Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

17 Aralık 2014 Çarşamba

Bir Tefe'ül Hayra yorma/fal bakma deneyimi



İran Tarihi dersimizde bugün benim için büyük ilginçliklere sahne oldu...
Dersi zaten Ertuğrul İ. Ökten hoca ile işlemek başlı başına bir zevk ve istifade kaynağı iken,
arada sırada böyle heyecanlı ve ekstrem şeylerde derse güzel bir hava katıyor.
Zöhre/Zühre isminde mezhepler tarihi yada Tasavvuf tarihinde doktora yapan iranlı bir bayan araştırmacı dersimizin konuğu idi.
Dersin ilk yarısında Safevi Tarikatının anadoludaki tarikatlere etkisi üzerine bir ders işledik.
Tabi bu esnada zöhre hanım ile özellikle de hayyam ve bendeniz çok büyük tartışmalara girdik.
tasavvuf erbabı olmasamda zöhre hanımın görüşleri noktasında biraz sinirlendim ve tepki verdim.
bu kadar sorgulayıcı ve dik kafalılığım yüzümden tasavvuf erbabı olmayacağımı ya da olamayacağımı bilsemde 
tasavvuf karşıtlığı olmakda bana hiç bir zaman mantıklı gelmemiştir.
birde ehli beyt sevgisi meselesi var ki, tek taraflı bir sevgiymiş gibi şia tarafından sahiplenilmesi noktasında da bayağı sert ama bir birimizi çok fazla incitmeden (çünkü biraz da olsa incitmiş olduğumuzu her üçümüzün de bakışlarındaki sertlikten az biraz görebiliyordum; kendiminkini de hissedebiliyordum.) tartışmak mecburiyetinde kaldık.

Dersin ikinci yarısı ise bu yazının yazılma sebebi olacak olan benim için de ilk defa deneyimlediğim çok ilginç bir anıya şahit oldu.
daha önce duyduğum ama hiç bir zaman görmediğim yada yaşayamadığım bir olay gerçekleşti.
Dersin başında ertuğrul hocamız "Tefe'ül nedir" diye sormuştu...
bana çok tanıdık gelen bir kelimeydi ama çıkaramamıştım...
sınıfımız sessizliği ve meraklı gözlerin etrafta dolaşmaları ise zaten bir bilinmezliğin işaretiydi

sonradan kafamda dank eden iki husus "risale-i nur dan ve ihl yıllarında aldığım kısa süreli farsça dersleri esnasında yebi şelda bahsinden" bu mevzuyu hatırlardım.

tefe'ül; fal bakma anlamları olduğu gibi hayra yorma anlamına gelip,
eski zamanlarda hayra isnat etme yönetimi olarak kullanılan bir metod olduğu aklımda kalmış idi.
şebi yelda bahsi ise aralık ayının en uzun gecelerinde özellikle acem/iran/horasan bölgesinde insanların bu uzun kış gecelerinde toplanırlar iken Hafız'ın, Molla Camii'nin Şeyh Sadinin gülistanı Mesneviyi şerif ve Hatta Kuran-ı Kerim'i de alırlar yapacakları yada düşünmekte oldukları mevzulara birer hayr isnat etmek, gönüllerini ferahlatmak için ya da günümüzdeki gibi fal bakmak için de kullanılan; kitabı alıp rast gele bir sayfasını açıp okuyup oradan bir mana çıkarmak amacıyla yapılmaktadır.

ol sebep hafız divanını ana dilinde okuyan birisi var iken
hemde hatırıma gelen yukarıda ki sebeplerden dolayı bu güzelliği hiç kaçırmak istemedim.

sırf bu sebeplerden tüm sınıfın tefe'ül'ü fal niyetine saymalarına aldırış etmeden
Hayyam'ın "fal haramdır, gaybdan haber vermek ne demek, yaptığınız iş doğru değildir"
sözlerine ve benim nasıl böyle bi iş yapabildiğime dair inanılmaz derecede bakışlarına rağmen 
istemiştim

 tefe'ül ün bana yapılması isteğimi herkesin mütereddüt olduğu bir esnada söylediğim gibi ikinci ve üçüncü defa yeniden seslice tekrarladım.
sınıfında benim gönüllüce ortaya atılmam hasebiyle hem merak mucibince
hem de bilinmeyen bir belirsizliğe karşı ortaya atılmış bir gönüllü var iken
tedbir eyleyelüm 
görelim bakalım ne olacak
halli tavrıyla adımı zikretmeleri
ve de ertuğrul hocamızın da benim hem ilk başta gönüllü olarak atılmamdan
ve ardından istekli istekli bir kaç defa daha tekrarlamamdan dolayı bu
işi benim üzerimde denemekte hiç tereddüt etmemiş gibiydi.
bende hiç şikayetçi değildim haddi zatında.


                          Hasılı kelam zöhre hanım Hafız'ın divanını eline almadan önce
bana seslenerek:
bir dilek tutmamı, ve ardından fatiha suresi okumamı
tavsiye ettikten sonra
kendisi de içinden duasını ettikten sonra
Divandan rast gelen
ilk sayfayı açar

-bende bu esnada sınıfın merak  hayyam'ın sitayiş dolu bakışlarının altında
bir değil iki maruzat/dilek beyan edip
fatihamı çoktan okumuştum bile-

açılan sayfanın ardından
zöhre hanım'ın
önce yüzüne ardından bakışlarına gelen tatlı gülümseme işaretlerinin ve sonrasında 
bakışlarını kaldırıp
çok özel bir yere denk geldiğimin ilk işaretlerini vermiş bulunmaktaydı.

içimdeki merak tufanı inanılmaz derecede artmaktadır
zöhre hanımın hayret ve tebrik karışımı sesi
başlığın okunmasıyla ertuğrul hocamızın ilgisinin bir kez daha arttığını
içimdeki merak fırtınasının arasından az çok seçebiliyordum.

zöhre hanım başlamıştır bile 
یوسف گم گشته باز آید بکنعان غم مخور     
کلبۀ احزان شود روزی گلستان غم مخور 
"Yusuf-ı gum keşte baz ayed be Kenan gam mehor
Kulbe-i ahzan şeved ruzi gulistan gam mehor"
(kaybolmuş gitmiş Yusuf, Kenan iline yine gelir,
Kulbe-i ahzan/hüzünler kulübesi bir gün olur yine gülistan kesilir.. gam yeme!)

artık gerisini duymamaktaydım,
sınıftaki uğultudan tekrar sınıf  alemine dönünceye kadar geçen mısraları cismaniyetim dinlese de ruhum orada olmadığından çoktan atlamıştır.

girizgahın beni çarpması yetmiştir
kulaklarım hala yusuf-ı gum keşte... gam mehor ile çarpıyordu
ben bende değildim.

yavaş yavaş kendime geliyordum, zühre hanım okumaya devam ediyor
önce farçasını ardından türkçesini açıklamaktadır..

Ey dil! Er seyl-i fenâ bunyâd hestî ber koned)
(Çon torâ Nûh'ast keştîbân zi tûfân ğam mehor
Gönül yokluk seli varlık yapısını kökünden yıkıp götürse bile madem ki kaptan'ın Nuh'tur, tufandan gam yeme

şiir bitmiştir, lakin beni de benden almıştır.
hayyam şahittir, sınıftan nasıl bir ruh gibi çıktığıma.
açıkcası bu kadar etkileneceğimi ben bile tahmin edemiyordum
bu kadar rasyonel ve katı mantıkçı düşünen beni fena çarpmıştır
Hafız!

akşam namazında bile kafam hala şiirdedir,
namazın ardından isamda gördüğüm zöhre hanıma ufak bir teşekkür edip, odama yollanmışım.
yemekten sonra kulaklarımda hala çınlayan yusuf gum gozeşte nidaları arasında isama yollanmaktan başka çare bulamamışam resmen.

ilk işim iranda doktora yapan çetin abinin yanına elimde 2-3 farklı hafız divanı ile gidip,
abi bana yusufu gom goşte'yi bul diyerek

çok geçmeden bulunur Divan'da o mısralar,
birde çetin abiden dinleriz aynı mahur besteyi,

bizi hafız divanı ile gören iranlı bir bayan yaklaşır yanımıza önceden tanışıktırlar çetin abi ile belli konuşmalarından,
abi der hemen bugün tefe'ül yapmışlar talaha'ya Hafız'ın divan'ından,
bayan hemen kapar elimizden divan'ı ve bakar hemen açık duran sayfayı
birde ondan dinleriz
bir başka telaffuz ile o ince nağmeleri ve eşsiz mısraları 
bir kez daha bizi bizden alıp götürmüştür
bu sefer çetin abide katılmıştır o bulutların üstündeki rüyaya
bitince şiir
tebrik ve güzellikler dileyerek ayrılır...

hasılı kelam bir Tefe'ül geçirdik,
Ol vakitteki bana dair hoş bir andı,
hayli hub hesti
lakin
hayat bu,
her zaman bir tefe'ül de ki kadar olmasada
biz gayba ve ondan gelen her şeye iman etmişiz rıza göstermişiz.
Ey Allahım.
Hu 
...
Kaybolup gitmiş Yusuf, Ken’an iline geri gelir, üzülme!
Bu Külbe-i ahzan/hüzünler evi, gün olur yine gül bahçesine döner, gam yeme/üzülme…

Ey gamlar çeken gönül dertlenme, hâlin düzene girer;
Bu perişan baş, yine bir hâle yola girer, 
gam çekme!

Hemen sağlık olsun, ömrünün baharı bitmezse,
Ecelin gelmezse, ey güzel nağmeli bülbül,
Yine çemen tahtında gül şemsiyesini başına tutarsın, 
gam yeme!

Felek iki gün muradımızca dönmediyse,
Devrân hep bir türlü dönmezse, 
gam çekme

Kendine gel, gayb sırlarını bilmezsin sen!
Ümidini kesme, elemlenme, perde ardında gizli oyunlar var, üzülme…

Gönül; yokluk seli, varlık yapısını kökünden yıkıp götürse bile,
Mâdem ki kaptanın Nûh’tur, 
gam yeme!

Kâbe’ye varmak iştiyâkıyla yürürken çölde, 
ayağına mugaylan dikenleri batarsa aldırış etme…

Konak pek korkulu, maksad da çok uzak, ama
Hiçbir yol yoktur ki, sonu olmasın, üzülme…

İnsanı hâlden hâle sokan Allah, sevgilinin ayrılığındaki hâlimizi de bilir…
Rakibin verdiği zahmetleri de, üzülme…

Hâfız; yoksulluk bucağında, karanlık gecelerde
Virdin; duâ ve Kur’ân oldukça gam yeme

HAFIZ ŞİRAZİ


son olarak bu tefe'ül babını mohsen namjoo'nun bir tefe'ül sonrası bestelediği söylenilen toranj adlı eseri ile bitirelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder