Önce “ İmam ve Hatip” kavramlarının izah ve anlaşılması gerekir, konunun mânâ ve önemini etraflıca anlayabilmemiz için.
İmam; yalın bir ifade ile önder, lider, hatip ise; topluluklara hitap eden, onları yönlendiren, etkileyen demektir. Geniş açıdan baktığımızda İmam; Ümmetin önderi, kıyamete dek değişmeyecek lideri Hz. Muhammed (SAV)’in vârisi olma azim ve kararlılığını kuşanmış, O’nun nurlu yolunun onurlu yolcusu, O’nun sırat-ı müstakime çıkan aydınlık izinin takipçisi olabilme şuuruna ermeyi hedeflemiş er kişidir. Hatip ise; Rahmet Pınarı’nın şefkat musluğundan ab-ı hayat iksiri içmeye talip, bu iksirin manevi tesiriyle, yaratılış gayesini unutmuş, şeytanın, nefsinin esiri olmuş, Allah’a kulluğu terk ettiği için şehvetin, şöhretin, makam ve mevkinin esaret tuzağına düşmüş olanlara, acıyarak, şefkat elini ve merhamet bağrını açarak “Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak” diye seslenen muhabbet fedaisidir.
Bu girizgahtan sonra, İmam-Hatipli olmak nedir, nasıl olmalıdır, İmam-Hatipli’nin görev ve sorumlulukları nelerdir? faslına geçmezden önce, kuruluşundan günümüze İmam-Hatip Okullarının, liselerinin serencamına bir göz atmak, konuya vukufiyeti sağlayacak ve konun daha iyi anlaşılmasına zemin hazırlayacaktır.
Cihan devleti Osmanlı’nın, iç ve dış düşmanların entrikaları neticesinde yıkılışından sonra, yerine kurulan-kurdurulan genç Cumhuriyet’in kurucularının dine ve dindara şaşı baktıkları, düzmece komplolarla dindarları zindanlara attıkları, darağaçlarında sallandırdıkları, medreseler, tekke ve zâviyeleri kapattıkları, bazı camilerin kapılarına kilit vurdurdukları, bazılarını depo-ahır gibi kullandıkları, inkarı mümkün olmayan tarihi hakikatlerdir. Kendi tembellik, kin ve düşmanlık ve becerisizlikleri sebebiyle, kendi çıkarları ve saltanatlarını koruma uğruna, ülke çıkarlarını kenara iten zihniyet ve Osmanlı’nın zor dönemlerinde kıt imkanlarına rağmen Avrupa’nın sanayi devriminin şifrelerini ve kalkınma modellerini öğrensinler diye Avrupa’ya gönderdiği Jön Türkler ve İttihat Terakkiciler ihanete varan komplolarıyla, İslam aleyhindeki faaliyetleri kapsamında “İslam bizi geri bıraktı, Hıristiyanlığa geçelim” teklifinde bulunma küstahlığını göstermişlerdir. İslamî eğitim yasaklanmış, dindarlar takibata uğramış, ülkede cenaze namazı kıldıracak hoca bile bulunamaz olmuştu. Anadolu’muzun en ücra köşelerine varıncaya kadar her yerinde din ve dindar aleyhinde aleni faaliyetlerin, bizzat idare tarafından yürütülmesi, ülkemizde bu elem verici manzaraların oluşumunu hızlandırmıştı.
Müslümanları isyanın eşiğine getiren bu tür baskıların dozu zaman zaman hafifletiliyordu. Bu fetret döneminde, bazı şehirlere de sus payı niteliğinde İmam-Hatip Kurslarının açıldığına, sudan sebeplerle bunların ilk fırsatta kapatıldığına şahit oluyoruz. Şeflik döneminin ve tek partili hayatın sona ermesini müteakip, bugünkü şekline yakın İmam-Hatip Okullarının 1951 yılında, ülkemizin 7 ilinde açıldığını görmekteyiz. Kuruluşundan günümüze geçen 61 yıllık zaman içersinde bu okullara, bir çok sinsi tuzaklar kurulmuş, önlerine engeller konmuş, 3. dünya ülkelerinde bile rastlayamayacağımız haksız uygulamalara maruz bırakılmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bu okullar güzel insanlar yetiştirdi. Sevgi esaslı eğitimin merkezi ve önderi oldu. Bu okullar, madde ile manayı sinesinde mezcetmiş güzide insanlar yetiştirdi, yetiştirmeye de devam edecektir. Bu okulların mezunları, halka hizmeti Hakk’a hizmet şuuruyla yapan, vatan ve milletini aşk derecesinde seven örnek insanlar oldu. İmam-Hatipli olmak, zaten başka türlü olamazdı, olmamalıydı. İmam-Hatip Okulları, vefakâr halkımız tarafından sahiplenilmiş, binaların % 90’ı, hamiyetperver insanlarımızın yardımlarıyla yaptırılmış eğitim kurumlarıdır. Sadece binalarını yaptırmakla kalmamış, masasından sırasına, mescidinden-laboratuarına kadar bu okulların araç-gereçleri de halkımızca sağlanmıştır. Bu okullar, devlet-millet kaynaşmasının yaşayan efsaneleridir. Temelleri ihlas, samimiyet, sevinç gözyaşları, dualar ve alınteri helal kazançlarla atılan bu okullardan vatan haini, millet-mukaddesat düşmanı, soyguncu-hortumcu çıkmamıştır. Bu güzide eğitim kurumlarından, milletine ve değerlerine yabancı ve onlara tepeden bakan eyyamcılar yetişmemiştir. Onun için bu okullar milletimizin gönlünde taht kurmuştur. Fenni ve müsbet ilimlerin yanında, fıtri bir ihtiyaç olan din ve mukaddesatın da eğitiminin yapıldığı bu okullar, inşallah kıyamet dek devam edecek “bu okullar miadını doldurdu” diyenlerin kehanetleri boşa çıkacaktır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında bu okullara olan teveccüh, bu tür indi ve de kıt düşünenlere okkalı bir cevap olsa gerektir.
İmam-Hatipler, kimilerinin, kirli siyasetlerine alet ederek “arka bahçe” söylemlerinin aksine, bu aziz milletin has bahçesi, bu şanlı ümmetin umududur. İmam-Hatipliler de, bu has bahçenin nadide, latif gülleridir. Güllerin Efendisi’nin aydınlık izinde, huzur veren ortamında, her daim en güzel açan ve kokan. Çağımızda, İmam-Hatipli olmak, ülkemizde İmam-Hatipli olmak, peşinen ağır bir yükümlülüğü kabullenmek, kutsal yükün hamallığına soyunmaktır.
Bu girizgah ve izahtan sonra, ideal İmam-Hatipli nasıl olmalıdır konusuna geçilebilir:
İmam-Hatipli, Rahmet Peygamberinin nurlu yolunun onurlu yolcusu ve O’na lâyık vâris olma idealinin sahibidir. Tebliğ görevinin en önemli Peygamberi vâris ve emanet olduğunun bilinciyle, bu görevi, Kur’ani metotla yapma gayretinde olandır. Önce nefsinden, yakın akrabasından başlayarak, daireyi genişleterek, mahallesinde çalmadık kapı, ilahi mesajı ulaştırmadık kimse bırakmamayı hedefleyendir. İmam-Hatipli, gönül doktorudur. Nazargâh-ı ilahi olan gönlün, masivâ ile kirletilmesi ve işgali karşısında, gönüllerin mânevi şifası olan Kur’anı, güzel söz ve örnek hâl ile kırık kalplere, istila edilmiş gönüllere nakşetme sevdalısıdır. O, bunu yaparken, hâli ve davranışları ile örnek olur. Onun her hali bir tebliğdir. O, dâvâ adamıdır, dâvâsını dert edinen ve derdini seven diğergamdır.
İmam-Hatipli, sırat-ı müstakimden, Allah’ın razı olduğu dosdoğru yoldan her ayağı kayanın üzüntüsünü derinden hisseder, her tuzağa düşende, kendi ihmalini hesap eder ve yapılması gerekeni sadece Allah (cc) için yapar. Dünyanın neresinde olursa olsun, ayağına bir diken batan mü’min kardeşinin acısını yüreğinde hisseder.
İmam-Hatipli, her yaratılanın Hz. Adem’in, Hz. Nuh’un soyundan gelen Peygamber evlatları olduğunun idraki içerisinde, yaratandan ötürü yaratılanı sever. Elinin erdiği, sesinin eriştiği her yere tevhidi, ilahi mesajı ulaştırmanın gayretinde olur. O, küfür bataklığında olanlara da, küfür tuzağına düşürülenlere de kızmazdan önce acır. Muhabbet fedaisi olarak onlara şefkat elini uzatır, hidayetleri için kavli ve fiili duada bulunur.
İmam-Hatipli, dünyanın kıvamının, huzur ve sükûnunun son hak dine uymaktan geçtiği ve bir insanın hidayetine vesile olmanın, Allah katındaki mükâfatının bilinciyle hareket eder.
Dünya idaresinin, Allah’a layıkıyla kul olamayanlara bırakılmasının, mü’minlerin, Allah’ın halifeleri olduğu gerçeğiyle bağdaşmadığının ve ihtiyar dünyamızdaki tüm olumsuzlukların temlinde, emaneti ehline vermeyişin yattığının farkındadır İmam-Hatipli.
İmam-Hatipli, sinelerde semtlerde, hanelerde, yakılan maneviyatsızlık ateşini söndürmek için mücadele eder. Fitne ateşine odun taşıma basiretsizliğini göstermez. Oynanan oyunların perde arkasını ferasetle görerek oyunlara gelmez, piyon ve oyuncak olmaz.
İmam-Hatipli, tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (SAV)’in, âlemlere rahmet oluşunun yaşayan örneğidir. O, merhametiyle, şefkatiyle, sevgi ve saygısıyla, Rahmet Deryası’nın güzel ahlakını yansıtır, her haliyle, beraber yaşadığı topluma “işte bu, son peygamberin ümmeti, O’nun nurlu yolunun şerefli yolcusu” dedirtir.
İmam-Hatipli, ihlâsı, samimiyeti, ihsan derecesine ulaşan kulluğu, ahde vefası, Yaratandan ötürü yaratılanlara şefkat ve sevgisiyle bir paratoner gibidir. Etrafını aydınlatırken, kendisi bir mum gibi erir, çünkü ümmetin derdi onun derdidir, insanlığın isyanı onun elemi ve kederidir.
İmam-Hatipli dâvâ adamıdır, mânâ eridir, münker karşısında “bana ne” diyemez, ideal ve mefkûresi olan, niçin yaratıldığının farkına eren ve yapması gerekenleri vaktinde, ilahi ölçü ve değişmeyen rehber eşliğinde en mükemmel yapmayı şiar edinendir.
Asım’ın nesli ümmetin umudu, maneviyatımızın sigortaları, gönül semamızın yıldızları, yolunu kaybedenlerin kutup yıldızı, küfrün, şirkin, isyanın kahredici batağında boğulmak üzere olanların can simidi olan İmam-Hatipliyi, bu şuur ve erdemde yetiştiren vefakar insanlar öğretmenlerdir. Bu okulların idaresinden-eğitimine, güvenliğinden-temizliğine hizmet edenlerin hepsinin hakları vardır bu nesil üzerinde. Hele, ders saatlerini dopdolu geçiren, konuları en faydalı şekilde işledikten sonra, her dersin sonunda 5-10 dakikayı Kur’an, Hadis ve hayatın gerçekleri ışığında, gençlere hedef gösterircesine, şuur aşılarcasına sohbete ayıran, teneffüslerde etrafı öğrenciler tarafından çevrilen, babacan tavırlarıyla öğrencilerine güven veren hocalarımız, öğretmenlerimiz, idarecilerimiz, belletmenlerimiz yok mu, o eli öpülesi dâvâsını dert edinenler. Bu tabloda onların pâyesi çoktur.
Fetret devrinden sonra, elhamdülillah bir milat oldu. İmam-Hatip Ortaokulu ve liselerine akın başladı.
Tüm İHL Mezunları, Okul İdaresi, Öğretmenleri, Mezun Dernekleri, Okul Aile Birlikleri, bu konuda hassas olan STK’lar, bu dâvâya gönül veren hayır sahipleri, İHL câmiası olarak, bu yeni dönemde okullarımıza, öğrencilerimize sahip çıkmalıyız. Okul idarecilerimizi yalnız bırakmamalı, daima onlarla beraber olduğumuzu onlara hissettirmeliyiz. Ancak o zaman İmam-Hatipli olmanın hazzına erer ve şükrünü edaya muvaffak oluruz. İmam Hatiplilere iade-i itibarın yapıldığı ve İmam Hatiplerin milletin gözbebeği olarak vasıflandırıldığı bir zamanda, yeni okul ve dersliklere şiddetle ihtiyacın bulunduğu anda, 28 Şubat döneminde el konulan haklımızın İHL olarak yaptırdığı binaların hâlâ amaçları dışında kullanılmalarını anlamakta güçlük çektiğimizi, bu binaların acilen amaçlarına uygun hale getirilecekleri umut ve inancıyla 2012-2013 eğitim-öğretim yılının ümmetin, aziz milletimizin ve insanlığın huzur ve sükûnuna vesile olmasını diliyorum.
Sabri Otağ
kaynak :
önder