Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

15 Temmuz 2014 Salı

Boynuzun Kulağı geçmesi, Hocasını Geçen Talebe örneği Ebru Sanatı, Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebru

Ebruyla 1,5 yıldır hemhalim.
Çok değil, neredeyse bu tür sanat dallarında hiç yetenekli bir insan değilim sadece 
azmim ve çalışmam sayesinde Allah lutfediyor bir şeyler üretebiliyorum.
ama çok çalışmam gerekiyor...
herkes 2 yaparsa benim 5 yapmama gerekiyor ki olması gerekene ulaşabileyim.
bundan gocunmuyorum, ya da şikayet etmiyorum,
her şeyi bir an önce elde etmek gibi bir derdim yok,
sabırla ilerleyip, hocalarımın yolunda adımlamak istiyorum;
ömrüm yettiği sürece...


İlk Ebru'mu Kadriye Hocam sayesinde KOMEK'de bundan 5 sene önce öğrenmiştim.
Nasip değilmiş bir zaman, yaklaşık 3,5-4 sene daha beklemem gerekecekmiş.
İstanbul'da Seher Aşıcı Hocam ile tanışmamız ve Ebru'ya devam etmemiz gerekiyormuş.
Kendisinden Allah razı olsun, beni 1,5 yıldır bütün yeteneksizliğime ve beceriksizliğime rağmen hala öğrencisi olarak tutabiliyor.

bugünkü hikayemiz ise Konya'dan:
Ramazan ayı ve yaz tatili, memleketteyiz;
boş durmak istemiyoruz;
yeniden öd kokularının arasında 5 sene önce geldiğimiz Komek'te Vira bismillah diyoruz.
Bu sefer biraz daha şanslıyım, geçen sefer(5 sene önce)  Komek'e gittiğimde ve kursu bitirdiğimde devam eden öğrencilerin (ki tek erkek ben kalmıştım, bu bile büyük başarıydı) en sonuncusu olmama rağmen, bu sefer kursa herkesin önünde bir seviyede başlamam, ve şahsıma ayrı bir tekne açılması sanırım Seher Hocamın üzerimdeki emekleri sayesinde olmuştur.

Kursa devam ettiğim ikinci haftasından itibaren, bu seferki Ebru Hocam yanıma daha önceden Battal'ın öd kokusunu yutmuş 2 tane arkadaşı yanıma çırak olarak verdi.
Ben biraz daha uzun süre geçirmiş çırak onlarda çırak; lakin biraz gururlanmadım değil.
Gerçi KEL'in ilacı olsa başına sürer derler ama,

Her iki öğrencimde sanırım bayan olmalarından gerek gayet yetenekli ve el becerileri mevcut;
tabi birde şu handikapı yaşıyoruz; ikisi de benden çok olmasa da burun farklarıyla büyükler...
Hoca olarak ben  tıfıl kalıyorum.
üç hafta boyunca saolsun bütün itirazlarım ve kaprislerimi çektiler; hala çekiyorlar,
yada
biraz bir şey bildiğime saygı duyarak sinelerine de çekiyor olabilirler.

Bakmayın sakin görünüşüme hoca olarak gayet gerçekçiyimdir; öğrencilerime her zaman olmadıysa direkt yüzüne karşı olmadı derim. olmamış, burada bu eksik var burada bu;
Hala bunu yapıyorsun, yapmaman gerekiyor, şunu unuttun, neden bunu buraya koymadın, bunu yapamazsın, senin seviyen henüz oraya vakıf değil vb gibi
öğretmen olan talebem uyarıyor bazen beni "hocalar öğrencilerine karşı böyle davranmaz pat diye söylenmez biraz moral verir, olmuş , daha güzel vb " felan diye.
sanırım yapım gereği bu tür ifadelere pek alışmamışım, oluncaya kadar her türlü külü yutmaya ben şahsen kendim hazırlıklıyım ve bundan da gocunmuyorum, gelen eleştiri ağırda olsa işimi iyi yapabilmek için kahır bile çekmekten çekinmiyorum. ama hocalıkta bu iş böyle olmadığını fark ediyorum, lakin ayran yiyişimi bu saatten sonra değiştirmek bana zor geliyor. o yüzden idare ediyoruz. 
öğrencilerimde sabrediyorlar:D

Talebelerimden birisi olan öğretmen hanım, benim gösterdiğim Lale usulünü baktı ki bu hocası bile 2-3 aydır çalıştığı halde yapamıyor; vazgeçti, Sümbül'e geçti. 

Öğretmen hanımın 14.04.2014 tarihinde yaptığı günün en son sümbülü ve de gayet güzel başarılı bir çalışma... ve bugünkü hikayenin ana konusunu borçlu olduğum bir çalışma 

Sümbül çalışmasını yapan  öğretmen hanım 3. haftada olmasına rağmen, dün yapmış olduğu en son eseri gerçekten çok güzeldi. 
sır bu sebep daha eser ilk başta yapılırken, nefesimi tutarak izledim desem yeridir.
bir ustadan çıkmayan ama gayet başarılı bir çalışmayı görünce, hele birde beraber çalışma yaptığınız bir insandan böyle bir eser gelince, seviniyor.
Arkadaşına destek olmak istiyor. 
Öğretmen Hanımı tebrik ediyorum, kendisi 3 hafta gibi bir kısa sürede bu seviyeye gelip ucundan kıyısından hocalık yapmış beni geçtiği için kendisini bir kez daha tebrik ediyorum.
Allah daha güzel çalışmalar yapmayı nasip etsin inşallah.


Mustafa Kutludan "sümbül" tanımı
Sümbül
Sümbül dağ çiçeğidir.
Ehlileştirilip bağa, bahçeye de dikilmiştir. O da baharın mahsulüdür. Kardelenlerden sonra, çiğdem ve nevruz ile beraber açar.
Sümbül deyince önce biçim, sonra koku akla gelir. Minik çiçeklerinin kıvrımları, bir sapa dizilen duruşları, sevgilinin kıvırcık kâküllerini, kulaktan sarkan zülüflerini andırır.
Yaklaşınca bir koku sarar sizi. Baygın bir koku. Kırda bayırda, taşlar kayalar arasında, küçümen derecikler kenarında bir mücevher gibi parıldar. Ben sümbülü bu sebeple kırda severim. Bağda, bahçede açan sümbül, bana hep sanki başından duman eksilmeyen dağları, kekik kokulu yaylaları, mor kayaları özlüyormuş gibi gelir Belki bu yüzden yüzünü yere eğer, yaşın yaşın ağlar. Sümbül de koparılmaya gelmez. Bırakın toprakta doğsun, toprakta ölsün. 

-günün özeti-

bu hikayeye konu olan Sümbül Ebru çalışması Konya Komek kurslarında 14.07.2014 tarihinde  M. G. adlı kursiyer tarafından yapılmıştır. Sadece fotoğraflar izin ile çekilmiştir, üretilen  bu eser şahsıma ait olmadığı için bu blog'un dışında kullanılması durumunda Telif Hakkı ile karşılaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder