Ömer Lekesiz üslubunu dengeleyemedi ötekiler de derecesine göre notlar aldı.
Şerif Mardin, Mustafa Akyol ve Cemal Uşaktartışmayı tetikleyen isimler oldu. Özellikle Mustafa Akyol ve Cemal Uşşak’ın açıklamaları turnusol vazifesini gördü.
İçeriden birisi olarak söylüyorum: Entelijansiya Nurculuk dersinde hala sınıfta kalıyor!
Cengiz Çandar her zamanki yuvarlak üslubu ile topu taca atarak Nurculuk camiasının da dâhil olduğu İslami çevrelerin milliyetçilikle aralarındaki sınırı belirleyemediklerini iddia ediyor! Çok havada ifadeler. İdeolojik ve siyasi diye sayılan nedenlerin anlamına ait somut hiçbir bir delil yok.
Takriben otuz yıl önce evimizde yapılan Risale-i Nur sohbetlerinin ilkine katıldığımda ağabeylerimin Risale-i Nur’u Türkçe okuyup Kürtçe izah ettiklerinin şahidi benim. Hangi sınır çizgisinden bahsediyor. Eşim Kürtçe bilmiyor, Annem de Türkçe bilmiyor, ikisi de “Nurcu”. “Denek” benim, sorsun cevap vereyim.
Hayatı “Kürt ırkçısı” penceresi ile okumak eksik bir okumadır. Kürt sorununu ait samimi yaklaşımından şüphe etmediğim Cengiz Çandar sayısız defa araştırmak için gittiği bölgede keşke sadece bir defa “Kürt” bir nurcu entelektüel ile konuşsa idi. Kankalık yaptığı ve Kürtlerin küçük bir yüzdesini temsil eden “ideolojik ve siyasi Kürtçüler” kadar bölgenin bütününe ait bir okuma yapmadıkça Cengiz Çandar’ın yazdığı her cümle yüzeysel kalmaya mahkûmdur ve karşılık bulamaz.
Kendi ifadesi ile “Risale-i Nur geleneğinden gelmeyen” değerli Sosyolog Yasin Aktay bana göre yorumlarına çok erken girdi. Üzerinde ve ifadelerinde mahalle geleneğinin egemenliği hala çok fazla. Kitlelere mal olan şahsiyetler mahalle “dili”ni konuşturmayı devam ederlerse çıtayı yükseltemezler.
Adını vermeye gerek var mı bilmiyorum, aynı süreçten geçen birçok sosyal bilimci Müslüman entelektüel biliyoruz ki yürekten Said Nursi okumaları yaptılar ve Aktay’ın ifadesi ile “retrospektif” kalmadılar. Emile Durkheim, Talcot Parsons ve İmmanuel Wallerstein’e ait sistem okumaları yaptığımız kadar Said Nursi okumaları yapmamız zarurettir.
Said Nursi modern dünyanın “Muhammedi” nefesidir. Küresel dünyanın dip paradigmalarını okuyabilmekSaid Nursi okumaları ile mebsuten mütenasiptir. Yoksa fikrimiz hezeyanlaşır ve başkasının manasını gösteren “harf” konumuna düşeriz. Bizi “tenvim ile telkin eden” (Sünuhat) usta Hipnozcular çok “fırlama”. Avrupa kâfir zalimlerinin ve Asya münafıklarının oyuncağı olmamak için doğru yerden bakmak elzemdir. Siyasete “indirgenen” bakış açısı doğru yerde durmayı engelleyici bir perdedir. Hayatın bütününü kuşatan İslamiyet ve Kur’an, Aktay’ın ifadesi ile “sistemden ziyade "yol", "süreç", "hayat" gibi dinamik kavramlarla” tanımlanmayı hak ediyor. Said Nursi’nin hayatın bütününe ait kuşatıcı okumaları, tartışma konusu olan Avrupa’ya ait okumalarına da milliyet ve Kürt okumalarına da siyasete ait okumalarına da aynı ile yansımıştır.