Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

12 Nisan 2014 Cumartesi

DON Hint filmi değerlendirme yazısı

DON Bir Shahrukh Khan aksiyon filmi.



Shahrukh Khan’ı genelde gündelik hayatın içerisinde ki rollerde görmeye alışkınız, bu bende kendisine ve filmlerine karşı daha fazla ilgi uyandırıyor, ya da en azından benim şahsımda diyelim.
   
DON filminde Shahrukh Khan bir uyuşturucu baronunun işlerini yürüten sağ kol vazifesinde ama işleri sadece kendi bildiği gibi yürüten ve bu yolda krallığa kadar gitmeyi göze almış hırslı ve ihtiraslı bir tiplemeyi canlandırıyor.

   Film Asya suç ve uyuşturucu dünyası üzerinden ilerliyor. Devletlerarası sosyal mesaj vermeden ilerlemesi işin başka güzel bir boyutu Ama toplum için yapılan işin kötü olduğunu her fırsatta seyirciye fısıldamaktan ve haykırmaktan geri kalmıyorlar.

Hikayemiz DON’un bir polis baskınında yaralanması ve ortadan kaybolması ve de bir polis müdürünün işe el atıp yaralı DON’u ele geçirip biraz Hollywood varı olmuş ama, 

DON’un tıpa tıp benzeri sıradan bir Hintli vatandaşı olan VİJAY'ın DON'u yerine geçirip bu suç örgütünü çökertme macerası ile hızlı bir gerilime ve maceraya doğru bizi sürüklüyor.
SAHTE DON VİJAY
 Polis müdürünün o kadar gayretkeş çalışmaları ve gerçek DON’un yerini alan sahte DON’un olaylara müdahalesi ile filmin nasıl savrulduğunu izlemeniz lazım.
  Filmde oyunculuklar gayet başarılı, Shahrukh Khan rolünün hakkını bir kraldan farksız şekilde veriyor. Polis müdürümüz “Desilva” rolünde ki ”Boman Irani ise filmde ki ikinci sırayı kimseye kaptırmıyor. Bayan oyunculara gelirsek oda arkadaşlarımın ifadeleriyle “bu filmde ki kızlar o kadar da güzel değilmiş abi ya!” sözü film için ilk eksi puanını almasına neden oluyor.
 Roma rolünde ki “Priyanka Chopra” rolünün hakkını vermiş,
ya da en azından hiç sırıtmıyor. Ama filmin içerik itibariyle ahlaki olmayan bir dünya tasviri ve de ol sebep canlandırması sebebiyle, kılık ve kıyafet seçiminde özellikle bayan oyuncuların her zaman bir tarafları açık mı olması gerekiyordu sorusunu sormadan geçemeyeceğim.

Şahsen 4 erkek beraber izlediğim bu filmi ailemle oturup asla izleyemem. En azından annem benim böyle filmler izlediğimi örse neler saydıracağını tahmin bile edemem.
Filmin diğer eksileri ise seçilen şarkılar ve klipler olmuş. Hayatım da ikinci defa bir hint filmini izledikten sonra herhangi bir şarkısı aklımda kalmamış oluyordu.
 Klipler ise özellikle ilk 5 şarkıda ki 3 klipte kareografilerin tamamen kadın bedeni üzerine oturtulması, izleme tahammül sınırlarını çok zorladığı için direkt geçmek zorunda kaldım. Ne şarkıların kulağa hoş gelen bir tınısı vardı ne de klipte ki dansların.
 (çok alakalı olmuş değil mi!!!)

  Hint filmlerinde ki yerel danslar kadın bedeni üzerinden pazarlanmadığı müddetçe her zaman ilgimi çekmiştir. Adamlara çok uyumlu çalışıyor ve göze seyir zevki veren işler ortaya koyuyorlar. Ama iş ne zaman kadınların bedenleri ve erkeklerin hayal dünyasını iğfal noktasına gitmeye başlarsa o zaman canım sıkılıyor. Bu sıkıntıyı DDLJ filminde ve Jab Tak hai Jan kliplerinin bir çoğunda, özellikle “mashallah” adlı parçada çok fazla yaşadım. Parça çok güzel yada en azından kulağa hoş gelen nağmeler var, ama klipte müzikten başka her şey ön planda tutulmuş
.
 Neden ana obje kadın ve erkeğin dünyasını kirletmeye yöneliniyor, filmin oyunculuğu ve senaryoları yetersiz desem, hiç de değil, gayet akıcı ve güçlü senaryo ve oyunculuk ile desteklenen şahane filimler. Sebebini hala çözemediğim bir muam(m)ma…
bu konuda sözü çok uzatmak niyetinde değilim ama yıllardır filim izlerken çektiğim bu işkencenin artık günümüzde bilimsel çevreler tarafında da dikkat çekilen bir nokta olması ilerisi için umut vaad ediyor.
 **Heykel gibi vücutların seks arzusu yayarak yaptığı gösteriler de eşlerimize duyduğumuz şükran duygusuna zor anlar yaşatabiliyor. 1980'lerde yürütülen bir çalışmada, araştırmacıların fiziksel olarak çekici kadınların resimlerine bakanların sonunda kendi eşlerinin daha az fiziksel çekiciliğe sahip olduklarını, kendi ilişkilerinden daha az memnun kaldıklarını ve eşlerine daha az bağlılık gösterdiklerini saptamıştır.  
**(Dr Robert A. Emmons, Teşekkür Ederim(İstanbul, Doğan Kitap, 2009), S. 45)
 Gerekli toplumsal hassasiyet ve yorumumuzu aktardıktan sonra filmimize intermisssion bölümünden sonra devam edebiliriz
  Hint filmlerinin klasik geniş zamanlılık ve olayları oldukça rahat ve uzun bir şekilde aktarma ve doğallık huyu bu filimde de hiç bozulmamış; sadece uçaktan tek paraşütle iki kişinin atladığı ve paraşüt kavgası verdikleri sahneyi de filmin aksiyon heyecanına verip üzerinde fazla durmuyoruz. 
Gerçi bu sahnenin sonunda ki ufo görmüş masum köylü bakışlarına sahip 2 küçük çocuğun mimikleri ve yüz ifadeleri hala gözlerimin önünde.


 Filmin sonlarına doğru seyir ve heyecan zevki biraz daha artıyor. Don'un patron olan SİNGHANİA'nın bir polis baskınında öldürülmesi,
sahte Don rolündeki VİJAY'ın DON denilerek yakalanması ve bütün gerçekleri itiraf ettiği halde kimsenin ona inanmaması filmi iyice sürüklemekte...
  Hele filmin sonunda kafanızda bildiğimizi düşündüğümüz ve kurguladığımız sona gidiyor diye düşündüğümüz anda her şeyin sil baştan sıfırlanmasıyla resmen ortada kalıyorsunuz. En azından ben bayağı ortada kaldım. Yönetmen ve senaristin harika bir bağlayış ile filmi seyircinin kafasındaki kurgunun asla olamayacak dediği bir şekilde sonlandırması ve “to be continued” arkası başka bir zamana inşallah hatırası ve DON serisinin 3. Filminin çekilmesi de bu başarıyı zaten ispatlıyor.

  Filmle ilgili son sözlerimiz güvendiğimiz ve bildiğimiz her dünyevi şeyin bir anda ters yüz olması, DON ve Komiser Desilva’nın kimlik değiştirmesinden de daha kolay olduğudur…


 Yazımızı da filmimiz gibi son bir replik ile bitirelim ”Vahşi kedileri her zaman severim.”   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder