Ahilik hakkında 2012-2013 yılında hazırlamış olduğum sunum ödevlerimden bir tanesidir. Ödev sunum amaçlı olduğu için kaynakça ve dipnot eklenmemiştir. ana kaynak Özellikle DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi),Neşet Çağatay'ın "Bir Türk kurumu olarak Ahilik" , adlı kitap kullanılmıştır. bunlar haricinde de bir kaç kaynağa daha bakılmış ise de not alınmadığı ve sunum olduğu için yazılmamıştır.
Faydalanacak arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum.
AHİLİK
Ahi
Kelimesinin Kökeni
Bunun hakkında iki rivayet vardır. Bunlardan biri kelimenin
arapça ‘’kardeşim’’ demek olan Ahi kelimesinden geldiği, ikincisi ise
DivanuLugatit Türk’te geçen ve eli açık cömert anlamlarına gelen Türkçe akı
kelimesinden geldiği görüşüdür. Burdaki k harfinin zamanla dönüşerek h harfine
geldiği ve ahi olduğu söylenir.
Ahilik
İslam dünyasında
Abbasi halifesi Nasır Lidinillah tarafından kurumlaştırılan Fütüvvet kurumunun
Anadolu’da 13 yy itibaren milli ve yerli unsurlarla donanmış bir şeklidir.
Ahilik türk esnafının hayat anlayışına ve dünya görüşüne uygun olması
sebebiyle daha çok esnaf arasında
gelişmiş olmakla birlikte esnaf dışındanda çeşitli meslek erbabını bünyesinde
barındıran Ahi Evranı Veli önderliğinde
Anadolu’da Balkanlarda Ortadoğuda ve Kafkaslara kadar yayılan sivil bir
yapılanmanın adıdır.
Türk
Fütüvvet hareketi denilebilecek ahilik kurumu, 13 yy kurulup 20 yy dek köylere
varıncaya kadar Anadolu türk toplumunda varlığını kesintisiz bir biçimde
sürdüren Anadolu türk toplumunun birlik ve beraberliğine refah ve düzenini
sağlayacak ve halkın maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap verebilecek tarzda
örgütlenen amaç ve çalışma tarzı açısından topluma hizmet sevdası ve aşkıylka
bir tür özel yönetmelik sayılabilecek ahi şecere ve fütüvvetnameleriyle
belirlenmiş iş, meslek, ahlak disiplini, şeyh usta kalfa çırak, yamak
hiyerarşisi doğrultusunda çalışmayı bir tür ibadet telakki eden sınai, ticari,
askeri, ekonomik, toplumsal, eğitsel ve kültürel faaliyetlerde bulunan bir
sivil toplum kuruluşudur.
Daha
geniş bir açıdan bakacak olursak Ahilik bir yandan tek tek fertlerin ahlaki
erdemlerle donanmalarını, onları iyi birer birey yapmayı amaçlayan öte yandan da
bireylerin oluşturduğu aileden millete ve hatta topyekûn insanlık alemine
varıncaya kadar bütün toplumsal yapıların huzurlu, müreffeh, barış ve esenlik
içerisinde yaşamalarını hedef kılan bir insanlık kurumudur.
Fütüvvet
Sözlükte genç yiğit cömert demek olan feta kelimesinden
türemiş olup, gençlik, kahramanlık ve cömertlik bir kelimedir. Terim olarak
fütüvvet ise, dünya ve ahiret halkı nefsine tercih etmek, cömertçe vermek,
başkasını rahatsız etmemek, şikayet ve sızlanmayı terk etmek, haramlardan
uzaklaşmak ve ahlaki değerlere sahip olmak diye tanımlanır.
Kavram olarak ise
Fütüvvet herhangi bir karşılık beklemeksizin başkalarına yardım ve iylik etmek,
başkalarını kendine tercih edip onların menfaatini kendi menfaatinden üstün
tutmak, toplumun ve fertlerin mutluluğu ve kurtuluşu için kendini feda etmek
gibi anlamları içerir. Feta’nın konuk severliği ve eli açıklığı sonuna kadar,
yani kendisinin hiçbir şeyi kalmayıncaya kadar sürer. Fütüvvet ehli,
arkadaşları uğruna canını feda eder. İşte bu yüzden konukseverliğin, yiğitlik
ve fedakarlığın en yüksek mertebesine fütüvvet denmiştir.
Ahiliğin Anadolu’da Doğuşu Ve Gelişimi
Fütüvvet, Hicretin ikinci yılından itibaren bilinmekte ise
de Kurumsallaştırılması AbbasıHlifesi Nasır Lİ dİnillah tarafından
oluşturulmuştur. Halife Nasır Fütüvvet kurumunu resmileştirdikten sonra çevredeki diğer islam devletlerine elçiler
göndererek onları da bu teşkliata dahil etmek istemişlerdi. Bu amaçla Anadolu
Selçuklu Devlet Hükümdarı 1. İzzeddin Keykavus’a ŞihabuddinSühleverdi
Başkanlığında bir heyet göndererek, kendisini teşkilata dahil etmiş daha
sonraları ise 1. Alaaddin Keykubat ve 1. GıyaseddinKeyhüsrev’inisimleride
fütüvvet teşkilatının içerisinde geçmektedir. Bu gelişimlerin Anadolu’da Ahilik
teşkilatının gelişmesinde etkili olduğu tahmin edilmektedir. Halife Nasır’ın
teşvikiyle gerçekleşen bu temaslar sonucunda Fütüvvet anlayışşını temsil eden
Mutasavvıfların anadoluya gelmesiyle, burada büyük bir irşad faaliyeti
başlamıştır. Bilhassa EvhadüddinKirmani ve halifeleri için çok sayıda zaviye
yapılmıştır. Ancak Anadolu’da ahiliğin yaygınlaşması ve kurumsallaşmasını
sadece bu gelişmelere bağlı olmayıp Moğol tehlikesi nedeniyle Orta Asya’dan
Anadolu’ya sürmekte olan göçünde etkili olduğu bilinmelidir.
Ahilerin
Anadolu da ki gelişimi üzerinde bilim adamlarının görüşlerinde önemli
farklılıklar gözlenmektedir. Fuat Köprülü Fütüvvete kaynaklık eden dini
hareketlerin esas itibariyle Batınilikten çıktığını söyler. Daha sonra 13yy da
ahilik adı altında çok önemli ve çok yaygın bir mesleki tasavvufi bekarlar
zümresi bulunduğunu, bunların fütüvvet mesleğine sahip olup senetlerini Hz Ali
vasıtasıyla Hz Peygambere kadar götürdüklerini, içlerinde bir çok kadılar ve
müderrislerin bulunduğunu, bu teşkilatın herhangi bir esnaf topluluğu değil, o
teşkilat üzerine istinâdeden akidelerini
o vasıta ile yayan bir tarikat sayılabileceğini belirtir.
Köprülü
daha sonra Ahiler namıyla bilinen fütüvvet zümrelerinin İslam aleminin hemen
hemen her tarafında göze çarpan esnaf teşkilatına bağlı bulunduklarını ve
Ahilik teşkilatlarının rıfailik, Mevlevilik, Bektaşilik ve Halletilik gibi
tarikatlerle de pek çık bakımlardan ilişkili görünmesi gerektiğini, ahilerin 13
yy’dan 20 yy sonlarına kadar bilhassa anarşi devrelerinden siyaseten çok önemli
roller oynadıklarını, yine bu zümrenin Osmanlı saltanatının kurulmasında etken
olduğunu ve Osmanlı merkez idaresi güçlendikten sonra sadece esnaf teşkilatı
mahiyetinde kaldığı ifade etmektedir.
Bazı
bilim adamları ise Ahiliğe doğrudan doğruya bir Türk Kaynaklı bir kurum olduğu
görüşündedir. Neşet Çağatay’ın görüşüne göre Ahilik Türklere özgü bir kurum
olup Fütüvvetten ayrı bir kurumdur.
Ahiliğin kaynağının orta Asya’ya kadar gittiğini söylemekte, tezini Türklerin
İslam öncesi dönemlerden beri Sanat, Ticaret ve başka meslek alanlarında büyük
gelişmeler gösterdiklerini hatta referans olarak Ticari bir ibare olan çek’in
ilk defa orta Asya’da türkler tarafından kullanıldığını ve Türkçe çekmek
fiilinde geldiğini ifade ederek Türklerin öteden beri ticari hayatın içerisinde
olduğunu iddia ederek böyle bir kurumu kurmuş olmalarının gayet tabii olacağını
söyler. Başka bir delil olarak da İbnBatuta’nın Seyahatnamesini gösterir. Aşık
Paşa oğlu tarihinde ise Ahiler, Gaziyani Rum( Anadolu Gazileri) Hacı Bektaş
tarafından kurulan Baciyanı Rum( Anadolu Kadınları) Abdalanı Rum( Anadolu
Dervişleri) adlı topluluklarla birlikte anmaktadır. Ahilerin diğer zümrelerle
birlikte Anadolu’nun birliği ve dirliği noktasında birlikte hareket ettiklerini
ve bu mücadelede büyük başarı gösterdikleri tarihen sabit hususlardandır.
Ahilerin bu zümrelerle birlikte 12 ve 14 yy Anadolu’sunun önemli tasavvufi
oluşumlarıyla da sıkı işbirliği içerisinde olduğu anlaşılmaktadır.
Ahilerin
Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde de ciddi katkıları olmuştur. Osmanlı
Devleti’nin doğuşu sırasında Ahi liderleri ve aşiret beyleri bu devletin
kuruluşlarında etkili olmuşlar; başta Osmanlı Devletinin kurucusu Osman
Gazi’nin çevresinde başta hem şeyhi
hemde Kayınpederi olan Şeyh Edebali, Şeyh Mahmut Gazi Cendereli( Çandarlı) Kara Halil gibi önemli ahi liderleri
mevcuttu. Osman Gaziden sonra tahta geçen Orhan Gazi ve 1. Murat
Hüdavendigar’ın da ahi teşkilatına mensup oldukları ve çevrelerinde bir çok
ahinin bulunduğu belirtilir. Hatta 1. Murat’ın aihilerin elinden Şedkuşatıp bu
teşkilata dahil olduğu ve Ahi Şeyhi
Seydi Sultan’ın kızıyla evlendiği, kendi eliyle kuşak kuşattığı da bildirilmektedir.
Osmanlı’nın kuruluş devrinde önemli siyasi etkinlikleri olan ahilerin bu
etkileri kuruluştan sonra da devam etmiştir. Mesela Osman Gazi ölünce oğlu
Orhan, Alaaddin ile Ahi Hasan ve diğer Ahi ileri gelenleri toplanmışlar, Orhan
Gazi ölünce onun yerine Ahilerin kararıyla 1. Murad’ın geçmesiyle
ahilerin Osmanlı Devleti’nin özellikle ilk dönemlerinde ne kadar etkili
olduklarının bir göstergesidir.