bugünkü alıntı yazımızı star gazetesinin
açık görüş ekinden ve
haber10. com sitesinde takip ettiğimiz değerli büyüğümüz hukukçu kimliğiylede tanıdığımız
ismail küçükkılınç ın haber10.com için yazdığı bir yazıdan alıntı yapmış bulunmaktayız.
yazıyı orjinalin okumak isteyenler buradan ulaşabilirler.
I- Giriş
Tarihin insanlar ve hadiseler ile ilgili şaşmaz hüküm ve insafı aradan hayli bir zaman geçmesine rağmen tezahür etmeyebilir. Fakat tarihin sayfaları arasında tüm açıklığı ile mevsuk ‘hakikatler’, etkisini devam ettiren menfi müdahalelerin er geç tasallutundan kurtulup üstündeki toz tabakasını kaldırarak günün birinde hak ettiği ilgiyi ve değeri bulmaktan da geri kalmaz.
Bu toprakların mayasına el atmış; bu toprakların aslî, ‘olmazsa olmaz’ tartışmasız değeri yüce bir inanışın yılmaz müdafii olan merhum Hüseyin Kazım Kadri, hatıratında vasiyetleştirdiği temennisine henüz nail olamamış mühim ve büyük bir şahsiyettir. Tarih, kendi hüküm ve insafına sığınmış bu fazilet abidesinin arşivinde kayda aldığı değerini tayin edeceği bir vakitte er-geç ilan edecektir. Tarih şunun farkındadır. Hakikat kendinde mukayyettir. Kendine hissî müdahalelerde bulunulabilir. Mithat Cemal Kuntay’ın dediği gibi ‘fikir kitabı demek olan tarihi, bazen, his yazabilir’. Ancak tarihin takdirinin tezahürü için çoğu zaman yoğun bir çaba gereklidir. Değerli araştırmacı Ömer Hakan Özalp’in Hüseyin Kazım Kadri ile ilgili çabası, hazırlamakta olduğu kitabı bu konuya son noktayı koyacak evsafta olduğundan yayınını bu satırların yazarı da heyecanla beklemektedir.
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanında kabul edilmiş Misak-ı Millî’yi teklif ettiği ve kaleme aldığı ilgilisi dışında çoğu kimsenin bilmediği bu mümtaz şahsiyet, ‘sis perdeleri’ne temkinli ve bir kısmı cesur dokunuşlar dışında hak ettiği ilgiyi henüz görebilmiş değildir.
Nur’u-l Beyan isimli 2 ciltlik Kur’an meali ve 4 ciltlik muhteşem Türk Lügati’nin hazırlayıcısı olan Kazım Kadri, dinin ve dilin bir hizmetkârı, hayatının her aşamasında; yanlışında da, doğrusunda da Kur’an’ı kendisine rehber edinmiş bir mü’min olarak Misak-ı Milli’yi kaleme almıştır.
Hüseyin Kazım Kadri’nin Misak-ı Millî’yi, Mehmet Akif’in de İstiklal Marşı’nı kaleme alışı; din-millet-vatan birlikteliğinin temelinde yer alan derin fikriyatın ve hissiyatın da emsalsiz bir şekilde dile getirilişidir. Tek başına bir inanç umdesi halinde değerlendirildiğinde ‘seküler kutsal’ olarak tavsifi mukadder ‘vatan’ ve ‘millet’ kavramlarının İslam mevzubahis olduğunda niçin ve nasıl bir dinî nüans kazandığı, mukaddes değil ama mübarek veya muhterem bir vasfa büründüğü üzerinde dikkatle durulması icap eden bir husus olmalıdır. Çok eskilere gitmeden ve sadece yakın tarihimizden yola çıkarak, yapmaya çalışacağımız özellikle Yeni Osmanlılık ve Namık Kemal eksenli bir izah denemesi kasdımızın anlaşılmasına yardımcı olacaktır kanaatindeyiz.
II-Yeni Osmanlı Düşüncesi
Yeni Osmanlılar, ‘şeriat isteriz’ düsturuyla yola çıkmış, Tanzimat’ın yetiştirdiği, ancak onun sığ batıcı, seküler yapısına cephe almış bir topluluğun adıdır. Yeni Osmanlılar’a kadar sıkça ifade edilen ‘şeriat isteriz’ sözü, o zamana kadar haksızlığa karşı adalet talebini havi iken, “Yeni Osmanlıların şeriat isteriz talepleri, şeri hukukun yerine ikame edilen batılı kanunlaştırmalara yani, din dışı bir sahanın, meşruiyetini dinden almadan koyduğu hukuk kurallarına karşı; kısaca laikliğe karşı yapılmaktadır” (Mümtaz’er Türköne, Siyasî ideoloji olarak İslamcılığın Doğuşu, İstanbul: İletişim, 1991, s.76).
İmparatorluğu yaşatmak yanında bir avuç bürokratın vaziyetini tahkim gayesini de istihdaf ve temin eden Tanzimat ve Islahat Fermanları, bizatihi devletin kendi eliyle ve bürokratlar kanalı ile batılı yaşam algısının dayatılmasını da içermekteydi. Batı karşısında yenilgi ilanının batılı ‘değer transferi’ne yol açmasının Müslüman vicdanında meydana getirdiği elemin ve istihkârın yine bir avuç insan tarafından şiddetle tel’in ve reddini havi cevaba verilen isimdir Yeni Osmanlılık. Yaşları 25 ile 37 arasında değişen insanların, inandıkları değerlerin devlet eliyle artık yeryüzünde hüküm ifade etmediğinin ilan edilişine ve bu değerlerin aynı zamanda sosyal yaşamdan da dışlanışına karşı, ulemanın sesinin çıkmadığı yahut kıt çıktığı bir dönemde tüm yetersizlik ve eksikliklerine rağmen samimiyetleriyle geliştirdikleri güçlü bir isyanın adıdır Yeni Osmanlılık.