Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

20 Şubat 2013 Çarşamba

Elif Olmak


           Elif Olmak

Elif olmak zordur
 Çünkü elif olmak


 Yuvarlak bir dünyada dik durmanın
 Dik ve önde
 Belki acıyla
 Ama vazgeçmeden durmanın
 Dünya ne kadar dönerse dönsün
 Olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak
 Kaç silah varsa elife çevrilir
 Elif hep olduğu yerdedir
 Silahlar patladığında ilk vurulan eliftir
 Zordur elif olmak
 Elif olmak hep vurulmaktır
 Elif olmak yalnızca elif olmaktır
 Ne B, ne T, ne S
 Elif
 Yalnızca elif
 Elif demeden hiçbir şey denilemez
 Ben elif dedim
 Artık her şeyi söyleyebilirim

 MEVLANA İDRİS

Emirhan Ertürk Yol Ezgisi


Emirhan Ertürk - Yol Ezgisi

Hükmü mü var boyun, enin ?
İçten açıksa yelkenin
Yollar içindedir senin …
Yollara çıkmadan yürü !
Hiç kıyılır mı basmağa
Laleye, güle, zambağa …
Öyle hafifle, toprağa
Gölge bırakmadan yürü !
Sormadan Aslı semtini
Doldur ışıkla testini ..
Yen bu güreşte kendini ;
El seni yıkmadan yürü !
Bir şakadır sıcak, soğuk …
Köprü yıkık ve yol bozuk
Olsa da, ey garip çocuk,
Sen – yine – bıkmadan yürü !
Ellere örtü gömleğin ..
Gölge kuşan, güneş giyin ..
Kuytularında isteğin
Şimşeği çakmadan yürü !
Ufka düşen karaltıda
Bir gibidir yapıyla dağ ..
Çevre karanlık olsa da
Lambanı yakmadan yürü !
Uyku ne uykusuzluğa ?
Korku ne korkusuzluğa ?
Artık, alış susuzluğa ;
Artık, acıkmadan yürü !
Söyle : yerin ne Asya’da ?
Kaldı kalıntın ortada ..
Bekleyenin yok arkada ..
Arkana bakmadan yürü !
Yolcu kıyar mı basmağa
Laleye, gülle zambağa ..
Öyle hafifle, toprağa
Gölge bırakmadan yürü !
( Kubbe-i Hadra )
YOL
Kendine yorma herşeyi ..
Kendi için güzel, iyi …
Zorlamadan mesafeyi,
Yolları sıkmadan yürü !

18 Şubat 2013 Pazartesi

Alman patronundan etkilendi 5 cami yaptırdı


Alman patronundan etkilendi 5 cami yaptırdı
Almanya'da bir fabrikada uygun olmayan ortamda ibadet ederken Alman patronunun ''Sizin için bir mescit yaptıralım, namazınızı temiz bir yerde kılın'' sözünden etkilenen Derviş Özçoban, emekli olup Türkiye'ye döndükten sonra memleketi Konya'da 5 cami yaptırdı. 


Derviş Özçoban, yaptığı açıklamada, 1973 yılında işçi olarak Almanya'ya gittiğini ve demir-çelik üretimi yapan fabrikada çalıştığını söyledi.
Fabrikanın Alman yöneticisinin mescit yaptırmasından çok etkilendiğini, imkanı olursa cami yaptırmaya söz verdiğini belirten Özçoban, şunları kaydetti:
''Beraber çalıştığımız bir arkadaşımız fabrikanın içinde namaz kılıyordu. Tabii toz toprak, temiz yerler değil. Bizim fabrikanın idarecileri de orada teftiş için bulunurken, bu arkadaşımızı namaz kılarken gördüler.

'Bu Türk burada ne yapıyor' diye bizden sorumlu şefe sordular. O da 'ibadet yapıyor' cevabını verdi. Müdür buna cevaben, 'ibadet temiz yerde olur' diyerek, 'buraya bir mescit yapın' diye talimat verdi. Bir gün sonra baktık ki orada suntalarla çevrili, halısı, minberi, kürsüsü ile tertemiz bir mescit yapılmış. Sonra bize, 'namazı burada, temiz yerde kılacaksınız' dediler. Ben de o zaman; 'bir Hristiyan, bir Müslüman'ın ibadetini düşünüp hizmet ediyorsa ve mescit yaptırıyorsa, Allah bize imkan vermişken, biz neden mescit ya da cami yaptırmıyoruz' dedim. Almanya'dan döndüm. Allah nasip etti, gelir gelmez bir cami yaptırdım.''

Bugüne kadar Konya'da farklı mahallelerde 5 cami yaptırdığını aktaran Özçoban, bu camilerin dış projelerinin de kendisine ait olduğunu ifade etti.
  
-Her yıl bir cami hedefi-
  
Özçoban, camisi olmayan mahalle ve beldelerden gelen talepleri değerlendirdiğini dile getirerek, ''Son 3 camiyi birer yılda bitirdik. Allah imkan ve ömür verirse, nerede, nasıl olur onu bilemiyorum, bir cami daha yapacağız. Allah'a verdiğim bir söz var. Onun gereğini yerine getirmeye çalışacağım. Her yıl bir cami yaptıracağız'' diye konuştu.
Yaptırdığı camilerin halkın malı olduğunu vurgulayan Özçoban, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kendim projeye başlarım. Vatandaşlardan yardım geldiğinde ise kabul ederim. Halkın malıdır. Çıkıp da tek tek dolaşıp yardım toplamam. Gelen olursa kabul ederim. Son yaptırdığımız camide yüzde 20'si kadarı vatandaşlarımızdan gelmiştir. Geri kalanını kendim yükleniyorum. Çünkü İslam'da camiye gelen yardımlar geri çevrilmez. Camiler, ümmetin malıdır.''
Bir çok ilköğretim okulunun tamiratını da üstlendiğini söyleyen Özçoban, ileride bir huzurevi yaptırma hayalinin olduğunu sözlerine ekledi.


kaynak: konhaber


15 Şubat 2013 Cuma

Old Crimea Sultan Baybars Han Mosque Photos, Eski Kırım Sultan Baybars Han camii

Kırımda Memluk Sultanı Baybars Han ın saltanattan feraget etmesinden sonra memleketi kırıma yani eski kırım denilen şehre döndükten sonra yaptırmış olduğu baybars han camiinin sovyet sonrasında yıkılması sonucunda arta kalan harabeleridir.
fotoğraflar 30,01,2013 tarihinde çekilmiştir.
photos taken on 30.01.2013.



13 Şubat 2013 Çarşamba

Yalta Swallow's Nest photos and trawel notes, Yalta Kırlangıç Yuvası gezi yazısı ve fotoğraflar

Yalta şehrinin Gaspra kasabasında bulunan kırlangıç yuvası(swallows nest) diye isimlendirilen kayaların üzerine yapılmış 20 yy ilk yıllarında inşa edilmiş şatomsu benzerliğiyle ve denizin hemen üstünde yer alamasıyla şahsına münhasır bir özellik sağlayan ve bugünde turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerden biri olarak tanınmış şato ev karışımı yer;
1911-1912 yılları arasında baron von steingel tarafından yaptırılmış olup yerden 130 feet - 40 metre yükseliğindedir. Binanın bir başka özelliği ise aradan geçen yıllar ve depremler nedeniyle altındaki kaynın bir kısmının parçalanıp şatonun havada asılı duran kısımları olmasıdır.

Resimler 31,01,2013 tarihinde çekilmiştir.












Yalta Vorontsov Palace (Alupka) Photos and Travel notes, Yalta Vorontsov Sarayı fotoğrafları ve gezi inceleme yazısı

Kırım ın Yalta Şehrinde bulunan ve sahip olduğu ilginç mimarisi ile dikkat çeken vorontsov sarayına ait 2013 yılının ocak ayının son gününde gerçekleştirdiğimiz gezi esnasında çektiğimiz fotoğrafları aşağıda paylaşıyoruz...

       Sarayın fotoğrafları ve notlarımız...
sarayın girişinde bulunan ve bizlere sarayın minyatürünü gösteren fotoğraf ile başlıyor gezimiz.
sarayın siyah beyaz bir resmi yaklaşık 115 yıllık.
bu da sarayı yaptıran 

             Mikhail Semyonovich Vorontsov beyefendi. 

                                                         rusyanın kırım valisi

                       ve saray içindeki gezimiz başlıyor; sarayın girişindeki uzun yollara bir örnek
sarayın iç avluya giriş kapısı

ve yolun devamı

10 Şubat 2013 Pazar

Raşid El Gannuşi den Bediüzzaman Said Nursi yorumu


Tunus Nahda Partisi’nin lideri Raşid El Gannuşi, Türkiye'de hayran olduğu isimlerin başında Said 
Nursi'yi saydı.

Gannuşi: Evet, Said Nursi’yi beğeniyorum

Gannuşi, Türkiye'de hayran olduğu isimlerin başında Said Nursi'yi saydı


Hürriyet'ten Nuran Çakmakçı'ya konuşan Gannuşi, yıllarca sürgünde yaşadı. Halk ayaklanması başladıktan sonra ülkesine döndü, Tunus Devrimi’ne imzasını attı. Cumhurbaşkanı olabilecekken iktidarı kendi elleriyle bir kenara itti.
Gannuşi'nin ilgili cevabı şöyle:
Türkiye’de hayran olduğunuz lider var mı?
Evet, Saidi Nursi’yi beğeniyorum. Erbakan’la diyaloğumuz vardı. Tabii Erdoğan’ı beğeniyorum. Fethullah Gülen’i de beğeniyorum. Bunların dördünün de İslam’la modernizmi biraraya getirmeye çalıştığına inanıyorum. Az kalsın Adnan Menderes’i unutuyordum. O da önemli bir isim. Aslında Türkiye’de modern İslam’ın kapısını ilk o açtı.
Raşid Gannuşi kimdir?
Gannuşi, Tunus’ta İslami Yöneliş Hareketi’ni kurduktan sonra 1981’de tutuklandı. Aralıklarla toplam dört yıl cezaevinde kaldı. Tunus’un eski diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülke yönetimini ele almasından sonra serbest bırakıldı.
Ancak Bin Ali’nin 1990’lı yıllarda kurduğu İslamcı partiyi dağıtmasının ve siyasi baskıyı artırmasının ardından Tunus’u terk etmek zorunda kaldı. Londra’da geçirdiği 22 yıllık sürgün hayatının ardından devrimle birlikte ülkesine döndü ve hükümette doğrudan görev almak yerine parti liderliğini seçti. Hükümetteyse sadece Gannuşi’nin yeşil ışık yaktığı adaylar yer aldı.
Türkçe seçmeli ders oldu
Türkçeyi seçmeli ders olarak liselere koyduk. Ancak bazı kişiler bundan çok rahatsız oldu. İtalyanca, Almanca, Rusçadan rahatsız olmuyorlar, tarihi hafızayı harekete geçirip Türkçeden rahatsız oluyorlar. Oysa Türkçeye çok talep var. Tabii Arapça ve Fransızca zorunlu dersler, onun dışında İngilizce de alınıyordu. Şimdi sadece başkentteki belli enstitülerde değil, bütün liselerde seçmeli Türkçe dersi var.

kaynak: risalehaber

3 Şubat 2013 Pazar

ukrayna kırım gezi notları

26.01.2013 - 02.02.2013 tarihleri arasında ukrayna'nın kırım özerk cumhuriyetine bir gezi gerçekleştirdik. yolculuğumuz tabi ki de wingo fırsatını sunan turk hava yolları ile gerçekleştirmiş olduk...

gezimiz ilk başta kaldığımız mekandan uğurlama töreni ile başladı

malesef ki yolculuğumuzu simferopoldeki sis nedeniyle 1 günde 2 kere uçamak zorunda kalarak gerçekleştirdik; ilk uçusumuz simferopol semalarında 1 saat dönüp 3 başarısız manevranın ardından istanbula dönüş,
ardından havalanında geçen 5 saatlik bekleyişten sonra yeniden daha büyük bir uçakla tekrar bir deneme 

                                      ve sonrasında kırım topraklarında...
       simferopol havaalanından 3 görüntü




Başörtülü kadınların “simgesel imha”sı

not: bu yazı 02.02.2012 tarihinde agos gazetesinde Sevag Beşiktaşlıyan tarafından kaleme alınmıştır; yazıya orjinalinden ulaşmak için bu linki tıklayınız.


Başörtülü kadınların “simgesel imha”sı

Sevag Beşiktaşlıyan, “laiklik ve “modernizm” kaygısıyla erkekliğin iç içe geçtiğinde, kolay kolay yan yana gelemeyecek grupların başörtülü kadınlara karşı aynı noktaya gelmelerini” yazdı.

Sevag Beşiktaşlıyan
besiktasliyan@agos.com.tr
Mehmet Ali Birand’ın hayatını kaybetmesinin üzerinden yaklaşık iki hafta geçti. Merkez medya içinde liberal bir ses olduğu ve bu anlamda, gayet cesur bir duruş gösterdiği herkesin malumuydu. Bunun yanı sıra, gerçekten iyi ve güleç bir insan olmasıyla büyük kitlelerin sevgisine mazhar olmayı başarmış bir insandı. Ölümünün arkasından yazılıp çizilenler de, insanların ona karşı nasıl büyük bir sevgi beslediğinin ve ortaya koyduğu işlere ne kadar saygı duyduklarının bir göstergesiydi. Türkiye merkez medyasında haberciliğin belki de en iyisiydi, evet ama Türkiye’de Kürt sorunu ve ordu söz konusu olduğunda, içinde bulunduğu çevrelerde hiç alışılmadık tavırlar içinde olan Birand, Türkiye’nin en büyük fay kırığı laiklik tartışmasının bir tezahürü olarak başörtüsü olayını da içine alan dini özgürlükler konusunda çok kereler sınıfta kalmıştı.
28 Şubat sürecinin “cesur” ve “güvenilir” televizyoncusu Uğur Dündar’la aynı tonu tutturarak, arkada sanki dakika dakika bir cinayetin görüntülerini veriyormuşçasına gelen gerilim müziğiyle birlikte Adana’da okulda namaz kılan lise öğrencileri haberini ‘yorumsuz’ verebilmişti. Hem de sanki organize bir suç örgütünden bahsediyormuşçasına “toplu” vurgusuyla birlikte.
Aynı şekilde, ölümünden kısa bir süre önce “başörtülü muhabir çalıştırabileceğini fakat ekrana çıkartmayacağını” açıklamış ve gerekçe olarak da “kanalın markasına zarar verir” diyebilmişti. Birand, bu sözlerinden dolayı daha sonra özür dilemiş, kendisine yapılan eleştirileri haklı bulmuş ama yine “düşündüklerini söylediği için suçlu olduğunu” ifade etmeyi de ihmal etmemişti.

Görünür olmadığı sürece “zararsız”

Birand’ın bu ifadesinden de anlaşılacağı üzere “başörtüsü elbette ki özel alanda bulunabilir, fakat kamusallaşamaz.” Başka bir deyişle, başörtülü kadınlar görünür olmadıkları sürece “zararsız”dırlar. Biraz önce belirttiğim gibi merkez medyanın en liberal ve saygıdeğer insanı bile söz konusu dini özgürlükler olduğunda bu noktada ise geriye kalanın ne boyutta olabileceği tahayyül sınırlarınıza kalmış bir mesele.
Aslında çok da uzağa gitmeden, 19 Ocak sonrasına bir göz atmak, bu noktayı tahmin etmek için yeterli olacaktır. Bilindiği üzere bu seneki anmada Agos’un penceresinden ilk konuşmayı Hidayet Şefkatli Tuksal yaptı. Evet 19 Ocak ertesinde bu detay, neredeyse tüm gazetelerde yer aldı; fakat eksik bir şeyler vardı: Tuksal’ın konuşması. Tuksal’ın neden bahsettiğine tam metni veren Taraf dışında birkaç gazete biraz değindi, çoğu gazete ise görmezden geldi. Hele ki Radikal’in tutumu ise tam bir fecaatti. Radikal’de yayınlanan haberde, konuşma yapanlar olarak sadece Noam Chomsky ve Rakel Dink yer alıyordu, yani Tuksal tamamen yok sayılmıştı. Haberi yazan Serkan Ocak, tüm konuşmalardan bahsetmiş olsa da, sayfa editörü, “Radikal’in sayfalarının küçük olması” bahanesine sığınarak, Hidayet Şefkatli Tuksal’ın ismini dahi silivermişti.

Simgesel imha

Kristina Boreus, söylemsel ayrımcılık üzerine yazdığı makalesinde, bir toplumsal grubun, medyada nüfusun içinde yer aldığından çok daha az oranda temsil edilmesine “görünmez kılma yoluyla dışlama” olarak isimlendiriyor ve bunun, o toplumsal gruba sosyal olarak daha az önem atfedildiğinin işareti olduğunu belirtiyor. On yıllardır çekilen acılara ve verilen mücadeleye rağmen, başörtülü kadınların hala “kenar süsü” olarak görünürlük kazanabilmesi, tam da bu şekilde açıklanabilir. Laiklik ve “modernizm” kaygısıyla erkekliğin iç içe geçtiği böylesi bir alanda, kolay kolay yan yana gelmeyecek güçler, başörtülü kadınlara karşı aynı noktaya gelebiliyorlar. Bu güç birliği tarafından, görünmez ve değersiz kılınarak adeta “simgesel olarak imha” ediliyorlar.  
Aylardan yine Şubat geldi. Hâlihazırda yargılama sürecinde olan 28 Şubat Darbesi’nin tartışmasız en büyük mağdurları olan başörtülü kadınlar içinse çok şeyin değiştiğini söylemek mümkün değil. Halen milletvekili olamıyorlar, hatta sadece “aday yoksa oy da yok” dedikleri için gizli bir ajandayla rant peşinde koşmakla suçlandılar. Halen şirketlerde imaj kaygısıyla bırakın önemli pozisyonları, neredeyse yer alamıyorlar. Kendi mesleklerini icra ettiklerinde dahi sindirilemiyorlar ve bir taraftan Ercan Akyol gibilerinin en hafif tabiriyle sığ “şaka”larına, bir taraftan Ali Bulaç’ın mizojen çıkışlarına maruz kalıyorlar. Halen kendi sözlerini kamusal bir alanda söylediklerinde dahi sözleri duyulmuyor bile… Birisi 28 Şubat süreci bitti mi demişti?