Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

5 Ekim 2011 Çarşamba

2011 ek yerleştirme yeni açılan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği kontenjanları dikab ek yerleştirme yeni açılan bölümler, üniversiteler

2011 ek yerleştirme klavuzunda bu sene 3 adet dikab din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği bölümü açılmıştır.

bu üniversiteler

bolu izzet baysal

1011607 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 30   - - -  (yeni açıldı)


bartın(yeni açıldı)
1881218 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 30 - - -



şanlıurfa harran
1253199 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (iÖ) 40  - - -  (yeni açılmıştır taban puanı yoktur tüm adaylar tercih edebilirler)


kastamonu üniversitesi

1561261 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.  40  - - - (yeni açılmıştır taban puanı yoktur tüm adaylar tercih edebilirler)



toplam kontenjan sayısı 140 adet.

2011 ek yerleştirme ilahiyat kontenjanları ve taban puanları

ankara

1062328 Dünya Dinleri  9 - 380.289
1061618 ilahiyat 2 -410.720
1062303 ilahiyat (Ýngilizce)  1 - 438.451
1061948 Yaygýn Din Öðretimi ve Uygulamalarý  1 - 387.23

erzurum

1071249 ilahiyat 5 - 374.679
1077785 ilahiyat  (ÝÖ)  15 -361.08

bingöl

1833205 ilahiyat  Fakültesi (ÝÖ)  3 - 355.67

sivas cumhuriyet

1111211 ilahiyat  Fakültesi  3 -  381.038
1117459 ilahiyat Fakültesi (ÝÖ)  10 -  363.88

çanakkale 18 mart

1121258 ilahiyat Fakültesi  1 -  385.84
1123476 ilahiyat Fakültesi (ÝÖ)  3 -  369.65

adana çukurova

1131222 ilahiyat   8 - 386.51

diyarbakır dicle
1141277 ilahiyat   6 - 368.752
1147695 ilahiyat (ÝÖ) 11 -  356.36

izmir 9 eylül

1151351 ilahiyat  2 - 388.529
1153223 ilahiyat  (ÝÖ)  14 - 371.79

erzincan


1621516 ilahiyat  Fakültesi 1 - 370.073
1623274 ilahiyat  Fakültesi (ÝÖ)  4 - 358.82

eskişehir osmangazi


1431343 ilahiyat Fakültesi  1 -  396.939
1437049 ilahiyat  Fakültesi (ÝÖ)  4 - 379.61

istanbul fatih sultan mehmet vakıf üniversitesi


2561228 islami ilimler Fakültesi (Arapça)  1 -  (1,17,121,299,734 genel açıklamalar) 366.24
dikkat: bu üniversite ücretlidir tercih yaparken bu husus dikkate alınmalıdır.

istanbul fatih üniversitesi


2092665 ilahiyat  Fakültesi 4 YGS-4 2 - (1,121,222 genel açıklamalrı iyi okuyunuz) 384.34
dikkat: bu üniversite ücretlidir tercih yaparken bu husus dikkate alınmalıdır.

elazığ fırat


2011 ek yerleştirme din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği kontenjanları ve taban puanları

bolu izzet baysal

1011607 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 30   - - -  (yeni açıldı)



ankara
1061626 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 1 -  418.20


artvin
1781206 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 3 -  385.609
1783119 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.(ÝÖ)  1 -  378.31

erzurum


1071257 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.  4 -  397.185
1073748 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (ÝÖ)  4 -383.77

bartın(yeni açıldı)


1881218 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 30 - - -

bayburt


1891077 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 1 -  389.571
1893128 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (ÝÖ)  2 - 380.01

sivas cumhuriyet


1112048 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 2 -  396.538
1113548 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (ÝÖ) 5 - 385.24

adana çukurova



1131239 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 3 -  406.84

diyarbakır dicle


1143352 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (ÝÖ)  4 - 382.56

izmir 9 eylül


1151368 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. 2 -  409.45

kayseri erciyes


1181209 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.  3 -  408.283
1183484 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.(ÝÖ)  3 -392.51

eskişehir osmangazi


1435246 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.  2 - 406.72

elazığ fırat


1191467 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr.  1 - 394.555
1193465 ilköðretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öðr. (ÝÖ) 4 -383.02

mustafa kutlu kafayı çizmek yeni şafak.

mustafa kutlunun modern toplumun sorunları üzerine yazdığı yazısı:
Kafayı çizmek
Batı'nın modern teknolojik medeniyeti insanlığın önce gözünü boyadı, sonra aklını aldı. XIX. asırda " Merak etmeyin bilim her zorluğu yener, size dünyada cenneti kazandırır" diyorlardı; XX. asırdaki iki büyük savaş kazın ayağının öyle olmadığını gösterdi. Bilim artık müritlerini yemeye başladı. Yapılan araştırmaların " bilimsel (!)" sonuçlarını gazetelerden aktarıyorum. (Radikal 6 Eylül 2011).
Almanya'da Dresten Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma Avrupa nüfusunun %40'ının ruhsal ve nörolojik hastalıklarla boğuştuğunu açıklamış.
Araştırmaya göre kıtada yaşayan 165 milyon kişi depresyon, anksiyete, uykusuzluk, şizofreni ve bağımlılık gibi hastalıklara yakalanmış.
Bunlar elbetteki modern teknolojinin yarattığı konforlu hayat tarzının hastalıklarıdır.
Bu hastalıklarda mücadele pahalıya maloluyor. Çünkü aynı hayat tarzını sürdürdüğünüz sürece hastalık ilaç kullansanız, terapiye gitseniz de geçmiyor. Aslında bunun temelinde tâ kapitalizmin başlangıcındaki sömürgecilik, kölelik falan var. Batı, çalıştırdığı kölelerin sırtından akan kırbaç kanının her gece rüyalarını kaplayan kâbusundan kurtulamıyor.
Bunun üzerine her tür adalet yokluğunu, tatminsizliği, boşluk duygusunu ekleyin. (Varoluşçular II. Dünya Savaşı'ndan sonra hayatın saçma olduğuna inanmışlardı). İnançsızlık, öte dünyayı, Tanrı'ya hesap gününü inkar etmeyi de üzerine koyarsanız, elbette "saçmalık" kol gezer.
Onun yerine birer illüzyon olan demokrasi, özgürlükler, insan hakları falan geçer.
Bilimin, sanatın, siyasetin yalanları geçer. Ve bu yalan dünya, teknoloji, sayesinde "sanal dünya" oluverir. Hassan Sabbah'ın "Alamut Kalesi" gibi. Bu yalanlardan bıkanların aynası Robert De Niro'nun oynadığı "Taksi Şoförü" filmi; veya "Norveç Canavarı" dır.
ABD'de durum biraz daha iyi imiş.
Orada her dört kişiden biri kafayı çizmiş.
ABD büyük ülke. Tarımda çalışan çok. Topraklar geniş ve insanlar herhalde tabiattan o kadar kopmamış. Ayrıca ABD nüfusu sapmış da olsa dindar sayılır.
Uzmanlar bu konuda şunları söylüyor:
"Ruhsal sorunlardaki artışın en büyük nedeni sanayileşme ile birlikte insanların daha fazla yalnız kalmasıdır. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar bu yanlızlığa dayanamıyor." ABD ve Avrupa'da ana-babaların çocuklarını, çocukların ana-babalarını misafir etmekten bile çekindiklerini biliyor muydunuz? Avrupalı çiftler tatile çıkarken "ayak bağı" olmasın diye çocuklarını kreşe terkediyorlar.
Çevrenin tahrip edilmesi başka bir sebeptir. Çevrede (Havada, suda, toprakta ,gıdada) artık ağır metaller, toksinler, elektromanyetik kirlilik var. Cep telefonundan, televizyona kadar her âlet radyasyon yayıyor. Bu tip etmenler beyin yıkımını kolaylaştırıyor uzun vadede parkinson, alzheimer ve nörolojik hastalıkları tetikliyor.
Modern teknolojik medeniyetin sunduğu "Hız ve haz" insanları sarhoş etti. Ne cinsel özgürlük, ne uyuşturucu yaraya merhem olmuyor, aksine yarayı azdırıyor. Üretim-tüketim sarmalındaki insan büyüme ve ilerleme uğruna hem kendini hem tabiatı tüketiyor.
O artık makinanın esiri olmaktan çıkmış, bir nevi makine olmuştur. (Bir şair de bunu arzuluyordu, ne hazin).
Türkiye'de durum nasıl?

kemalistler mandelayı neden sevmezler.mandela ve güney afrikada camiler.



Caminin en büyük teşvikçisi Mandela idi

Selvi, Mandela'nın Afrika'daki camii inaşaatının en büyük teşvikçisi olduğunu söyledi
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Güney Afrika'nın özgürlük mücadelecisi Mandela'nın Afrika'daki camii inaşaatının en büyük teşvikçisi olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın Güney Afrika-Türkiye İşadamları toplantısını izlemek üzere Johennesburg'a giden Selvi, burada Edirne'deki Selimiye Camini gördüklerini söyledi. Mandela'nın büyük desteği ile inşa edilen caminin hikayesini aktaran Selvi, "Atatürk Barışı Ödülünü almayı kabul etmediği için bizim resmi zevat arasında pek sevilmiyor Mandela ama bu kıtanın kaderinde söz sahibi olmuş bir özgürlük mücadelecisi o" dedi.
Selvi, Mandela'nın teşviğini şöyle anlattı:
"Antalya Akseki'den Ali Katırcıoğlu isimli bir köylü çocuğu,"Ceddim Osmanlı'nın mührünü Afrika'ya vuracağım" sevdasıyla yola çıkmış. Merhum Osman Yüksek Serdengeçi'nin hemşehrisi Ali Amca günümüzün serdengeçisi olarak Güney Afrika'nın kalbine Selimiye külliyesinin bir benzerini inşa etmiş. Selimiye Camii'nin dörtte üçü ölçeğinde inşa edilen külliye tam anayol ile metronun yanında yer alıyor.
Johennesburg'a girerken eğer namaz saatine denk geldiyseniz, dört zarif minaresinden yükselen ezanlarıyla karşılıyor sizi "Nizamiye Camii". Amerika'ya bir cami yapmalıyım hevesiyle yola çıkmış Ali Amca. Fethullah Gülen Hoca Efendi, Güney Afrika'yı işaret etmiş.
O gün Juhennesburg'a yerleşmiş ve çalışmalara başlamış. Mandela'yı neden seviyorum diye düşünürüm zaman zaman. Elbette ki severim özgürlük savaşçısını. Ama sevecek yeni bir noktayı daha öğrendim. Selimiye Camii'nin en büyük teşvikçilerinden biri Mandela olmuş.
Güney Afrika'lılar ona, Ali Amca diyorlar. Mandela'yı ziyaret edip,"Ceddim Osmanlı gittiği her yere mührünü vurmuş. Ama Ekvatora inememiş. Ben buraya bir Osmanlı külliyesi yaptırmak istiyorum" demiş. Sıcak bir şekilde kucaklayıp, memnun olduğunu söylemiş, "bir de sağlık kliniği ekleyin,bizim hastamız çok olur" demiş. Onu da eklemişler. Camisi, okulu, alışveriş merkezi olan külliyeye şimdi bir de Üniversite ekleniyor.

İslamcıların ‘sistem’ tutkusu mustafa akyol star Bediüzzaman'ın laiklik telakkisi üzerine ismail tezer islamcılar ve laiklik.


 mustafa akyolun geçen hafta yazmış olduğu islamcıların laiklik ve sitem tutkusu üzerine bir mülahazadır.bu mülahazayı tam olarak yansıtabilmek için ismail tezer inde 

Bediüzzaman'ın laiklik telakkisi üzerine yazısını sizlere takdim ediyoruz.

Endülüs sen neden önemlisi küre yayınları endülüs tarihi, endülüs ve tarih, Montgomery Watt


Endülüs sen neden önemlisin?!
Batı’nın önde gelen oryantalistlerinden Montgomery Watt ve kitabın üç bölümüne katkı sağlayan Pierre Cachia Endülüs Serüveninin izini Endülüs Tarihi isimli kitapla sürmüşler.


