Ahmet ALTAN'ın 19.03.2010 tarihinde Taraf gazetesinde çıkan Müslümanlık ve milliyetçili ile ilgili yazısı hakkındaki şahsi fikirlerim:
Öncelikle ahmet bey bu cesur yazınızdan dolayı sizi tebrik ediyor, ayrıca teşekkür ediyorum. Türkiyenin 87 yıldır kaynayan yarasına cesurca bastığınız bu tuz inanın ilerde bu ülkenin evlatları için bir kandil ışığı ilerde bir meşaleye dönüşüp sizin isminizin yanında daima yanacaktır ... Yıllardır bu ülkenin çocujlarını birbirine düşüren bu "izm'ler" ,"devrimler" , "ilke ve inkilaplar" gibi insan yapımı, insanlığı birbirine düşüren ve insancıl bir düşünce örneği olmayan bu fikirler sizinde yazınızda belirttiğiniz gibi bir toplumun birlik ve beraberliği için en büyük engeldir. Bir toplum için gerekli olan en önemli unsur birlik ve beraberliktir. Birlik ve beraberliğini tamamlayamayan toplum örneği olarak 1970 ve 80 arasındaki geçmişimiz en büyük tarihi vesikadır. Başka bir örnek aramaya lüzum dahi yoktur... Tarihin bu ışığı altında sizi bu güzel yazınızdan ötürü bir kez daha en içten muhabbetlerimle tebrik eder, muhabbetlerimi sunarım.
Sayın okuyucu eğer bugüne kadar okuma fırsatı bulmadıysanız sizi Ahmet altanın o güzel yazısı ile baş başa bırakıyorum..
Bu ülkenin “kimliğinin” belirlenmesinde önemli bir yeri olan “muhafazakârların” tercihlerini iyi anlayabilmemiz için bizim Müslümanlıkla “milliyetçilik” arasındaki ilişkileri tartışmamız, bu konudaki soruları aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor.
Özellikle “din vurgulu” siyasi partilerin bilinçli bir şekilde birbirine karıştırdığı, birlikte sahip çıkmaya çalıştığı bu iki kavram gerçekten de “birlikte” var olabilirler mi?
Daha açık ve net sorarsak...
Müslüman biri milliyetçi olabilir mi?
Eninde sonunda biz bunu tartışmak zorunda kalacağız.
Çünkü Türkiye’nin çizdiği zikzakların en önemli nedenlerinden biri, bizim bu kavramları açıklığa kavuşturmamamız.
Siyasilerin bu “iki kavramı” hep bulanık tutması. Bir kere, bu ülkenin kimliğini bulmasını, ne siyasilerin, ne askerlerin, ne yargıçların, ne aydınların sağlayabileceğini düşünüyorum, bu ülke, “kimliğini” burada yaşayan insanların “ortak değerleri ve ortak vicdanıyla” bulacak.
O “ortak vicdan” bizim nasıl bir toplum olduğumuzu belirleyecek.
Görünürde biz “Müslüman” bir toplumuz.
Ama gerçekte “milliyetçiliğimiz” ağır basıyor.
Ben milliyetçiliğin “vicdanla” biraraya kolayca gelemeyeceğini ama Müslümanlığın bir vicdanı olduğuna inanıyorum.
Din, dünyevi bir çıkara dayanmaz çünkü.
Milliyetçilik ise “bir grup” insanın diğer insanlardan üstün olduğuna, o “grubun” çıkarının dünyadaki bütün diğer insanların çıkarından daha önemli olduğuna inanır.
Milliyetçiliğe göre “bir grubun” çıkarını savunmak en “kutsal” değer ve haktır.
Din, bilebildiğim kadarıyla herhangi bir “grubun” diğerinden daha üstün olduğunu kabul etmez.
Eğer bir tanrıya inanıyorsanız, yeryüzündeki bütün insanları yaratan o “kudretin” bazı insanları diğerlerinden daha üstün yarattığına inanmak, o “yaratıcının” hakkaniyetini, adaletini, şefkatini, “rahmetini” daha baştan yaralamak anlamına gelmez mi?
Bir Türk milliyetçisi için en yüce değer “Türk olmaktır”, Türklerin çıkarları ve hakları diğerlerinden üstündür ona göre, Türkleri diğer insanlardan ayırır.
Türkleri diğer insanlardan ayırmıyorsa, Türkleri diğerlerinden daha farklı ve üstün görmüyorsa, zaten “Türk milliyetçisi” olmasına, “Türklerin çıkarlarını” diğerlerinden üstün tutmasına gerek yoktur.
Bütün insanlar eşitse, bütün insanlar aynı haklara sahiplerse neden kendi “ırkımızı” önde tutacağız, kendi ırkımızın çıkarlarını diğer insanların çıkarlarından daha önemli göreceğiz, neden insanları “ırklarına” göre tanımlayacağız?
Milliyetçilik, insanları “böler”, gruplara ayırır, kendi grubunu, ırkını, soyunu yüceltir.
İnsanları birbirinden ayırdığınız, böldüğünüz, bir grubu diğerinden üstün bulduğunuzda da zaten vicdanınız yaralanır, kararlarınızdaki hakkaniyet kuşkulu hale gelir.
Din ise insanları bölmez.
Irklarına göre gruplamaz.
Hatta dinlerine göre bile ayırmaz, böyle bir ayırımı yapmak hakkı yalnızca Yaradan’ındır.
“Irk” zaten bir tercih değildir ve bizzat “Yaradan” tarafından insanlarına doğuştan bağışlanmıştır, kimse “tanrının” verdiği bir özelliği küçümseyemez, aşağılayamaz.
Böyle bir hakkı yoktur.
Bir Müslüman, bir ırkı nasıl olur da diğer bir ırktan üstün görür?
Bir grubu nasıl bir başka gruptan daha ayrıcalıklı kabul eder?
Bir ırkı ya da bir grubu diğerlerinden daha “önemli” görmeden de milliyetçi olunmaz.
Bu nedenlerle ben Müslümanlıkla milliyetçiliğin bağdaşamayacağını düşünüyorum.
Bu ülkenin “muhafazakâr” insanları hangi değeri benimseyecekler, Müslümanlığı mı milliyetçiliği mi?
Biraz daha keskin soralım.
Bir Müslüman, Türklerin, Kürtlerden ya da Ermenilerden daha önemli olduğuna inanır mı?
Ben, gerçek Müslümanlığın “vicdana, adalete, hakkaniyete” sahip olduğunu, eşitliği savunduğunu, ırkları birbirinden asla ayırmadığını, “inançların” ya da “inançsızlıkların” cezasının Allah tarafından verileceğini kabul ederek bu dünyada kendini “cezalandırıcı” konumunda göremeyeceğini, bütün bu özelliklerinden dolayı da “eşitliğe” ve özgürlüğe önem veren demokrasiyle bir sorunu olmayacağını düşünüyorum.
Buna karşılık milliyetçiliğin “eşitliği” kabul edemeyeceğine ve asla demokrat olamayacağına inanıyorum.
Kabul edeyim ki bunlar benim çok da iyi bildiğim konular değil.
Din hakkında yanlış şeyler söylemiş olabilirim.
O zaman, bu işi daha iyi bilenler “Müslümanlıkla milliyetçilik” arasındaki ilişkiyi anlatsınlar.
Anlatsınlar ki Müslümanlıkla milliyetçilik birarada olur mu yoksa birileri bizi kandırıyor
mu net bir şekilde öğrenip anlayalım.
ahmetaltan111@gmail.com