Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

16 Mart 2010 Salı

EY MÜSLÜMANLAR Kudüs'ün Yahudileştirilmesine tepki verin!!!



Kudüs'ün Yahudileştirilmesine tepki verin!

Müslümanların ilk kıblesi Aziz Kudüs korkunç bir yıkım tehdidi altında diyen Özgür-Der, "Kudüs'ün yok edilişine sessiz kalanlar Siyonistlerin işbirlikçileridir!" dedi.

Haber Merkezi / TİMETURK

İsrail'in Kudüs'ü Yahudileştirmesine tüm dünyadan tepkiler yükseliyor. Müslümanların ilk kıblesi Aziz Kudüs korkunç bir yıkım tehdidi altında diyen Özgür-Der, "Kudüs'ün yok edilişine sessiz kalanlar Siyonistlerin işbirlikçileridir!" dedi. İşte, Özgür-Der tarafından yayımlanan metnin tam hali;

KUDÜS'ÜN YOK EDİLİŞİNE SESSİZ KALANLAR 
SİYONİSTLERİN İŞBİRLİKÇİLERİDİR!
 

Tam 43 yıldır pervasızca sürdürülen Siyonist işgal dünyanın sessizliğinden, umursamazlığından da aldığı cesaretle tam bir azgınlık boyutuna dönüşmüş durumda. İsrail tüm dünyanın gözleri önünde Kudüs’te yakıyor, yıkıyor, karşı çıkan Müslümanları acımasızca eziyor ve İslami kimliğini tamamen tahrip etmeye yöneldiği Kudüs'ü bütünüyle Yahudileştiriyor. Mescid-i Aksa yakınında dün açılan Harab Sinagogu ile Siyonistler bu sistematik ve kirli planlarını yeni bir aşamaya taşımış bulunuyorlar. 

Müslümanların ilk kıblesi Aziz Kudüs korkunç bir yıkım tehdidi altında. Batılı güçler İsrail saldırılarına karşı sessiz. İslam dünyası ise tam bir uyku, uyuşukluk halinde. Kudüs'ü savunma sorumluluğu her şeyleriyle tam bir kuşatılmışlık altında tutulan Filistin halkının zayıf omuzlarına yüklenmiş durumda.

İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri “Kudüs elden gidiyor, Kudüs Yahudileştiriliyor” uyarılarında bulunuyor ama bu büyük zulme karşı yapılabilecek tek bir öneride dahi bulunmuyor. Gelinen yer tam anlamıyla acziyetin zillete dönüştüğü nokta! 

Ürdün, Mısır gibi bölge ülkeleri Siyonist zulme tavır koymak bir yana dursun; işbirlikçilik geleneklerine uygun olarak gerek Filistin coğrafyasındaki, gerekse de kendi ülkelerinde Filistin İslami hareketi ile dayanışma çabası içindeki direniş güçlerini hedef almış durumdalar. 

Türkiye ise söz ile, beyanat ile gösterdiği sahiplenmeyi, cevvaliyeti somut icraata dönüştürmeme konusunda gayet ısrarlı! Söz ile eylem arasındaki çelişkinin en açık örneklerinden biri olarak, Filistin halkının katili, işgalci ordunun şefi Ankara'da tertiplenen NATO toplantısı gerekçesiyle en üst düzeyde ağırlanabiliyor. Filistin halkının payına ise her zamanki gibi boş umutlar düşüyor.

Güzel demeçlerden, bol laftan ibaret bir siyasetten başka bir şey yok ortada! Elçisine yapılmış bir saygısızlığa en sert biçimde tepki veren TC Hükümeti nezdinde Kudüs'ün değerinin kaç Heron ettiği bir kere daha görülüyor! Bu vesileyle AK Parti Hükümetine bir kere daha soruyoruz: Kudüs Müslümanların ortak mirası değil miydi, neden bu sessizlik, umursamazlık? Siyonist çete ile diplomatik ilişkilerinizi kesmek için Mescid-i Aksa'nın tümden yıkılması mı gerekiyor? 

Tablo açık! Müslümanlar ve Filistin söz konusu olduğunda ne uluslararası hukukun, ne de sözde İslami mirasa sahip çıkma iddiasındaki bölge ülkelerinin esamisi okunmuyor. On yıllardır tüm boyutlarıyla yaşadığımız bu acı gerçek Kudüs'te yaşanan gelişmelerle birlikte bir kere daha doğrulanmış durumda. 

İşte bu durum sorumluluk sahibi herkesin olan biteni boş gözlerle seyretmekten vazgeçip, Siyonist canavarlığa karşı harekete geçmesini zorunlu kılıyor. Müslümanlar ve adaletten yana insanlar İsrail isimli çetenin tırmandırdığı zulme, işgale, hukuksuzluğa karşı sessiz kalmamalıdırlar. Sessiz kalmanın zulme ortaklık ve Siyonist çetenin politikalarına destek olmak anlamına geleceği görülmelidir.

Bu kaygılarla, sorumluluk bilincine sahip tüm Müslümanları ve vicdan sahibi herkesi harekete geçmeye ve Siyonist çetenin sistematik planlarını en güçlü biçimde lanetlemeye ve Aziz Kudüs'le ve Kudüs halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz! 

Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı
16 Mart 2010

Kudüs için ölüme hazırız



Karadavi: Kudüs için ölüme hazırız
İslam dünyasının tanınmış alimlerinden Yusuf el Karadavi, "Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız" dedi.



Salih Saygılı / TİMETURK

İslam dünyasının tanınmış alimlerinden ve Müslüman Alimler Birliği Başkanı Prof. Dr. Yusuf el Karadavi, "Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız" dedi. Nida yayınları arasında çıkan "Her Müslümanın Ortak Davası: Kudüs" ve "Filistin Hakkında Fetvalar" adlı kitabıyla Karadavi, tüm Müslümanları Filistin ve Kudüs davasına sahip çıkmaya davet etti. Karadavi'nin "Kudüs" adlı kitabının tavsiyeler bölümünde şu konulara yer verdi; 
Tavsiyeler

Biz Müslümanlar, İslâm dâvetçileriyiz. Savaş yanlısı değiliz. Fakat kendimizi, vatanımızı ve kutsal değerlerimizi savunmak için ölümüne de savaşırız. Çünkü bu durumda savaşımız Allah yolunda olacaktır. Bu, iman ehlinin sonsuza dek değişmeyen tavrıdır: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfir olanlar ise tağut yolunda savaşırlar.” (Nisa, 4/76)

Hendek savaşında olduğu gibi karşılaştığımız düşmanlarla savaşmadan ayrılırsak Kur’an’ın yorumu şöyle olacaktır: “Müminlerin savaşmasına hacet bırakmadı.” (Ahzab, 33/25) Kur’anımız bize, zorunlu olarak savaşa meylettikten sonra şunu söylüyor: “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et.” (Enfal, 8/61) 

Fakat İsrail bir gün olsun barışa meyletmedi. Çünkü barış, onun tabiatına terstir. Kan, şiddet, işgal ve düşmanlıktan beslenenler nasıl barışa meyledebilir? Bugün İsrail, Kudüs’ü Müslüman ve Hıristiyan halkından soyutlayıp buraya batıdan ve doğudan getirdiği Yahudileri yerleştirmek için çabalamaktadır.

Bu nedenle topraklarımızı gasp edenlerle barışmak dinî, ahlakî, hukukî ve örfî açıdan reddedilmiştir. Zîra demir ancak demirle körelir! Zorla gasp edilen ise ancak zorla geri alınabilir! Bunların ışığında şu tavsiyelerde bulunuyoruz:

1. Daha sonra ‘İntifada’ ismini alan ‘Cami Devrimi’ tekrar canlandırılmalıdır. Çünkü bu hareket İsrail’i, Filistin‘in özgürlüğü için çalışanları tanımaya ve onlarla görüşme masasına oturmaya zorlamıştır. Temennimiz, bu hareketin, olduğundan daha güçlü, Arapların, Müslümanların, dünyadaki tüm hür ve şerefli insanların, yöneticileri ve halkıyla bütün Filistinlerin desteğini almış bir şekilde dönmesidir. 
 
İsrail, dünyanın en büyük teröristidir. İsrail, bir devlet terörü ve bir terör devletinden ibarettir. Zulmü ve işkenceyi, evleri yıkmayı ve insan haklarını çiğnemeyi meşrulaştıran bir devlettir. 





Filistin halkının önünde bulunan tek yol ‘direniş’tir. Her halkın en doğal haklarından birisi de gâsıp işgalcilere karşı var gücüyle mücadele etmesidir. Eğer onların “Savaşıyorum o halde varım!” diyen Menahem Begin’leri varsa bizim de “Mücadele ediyorum o halde varım” diyen Ahmed Yasin’imiz var. Ahmed Yasin’in hakkı Menahem Begin’in bâtılına mutlaka galip gelecektir!



2. İsraille siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel başta olmak üzere tüm alanlarda her türlü ‘normalleştirme’ fikri reddedilmelidir. Müslümanların İsraille diplomatik ve iktisadî ilişkiler yapmaları, ülkelerinde İsrail’i temsil eden büro ve temsilcilikler açmaları; Mescid-i Aksâ’da namaz kılmak için de olsa İsrail’e gitmeleri asla caiz değildir. Müslümanlar ancak Yahudilerin boyunduruğundan kurtulması durumunda Mescid-i Aksâ’yı ziyaret edip içinde namaz kılabilirler. 

Ne suretle olursa olsun Arap ve İslâmî aklın zedelenmesine asla izin vermemeliyiz. Arap ve İslâm kültürünü istilâ etmeye çalışan ‘yeni İsrailiyat’a karşı var gücümüzle direnmeliyiz. Kimliğimize de sıkıca tutunarak onu bütün şaibelerden uzak tutmalıyız.




Dünya vicdan gününde Vicdansızlık

bugün 16 mart dünay vicdan günü bundan 7 sene Rachel Corrie isimli ABD vatandaşı insan hakları eylemcisi, Siyonist İsrail devletinin bir buldozeri önünde filistinli bir doktorun evini kurtarmak isterken Feci şekilde ezilerek hayatını kaybetmişti. Bugün yani 16 mart Rachel Corrie anısına dünya vicdan günü ilan edildi,,


Heyhaat


Ama siyonist israil bugün bile boş durmadı İslamın ilk kıblesi Mescidi Aksada Devlet terörü estiriyor... Eli kanlı israil Filistinlilerin üzerine kurşun ve bomba yağdırıyor, dünaynın vicdanı Kudüs de ölüyor dünya seyirci kalıyor,, Uyanın ey insanlık ölen vicdanınız değil sizsiniz...


Ya Rabbi Filsitinli Kardeşlerimizden merhametini ve İhsanını esirgeme, Biz aciz ve günahkar kullarınada  Filistinli kardeşlerimize yardım için geride bırakma Ya Rabbi

Bugün Dünya Vicdan Günü.


ABD’li barış gönüllüsü Aliene Rachel, tam 7 yıl önce bugün Gazze Şeridinde İsrail buldozerinin önüne çıkmış ve ezilerek hayatını kaybetmişti. Onun hatırasına Otuzuncu Harf Edebiyat ve Düşünce Dergisi 16 Mart’ı Dünya Vicdan Günü olarak ilân etti.
Rachel öldürüleli 7 yıl oldu
ABD’li barış gönüllüsü, Uluslararası Dayanışma Hareketi (International Solidarity Movement) üyesi Aliene Rachel Corrie, 7 yıl önce bugün Gazze Şeridi’nde Filistinlilerin evlerini yıkmak üzere harekete geçen bir İsrail buldozerinin önüne çıkmış ve bu buldozer tarafından ezilerek öldürülmüştü. 16 Mart 2003’ tarihinde İsrail tanklarına karşı vicdanını siper ederek öldürülen Rachel Corrie’nin hatırasına atfen, Otuzuncu Harf Edebiyat ve Düşünce Dergisi tarafından 16 Mart Tarihi, Dünya Vicdan Günü olarak ilan edildi. Barış için çalışmalar yapan Rachel, ABD’nin Irak’ı işgali üzerine; İsrail’in Gazze’de kıyıma girişeceği ve bunun ancak bölgedeki ilgiyi canlı tutmakla engellenebileceğini öngörerek, Gazze’ye uluslararası gözlemci olarak gitmişti. Dünyanın bir çok yerinde Rachel adına çeşitli anma faaliyetleri düzenlendi, adına yazılan bir oyun, 2006 yılında Londra Playhouse Theatre’da sahnelendi.

Zahar: Kudüs'ü canımızla koruyacağız

İslami Direniş Hareketi (Hamas) Siyasi Birimi üyesi ve Kudüs’e Destek Konferansı Başkanı Dr. Mahmud Ez-Zehhar, “Kudüs’ümüzü ve kutsal mekanlarımızı canımızla ve kanımızla koruyacağız” dedi.

Mahmud Ez-Zehhar, Siyonistlere de seslenerek, “El-Harab Sinagogu, sizin varlığınızı harap edecek” diyerek şöyle konuştu:

“Siyonist düşmana gayet açık ve net bir mesaj göndermek istiyorum. Ey tarihi tahrip projesinin sahipleri! Yeni Harap Evi’nin açılışını yapacağınız şu saatlerde diyoruz ki, sizlere nasihat etmemiz gerekiyor. Ey peygamberlerini öldürenler! Tarih boyunca sonunuz hep harap olmuştur. Siz nükleer silahlara da sahip olsanız sonunuz harap olmaktır. Ey yaşadığı her ülkede bozgunculuk çıkaranlar! Sizler harap içindeydiniz ve öyle de kalacaksınız!”

Hamas lideri Ez-Zehhar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ey kutsal ve mübarek mekanları işgal edenler! Ey Kutsal mekanları kirletenler; çocuklarımızı, ihtiyarlarımızı ve kadınlarımızı öldürenler, camilerimizi ve okullarımızı yıkanlar! Ey El-Harab projesinin sahipleri! Sizin sonunuz harap olmaktır. Ey dünyanın paralarını faize harcayanlar ve her şeyin ticaretini yapanlar! Ey Mescidi Aksa’yı yıkmak için planlar yapanlar! Size diyoruz ki: Bizler inşa projesi sahipleriyiz. Kudüs’ümüzü, kutsal mekanlarımızı ve Mescidi Aksa’mızı canımızla ve kanımızla koruyacağız. Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in tüm peygamberlere imam olarak namaz kıldırdığı camiyi koruyacağız. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in miraca çıktığı yeri yıkamayacaksınız. 

Mahmud Ez-Zehhar son olarak şöyle dedi: “Bizler Filistin’in ve Kudüs’ün evlatları olarak canlarımız Kudüs’e fedadır. Ey Kudüs halkı! İşte size Mescidi Aksa’yı ve Kudüs’ü savunmak için tarihi bir fırsat geldi.”

Filistin Enformasyon Merkezi 

Kudüs yardım bekliyor


İslamın ilk kıblesi Mescidi AKSA Yardım bekliyor. Siyonist işgalci israil devleti 4 gündür Mescidi Aksada sıklaştırdığı eziyetlerini bugün Mescidi Aksanın içine Kimseyi alamayarak işkenceye dönüştürdü... Süleyman mabedinin ilk ayağı olan harap sinagogunda dün ayin yapan eli kanlı israilliler , bugün Filistinlilere kan kusturdular.

Doğu Kudüs, savaş alanına döndü

Doğu Kudüs, son günlerdeki gerginlik nedeniyle alının tüm güvenlik önlemlerine rağmen, bu sabah Eski Kent girişinde başlayan ve diğer mahallelere yayılan çatışmalarla savaş alanına döndü.

FOTOĞRAFLARA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Onlarca kişinin yaralandığı, çok sayıda kişinin tutuklandığı çatışmalar Batı Şeria'da Ramallah ve El Halil gibi Filistin kentlerine de sıçradı.

Filistin Kızılayı'nın verdiği bilgiye göre, atılan bombalarla yaralananların sayısı öğle saatlerinde 50 dolayındaydı. Polis de öğle saatlerine kadar en az 31 kişinin tutuklandığını belirtti.

Polis, olaylarda 8 kişinin yaralandığını kaydetti.

Yaklaşık 3 bin asker ve polis, Doğu Kudüs sokaklarına dağılırken, polis helikopterleri bölge üzerinde uçuyor.

Olaylar, bu sabah birkaç noktadan başladı. Eski Kent'in kapılarında konuşlanan yüzlerce polis, kadınlar hariç, dışarıdan gelenleri içeri sokmadı. Kudüs Müftüsü Muhammed Hüseyin, Arslanlı Kapı'nın dış tarafından girmek istediği Eski Kent'e sokulmadı. Hüseyin, "İşgal gücünün askerlerinin yaptığına bakın....İçeri bile girmemize izin vermiyorlar" diye bağırdı. Aynı sıralarda giriş kapısının önüne gelen Knesset'in Arap milletvekillerinden Ahmed Tibi, Hüseyin'in içeri girmesine yardımcı oldu. Bu esnada yolun karşı tarafında bekleyen çok sayıda İslami Hareket mensubu, polisler tarafından güç kullanarak dağıtıldı.

Eski Kent'in camiye açılan tarafında da Filistinli çocuklar sokakları tamamen kapatacak şekilde barikatlar kurdu, çöp kutularını ateşe verdi, taşlarla polislere saldırdı.

Aynı saatlerde Doğu Kudüs'ün hemen bitişiğindeki Vadi El Coz, Zeytin Dağı, El İssaviyye, Ras El Amud ve Silvan mahallelerinin girişlerini de Filistinli gençler büyük çöp bidonları ile kapattı, lastikleri ateşe verdi. Bir bölümü maskeli çok sayıda genç, polise taş ve molotofkokteyli atarken, polisler, atlı ve köpekli askerler gençlerin üzerine gözyaşartıcı bombalarla hücum etti. Polis bazı gençleri tutukladı.

Bu arada, taş atan Filistinli gençlerin arasına karışmış, tamamen onlar gibi giyinmiş İsrail özel timcilerinin gençlerin tutuklanmasına yardım ettiği görüldü.

Doğu Kudüs'ün merkezden uzak olan mahallelerine de sıçrayan çatışmalar Şuhafat'ta halen sürüyor.

Polis, Doğu Kudüs'ü araç trafiğine de kapattı, gazetecilerin Eski Kent'e girişine de kısıtlama getirdi.

Kudüs'e gitmek üzere yola çıkan, İsrail'in kuzeyindeki Arap kasabası Mecd El-Krum'dan gelen İsrailli Arapları taşıyan otobüsler ile El Halil'den gelen Filistinlilerin bulunduğu otobüsün kente sokulmadığı öğrenildi.

Öte yandan olaylar Doğu Kudüs'le sınırlı kalmadı; Batı Şeria'da da birçok askeri kontrol noktasında çatışmalar çıktı. Ramallah'ta, Kalendiye mülteci kampında, Kalendiye geçiş noktasında biriken yüzlerce Filistinli öğrenci ile İsrailli güvenlik görevlileri arasında başlayan çatışmalar da devam ediyor. Kalendiye geçiş noktasında, çatılara yerleşmiş keskin nişancı askerlerin de göstericilere ateş açtıkları bildirildi.

Batı Şeria'daki Filistin kentlerinden El Halil'de Şuheda (Şehitler) ve Şellali caddeleri ile El Halil'in köylerinden Beyt Ummar'da da benzer çatışmaların meydana geldiği belirtildi.

Filistin Yönetimi altındaki güvenlik güçleri de teyakkuz halinde bulunuyor. Filistinli polisler, Batı Şeria'nın pek çok kent ve köyünde muhtemel olaylara karşı önlem aldı.

-İNTİFADA UYARISI- 
Filistin Kurtuluş Örgütü Merkez Komite üyelerinden, eski Başbakan Ahmed Kurey, dün, İsrail'in Doğu Kudüs'teki uygulamalarını eleştirip, üçüncü bir intifadanın patlak verebileceği uyarısında bulunmuştu. Kurey, "Eğer böyle giderse üçüncü bir intifada geliyor" demişti.

Kurey ayrıca, intifadanın politik bir karar olmadığını belirtip, bunun adaletsizliklerin, zulmün, zorbalık ve saldırganlıkların bir sonucu olarak, halkın vereceği bir karar olduğuna dikkati çekmişti.

Hamas ise El Aksa çevresinde meydana gelen olaylarla ilgili olarak Filistinlilere intifada çağrısı yapmıştı.

Knesset'teki Arap milletvekilleri, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu ve İsrail'in politikalarını şiddetle eleştirdiler.

Balad milletvekillerinden Hanen Zoubi, "İsrail, Kudüs'te şiddetle uyguladığı Yahudileştirme ve işgal politikalarıyla Filistinlilerin ve uluslararası toplumun tahammül eşiğini zorluyor. Kentin doğusuna ve Arap mahallelerine büyük miktarda Yahudi nüfus yerleştiriyorlar; evleri yerle bir ediyorlar, Filistinlileri evlerinden çıkarıyorlar, kimlik belgelerini iptal ediyorlar, gösterileri zorla bastırıyorlar, kent sakinlerini tutukluyorlar, insan hakları gönüllülerini taciz ediyorlar" dedi.

Zoubi sözlerini şöyle sürdürdü:

"Etnik temizlikten başka bir şey olmayan bu politika, bize üçüncü bir intifada için (Eski Başbakan Ariel) Şaron'un El Aksa'yı ziyaretinin tetiklediğinden daha da güçlü bir motivasyon sağlıyor."

AA

“İşgale Vicdanı ile Direnen ÇAGIN EBU TALİB’İ Leydi" "RACHEL CORRİE"


Benim adım Rachel Corrie. Ben bir Amerikalıyım. Biliyorum, ‘Amerikalıyım’ demek bana utanç veriyor ama bana bu utancı yaşatanların ülkesinde utananların da olduğunu göstermek istiyorum sizlere. Ben de utandığım için utanç duyduğum için burdayım bugün. Belki bana şüpheyle yaklaşıyorsunuz, belki benim bir maceracı olduğumu düşünüyorsunuz. Ve bunda da haklısınız. Çünkü sizin acılarınızı yaşamadım, sizin gibi aç kalmadım, çadırlarda elektriksiz, susuz kalmadım, ailemden hiç kimse ya bir bombayla ya da tank ateşiyle öldürülmedi..
Kendi ülkemde olması gereken normal bir hayat yaşadım. Ailem bana bugün bile çocuk gözüyle bakıyor. Ama sizlerin generalleri bile 9 yaşında. 9 yaşında alnından vurularak öldürülmüştü General Nafis. Sonra onun askerleri: 5 yaşındaki Muhammed de, kundaktaki Yasin de, annesinin karnına sıkılan kurşunlarla delik deşik olmuş isimsiz çocuklarınız da; imha edilmesi gereken bombalar olarak görülen bombalanan çocuklarınız..


Kimse beni yerimden sürgün etmedi. Benim atalarım iki yüz yıl önce milyonlarla yerliyi ya katletti ya da sürgüne gönderdi. Belki bir halkı kökünden kurutan bir atanın torunu olarak burada bulunmam bir anlam ifade etmiyor ama ben atalarımın yaptığı zulmü reddediyorum ve bugün sizleri sürgüne gönderen ve buraya yerleşen bu yabancıları da reddediyorum.

Beni aranıza kabul ettiniz. Sizlerin yaşadığı acılara artık ben de ailem de ortak. Çünkü sizin her birinizin ailesinin yaşadığı acıyı ailem de paylaşıyor ölümümle. Ne canım ne de kanım sizin hiçbirinizin canı ve kanından üstün değil. Bugün sadece sizlerle eşit bir konuma geldim. Toprağı elinden alınmış ve hergün öldürülen sizlerin onur mücadelesine beni de ortak ettiniz. Belki bugün bedenen yaşamıyorum ama ruhum Filistin için ölen binlerce bedenin yaşayan ruhları arasında artık. Bedenimizi ortadan kaldıran yaşayan ruhsuzlar, ruhlarmızın gölgesini hep hissedecek. Çünkü ruhlarımız asla ölmeyecek. Benim adım Rachel Corrie ve ben artık bir Filistinliyim…

Rachel Corrie'yi Unut(tur)mayacağız!


Tarih 1732003Kalbi olan, kalbini başkalarının yaraları için merhem niyetine taşıyan bir genç kız öldürüldüTek gayesi İsrail mezaliminin yaraladığı, öksüz-yetim bıraktığı çocuklara arka çıkmak olan

Henüz 23 yıllık bir geçmişe sahip genç bedenini siper etmeye çalışan ABD'li bir genç kız vahşice öldürüldü

Adı Rachel Corrie

Buldozerlerin önüne kendi bedenini siper ederken ve üstelik Batılı, beyaz, ABD vatandaşı olarak bu siperin işe yarayacağını düşünürken, buldozer iki defa geçti üzerinden

Yalan, yavan ve oldukça hastalıklı yüz ifadesi ile Bush, Iraklı çocukları öldürmeye gidişinin adını "bekleyin sizi kurtaracağım" yalanına çevirmeye uğraşırken

Vücut dilini, sesini, mimiklerini inanmadığı rolü, sahici kılabilmek için zorlarken Kendi vatandaşının, Rachel'in adı kalbine uğramadı bile

Filistinli çocuklara destek olmak onların yaralarına ve yalnızlıklarına arka çıkmak için yerini yurdunu bırakıp giden Rachel'in empatik yeteneği öylesine gelişmişti ki, kameraların önünde Filistinli çocukların ihtiyaçlarını anlatırken bütün çocuklarını savaşa kaptırmış bir anne yüreğinin öfkesiyle konuşuyordu

Rachel Corrie öldü Rahman ve rahim olan Rabbim, kendi bedenini, zalimlerin zulmü için siper etmeye çalışan genç kızın günahlarını affetsinFilistinli çocukların yaralı kalplerinde Rachel Corrie'nin merhameti boy verecek bundan böyle

Rachel Corrie öldü Savaşın yaraladığı çocuklara merhem diye kendi kalbini götürürken!

Siz ne yapıyorsunuz?!

Kalbi olanlar!

Kalbine dua sığdıranlar!

Abdestsiz yere basmayanlar siz ne yapıyorsunuz!

Seslenseniz sesinizi duyacak kadar yakın olan Iraklı çocuklar için siz ne yapıyorsunuz?!

Fatma K Barbarasoğlu, alıntıdır,


yüz sefer bin sefer düşünmeliyiz,
"İman etmekdikçe Cennet' e giremezsiniz, Birbirinizi sevmedikçe tam iman etmiş olmazsınız"

selam ve dua ile

 Rachel Corrie’nin 7 Şubat 2003’te ailesine gönderdiği bir e-posta’dan parçalar
Şu anda, iki hafta bir saattir Filistin’deyim, ve hâlâ gördüklerimi anlatabileceğim çok az kelime var. Benim için en zor olanı, oturup Amerika Birleşik Devletler’e yazarken burada neler olduğunu düşünmek; bu sanal iletişim bana lüks gibi geliyor. Buradaki çocukların birçoğu, duvarlarında tank mermilerinin açtığı delikler ve yakındaki ufukta sürekli onları gözlemleyen işgalci bir ordunun kuleleri olmadan hiç yaşadı mı, bilmiyorum. Her ne kadar tamamen emin olmasam da, buradaki çocukların en küçüğünün bile hayatın her yerde böyle olmadığını anladığını düşünüyorum. Sekiz yaşında bir çocuk, ben buraya gelmeden iki gün önce bir İsrail tankı tarafından vurularak öldürülmüş; ve bir çok çocuk bana onun adını fısıldıyor: “Ali”—veya onun duvardaki posterlerini gösteriyor. Çocuklar aynı zamanda benim sınırlı Arapçamı pratik yapmamı sağlıyorlar; bu, çok hoşlarına gitti. Bana “Kaif Sharon?” “Kaif Bush?” diye soruyorlar, ve sınırlı ArapçamlaBush Majnoon” “Sharon Majnoon” diye cevap verince kahkahalarla gülüyorlar. (Sharon nasıl? Bush nasıl? Bush deli. Sharon deli.) Tabii ki gerçekten inandığım bu değil, İngilizcesi olan bazı yetişkinler beni düzeltiyorlar: Bush mish Majnoon…Bush bir işadamıdır. Bugün “Bush bir piyondur” demeyi öğrenmeye çalıştım, fakat doğru çevrildiğini sanmıyorum. Fakat her nasılsa burada sekiz yaşındakiler, küresel iktidar yapısının işleyişinin -en azından İsrail söz konusu olduğunda- benim birkaç sene önce olduğumdan çok daha fazla farkındalar.

Bununla birlikte hiçbir okumanın, konferans katılımının, belgesel izlemenin ve ağızdan çıkan hiçbir sözün beni buradaki durumun gerçekliğine hazırlayamayacağını düşünüyorum. Bu durumu görmeden hayal edemezsiniz. Ancak o zaman bile deneyiminizin gerçekliğin tamamı olmadığının farkına varırsınız: İsrail ordusunun silahsız bir ABD vatandaşını vurursa büyük zorluklarla karşılaşacak olması, ordu kuyuları yok ettiğinde su alabilecek param olması gerçeği ve tabii ki buradan gitme seçeneğimin olması gerçeği. Benim memleketimde ailemden hiç kimse, araba kullanırken ana sokağın başındaki kulede bulunan roketatar tarafından vurulmadı. Bir evim var. Gidip okyanusu görmeme izin veriliyor. Görünürde aylar ve yıllar boyunca dertsiz devam etmem hâlâ çok zor (çünkü birçoğunun aksine ben beyaz bir ABD vatandaşıyım). Okula veya işe gitmek için evden çıktığımda, Mud Bay ve Olympia şehir merkezi arasındaki bir kontrol noktasında yol ortasında bekleyen ağır silahlarla donanmış, işe gidip gidemeyeceğime veya işim bittiğinde eve gidip gidemeyeceğime karar verme gücü olan bir asker olmayacağı konusunda nispeten emin olabiliyorum. Eğer ben bu çocukların var olduğu bu dünyaya ulaştığımda, bu dünyaya kenarından ve eksik bir şekilde dâhil olduğumda bu kadar öfke duyuyorsam, tam tersi olsaydı ve onlar benim dünyama girselerdi nasıl olurdu diye merak ediyorum.
Onlar, Birleşik Devletler`de genelde çocukların ebeveynlerinin vurulmadığını ve bazen okyanusu görmeye gittiklerini biliyorlar. Fakat bir kere okyanusu görebilir, ve suyun ne kadar değerli olduğunun bilinmediği ve geceleri buldozerler tarafından çalınmadığı sakin bir yerde yaşayabilir, öldürücü kuleler, tanklar, silahlanmış “yerleşimler” ve şimdi büyük metal bir duvarla kuşatılmamış bir dünya gerçekliğini tecrübe edebilirsiniz. İşte böyle olduğunda, varolarak -sadece varolarak- -dünyanın tek süper gücü tarafından desteklenen- dünyanın dördüncü büyük ordusunun boğazınızı sıkan kuşatmasının sizi kendi evinizden silme girişimine direnerek, yaaşdığınız -sadece yaşadığınız- çocukluğunuzun harcanan bütün yılları için dünyayı affedebilir misiniz merak ediyorum. Bu çocuklarla ilgili merak ettiğim bir şey bu. Gerçekten bilselerdi ne olurdu merak ediyorum.

Bütün bu sayıklamaların ardından Rafah’dayım. Burası 140.000 kişinin yaşadığı ve bunların yaklaşık yüzde 60’ının mülteci olduğu –birçoğunun ikinci ya da üçüncü defa mülteci olduğu-bir şehir. Rafah 1948’den önce vardı, fakat buradaki insanların çoğu artık İsrail olan tarihi Filistindeki evlerinden çıkarılıp buraya yerleştirilen insanlar, ve onların torunları. Sina Mısır’a döndüğünde, Rafah ikiye ayrıldı. Şu anda İsrail ordusu Filistin’deki Rafah ile sınır arasına on dört metrelik bir duvar inşa ediyor. Sınır boyundaki evlerden bir terkedilmiş bölge oluşturuyor. Rafah Popüler Mülteci Komitesi`ne göre, 602 ev tamamen yıkıldı. Kısmen yıkılan evlerin sayısı ise daha fazla.

Bugün, bir zamanlar evlerin durduğu molozun tepesine yürüdüğümde, Mısır askerleri bana sınırın diğer yanından “Git! Git!” diye seslendiler; çünkü bir tank yaklaşıyordu. Ardından el salladılar ve “İsmin ne?” diye sordular. Bu arkadaşça merakta rahatsız edici birşey vardı. Bana bir ölçüde, ne kadar da diğer çocukları merak eden çocuklar olduğumuzu hatırlattı: Mısırlı çocuklar tankların yolunda gezinen yabancı kadınlara bağırıyorlar. Filistinli çocuklar neler olduğunu görmek için duvarları siper aldıklarında tanklar tarafından vuruluyorlar. Uluslararası çocuklar tankların önünde bayraklarla duruyorlar. Tanklardaki çoğu orada olmaya zorlanmış, çoğu da sadece agresif olan İsrailli çocuklar biz oradan uzaklaşırken kendilerini gizleyerek ve bazen bağırarak, bazen de el sallayarak evlere ateş ediyorlar.
Tankların sınır boyundaki ve Rafah ve kıyı şeridindeki yerleşimler arasında kalan batı bölgesindeki sürekli varlığına ek olarak, burada, sokakların bitiminde ufuk çizgisi boyunca sayılamayacak kadar çok IDF kulesi var. Bazıları ordunun yeşil metalinden yapılmışlar. Diğerleri, yani bu tuhaf spiral şeklinde merdivenlerse, eylemlerin kimin tarafından yapıldığının anlaşılmaması için bir çeşit ağ ile örtülmüşler. Bazıları tam binaların oluşturduğu ufuk çizgisinin altında gizleniyorlar. Yeni bir tanesi geçen gün bizim çamaşır yıkayıp bayrak asmak için şehrin içinden iki kez geçtiğimiz süre içinde dikildi. Sınıra en yakın alanlardaki bazı aileler en azından bir asırdır bu topraklarda yaşayan asıl Rafahlılar olmalarına rağmen, Oslo anlaşmasına göre, yalnızca şehrin merkezindeki 1948’de kurulan kamplar Filistinlilerin denetiminde. Fakat şu kadarını söyleyebilirim ki, herhangi bir kulenin görüş alanı içinde olmayan bir kaç yer var. Tabii ki apache helikopterlerinin ya da bir seferde saatlerce şehrin üzerinde dolaşan, vızıltılarını duyduğumuz ama göremediğimiz kameraların karşısında korunaklı bir yer yok.

Burada dışarıdaki dünyada olup bitenlerle ilgili haberlere ulaşma konusunda sıkıntı çekiyorum, fakat Irak’a karşı bir savaşın tırmandırılmasının kaçınılmaz olduğunu duyuyorum. Burada “Gazze’nin yeniden işgal edilmesi” konusunda büyük bir endişe var. Gazze her gün çeşitli boyutlarda yeniden işgal ediliyor, fakat bence tankların gözlem yapmak ve toplulukların yakınlarından ateş açmak için bazı sokaklara girip birkaç saat veya birkaç gün sonra çekilmeleri yerine bütün sokaklara girip burada kalmalarından korkuluyor. Eğer insanlar bu savaşın bütün bölgedeki halklar için sonuçlarının ne olacağını şimdiye kadar düşünmedilerse, umarım düşünmeye başlarlar.

Aynı zamanda sizin buraya gelmenizi de umuyorum. Uluslararası kişiler olarak sayımız beşle altı arasında değişiyor. Bir şekilde kendilerine katılmamızı talep eden mahallelerin isimleri şöyle: YibnaTel El SultanHi SalamBrazil, Block J,Zorob ve Block O. İsrail ordusu en büyük iki kuyuyu yok ettiğinden beri Rafah’ın dış mahallelerindeki bir kuyunun başında gece boyunca beklenmesi gerekiyor. Belediyenin su işleri masasına göre, geçen hafta yok edilen kuyular Rafah’ın su ihtiyacının yarısını karşılıyormuş. Toplulukların pek çoğu, uluslararası kişilerden, evlerin daha fazla yıkıma uğramasına kalkan olmalarını ve gece mahallelerde bulunmalarını rica ettiler. Gece saat on civarından sonra hareket etmek çok zor, çünkü İsrail ordusu sokakta gördüğü herkese direnişçi muamelesi yaparak ateş ediyor. Yani açıkçası sayımız çok az.

Memleketim Olympia’nın Rafah’ı kardeş şehir olarak kabul edip ona bağlanmaya karar vererek çok şey kazanacağına ve çok şey verebileceğine hâlâ inanıyorum. Bazı öğretmenler ve öğrenciler e-posta yazışmalarında ilgilerini ifade ediyorlardı, fakat bu oluşturulması gereken dayanışmanın sadece suyun üzerinde görünen yüzü. Pek çok insan sesinin duyulmasını istiyor ve bu seslerin ABD’de benim gibi iyi niyetli uluslararası kişilerin süzgeçlerinden geçerek değil, doğrudan duyulmasını sağlamak için bizlerin uluslararası kişiler olarak ayrıcalıklarımızdan bazılarını kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanların bütün olasılıklar karşısında örgütlenme ve bütün ihtimallere direnme yeteneklerinden yeni yeni pek çok şey öğreniyorum ve bunun çok yoğun bir eğitim olmasını umuyorum.

ABD’deki arkadaşlardan aldığım haberler için teşekkürler. Shelton Washington’da bir barış grubu örgütleyen veWashington DC’deki 18 Ocak protestolarında bir delegasyona katılma olanağı bulan bir arkadaştan gelen raporu yeni okudum. Buradaki insanlar medyayı izliyorlar ve bugün bana yine Birleşik Devletler’de büyük protestoların gerçekleştiğini ve İngiltere’de “hükümetin sorunlar yaşadığını” söylediler. Yani, buradaki insanlara tereddüt ederek de olsa Birleşik Devletler’deki pek çok insanın hükümetimizin politikalarını desteklemediğini ve küresel örneklere bakarak nasıl direnileceğini öğrendiğimizi söylerken kendimi Polyanna gibi hissetmememi sağladığınız için teşekkürler. (TIMETURK) Kaynak:Kanal A

Konya'nın kardeş şehirleri , Konya ve kardeş şehirler

Konyamızın Kardeş Şehirleri:

Konyamızın 3 ü yurt içinde olmak üzere toplam 25 adet kardeş şehir i mevcuttur. aşağıda konya ile kardeş şehir protokolü imzalayan şehirler mevcuttur.

son güncelleme tarihi 26.08.2012

Kardeş Kentler [değiştir]