Montgomery Watt sormuş

Küre Yayınlarından çıkan Endülüs Tarihi isimli kitap, tarihsel kronolojiyi barındırıyor olmasına karşın daha ziyade kronolojinin dışına çıkıp Endülüs bağlamında felsefe, edebiyat, dil, tasavvuf gibi alanlara dair açtığı özel başlıklar açısından dikkat çekici bulunabilir. Kaynakların çok kısıtlı olmasının yanında, insanda özellikle karartılmış bir tarih intibaı uyandıran Endülüs insanının hikayesi kendisine dair cevapların hemen peşinen bulunamayacağı bir yaşam biçimini işaret ediyor. Yazar çok soru sormuş ama verdiği cevaplar çok tatmin edici midir tartışılır. Özellikle Endülüs’e hakkını vermek istediği düşünebilir Watt’ın ama bu hakkını verme noktasında neyi neyle temellendireceği hususunda zorlandığı görülüyor. İbn Rüşt ile İbn Tufeyl’in arkadaş oldukları gibi, birçok isme dair ilginç anlatılar var kitapta. Endülüs’ün ihtişamını neye borçlu olduğu, kendi değerlerini tüm topluma aşılayabilmiş bir Endülüs’ten söz etmenin ne derece mümkün olduğu, Avrupa’ya tam olarak ne kazandırmış olduğu, kitabının muhtevasının cevap aramaya çalıştığı... sorulardan birkaçı.
Arap edebiyatında ilk hikaye örnekleriEndülüs Tarihi
İki Endülüs eseri vardır yazarın özellikle dikkat çektiği. Arapçada türünün ilk örneği olan birinci eser Ebu Amir bin Şüheyd(992-1035) tarafından yazılan Risalatü’t- Tevabi ve’z- Zevabi’dir. İkinci örnek felsefe katagorisinde de kendisine değinilecek olan İbn Tufeyl’in Hayy bin Yakzan isimli meşhur hikayesidir. Eserin temel konusunu yazar: “Beşeri melekeleri eğitmek yoluyla en yüce hakikate ulaşmak” olarak tanımlıyor; ayrıca edebiyat tarihi zaviyesinden bakılınca İbn Tufeyl’in, eserin tam adını ve genel konusunu “Doğulu filozof” İbn Sina’nın erken dönemde yazmış olduğu, bir eserden aldığını iddia ediyor. İbn Sina’nın eseri felsefi bir makaledir ve onun kahramanının ismi olan Hayy bin Yakzan daha çok semboldür. İbn Tufeyl ise bu sembolü, bir ceylanın yetiştirdiği çocuktan bahseden halk hikayesiyle birleştirip, geleneksel inançlarla yüklenmemiş ve sosyal bağlarla engellenmemiş bir ada münzevisinin zihinsel gelişimini tasvir etmek suretiyle, İbn Sina’nın spekülasyonlarını ete kemiğe bürüyor. Watt, Tufeyl’in eserine; felsefeyle halk hikayeciliğini alışılmadık bir birliktelikle sunması açısından, hem Rousseau’nun Emile adlı eserine müjdeci, hem de Arap edebiyatına çağımıza kadarki en inandırıcı ve cazip hikayeyi kazandırması gibi bir ayrıcalık atfediyor.

Abdulbaki Kömür - Kalbimin Çocuk Yanı 2011 Album Tanitimi


Abdulbaki Kömür - Kalbimin Çocuk Yanı 2011 Album Tanitimi

sevgili kardeşlerim,kendi adıma kabul ediyorum ki islami alanda müziğin piri, sanatçıları sanatçı yapan vs... Abdülbaki Kömür abimiz 13 yıl sonrasında şükürler olsun ki albümünü çıkarmıştır.fazla söze ne hacet...albümün kesinlikle satılması gerektiğine inandığım için ayrıca bu dehanın bir daha bizlere küsüp bu piyasadan ebediyyen gitmemesi adına her bir eserin 1 dakikasını uploadlayıp tanıtım amaçlı konu olarak açmış bulunmaktayım. LÜTFEN BU ALBÜMÜ SATIN ALINIZ. 2000-3000 albüm indirip bir albüm bile almamış olanlara özellikle istirham ediyorum. eğer paylaşımlarımızın devam etmesini istiyorsanız, bizleri biraz da seviyorsanız bu albümü satın alınız.



01 GÖZLERİM KANAR
02 GÜL KURUSU
03 NEDEN OLMASIN
04 MAVİ MARMARA
05 ANLA YÜREĞİM SENİNLE
06 BİR YERDE İNSANLAR ÖLÜR
07 KARDEŞİZ BİZ
08 BİZ NE ZAMAN BÜYÜDÜK
09 KÜÇÜK ÇOCUKLAR
10 HANİ DOSTUM
11 YETİM
12 BABA
13 HANİ DÜNYA KOCAMANDI
14 İKİNCİ CEMRE
kaynak: cayfan

Ezgiler eski günlerine mi geri dönüyor! Yeni çıkan ezgi albümleri ,2011 yılında çıkan ezgi albümleri.


Ezgiler eski günlerine geri dönüyor!
Yeni ezgi albümleri çıkıyor bir bir. Tam da "Ezgiler bitti bitecek, müzik mi bunlar be!" denirken..

İsmi hala tam olarak kabul edilmese de bazılarının protest müzik, bazılarının özgün müzik, bazılarının ilahi bile dediği, bazılarının İslami müzik, bazılarının marş, bazılarının yeşil pop dediği dediği bu eserlere biz ezgi diyoruz.
Ezgi dediğimizde aslında bu türün dinleyicileri kimlerin ve nasıl bir müzik türünün kastedildiğini hemen anlıyor, işte o “eski” zamanlarımızın müzikteki temsilcileri çeyrek asırlık mücadelelerini günümüzde hala sürdürüyorlar. Sol bir grup olan Ezginin Günlüğü grubunun da ezgi kelimesini kullanıyor olması belki bazı entel eziklerimizin "Ezgi ne ya! Ezgi diye bir müzik mi olur!" tarzındaki çıkışlarını susturamayacaksa onlara Anadolu'dan ezgiler deyişinin, sesi ezmek ile ruhen ezik olmanın aynı şey olmadığını hatırlatarak söylemek isteriz.
Ezgi sanatçıları 90’lı yılların ortalarında Refah Partisi'ni iktidara getiren rüzgarın hızıyla el altından milyonlarca çoğaltılan kasetlere imza atmışlardı fakat ülkedeki tüm dini kültürel birikimi baltalayan dünyevileşme arzusu bu müzik türüne de darbeyi vurmuştu. Grup Genç’ten Mahir Arslan’ın söylemi ile ayda 5 konser veren grup yılda 5 konser verir duruma gelmişti. Bir iki senelik durgunluk döneminin sonunda ezgi sanatçılarından ayakta kalabilenler yoluna devam ettiler. Dönemin hızlı gruplarından Grup Kardelen dağıldı. Yusuf Meral Avrupa’ya yerleşti, Faruk Ekin, Unkapanı piyasasına girdi, Umut Mürare de yıllar sonra solo albümle tekrar kendini gösterdi. Bir ara dönem oldu müzikte. Bu ara dönemde bol bol Dursun Ali Erzincanlı dinledi birileri popüler popüler, duygusal duygusal. Bir kısmımız ise Ömer Karaoğlu, Taner Yüncüoğlu dinleyip durduk. Mustafa Cihat’ın deyişi ile bizim piyasada bir albüm çıktıktan 1 yıl sonra duyuluyordu ve duyulduğunda da iş işten geçmiş, sanatçımız pes etmiş oluyordu.
Ezgi dünyasına yeni yeni isimler de katıldı, Alper, Mustafa Cihat, Taha, Adem Karabey, Ammar Acarlıoğlu gibi isimler güzel ezgiler kazandırdılar bizlere.

Kaçış iki türlü oldu!
Ezgiciliğimizin büyük isimleri, Ömer Karaoğlu, Eşref Ziya, Aykut Kuşkaya, Grup Genç, Taner Yüncüoğlu, Selçuk Küpçük, Grup Yürüyüş, Hasan Sağındık gibi sanatçılar uzun yıllar yeni albüm yapmadılar. Mustafa Demirci ve Mehmet Emin Ay gibi sanatçılar "ezgi müzik"ten "tasavvuf müziği"ne geçiş yaptılar zira tasavvuf müziği bu yeni dönemde yükselen müzik türlerinden oldu.
Mahir Arslan (Grup Genç)Ezgilere ilgide yaşanan düşüşte şüphesiz “eski” dava sözlerinin yeni albümlerde yer almayışı bir başka etkendi. Büyük şairlerimizden, Akif İnan'dan, Nurullah Genç'ten, Erdem Bayazıt'tan, Osman Sarı'dan, Ahmet Mercan'dan, Mustafa İslamoğlu'ndan şiirler bestelenmiyordu, Abdülbaki Kömür gibi söz ustaları artık albümlerde yoktu. Bu güzel isimlerin yerine yorumcunun kendi yazdığı zayıf sözler, daha ben merkezli, hatta devrim demekten İslam demekten korkan çiçek böcekli, daha dünyevi ve ne yazık ki sığ sözler albümlerde yerini almıştı. Ezgilerin bağımlısı sayısı az ama güzel insanlar yeni ezgileri eskisi kadar derin değil diye pek dinleyemezken büyük çoğunluk ise dindar görünmekten kaçtığı için, sert, radikal, İslamcı algılanmamak için, muhafazakar görünmek daha cazip geldiği için ezgileri bırakmıştı. Veya ezgi dinleyebilecek kapasiteye, birikime bir türlü ulaşamayacak bir sağcılığın, sığlığın mahkumu edilmişlerdi.