Sümbül Ebrusu

Sümbül Ebrusu

1 Kasım 2012 Perşembe

Almanya'da yaşlılara yer yok, Almanya 411 bin yaşlıyı başka ülkelere gönderiyor



Almanya'da yaşlılara yer yok

Almanya kaynaklı bir haber insanoğlunun vefasızlığına yeni bir örnek oldu



Almanya kaynaklı bir haber insanoğlunun vefasızlığına yeni bir örnek oldu. Almanya'da devletten yardım alan 411 bin emeklinin artan maliyetten dolayı yurt dışına gönderilmesi gündemde. Ülkeden yapılan açıklamada yaşlı nüfusunun hızla artığı ve yurtdışında bakımın daha ucuz olduğu belirtiliyor
Almanya'da bakıma muhtaç hale gelen yüz binlerce yaşlı emeklinin bakım hizmeti almaya yetecek maddi imkanlara sahip olmadığı ve bu sebeple devletten bakım yardımı almak zorunda kaldığı ortaya çıktı. Buna paralel olarak da bakım sektörünün 'pahalıya gelen' ama bakım almaya yetecek parası bulunmayan yaşlıların yurt dışına gönderilmesini tartışmaya başladığı öğrenildi.
Federal İstatistik Dairesi'nin (Destatis) 2010 yılına ait son verilerine göre bu durumda bulunan yaklaşık 411 bin emekli devletten bakım yardımı almak zorunda kaldı. Ülkenin en büyük sosyal kuruluşlarından VdK'nın yaptığı araştırmalara göre halihazırda bakım yardımı alanların dörtte üçünün huzurevlerinde yaşadığını belirtilirken, aylık hizmet bedeli nin 2 bin 900 avroya yükseldiği belirtildi.
Öte yandan Bild gazetesi ise bakım sektörünün bahsi geçen yüksek maliyetler nedeniyle yaşlı emeklilerin yurtdışında bulunan daha ucuz huzurevlerine yerleştirilmesini tartışmaya başladığına dikkat çekti. (Yeni Şafak)
KUR'AN-I KERİM'DE ANNE-BABA HAKKI VE RİSALE-İ NUR YORUMU
Yirmi Birinci Mektup
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ  وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَاۤ اَوْكِلاَ هُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُماَ اُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا - وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِى صَغِيرًا - رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا فِى نُفُوسِكُمْ اِنْ تَكُونُوا صَالِحِينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِْلاَوَّابِينَ غَفُورًا
EY HANESİNDE ihtiyar bir valide veya pederi veya akrabasından veya iman kardeşlerinden bir amel-mande veya âciz, alîl bir şahıs bulunan gafil! Şu âyet-i kerimeye dikkat et, bak: Nasıl ki bir âyette, beş tabaka ayrı ayrı surette ihtiyar valideyne şefkati celb ediyor!
Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir. Ve en âli hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukàbil hürmet haklarıdır. Çünkü onlar, hayatlarını, kemâl-i lezzetle evlâtlarının hayatı için feda edip sarf ediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılâp etmemiş herbir veled, o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisâne hürmet ve samimâne hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnut etmektir. (Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.)
İşte, o mübarek ihtiyarların vücutlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır, bil, ayıl! Evet, hayatını senin hayatına feda edenin zevâl-i hayatını arzu etmek ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansızlık olduğunu anla!

Ey derd-i maişetle müptelâ olan insan! Bil ki, senin hanendeki bereket direği ve rahmet vesilesi ve musibet dâfiası, hanendeki o istiskal ettiğin ihtiyar veya kör akrabandır. Sakın deme, “Maişetim dardır, idare edemiyorum.” Çünkü onların yüzünden gelen bereket olmasaydı, elbette senin dıyk-ı maişetin daha ziyade olacaktı. Bu hakikati benden inan. Bunun çok kat’î delillerini biliyorum; seni de inandırabilirim. Fakat uzun gitmemek için kısa kesiyorum; şu sözüme kanaat et. Kasem ederim, şu hakikat gayet kat’îdir. Hattâ nefis ve şeytanım dahi buna karşı teslim olmuşlar. Nefsimin inadını kıran ve şeytanımı susturan bir hakikat, sana kanaat vermeli.
Evet, kâinatın şehadetiyle, nihayet derecede Rahmân, Rahîm ve Lâtif ve Kerîm olan Hâlık-ı Zülcelâli ve’l-İkram, çocukları dünyaya gönderdiği vakit, arkalarından rızıklarını gayet lâtif bir surette gönderip ve memeler musluğundan ağızlarına akıttığı gibi, çocuk hükmüne gelen ve çocuklardan daha ziyade merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahi, bereket suretinde gönderir. Onların iaşelerini, tamahkâr ve bahîl insanlara yükletmez.
اِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَتِينُ
وَكَاَيِّنْ مِنْ دَاۤبَّةٍ لاَ تَحْمِلُ رِزْقَهَاۤ اَللهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ
âyetlerinin ifade ettikleri hakikati, bütün zîhayatın envâ-ı mahlûkları lisan-ı hal ile bağırıp o hakikat-i kerîmâneyi söylüyorlar.
Hattâ değil yalnız ihtiyar akraba, belki insanlara arkadaş verilen ve rızıkları insanların rızıkları içinde gönderilen kedi gibi bazı mahlûkların rızıkları dahi bereket suretinde geliyor. Bunu teyid eden ve kendim gördüğüm bir misal: Benim yakın dostlarım bilirler ki, iki üç sene evvel hergün yarım ekmek -o köyün ekmeği küçüktü- muayyen bir tayınım vardı ki, çok defa bana kâfi gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldiler. O aynı tayınım hem bana, hem onlara kâfi geldi. Çok kere de fazla kalırdı.
İşte şu hal o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kat’î bir surette ilân ediyorum, onlar bana bâr değil. Hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.
Ey insan! Madem canavar suretinde bir hayvan, insanların hanesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor. Öyle ise, mahlûkatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyân aceze, alîl ihtiyareler; ve alîl ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyade lâyık ve müstehak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık halinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve لَوْلاَ الشُّيُوخُ الرُّكَّعُ لَصُبَّ عَلَيْكُمُ الْبَلاَۤءُ صَبًّ sırrıyla yani, “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti” ne derece sebeb-i def-i musibet olduklarını sen kıyas eyle.
İşte, ey insan, aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.
اَلْجَزَاۤءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ sırrıyla, sen valideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define: Onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seriütteessür kalblerini rencide etmekle, خَسِرَ الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةَ sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahmân istersen, o Rahmân’ın vedîalarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.
Âhiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zât vardı. Dininde, dünyasında muvaffakiyetli görüyordum, sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o muvaffakiyetin sebebi: O zât ise, ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riayet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş, inşaallah âhiretini de tamir etmiş. Bahtiyar olmak isteyen, ona benzemeli.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلٰى مَنْ قاَلَ : «اَلْجَنَّةُ تَحْتَ اَقْدَامِ اْلاُمَّهَاتِ» وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

kaynak: Risale Haber-Haber Merkezi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder