Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

2 Aralık 2015 Çarşamba

68 yıllık yalnızlık ve hasretin ardından ilk okuyucu olmak

68 yıllık yalnızlık ve hasretin ardından ilk okuyucu olmak


Kitaplar ne için vardır? Sadece okunmak için midir? bu sorunun cevabının bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum...
Ama okunmayan bir kitabında büyük bir acı çekip çekmediğini de düşünmeden edemiyorum

Bir şey üretiliyor, yazılıyorsa, inşa ediliyorsa, bir hizmet sunmak içindir. Onun dışında kalması demek asli vazifesinden koparılmış demektir. Biraz da eziyet denilebilir.

5 yıldır bulunduğum İsam'da yaklaşık 3,5 yıldır bir şey keşfettim. 100.000'lerce kitabın ve onlarca koleksiyonun arasında basıldığı ilk günden beri neredeyse -tozu silinmek dışında- yıllardır hiç ele alınmamış, iki kapağının arası açılmamış, sayfalarının arasında gezilmemiş onlarca kitap keşfettim.

Benim için hem çok acayip bir duyguydu hemde heyecan verici bir tattı. Ama aynı zamanda bir kitap için gerçekten büyük bir hüzün olsa gerek...

Bir kitap düşünün 1946 yılında basılmış, matbaadan çıktıktan sonra bir sahibe satılmış ama onu alan sahip tarafından bir defa bile iki kapağının arası aralanıp "merhaba" dahi denmemiş bir kitap...
Onlarca yılın yalnızlığını düşünmek dahi elem veriyor. Bir insan için yalnızlık ve tecritlik tasavvurunu bile saatlerden, günlerden haftalara veyahut aylara çıkarırken bile ruhu ürpertiyle titreten bir kaygı kaplatırken, yılların telaffuzu ile bu kaygının korkuya dönüşmemesi için hiç bir beşeri güç mani olamazken onlarca yıl ve neredeyse 3 çeyrek asırlık bir yalnızlık ve tecritliğin ne olduğunu aktarabilmenin hissi kabil olabileceğini hafsalam almıyor, alamıyor...

İnsanın en kadim ve kutsal dostu olan bir kitabın, bu ezaya maruz kalması ise daha büyük bir acı. Okunmayan, okunmamış ve onlarca ve hatta yüzlerce yıl beklemek zorunda kalmış bir kitap...

Böyle kitapları keşfediyorum artık, bulunduğu yerden alıyorum ve onlarla hemhal olmaya başlıyorum.
Önce güzelce tutuyorum, rengini kaybetmeye yüz tutmuş kapağındaki birikmiş tozları yavaşça üflüyorum. Nerdeyse yarım asırlık tozlar bunlar.
Her ne kadar o tozların bir kısmı bana dönse de onlarca yılın tozunu yutmuş bir azize ve eski dostun yanında birazcık toz yutmadan şikayet etmeyi kendime yediremiyorum bile... 

Her zaman bir defa okşuyorum kapağını ve ardından bir gizemin içine dalmanın merakıyla iki kapağının arasını açıyorum büyük bir özveri ve saygıyla...


Çok değil bir kaç sayfa sonra sizi, yitik hazinenin incileri karşılamaya başlıyor...
Sayfaların dönmeye başlamasıyla birlikte, eski kitap kokusu denilen, sadece kitap dostlarına tüten dünyanın en eşsiz kokularından bir tanesini solumaya başlıyorsunuz.
Eski dostun bu size ilk merhabası da denilebilir...

Battal ve Zemin Ebrularım 18

Battal ve Zemin Ebrularım 18

Kasım ayının son haftasında yaptığımız ebru çalışmalarından gene bir kesitle karşınızdayız.
Gene eli ayağı düzgün teknik olarak çok güzel diyebileceğimizi bir çalışmamız maalesef ki olmadı.
Bu aralar nedendir bilmiyorum ama battal atışlarım çok dengesiz ve güzel bir ürün ortaya çıkaramıyorum. Kasım ayında aşağı yukarı 250 den biraz fazla ebru yapmışım (haftada 3 gün yaklaşık 4-5 er saat tekne açıyorum bunlardan ikisinde tek başıma oluyorum) lakin biraz umutsuz vakaa konumundayız.
Tek tesellimiz elimde yığınla cilt malzemesi çıkmış olması ve ebruları asli vazifesi olan defter ve kitaplarda değerlendirebiliyor olmamız. Hiç yoktan orada biraz görsel güzellik katıyorlar:)

Konu başlığında bulunan ebru ise Gonyalı hemşehrim Ali'nin ayar yaparken ortaya çıkardığı ilginç ama görsel olarak güzel bir şey çıktığı için bu haftada farklılık olsun istedik...